hesabın var mı? giriş yap

  • ulan 'bir alkış alabilir miyim?' dediğinde bilgisayar başında alkışladım. yazık günah. akşamüzeri akşamüzeri üzmüş adamdır.

  • bu dunyada anlayamadigim iki temel sey var,

    a) "olm ben bunu yerim lan" diyerek, bugday gibi bi bitkiyi 7 islemden gecirerek pisirebilen adam, hadi kayisi falan anlarim, dalindan kopar ye, ama cig halinde disini kiran bitkiyi nasil temel besinin yaptin abi?

    b) bir de bu adamin hala surekli konusuyor olmasi. yav adam hala konusuyor. cok acaip. bitmiyor yav adam. lan tamam iste elli kere secildin ne istediysen yaptin, kukla basbakan (aka: yildirim akbulut) da halloldu. biz pes ettik, guc yettiremedik, olmadi yani. 2015 te secim var su halimize bak.... bu vakitten sonra deliye bagladik zaten koy g.tune rahvan gitsin tadinda yasiyoruz, sokaklarda isid falan gezse, isid bayragini alip kafayi yemis bicimde "sssssssss...... biiiiiir kiiii uuuuuc" diye uclu cekerek toyota pick up larda ziplayacagiz, o kadar sirazemz kaydi, sen hala ayni konulari konusuyorsun.

    yav birileri bu adama artik kazandigini, ulkenin g.tunu basini dagittigini, isleyen hic bir kurum kalmadigini, bu vakitten sonra bu ulke duzelecekse ikinci bir kurtulus savasi (bildigin silahli mucadele) gerektigini, ona da mevcut liberal/kapitalist duzende kimsenin g.tunun yemedigini anlatsin. bitti yani tayyip aga, istedigini aldin, diger bir degisle beyler vurmayin artik adam oldu. ama hala konusuyorsun yav. canin mi sikiliyor nedir? milletin cani sikiliyor, franz kafka oluyor, leo tolstoy oluyor, bu adam can sikintisindan bizi bayiyor. cok kafa actin be hoca bi sus artik.

  • içme şu zıkkımı diyor her daim validem

    bir gün fakirim yine, dedim anne babamdan bi dal sigara çalsana bana
    dur burada var dedi bir tane al bun, otur dedi bi de çay vereyim sana
    tabi ben şaşırdım validem bana sigara veriyor ve üstüne çay getiriyor
    yine arada evlenmiyormusun diye laf sokmayı da ihmal etmedi

    sigaranın içine patlayan kibritlerden koymuş , ilk dumanı aldım ikinciyi çekerkene sigaranın ucu papatya gibi açıldı,
    ben renk atmış vaziyette beklerken , valide kahkahayı patlattı, aldı sigarı elimden çayı da çekti önümden şimdi sittir git dedi sigara migara yok sana, güzel şakaydı halen validemden sigara isterken özenle takip ediyorum durumu

  • madem öyle hatırla.

    ersun erdemir: jandarma yüzbaşı. 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan 5 yıl hapis verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 2 aya indirildi.

    şeyhmus cansin: bayındırlık müdürlüğü’nde işçi. 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan 5 yıl hapis verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 2 aya indirildi.

    hamit abdulsemetoğlu: matbaacı. 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan 5 yıl hapis verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 2 aya indirildi.

    mehmet seyitoğlu: ziraat bankası’nda memur. 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan 5 yıl hapis verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 2 aya indirildi.

    şeyhdavut oruç: derik belediyesi’nde memur. 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan 5 yıl hapis verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 2 aya indirildi.

