• fr. cehennem.
    "cehennemin dibine kadar yolun var" denmek isterse "va en enfer" denilmemelidir lakin. hafif kaçar. daha saglamini kullanin.
  • emmanuel béart'in gercekten rahatsiz edici derecede basarili canlandirdigi hafif histerik nelly karakteri yaninda, bence gelmis gecmis en iyi erkek oyuncu performanslarindan birisini, bir kocanin kiskanclik nedeniyle nasil delirebiliecegini, tüm asamalariyla cok güzel ortaya koyan francois cluzet 'nin paul rolüyle parladigi claude chabrol filmidir. özellikle otelin film salonundaki gösterim sirasinda paul'ün gecirdigi travma sahnesi akillara ziyandir. sonucta hem emmanuel béart, hem de francois cluzet 'nin bu filmdeki performanslari ounculuk okullarinda bir kac defa izlettirilmelidir
  • claude chabrolun bir filmidir. guzel bir kadinin kocasinda yaratabilecegi paranoyalar uzerinden sekillenen bir filmdir, ana dusunceye gelmek icin filmin bazi kisimleri haddinden fazla hizli gecilmistir ama bunun filme negatif bir etkisi olmamistir. gerilim denemese de cok rahatlikla psikolojik gerilim turunde bir ornek oldugu soylenebilir. filmin basinda ormanin yesillikleri arasinda filmin adi olan "cehennem" in yazmasi ama arkada cok hafif bir muzik calmasi bir takim izleyicilerin aklina* haneke filmlerini getirebilir ama bu sadece benzerlikten ibarettir.
  • *spoiler*
    karisini plajda takip eden paul agaclar arasinda kosarken,piknik yapanlarin radyosundan gelen muzik ve ozellikle jalousie lafi oldukca uygun olmus ve neredeyse butun filmin bir saniyelik ozeti gibidir.
    --
  • krzysztof kieslowski 'nin çekmeye ömrünün yetmediği ikinci üçlemesinin,mirasının, heaven'dan sonraki adımı. danis tanovic'in yirmi beşinci uluslararası istanbul film festivali 'nde seyredilebilecek sınav verişi. no man's land iyi bir referanstı ama söz konusu kieslowski olduğunda insan şöyle büyükçe bir yutkunmalı, sonra bu işe soyunmalı.
  • emmanuel beart'in bu sefer kiskanan kisi rolunde ayni isimli chabrol filmine nispet danis tanovic'in cinnetlik filmi..

    --- spoiler ---
    kadere inanmiyorsaniz tesaduflere inanirsiniz gibi kaderci ve kieslowskici bir temadan yola cikarak yine fransizlarin evlilik ve aile anlayislarinin tartisildigi film. evet kabul ettik hoca aile cinnettir ama bu kadar da arka arkaya aldatan/aldatilan histerik kadinlar gormek zorunda miyiz biz. plotlar arasi gecislerde cocuklarini babasina olan hinciyla feda eden medeaya yapilan gonderme ile entellektuel gururumuz oksandi peki ya o kadinin gururu n'ooldu. uc kizkardesin hikayesini anlatti diye kadin filmi yapar gibi gorunmek olur mu efendiler. ah bir de derridadan misal mumkunse fransizlara evliligi yasaklayalim da artik seyirciler de rahat etsin fransizlar da..
    --- spoiler ---
  • danis tanovic'in filmi. babaları oğlancı olan ve bundan aşırı derecede etkilenen üç kız kardeşin, birbilerinden kopuk olan mutsuz yaşamlarını anlatır.
  • oldukça etkileyici bir jenerikle açılan film, alakasız gibi görünen sahnelerle devam ediyor. her şey filmin sonunda bağlanıyor. ancak yönetmenin dağınık kurgu tercihi başta olumsuz gibi gözükse de filmin dramaturjisini önemli ölçüde etkiliyor. hem katharsis şansı vermiyor hem de hikayeyi sulu zırtlak bir hale getirmiyor, bu önemli.

    senaryo ise kieslowski klasiği olarak yine kader, determinizm üzerinden gidiyor ki tam da bu yüzden bence filme kadın filmi demek pek yerinde görünmüyor. öncelik kavramlarda; kadınların yaşadıkları başlarına salt kadın olmaklıktan dolayı gelmiyor. rastlantı derecesinde babalarının yaşadıklarına benzer olaylar yaşıyorlar. ancak filme göre bunların rastlantı olmadığı aşikar zira profesör neden kader kelimesini raslantıya tercih ettiğini derste anlatıyor, dolayısıyla kieslowski de. ayrıca medea metaforuyla göz kırpılan trajedinin kader, insan, taviz verilemeyen güce sahip olma güdüsüyle nasıl ilişkili olduğuyla ilgili ilginç sözler sarfediyor film, bunları yaşamamak için özverili olmalıyız diyor; bir nevi meramını anlatıyor.

    görsel olarak ise adına yaraşır bir yapı hakim filmde; karanlık bir atmosfer, kırmızı tonlar -jeneriğe dikkat-
    planlar ise, özellikle arı sahnesi fazlaca kieslowski'yi andırıyor ki bence tanovic'in en büyük hatası da buradan kaynaklanıyor. kendisi kieslowski senaryosunu filme çekmek yerine sanki 'kieslowski filmi' çekmeye meyletmiş. haliyle pek orijinal kalamamış yani tanovic filminden çok kieslowski filminden bahsediyoruz. ha yine de bir daha film çekemeyecek büyük yönetmeni böylesine yeniden hatırlamak güzel ama özgünlük her zaman iyidir.
  • ilişkilerdeki travmalarla dibe vuran hayatlar için "cehennem"in aslında bu dünyada da yaşanabileceğini anlatan film. izlemem öyle bir zamana denk geldi ki... tuhaf...
hesabın var mı? giriş yap