• türkçeye iz olarak çevrilen, avrupa sineması’nın önemli isimlerinden polonyalı yönetmen agnieszka holland imzalı 2017 yılı yapımı film. polonya-çekoslovakya sınırındaki bir dağ köyünde avcılık yapan erkeklerin birbiri ardına öldürülmesi ekseninde gelişen kara mizahlı bir polisiye-gerilim filmi. berlinale 2017'den gümüş ayı ödülünü kazanan filmimiz, polonya fargo'su olarak nitelendirilmiş.
    http://www.yenicikanlar.com.tr/…netmenin-oldu-68546
    https://www.youtube.com/watch?v=4_fhi-jqff0
  • başka sinema bünyesinde bu zaman kadar izlediğim en vasat filmdi. konu bu oluşum olduğunda teşekkür etmeden geçmem mümkün olmuyor. sinema salonlarının avm' lere hapsedildiği ve bu sebeple sinema izleyicisinin de izleyici olmaktan çıkıp salt bir tüketiciye evrildiği günümüzde, sinema salonları da haliyle bu tüketiciye uygun ürünlere yer veriyor menüsünde. gerçek sinema ise evde, internet üzerinden ya da dvd' ler aracılığı ile izlenebilir duruma geldi sadece. işte başka sinema gerçekten kaliteli filmleri sinema perdesinde izleme şansı sunuyor sinemaseverlere. bir kere daha teşekkürler.

    iz, kitaptan uyarlama bir senaryoya sahipmiş, ben bunu film bittiğinde öğrendim. filmi vasat bulmam sebebiyle ''lan acaba ben mi anlamadım'' diyerek film hakkında yazılan yorumları aradım ve beyazperde' den başak bıçak' ın yazdıklarına ulaştım, zaten başka da bir şey bulamadım türkçe olarak. başak bıçak' ın yazısı da benim düşüncelerimi destekler nitelikte. tabii o yazı bu okuduğunuzdan çok daha nitelikli bir yazı. ele aldığı konu, yaratılan ana karakter, görsellik çok başarılı. bir dağ köyünde geçen olayda, o köyün tüm güzellikleri geniş açılarla sunuluyor size. kışı da yazı da ayrı güzel. ana karakterin yaşadığı ev benim sinemada olsun, sosyal medyada olsum görüp öykündüğüm, hayal ettiğim bir ortam. ana karakter de yine sinemada görmeyi çok sevdiğim türden bir kadın; vegan, aktivist, cesur, güçlü, feminist. e hayvanları çok seven biri olarak ele alınan konunun avcılık, avcılar ve hayvanlar olması beni filme bağlayan unsurlardı. ancak bunlar hariç geri kalan neredeyse her unsur da beni filmden uzaklaştırdı. yan karakterlerin hikayeleri bence gereksiz detaylardı, keza karaterlerin bazıları da öyle. başak bıçak' ın yazısında değindiği üzere filme gereksiz, zorlama bir gizem katma çabasını da anlamsız buldum. kaldı ki katamamışlar da zaten. en baştan belli zaten neyin ne olduğu. hatta bu kadar gizem çabasını görünce ''sonunda acaba bir ters köşe mi olacak'' diye düşünüp ters köşe falan olmayınca bir de orada hayal kırıklığına uğradım.

    filmin o gizem temasına hiç ihtiyacı yok. zaten konu sağlam aslında, karakter sağlam, oyunculuk sağlam ama birden fazla şey anlatmaya kalkışılmış -ben bu işi pek sevmiyorum zaten- ve biraz karman çorman olmuş her şey. final sahnesi hoş bir burukluk bırakmamış olsa ciddi bir hayal kırıklığıyla ayrılırdım salondan. en azından o son sahnenin hüznü biraz yumuşattı beni. yan karakterlerin bazılar filmde hiç olmasa, o gereksiz gizem olmayıp da her şey olduğu gibi anlatılsa bir değil peki iki puan fazla verirdim bu filmde. asıl anlatılan mesele ve ana karakterin erkeklerle, din adamıyla çatışması fazlasıyla tatminkardı benim için. keşke orada kalsaydı. çıkış noktası güzel, ancak gidiş yolunu sevmedim. sonunda vardığı yere çok daha düz ve güzel bir yoldan varabilirdi bu film.