    ümit ergin: ilköğretim okulu müdür başyardımcısı. 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan 5 yıl hapis verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 2 aya indirildi. ömür boyu kamu hizmetinden men edildi.

    sabri ajak: traktör bayii. 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan 5 yıl hapis verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 2 aya indirildi.

    silahattin kuray: beyaz eşya bayii. 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan 5 yıl hapis verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 2 aya indirildi.

    mehmet gatgar: tedaş teknisyeni. 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan 5 yıl hapis verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 2 aya indirildi.

    ali atasoy: 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan 5 yıl hapis verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 2 aya indirildi. ömür boyu kamu hizmetinden men edildi.

    burhan ertaş: 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan 5 yıl hapis verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 2 aya indirildi.

    nizam denli: 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan 5 yıl hapis verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 2 aya indirildi.

    sadettin deniz: 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan 5 yıl hapis verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 2 aya indirildi.

    recep sakız: kızıltepe kaymakamlığı’nda yazı işleri müdürü. 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan ve bunu birden fazla işlediği gerekçesiyle 5 yıl 10 ay hapis cezası verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 10 ay 10 güne indirildi.

    ahmet günay: tedaş vinç operatörü. 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan ve bunu birden fazla işlediği gerekçesiyle 5 yıl 10 ay hapis cezası verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 10 ay 10 güne indirildi.

    kerem aykaç: 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan ve bunu birden fazla işlediği gerekçesiyle 5 yıl 10 ay hapis cezası verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 10 ay 10 güne indirildi.

    şemsettin aslan: nakliyatçı. 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan ve bunu birden fazla işlediği gerekçesiyle 5 yıl 10 ay hapis cezası verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 10 ay 10 güne indirildi. (fuhşiyata tahrik suçundan 7.5 yıllık zamanaşımı dolduğundan dava düşürüldü.)

    hamit aydın: ziraat bankası’nda veznedar. 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan ve bunu birden fazla işlediği gerekçesiyle 5 yıl 10 ay hapis cezası verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 10 ay 10 güne indirildi.

    harun uras: muhtar. 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan ve bunu birden fazla işlediği gerekçesiyle 5 yıl 10 ay hapis cezası verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 10 ay 10 güne indirildi. (fuhşiyata tahrik suçundan 7.5 yıllık zamanaşımı dolduğundan dava düşürüldü.)

    mahmut telli: derik ziraat odası başkanı. 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan ve bunu birden fazla işlediği gerekçesiyle 5 yıl 10 ay hapis cezası verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 10 ay 10 güne indirildi.

    teyyar salman: orman işletme şefliği’nde şoför. 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan ve bunu birden fazla işlediği gerekçesiyle 5 yıl 10 ay hapis cezası verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 10 ay 10 güne indirildi.

    enver adanç: 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan ve bunu birden fazla işlediği gerekçesiyle 5 yıl 10 ay hapis cezası verildi. kamu hizmetinden ömür boyu men edildi.

    şeyhdavut dora: 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan ve bunu birden fazla işlediği gerekçesiyle 5 yıl 10 ay hapis cezası verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 10 ay 10 güne indirildi.

    cüma uraş: mardin vakıflar imareti’nde çalışıyor. 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan ve bunu birden fazla işlediği gerekçesiyle 5 yıl 10 ay hapis cezası verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 10 ay 10 güne indirildi.

    rıdvan bayraktar: 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçunu birden fazla işlediği gerekçesiyle 5 yıl 10 ay hapis verildi, ancak iyi hal ve yaşının olay tarihinde küçük olmasından dolayı cezası 3 yıl 10 ay 20 güne indirildi.

    abdulaziz sarıoğlu: dava açıldı, ancak eylem teşebbüs aşamasında kaldığı gerekçesiyle ve iyi hal indirimleriyle 1 yıl 4 ay 20 gün hapis verildi.

    emine akyol: gündelikçi. ırza geçmeye iştirak ve fuhşiyata tahrik suçlarından 9 yıl hapis.

    türkan temel: ırza geçmeye iştirak ve fuhşiyata tahrik suçlarından 9 yıl hapis.

    işte n.ç.ye tecavüz eden o yaratıkların isimleri. keşke hepsi ölse.

