• 78 yilinda cikmistir. donemi ve adi itibariyle anlam tasir ; soyle ki artik rock muzik degismeye baslamistir, punk akimi muthis bir hizla yayilmis ve eski rockcilari silmis supurmustur. grubun ''dis kapidan iceri'' girmesi gerekmektedir. oyle yapmislardir, protestolu ve aykiri bir donemde aykiri, yumusak balladlarla ve klasik rock yapisiyla kurulu bir album.
  • 6 tane alternatif kapağı olan ve hepsinde de bar taburesindeki bir adamın farklı açılardan çekilmiş resimleri bulunan led zeppelin albümü. sadece kapağının güzel olmasından dolayı çok sattığı iddia edilir ve genelde grubun kötü albümlerinden biri olarak değerlendirilir. yinede sadece all my love'daki aşmış klavye solosu için bile alınmaya değer.
  • son üç parçası birer masterpiece olan albüm. presence'dan kat kat iyi.
  • 1978'de kaydedilen 1979'da piyasaya çıkmış led zeppelin albümdür. co-da'daki albüm dışında bırakılan parçaların burdaki filler'larla değiştirilmiş olsaydı led zeppelin'in en azından zoso'dan sonraki en iyi albümü olacağı muhakkaktı. tabi benim için led zeppelin'in en iyi albümü yine, orası ayrı.
  • in the evening, hot dog, carouselambra, all my love ve i'm gonna crawl gibi 5 adet led zeppelin mucizesini içeren-ki south bound saurez ve fool in the rain de güzeldir- kimilerine göre grubun en kötü işlerinden biri olan albüm. eğer en kötü işlerinden biri beş adet mucize içeriyorsa led zeppelin'e tapmak farzdır. çok iyi albümdür ama led zeppelin'in hangi işi kötüdür ki?
  • ne eylediyse güzel eylemiş olan kutsal dörtlünün physical graffiti'den sonraki en iyi albümü olarak nitelendirebileceğim, her parçanın her partında john paul jones'un muhteşem müzikal zekasını gördüğümde hayran kaldığım ve ne yazık ki hak ettiği değeri bulamamış 1979 çıkışlı led zeppelin albümü. ayrıca grubun yayımlanmamış kayıtlarının toplandığı son "stüdyo albümü" olan coda bir kenara bırakılırsa, grubun tamamının bir eser ortaya koyma niyetiyle başlayıp bitirdikleri son led zeppelin albümü olması da, albümün led zeppelin seven herkes için farklı bir noktaya konmasında oldukça önemli bir kıstas olarak göze çarpıyor.

    her ne kadar bazı çapsız eleştirmenlerin okları, albümün satışlarıyla doğru orantılı bir derinlik ve müzikalite içermediğini gösterse de grup üyelerinin 76 yılından 78 yılına kadar yaşadıkları ruhsal ve fizyolojik sorunlar göz önüne alındığında, ortaya konan işin büyüklüğü daha fazla su yüzüne çıkıyor ve bünyede bu albümü haksız yere eleştiren zevata da kocaman bir "nah" çekme hissiyatı hasıl oluyor. albümdeki john paul jones imzasının, biraz da yaşanan bu sorunlar sebebiyle öne çıktığını söylemek yanlış olmaz aslında. jimmy page ve john bonham'ın alkolden boka dönen hayatlarının ve robert plant'in 77'de oğlu karac'ın ölümüyle yaşadığı travmanın john paul jones'u geçmiş albümlerden daha fazla elini taşın altına sokmaya ittiği ortada.

    in the evening ile sert bir giriş yapan albüm, south bound saurez ve fool in the rain ile bizleri güney sahillerine götürürken albümün ilk yüzü hot dog ile muhteşem bir swingy kapanış yapıyor. fakat albümde dikkat çekilmesi gereken iki parça var ki, bunlardan biri ikinci yüzün açılış parçası ve led zeppelin'in on dakikanın üzerindeki birkaç parçasından biri olan carouselambra, diğeri de sözlerinde robert plant'in ölüm kavramını sorguladığı ve yaşadığı buhranlardan aradığı çıkış yolu olarak görebileceğimiz all my love. swing, rockabilly, reggae, funk, hispanik ezgiler ve carouselambra'da göze çarpan kusursuz bir progressive yapı... led zeppelin'in müzikal anlamda kesinlikle en dolu olduğu albüm bu tartışmasını yapmak anlamsız. keşke albüm festivalden biraz evvel çıksaydı da bu harika iki parçanın achilles last stand gibi en azından knebworth'ta bir footageı olaydı diye içimden geçirmedim değil.

    son olarak albümle tanışmamış, led zeppelin'i stairway to heaven gibi bir "düğün şarkısı" ile tanımış hevesli dinleyicilerden ziyade, albüme aşina arkadaşlar için ufak bir öneriyle bu albüm hakkındaki yazıyı tamamlayalım. ham bir all my love kaydı da dahil olmak üzere no quarter, jennings farm blues (bron y aur stomp'ın taslak halindeki adı) gibi kayıtları içeren that's the way through the out door isimli çalışmayı bulabilenlerin dinlemesini tavsiye edebilirim. dinleyiciye albümün kayıt süreciyle ve parçanın gelişimi ile ilgili ufak bir fikir verecektir.
  • sound olarak bana en oturaklı gelen led zeppelin albümüdür. oturaklıdan kastım, robert plant'in vokalde desibeli aşıralara vurmadığı ve jimmy page'in gitarda biraz daha mütevazi davranmasıdır. yani albümden olgunluk akar. grup üyeleri artık biraz hırslarından arınmışlardır ama aynı zamanda led zeppelin çizgisinin altında kalmamışlardır.
  • coda'daki bu albüm için kaydedilen parçalarla bu albümdeki hot dog, south bound saurez gibi filler'lar yer değiştirseydi cidden led zeppelin iv'ten sonraki en iyi led zeppelin albümü bu olurdu.
  • all filler no killer bir album.
  • buraya girip bu albümü hiç dinlememiş ve bir tesadüf sonucu olarak bu giriyi okuyan arkadaşım,

    gidip muhtelif sitelerde bu albümü kötüleyen yazılar, oylamalar, presence'ı bu albüme tercih eden insanlar falan göreceksin. bak oğlum bu albüm bir john paul jones eseridir. bu albüm i'm gonna crawl gibi bir şarkıya ev sahipliği yapar. bu albümü beğenmeyenler 80'lerin synthesizer'larıyla drum machine'lerini yere göğe çıkaran iki yüzlü bir kavime mensuptur. gidip elin adamının götüyle dinleyip yaptığı yoruma göre güzelim albümleri kaçırma, bu palavralara da kulak asma, birey ol, hatta bu yazdıklarıma da güvenme, bırak artık okumayı, git burdan tak artık kulaklığı.
hesabın var mı? giriş yap