    başak bıçak' ın yazısı; http://www.beyazperde.com/…/elestiriler-beyazperde/
  • dinin de referans olduğu hegemonik sömürü düzenine bir itiraz.

    dünya, gücü ele geçirenlerin keyfine göre yönetiliyor. kuralları koyan da onlar, çiğneyen de... ve çiğnediklerinde cezalandıracak olan da yine kendileri. daha doğrusu cezalandırmayacak olan...

    filmde karakterlerin mesleklerini gözden geçirince anlaşılıyor ki avcılık üzerinden bozuk dünya düzeni ve düzenin ortakları işleniyor. yakaladığı tilkileri kafese kapatarak yüzdüğü derilerle para kazanan vahşi bir kapitalist, bürokratik engellere karşı yancılarını koruma kalkanlarıyla garantiye alan belediye başkanı, tüm bu kanlı düzene kılıf uydurmak için dini alet edip dert yananı tanrıya isyan etmekle suçlayan çanak tutucu bir peder ve işine gelmeyen ihbarları sümen altı eden patron sevici emniyet müdürü... filmde çete görünümündeki bu ekibin maalesef gerçek dünyada karşılığı var. hatta en cız ettiren yakın zaman örneklerinden biri de 13 mayıs 2014 tarihlidir: soma. sömürgen bir maden sahibinin, kimileriyle kurduğu yakın ilişkiler resmi rakamlara göre 301 madencinin hayatına mal oldu. zenginlerin rüşvetle satın aldıkları, işlerini kolaylaştırdıkları, cezalardan yırttıkları kanlı düzen ve şahadet şerbeti(!) içenler... etekleri uçuşa uçuşa yerel halkı sakinleştirmeye çalışan din simsarları hala gözümden gitmez. kaçıp gitme isteği uyandıran böylesi vahşet filme konu olduğuna göre anlaşılan polonya'da da mevcut.

    iç acıtan bu örnekten sonra iyiler takımına baktığımızda, mücadelesini daha underground yöntemlerle sürdüren militanlardan söz ediliyor. mesela tip olarak boris karloff'u andıran karakter, patlayıcı uzmanıydı; bir diğeri de son dakika hacker'lık yapan bir bilişimci. yani film, kirli devlet ilişkilerine karşı oluşturulan radikal grupları yüceltme misyonu da üstlenmiş gibi. kötü adamlardan bazılarının kişisel ilişkilerindeki hoyrat tutumları da gösterilerek zalim her zaman zalimdir mesajı veriyordu belki kendince.

    --- spoiler ---

    filmde tek tuhaf gelen, bilişim uzmanının araçtayken kentin tüm elektriğini kestiği anda polisin elindeki fenerin de sönmesiydi.
    --- spoiler ---

    severim böyle çok bilinmeyenli fonksiyon gibi her karakterinin gizli karşılığı olan filmleri. imdb puanı düşük görünse de izlenmesi şiddetle tavsiye edilir.
  • anlattığı ve savunduğu değerler çok güzel ancak afedersiniz ama ya(p)rak gibi bir filmdi.
  • din-kultur kıskacında baskılanan insanoğlunun, kendisinden görece güçsüz olan hayvanlara karşı baskısına ve zulmüne ayna olan cesur, umut verici bir film.

    "yeni bir döngü başlayacak ve gerçeklik yeniden doğacak."

    gelecek, öldürmeyi tercih edenler yerine her cana değer verenlerin olacak.
  • mekanlar, karakterler ve konusu itibariyle harika bir film. imdb puaninin dusuk olmasina aldanmayin.
  • animal liberation front üyesi yaşlı bi kadın üzerinden avcılık denen legal cinayeti eleştiriyor film. altmetin çıkartmaya çalışıp her filmde yapıldığı gibi kapitalizme eleştiri demek yerine filmin asıl dikkat çekmek istediği yeri kaçırmamak lazım. bu filmin verdiği mesaj çok açık: avcılık spor değil, cinayettir.