  • valla çok üzüldüm. öyle coşkulu insanların asla ölmeyeceğini düşünüyorum hep ben. sonra çok üzülüyorum.

    bir akşam saat 8 gibi, evin telefonu çaldı. sanırım lise-1 ya da lise-2 öğrencisiyim 1997-1998 yılları. o zamanlar fanatik basket yeni mi çıkmıştı tam hatırlayamıyorum. annem açtı telefonu, sonra bana seslendi suratı nasıl şaşkın, kimin aradığını sordum. "ismet badem seni arıyormuş kızım" dedi, annem de allahtan ismet badem kim biliyor. "sanırım birisi dalga geçiyor". allah allah ismet badem beni neden arasın ki, çok saçma diye düşünüyorum, bir de beni nereden buldu da arıyor. neden beni arıyor? açtım telefonu bir kadın dedi, "annen de sen de inanmıyorsun biliyorum ama biraz sonra seninle ismet badem görüşecek" ben hala inanmıyorum, takımdan kızlar dalga geçiyor diyorum. sonra telefondan bir ses geldi, nasıl coşkulu, ses zaten o da, coşku da ismet badem. o coşkudan emin oldum o kişinin ismet badem olduğundan. ilk başta çok durgundum, sonra açıldım benle telefonda o kadar uzun konuştu, sohbet etti ki. bizim küçük şehre gençliğinde atletizm müsabakaları için çok geldiğini, , orada bir kıza aşık olduğunu, ilk aşkının bizim oralı olduğuna varası filan anlattı hatta. muhabbet ettik, nasıl kapattık bilmiyorum ama en son ismet abi çok teşekkür ederim ama benim telefonumu nereden buldunuz dedim. bir mektup geldi gazeteye, o mektuplara dönüş yapıyorum dedi, çok teşekkür ederek. dedim ama ben mektup yazmadım. sanırım elindeki mektuba baktı, üç kişinin telefonu varmış, beni seçip aramış. arkadaşım yazmış mektubu.

    sonra hemen arkadaşları aradım tabi, mektubu yazan arkadaşımı aradım saat 9.30 o zamanlar cep telefonu yok, evden arıyoruz. o arkadaşımın babası "sen ne terbiyesiz, yüzsüz bir çocuksun. bu saatte aranmaması gerektiğini bilmiyor musun?" azarladı "ben de ama çok önemli filan derken" suratıma kapadı telefonu. sonra yakın arkadaşımı aradım. 3. telefon numarasının sahibi aynı zamanda. babasına "ya ismet baden beni aradı deyip istedim telefona, herkes "ismet badem seni neden aradı" diye soruyor. sonra diğer arkadaşım aradı, "noldu, ya kusura bakma diye" dedim ismet badem beni aradı. sanırım o biraz üzüldü, kendi yazdığı mektup sonuçta. çok şanlıydım ya da benim ismim kafiyeli, herkes bu yüzden benim ismimi seçtiğini düşündü. ne bileyim adam gelen mektuplara dönüş yapıyormuş işte. gazeteyi alan, okuyanlara ilgi gösteriyormuş.

    neyse, hep aklıma o gün gelir de bir gün karşılaşırsam " ya siz beni lisedeyken aramıştınız" demek istiyordum. bir yerde adı geçse, "ya çok saçma ama beni telefonla aramıştı?" diye herkese anlatırım. saçma derken de sanki "neden arasın ki?" saçmalığı, saçma olan şey benim orada. adam meğerse dönebildiği, mektuplara hep dönüyormuş.

  • evvelâ osmanlı imparatorluğu'nda tüm kudreti elinde bulunduran kişilerin yukarıdan aşağıya şöyle bir sıralamasını vermek isterim:

    - padişah

    - valide sultan

    - saltanat veliahtı olan şehzade

    - şehzadeler

    - sultanlar ( padişah kızları )

    - kadınefendi

    ( padişahın dört hâtununun genel adıdır. protokolde çocuklarına göre değil, padişah ile evlenme tarihlerine göre sıralanmışlardır.