    filmi bitirince yönetmeni biraz araştırdım, çünkü böyle bi konuyu işlediği için vegan tayfadandır dedim. filmin yönetmeni agnieszka holland film hakkında bi röportajda kendisine sorulan vejetaryen misininiz sorusuna "hayır değilim ama yavaş yavaş et ve bu tür besinleri azaltmaya çalışıyorum. beş yıl önce et yediğimde bunu düşünmüyordum çünkü bağlantı kuramıyordum. ama şimdi bağlantı kurabiliyorum. bu tip değişimler çoğu insan için aşamalı olarak gerçekleşebilir." diye cevap vermiş. kaynak

    tek eleştirim, filmin gereksiz mistik bi havaya girmesi. kitap mı böyleydi bilmiyorum ama o burçlar konusu vs çok gereksizmiş.

    --- spoiler ---

    "...her ne kadar birini 28 şubat'ta öldürmenize izin verilip ertesi gün öldürmenize izin verilmemesi saçma olsa da."

    "kan mı rahatsız etti? sosisinde görsen rahatsız olmazsın ama değil mi?"

    "kasabın yanından geçerken sadece et görürsünüz fakat o birinin parçalanmış bedenidir."

    --- spoiler ---

    https://www.imdb.com/title/tt5328350/
  • gerilmeden izlenen gerilim.

    --- spoiler ---

    delilik ama adil; tam olmasının arzulanacağı gibi.

    --- spoiler ---

    gayet izlenir film. tarkovskiye de selam vermiş.
  • polonya-almanya-slovakya-çek cumhuriyeti-isveç-fransa ortak yapımı dram/gizem/suç/gerilim türünde sinema filmidir..

    filminin yönetmen koltuğunda agnieszka holland ve kasia adamik oturmaktadır..

    filmin senaryosunu olga tokarczuk ile agnieszka holland birlikte kaleme almışlar..

    başrolde agnieszka mandat oynuyor. diğer önemli rollerde wiktor zborowski, jakub gierszal, patrycja volny ve miroslav krobot oynamıştır..

    pokot, türkçeye iz olarak çevrilmiştir..

    film olga tokarczuk’un romanından beyaz perdeye uyarlanmıştır..

    polonya'nın bir taşra bölgesinde yarı zamanlı ingilizce öğretmenliği yapan janina duszejko adlı hayvan hakları savunucusu emekli bir kadının hayatı anlatılıyor filmde..

    oyunculuklar oldukça başarılıydı. başroldeki agnieszka mandat, janina duszejko rolünde çok iyi bir performans sergilemiş. yardımcı rollerdeki soğuk ihtiyar rolünde wiktor zborowski, sorunlu bir hayatı olan genç kadın rolünde patrycja volny, bilgisayar uzmanı genç rolünde de jakub gierszal gayet başarılı oyunculuklar icra etmişler..

    müzikleri harikaydı. film müziği ve çalan klasik müzikler dahil hepsi çok zarifti. bach'ın besteleri ayrı güzeldi. bu etkileyici müziklerin bestekârı antoni lazarkiewicz'dir..

    janina hanımefendi emekli olduktan sonra polonya'nın bir taşra köyünde doğayla iç içe huzurlu bir hayat yaşamaktadır. bulunduğu bölgede avcılık adı altında sürekli hayvan katliamları yapılmaktadır. bu durum çoğu zaman devletin izin verdiği ölçüde kontrollü biçimde dönemsel olarak yapılsa da kimi zaman yasa dışı yollarla yapılmaktadır. yüreği hayvan sevgisiyle doludur janina'nın. kendisinin de lea ve bialka adında iki tane köpeği vardır. hayvansever ve aynı zamanda feminist bir aktivist olan janina, hayatının ikinci baharını hayvanlara yapılan bu zulümlerle mücadeleye adamıştır. her türlü hayvanın, canlının öldürülmesine karşı girişimlerde bulunur. bu girişimlerinde her türlü yasal yollarla başvurur ve avcıları sürekli uyarır. tek başına kalkıştığı bu mücadelesinde yaptığı tüm şikayetler ve uyarılar karşısındaki havvan katliamcısı kişileri durdurmaya yetecek midir? bu soruya yanıt arayacağız filmde..