    1) başkadın
    2) ikinci kadın
    3) üçüncü kadın
    4) dördüncü kadın

    - sultanzâde ( osmanlı padişahlarının kızlarından olma erkek torunlarıdır. asla tahtta hak iddia edemezler )

    - hanımsultan ( osmanlı padişahlarının kızlarından olma kız torunlarıdır )

    - ikbal, nâm-ı diğer gözde ( padişahın karı koca hayatı yaşadığı ancak genellikle padişahtan çocuk yapması yasak olan kadınlardır.

    - şehzade zevceleri

    - peyk ( padişah kadınları ve gözdelerinden sonra gelen hâtunlardır. yani 8. kadından sonrası )

    - şeyhülislam ( eğer padişah hocası ise )

    - sadrazam

    - kazaskerler

    - osmanlı imparatorluğu'na bağlı özerk bölgelerin yöneticileri ( kırım hanlığı gibi )

    - vezirler

    - nişancı ve defterdar

    - beylerbeyleri

    - ferikler ( korgeneral )

    - askerî - mülkî ve ilmî olarak devlet erkanının son kademeleri.

    ( albaylar, yarbaylar, kapıcıbaşı, kolağası, müderris, başçavuş vs. )

    kasapbaşı, bakkalbaşı gibi esnaf zümresinden yöneticiler de bazı törenlerde protokolde yer almışlardır.
    nasıl mutlu oluyordur kim bilir*

    osmanlı'da bakkal esnafı/ passenger28

    osmanlı imparatorluğu'nda devlet erkanının törenlerde hangi sıralamayla oturup nasıl giyinecekleri gibi kurallar hep belirlenmiş hâldedir. bununla görevli teşrifatçı ( teşrifatî ) ilk başlarda dîvân-ı hümâyun'a bağlı iken daha sonra doğrudan sadrazama bağlanmıştır.

    dönem dönem bu kurallarda çeşitli değişiklikler olduğu gibi protokol krizleri de yaşanmıştır.

    şeyhülislam eğer padişahın hocası ise veziriazamdan önce yer alır protokolde.
    törenlerde bütün yerli ve yabancı devlet erkanı padişahın önünde eğilip eteğini öpmek zorundadır.
    şeyhülislam ise yere kadar eğilmez ve padişahın eteğini değil elini öper idi.

    kanunî sultan süleyman döneminde hazırlanan nizamnâme ile kıdem ön plana çıkarılmış ve defterdâr ile nişancıdan hangisi kıdemli ise o, protokolde öne alınmıştır.

    kanunî sultan süleyman, daha sonra idamına hükmedeceği pargalı ibrahim paşa'ya inanılmaz yetkiler vermişti malumunuz. işte bunlardan biri de protokol ile ilgili olandır. çıkarılan nizamnâme ile bundan böyle yabancı elçilerin kanunî sultan süleyman ile doğrudan konuşmaları yasaklanmış, pargalı ibrahim paşa ile görüşmeleri istenmiştir.
    tıpkı padişaha yaptıkları gibi gidip pargalı'nın önünde eğilip eteğini öpmüşlerdir.

    eğer olağanüstü bir durum olursa ve elçinin sultan süleyman ile görüşmesi gerekirse kanunî tahtında oturmuş ancak elçinin padişahın yüzüne bakması yasak olduğundan padişahın yanında ayakta duran pargalı'nın yüzüne bakarak konuşmuşlardır.

    pargalı ibrahim paşa'nın ne denli kibir zehirlenmesi yaşadığına ve buna sultan süleyman'ın da sebep olduğuna dair bir anekdot paylaşmak isterim:

    1533 senesinde istanbul'a gelen kalabalık bir alman heyeti önce pargalı ile görüşmüşler ama onunla anlaşamayınca sultan süleyman onları huzuruna kabul etmiştir.

    elçiler topkapı sarayı'na girdiklerinde avluda önce 2 fil görmüşler; daha sonra ikinci avluda 10 tane de aslan ile karşılaşmışlardır. daha sonra 2 adet kaplanın arkasında duran dîvân-ı hümâyun üyelerini selamlamışlar ve yaklaşık 150 kişiden oluşan padişah muhafızlarının arasından geçip hazırda bekleyen 3000 kişilik yeniçeriyi görmüşler, bu anları da bir daha hayatları boyunca unutamamışlardır.

    dersaadet'te ilk kez görülen hayvanlar/ passenger28

    nihayet padişah ile görüşmüşler ancak kanunî sultan süleyman son kararı damat ibrahim'e bırakmış ve o da olur vermediğinden ötürü anlaşma sağlanamamıştır.

    avcı mehmed'in huzuruna çıkan bir avusturya elçisi ise padişahın eteğini öpmek için eğilmeyince sırtına bir yumruk yemiş ve yere düşmüştür.

    aslında osmanlı'nın gittikçe nasıl zayıfladığını da anlıyoruz arkadaşlar.

    ikinci mustafa döneminde bir fransız elçisi ise padişahın huzuruna kılıçla çıkmak istemiş; dayak yiyerek doğruca ülkesine gönderilmiştir. aynı şeyi kanunî zamanında yapsa idi galata'dan denize atılırdı muhtemelen.

    değişen dünya ile birlikte osmanlı teşrifat nizamnâmeleri de sürekli değişmiştir.

    ikinci mahmud döneminde avrupa ülkelerindeki protokol esasları örnek alınarak " teşrifat mecmuası " hazırlanmıştır.

    tanzimat'ın ilanından sonra ise dışişleri bakanlığı teşrifatı diyebileceğimiz bir yönetmelik hazırlanmış, hatta sultan abdülaziz yurtdışı gezisinde yanında " teşrifat nazırı " ünvanıyla tercüman kamil bey'i bulundurmuştur.

    son olarak ikinci abdülhamid, teşrifat-ı umumiyye müdüriyeti'ni kurdurmuş ve bu bu teşkilat 1923'e değin varlığını devam ettirmiştir.

  • aslında beklenecek bir karardı. ülkenin en kapitalist holdinginden gelmesi ise başlı başına bir gündem etkisi yarattı.

    kurumsal, daha doğrusu kurumsal demeyelim de çalışan sayısı itibarıyla 500 üzeri çalışanı olan şirketlerde gördüğümüz ve yaptığı iş tanımı gereği vasat seviyelerde olan birçok çalışanın uzun vadede işini kaybetmesiyle sonuçlanacaktır. hardcore mühendislikten uzaklaşıldıkça artacak şekilde birçok departman içinde bu tarz tipler de artan sayıda bulunur. böyle bir durumda en büyük azalmalar kanımca insan kaynakları departmanlarında yaşanacaktır.

    1) şirketlere olan etkileri:

    a) warren buffet'a atfedilen meşhur sözdür. sular çekildiğinde kimin mayosuz yüzdüğü ortaya çıkar. her ne kadar koç aşırı kapitalist bir şirket olsa da, orada bile adil dağılmayan iş yükü nedeniyle rahat çalışan personeller göze batacak ve uzun vadede yeni iş aramaya ya da kapasitesi elveriyorsa daha ağır çalışmaya mecbur kalacaktır.

    b) bina, ofis, servis gibi masraf kalemlerinden şirketleri kurtaracak da bir adımdır. şimdi mantık gereği uzaktan çalışabilecek olan personelin zaten belirli bir niteliği olacağını varsayarak özellikle niteliksiz işçiler için bir iş kapısının daha kapanacağını söylemekte de bir beis yoktur.

    2) çalışanlara olan etkileri:

    a) trafik başlı başına bir unsurdur. özellikle istanbul'da ortalama bir çalışan için günde 3 saatini yolda harcamak son derece sıradan bir eylemdir. bu vakit kayıp bir vakit olmakla beraber aynı zamanda yorucudur da.

    b) mesailerin uzamasından bahsedilmiş. şöyle ki eğer şirketiniz pandemiden önce de sizi mesaiye bırakıyorsa bu durum evden çalışmayla değişmeyecektir. bilgisayarınızın aktif olmasını tabii ki şart koşacaklardır ama öte yandan mesai saatleri de bellidir. eğer sizi manyakça mesaiye bırakan bir şirketse zaten evden çalışmasanız da değişen bir şey olmayacaktır.