    avcılığın bir spor değil katliam olduğunu hatırlatıyor bize pokot. sırf keyif olsun diye hayvanların öldürülmesine tanık oluyoruz. film bu konudaki duyarlılığa dikkat çekiyor..

    pokot, hayvan hakları, feminizm, yozlaşma, veganlık gibi hassas konuları başarıyla ele alıyor..

    insanların ne kadar yaşama haklı varsa hayvanların da o kadar yaşama hakkı olduğunu vurguluyor film..

    film özelde hayvan haklarını savunuyor olsa da genelde aslında bir yozlaşmayı ele alıyor. kuralları istedikleri zaman istedikleri kişilere esnetebilen hatta değiştirebilen devlet düzenine bir eleştiri yapılıyor filmde. bu yozlaşma bakımdan polonya'nın son yıllardaki iktidarı ile ülkemizin iktidarını benzetmek mümkün..

    pokot hakkında yönetmen politik bir film amaçlamadıklarını söylemiş. ancak adalet sistemi, erkek egemen toplum yapısı, ekolojik sistemin bozulması, kilisenin insafsız bakış açısı gibi konulara değinilmiştir filmde..

    dünya hem fiziksel hem de düşünsel olarak o kadar kirletilmiş ki janina'nın hayvanların haklarını savunan masum çabaları hor görülüyor adetâ suç sayılıyor. hayvan katillerine ise neredeyse ödül veriliyor..

    pokot, uluslararası berlin film şenliği'nde gümüş ayı dahil pek çok film şenliğinden ödül kazanmış..

    izlerken çabuk bitmesini istemediğim filmlerdendi..

    janina hanımın ilginç bir yeteneği vardı. kişilerin burçlarından nasıl doğduklarına ve nasıl öleceklerine dair çıkarımlar yapabililiyordu..

    film yayınlandığı dönemde polonya'nın tutucu dinci kesimlerince ağır eleştirilere maruz kalmış. polonyalı bir gazeteci film için “hristiyanlık karşıtı ve eko-terörizmi teşvik ediyor." demiş. ayrıca filmin iki yazarı agnieszka holland ve olga tokarczuk, komünist dönemin hain anlamına gelen “targowiczanin” terimi ile suçlanmış..

    janina, hayvan haklarında olduğu gibi soyadının telaffuzunda da çok hassastır. soyadının yanlış söylenmesine tahammül edemiyor..

    pokot'ta pek çok olumsuzluğa rağmen güzel şeyler de vardı. bundandan biri polonya ormanlarından, dağlarından muhteşem manzaralar doğal güzelliklerdi. diğeri ise dobra ile dyzio arasında filizlenen aşktı..

    filmin yönetmeninlerinin ve senaristlerinin kadın olması beni şaşırtmadı. cinsiyet ayrımcılığı yapmak istemem fakat şunu da belirtmeden geçemeyeceğim, filmin anlattığı konuda çoğunlukla kadınların daha duyarlı olduğu bir gerçek..

    yönetmen holland filmden önce vejetaryen değilken birçok röportajında filmden sonrabdaha çok bilinçlendiğini ve artık değişmesi gerektiğini düşündüğünü söylemiştir..

    filmde dikkatimi çeken bir konu var. kararlı bir hayvan hakları savunucusu olan janina'nın giydiği mont kaz/ördek tüyünden yapılmış. yönetmen bu konuda nasıl bir mesaj vermek istiyor tam olarak anlayamadım doğrusu..

    filmden bağımsız bir yorum yapmak istiyorum. başroldeki agnieszka mandat çok başarılı ve gerçekçi oyunculuk çıkarmış. polonya sinemasının yakın döneminde artık grazyna szapolowska, agnieszka mandat, adriannie biedrzynskiej gibi harikulâde aktrisler yetişmiyor ne yazıkki. son dönemde izlediğim polonya filmlerinde bunun eksikliğini hissediyorum..

    filmin sonu oldukça ilginç. gerçek hayatta da böyle olsa dediğim türden..

    yönetmen holland filmi “öfke hakkında bir masal gibi” olarak tanımlıyor. ayrıca şu sözleri söylüyor: “av, önemli siyasi kararların alındığı alanlardan biri. bir tür erkekler kulübü denebilir. filmin araştırması için birçok kez ava gittim ve belki en fazla bir kadına rast geldim. erkekler bir arada ve özgürce konuşuyorlar, donald trump’ın ahbaplarıyla yaptığı gibi. canlıları öldürerek doğrudan güç uygulayabiliyorlar. oğullarını da birlikte götürüyorlar ki bayrağı devrettiklerinden de emin olsunlar.”

    aşağıda film hakkında bazı ayrıntılardan bahsedeceğim. izlemeden önce detayları öğrenmekten haz etmiyorsanız aşağıda yazılanları okumamanızı öneririm..