    c) psikolojik etkilerden bahsedilmiş ama bu kişiye bağlı olarak değişebilen bir durumdur. şu an evlere tıkıldık bu nedenle bu fikir ilk başta çok cazip gelmeyebilir ama iş dışındaki sosyal hayatınız açısından aslında bu daha çok imkanınız olmasını da beraberinde getirir. çünkü hobiniz için mesai saati bittiği anda özgür olursunuz. eğer mesafe olarak evinize yakın ya da ev içinde bir hobi peşindeyseniz daha çok serbest zaman demektir.

    türkiye'de insanların pek hobi kültürü yok ve bu nedenle bu çoğu kişi için de işyerleri sosyalleşilen alanlar olarak kalıyor. bundaki en büyük pay ise düşük ücretler ve uzun mesai saatleridir. günde 9 saat resmi olarak çalışma süresi olan ülkede öğle arası ile 10 saat ve git gel ile de minimum 2 saat kaybediyorsunuz. ama belki mavi yaka için bir nebze doğru olsa da, beyaz yaka için 9 saat durmaksızın çalışabilmek zaten teorik olarak mümkün değil. bu nedenle de, kahve çay molaları ve geyikler iş hayatının vazgeçilmezi oldu bizde.

    çalışma saatlerinin daha az olduğu ülkelerde ise böyle bir durum yok. çünkü 15'er dakikalık 2 molayı eklersek günde 6-7 saat yüksek disiplinle gerçekten çalışılabilir. yine de psikolojik etkiler biraz kişiye bağlı olarak kalıyor.

    3) ekonomiye etkisi

    a) asıl filmin kopacağı yer burasıdır. şehir merkezlerine yakın olan birçok ofis ve sahipleri için aslında baya olumsuz bir haberdir bu. bu durum inşaatı bitirmez ama rantı ciddi düzeyde bitirebilir. şöyle ki, ticari gayrimenkuller yapacakları iş gereği sınıflandırılabilir. ofis olarak kiralanacak yerler için böyle bir durum söz konusudur ama her ticari işletme de uzaktan çalışılan işler için uygun değildir. mesela restoranlar, ya da özel hastaneler, mekanik üretimin olduğu organize sanayi bölgeleri bunlara örnektir ama şu meşhur plaza dediğimiz yapılar için tehlike çanlarının çaldığı da bir gerçektir.

    dar bir alana sıkışmış olan hizmet sektörü ülkenin geneline yayılabilir. konutlarda ise merkeze yakın gayrimenkullerin kira ve satış bedelleri düşebilir. bunun yerine merkeze uzak villalar daha çok talep görebilir. aynı inşaat kalitesine sahip iki konut arasında bugünküne nazaran daha düşük bir arsa payı nedenli fiyat farkı oluşacaktır. başta demek istediğim inşaatı değil ama rantı bitirebilir ifadesi bundandır.

    bunun etkileri hem istanbul içindeki semtler arasındaki rant farkında, hem de istanbul ile anadolu'nun farklı şehirleri arasındaki rant farkında düşüş olarak kendini gösterir. çünkü uzaktan çalışabilecek olan çalışan neden istanbul'da yaşamak istesin ki? aynı ücreti her türlü alacaksa, anadolu'da yaşamın ucuz olduğu bir şehirde daha çok para biriktirmek isteyebilir.

    mesela şu an datça'da uzaktan çalışan geniş bir kitle harıl harıl ev bakıyor sürekli. birçok tatil yöresinde de bu böyledir muhtemelen. bunun haricinde başka şehirlere de insanlar yönelebilir. bu bölgelerde de rant oluşacaktır bu doğru ama rantın özelliği ne kadar çok nüfusun yoğunlaşırsa o kadar artmasıdır. istanbul'dan kopan kitle homojenize olarak aynı yerde toplanmadıkça, ki hamdolsun 12 eylül ile emeğin örgütlülüğünü bitirdik nah toplanırlar, her şekilde toplamdaki rantta düşüş olacaktır.