    --- spoiler ---

    janina duszejko ile savcının sahnesinden.

    — yasalar katilleri yani avcıları, kasapları koruyor. suç yasal hâle getirildi. böylece herkes onu kabul etti. kasabın yanından geçerken sadece et görürsünüz, ama o bir canlının parçalanmış bedenidir! bunu anlamıyor musunuz?

    — bayan duszejko lütfen.

    — bu duyulmamış bir şey değil. bu hayvanlar tarafından işlenen ilk cinayet olamaz. internetten koca bir liste okudum. 846 yılında bir arı sürüsü bir adamı sokup öldürdü. o arılar sıradan bir insan mahkemesi tarafından suçlu bulundu. 1300'lerin başında domuzlar bir çocuğu öldürüp yedi. yine domuzlar yargılanıp infaz edildi. tarihte çok sayıda hayvanın duruşması görüldü. italya'da tırtıllar bütün bir üzüm bağını yedi. o kadar geçmişe gitmeye de gerek yok. kuş gribini hatırlıyor musun? dünyada yayılan bir salgındı. bütün bunlar tesadüf mü? mutlaka hatırlaman lazım!

    — evet.

    — tabi hatırlıyorsun! karmaşık bir intikam şekliydi o. hayvanlara yaptığımız şey için. yamyamlığımızı tatmin etmek için onları şişmanlattığımızdan dolayı. endüstriyel çiftlikler ve fabrikasyon katliamları için.

    — bayan duszejko lütfen sakin olun. bu konuyu dikkate alacağız. anladınız mı?

    — beni ciddiye almıyorsun öyle değil mi? diğerleri gibi benden kurtulmak istiyorsun. size mektuplar yazıyorum ama cevap vermiyorsunuz. kanunen cevap vermek zorunda olmanıza rağmen. okumuyorsunuz bile öyle değil mi? kesinlikle okumadınız! neden hep zayıf ve kibar olanları cezalandırıyordunuz?

    janina'nın açılış sahnesinden.

    burçlarımızdaki doğum tarihi aynı zamanda ölüm tarihini belirler. doğanın kanunu bu, doğanlar ölmek zorundadır. haritalarımızdaki bazı bölgeler bize ne zaman ve nasıl öleceğimiz hakkında ipuçları verebilir. sadece nereye bakacağımızı bilmemiz gerek.

    filmde yaşanan bazı olaylara değineceğim şimdi.
    bana iyi bir insan mısın kötü bir insan mısın diye sorsalar kötü insan değilim diye cevap veririm. bunu laf olsun diye değil vicdanım rahat olduğu için söylerim. buna rağmen duszejko'nun dextervari eylemlerine kızamadım, hatta sevindiğimi bile söyleyebilirim. benim gibi düşünenler yaptığının yanlış bir şey olduğunu bilse de ister istemez janina'nın içinden bir dexter çıktığına seviniyor. çünkü o kişiler bu dünyada yaptıklarının bedelini ödemiyorlar. öteki dünyanın var olduğunu da kimse bilmediği için yaptıkları kötülükler hep yanlarına kalıyor. adalet sistemi bu suçluları yargılayıp cezalandırmadığı için duszejko'yu bu kişileri cezalandırmaya zorluyor maalesef. aşağılık bir insan yeryüzündeki onlarca masum canlının yaşamına son verebiliyor. bir tercih yapmak gerekirse ben aşağılık ve kötü niyetli bir insanın yaşaması yerine kesinlikle onun zarar verdiği ya da vereceği canlıların yaşamasını yeğlerim. sebebiyse çok açık "insanlık". doğaya ve canlılara zarar veren kişilerin dünyada yerinin olmaması gerektiğine inanıyorum. sırf böyle düşündüğüm için belki ben de kötü biri sayılıyorum. canlılara, doğaya bilerek ve isteyerek zarar veren kişiler bu dünyaya fayda sağlamıyor aksine zarar veriyorlar. belki benim de dünyaya pek faydam yoktur. elimden geldiğince hayvanlara yardım etmeye, ağaçları ve çiçekleri sulamaya çalışıyorum. yerlere çöp veya izmarit atmıyorum. en önemlisi de doğaya ve canlılara zarar vermeyerek vicdanımı rahatlabiliyorum.