    özellikle biraz daha niş işlerde çalışan beyaz yakaya büyükşehirlerdeki yüksek yaşam giderleri ve uzun trafik saatleri çok rahatsızlık veriyordu. bunda da işte rantın rolü büyüktü ama inşaatın bitmesi demek değil bu. farklı şehirlere yayılan bu kesim o şehirlerin hayatında farklı inşaat ve esnaf işlerini tetikleyecektir ama toplam rant kesinlikle düşecektir. bu da direkt olarak sermaye birikim rejimine bir tehdittir çünkü ücretli kesimin milli gelirden aldığı pay aynı bile kalsa tasarruf gücü artacaktır. bu da yeni maliye ve para politikalarının uygulanması demektir.

    servis, temizlik, güvenlik gibi niteliksiz işler özellikle büyükşehirlerde azalacaktır. metropollerin nüfuslarında gerilemeye bile yol açar. başta hizmet sektöründe istihdam kaybı yaratsa da, ilerledikçe hizmet istihdamını ülkeye daha homojen bir şekilde yayabilir.

    tek cümleyle özetlemek gerekirse, uber'in taksicilere yapamadığını bu kararla koç holding yapabilir ve bunun etkisi sanılanın çok ötesinde olacaktır.

  • bir ürün düşünün ki, üretildiği ülkede reklamı yapılamayıp başka bir ülkede reklamı yapılmaktadır.

    ne tuhaf değil mi? vay rakıcı almanlar vay..!

    önemli not: türkiye'de ilk rakı fabrikası, 1901 yılında 2. abdülhamit zamanında kurulup faaliyete geçmiştir. "deniz kızı rakısı" ve "üzüm kızı rakısı" olarak iki ayrı marka ile.

  • duyuyor musun sesleri? geceleri uykularını kaçıran şeyin ayak sesleri her gün biraz daha yaklaşıyor. yıllarca algıyla, iftirayla, ötekileştirmeyle ve yolsuzlukla kurduğunuz düzen usul usul çöküyor temelinden. çaresiz hissediyor musun kendini? şahsın durduk yere terliyor mu soğuk soğuk? kulakların uğulduyor mu çatırtının şiddetiyle? sen olmak da zor. milyonlarca insanın, tüyü bitmemiş çocukların vebalini almak kolay olur mu hiç.

    bu halkın parasıyla yolsuzlukla zengin olmasına göz yumdukların bugünlerde birbirine düşer oldu. bugünlere gelmek için verdiğin o emeği öyle güzel yıkıyorlar ki izlemesi nasıl keyifli bilemezsin. aklın çıkıyor değil mi ucu sana dokunacak diye. bu yüzden ses çıkaramıyorsun haftalardır olan bitene. ayarını bozduğun kantarla tartılma sırası sana geliyor.
    sırma saçlının taht sallantıda, rüzgar esse yerle bir olacak kıvama geldi. ne itibarı kaldı ne de bulunduğu makamın ağırlığı. umarım o koltukta ömrü uzun olur da her gün daha çok yakar canını, her gün daha büyük zararlar verir kirli sistemine.

    sesleri elbet duyuyorsun ama görmeyi de unutma. sıranın yavaş yavaş sana geldiğini gör. "ya kaçamazsam" korkusunu hisset iliklerine kadar. hisset ki uykuların daha çok kaçsın. seni yalnız bırakacak olan, adını anmaya utanacak olan yancılarının yüzlerine daha dikkatli bak. çaldığın gençliklerin, çaldığın milyonlarca hayatın ağırlığını hisset.
    kaçınılmaz son orda seni ve sencileri bekliyor. devran dönüyor ey kibir abidesi.