    yaban domuzunun vurulduğunu gören janina karakola gider. polislerle arasında yaşanan diyalog.

    — bir cinayet ihbarında bulunmak istiyorum.

    — cinayet mi?

    — evet. genç bir yaban domuzu. hem de av sezonu değilken.

    — biraz, kahve ister misiniz?

    — bakın! mart ayındayız. yaban domuzu avı yasak! her ne kadar onların 28 şubatta öldürülmesine izin verilip ertesi gün izin verilmemesi kadar saçma olsa da. bu tamamen saçmalık! acı içinde can verdi! ciğerlerinden vurulmuş.

    — sakin olun. ne yapmamızı bekliyorsunuz?

    — failleri takip edip bulmanızı, onları cezalandırmanızı ve avlanmayı yasaklamanızı istiyorum. köpekleri dahi vuruyorlar.

    — biliyorsunuz sokak köpekleri de hayvan öldürebilir. eğer tasmaları yoksa köpekleri de öldürmek yasaldır. sizin de köpeklerin vardı, değil mi? geçen sene onlar hakkında şikayetler aldık.

    — artık bende değiller.

    — her zaman merak etmişimdir. yaşlı kadınlar, yani sizin yaşınızdaki kadınlar neden bu kadar hayvan refahına önem verir diye. ilgilenecekleri yeterince insan yok mu etraflarında? benim büyük annemin yedi tane kedisi var, ama yine de o sokaktaki bütün kedileri besliyor.

    diyalog devam ederken janina cebinden çıkardığı öldürülen domuza ait bir parçayı polisin masasının üstüne koyar.

    — nedir bu? ne yaptığını sanıyorsun sen?

    — bunlar kalıntılar. onları etiketlenmiş olarak saklıyorum kutularda. kürk ve kemikler. bir gün belki katledilen tüm o hayvanları klonlamak mümkün olacak. ve bu bir çeşit telafi olabilir.

    — kahretsin! tam numuleliksin be kadın!

    — kan mı rahatsız etti? sosisinde görsen rahatsız olmazsın ama değil mi?

    --- spoiler ---
  • öncelikle olumlu özelliklerinden başlayayım. filmin en güzel yanı görüntü yönetmenliği ve muhteşem manzaralar. kamera kullanımı insanı insan olmayanın üzerinden görmeye zorluyor seyirciyi. bu anlamda da filmin ana konusuna hizmet ediyor. oyunculuklar neredeyse kusursuz. değindiği ana konu ve yan konular sinemada çok da sık görmediğimiz konular. bu anlamda ekofeminist bir bakış açısı var.

    gelelim zayıf yönlerine. film boyunca yaratılmaya çalışılan gerilim ve heyecana böyle bir filmde hiç gerek yokmuş. yaratılmaya çalışılan gerilim yapay ve anlamsız kalmış. filmin bütünlüğü konusunda sıkıntılar var. yönetmenin değindiği yan konular ana hikayeye sağlıklı bir şekilde entegre olamamış. bununla birlikte yönetmen tam olarak ne yapmak istediğini bilmiyor gibi. aktivist bir film mi, bir gerilim filmi mi ya da kara mizah mı yapmak istemiş çok anlaşılmıyor. hepsinden biraz kullanıp ortaya karışık bir şey çıkarmış ama bunları birbirine bağlayamadığı için de bölük pörçük bir film çıkmış ortaya.

    sonuç olarak vasat veya vasatın bir aşama üstü denilebilecek bir film.
hesabın var mı? giriş yap