  • bugünkü yayınında yine almanya'ya çalışmaya legal olarak giden türk işçi ile türkiye sınırından koşarak geçen ne olduğu belli olmayan, kontrol edilemeyen, sayısı bilinmeyen düzensiz adamları bir tutan gazeteci.

    türk göçmenleri oraya gidip taşkınlık yapmasıyla, ne bileyim kültüre adapte olmamasıyla ya da oradaki dengeleri bozmasıyla eleştirebilirsin tabii ki. ben bile almanya'ya gittiğim zaman oradaki almancıdan rahatsız oluyorum. alman daha da rahatsız oluyordur, normaldir.

    ama yani ülkeye kamuflajla koşarak giren adamla işçiyi nasıl bir tutuyorsun? amaç aynıymış. avrupa'ya gitmekmiş. daha iyi şartlarmış. göç göçtür diyor bir de.

    sorsan "göç göçtür" demediğimiz için bizi ırkçı ilan ederler.
    efff.

  • kaç yaşında bilmem kaç yıldır evli kadınım, kocam hediye almadı diye komşu ya da herhangi başka bir erkekten beklentim olmadı. normal kadınların da böyle beklentisi olmaz, normal erkeklerinde böyle bir düşüncesi olmaz.
    programındaki insanlarla fazla zaman geçiriyor sanıyorum, söylerken ki rahatlık midemi bulandırdı.

  • 2013 yılında 44bin tl'e görsel şu listeden bir araçsatın alabiliyorken,

    2022 yılında aldığı yetkinin de etkisiyle, 44 bin liraya bir adet cep telefonu satın alabiliyorsunuz. (bkz: iphone 14)

    üstelik 2013 yılında yeni çıkan bir iphone ürününü 3-4 maaş ile satın alabiliyorken, 2022 yılında ise, en az 6 asgari ücret ile bu ürunu satın alabiliyorsunuz.

    üstün ekonomi bilgisini daima halkın menfati için kullanan asrin lideri, bu vesile ile halkını trafik kazalarından koruduğu gibi aynı zamanda gençlerin de teknoloji bataklığına düşmesini engelledi.

    "faizin sebep enflasyonun sonuç "oldugu fikrini iktisad alemine kabul ettirmese de, enflasyonu %80nin üzerine çıkartarak adeta kariyer rekoru kırdı. ve yeni başarılar, yeni rekorlar kırmak için de kolları sıvadı. 2023 büyük hedef, büyük resme odaklan türkiye...(rakamlar tuike göre)

    son 9 senedeki başarılarına bakıldığında küçük bir hesap yaparak 2031 yılı için öngörüde bulunacak olursak, 2031 yılı için iphone tahminimiz 340 bintl seviyesinde olacaktır. tabi bu durumda standart 4 tekerlekli bir araç ise 3 milyon tl gibi bir rakama satın alinabilecektir. bu açıdan bakıldığında yerli otomobil üretilirse şayet, vatandaş 2031 yılında bu araca 8 milyontl gibi bir para ödeyerek binebilir. tabi bu durumda yıllar önce tl'den attigi 6 sıfırın, 3 tanesi geri gelmiş olacaktır. ve başımızdan eksik olmazsa, hedefinde 6 sıfırı tekrar türk lirasına eklemek vardır. (bkz: allah başımızdan eksik etmesin)
    çünkü işleri yoluna koymak için biraz zamana ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. 67 yıl daha ülkeyi yönetebilirse her şey daha iyi olabilir. ve herkesin 37. şansı olmalı.

  • o gece hiç uyumamıştım. normalde almanya'da yaşıyorum. ailem malatya'daydı. kısa süreliğine ziyarete gelmiştim. bir hafta kalıp dönecektim. uyku tutmadığı için gece boyu bir arkadaşım ile konuşuyoruz. o da kopenhag üzerinden istanbul'a gelecek ama uçuşlar ertelenir mi sence diye bana soruyor. normalde 6 şubat 2023 fenerbahçe konyaspor maçı vardı ama konyaspor uçağı bile zar zor inmişti istanbul'a. karım ise bir gün önce türkiye'ye gelmiş mersin'de annesinin yanında...

    saat 4 olunca artık uyuyayım dedim. telefonu şarja taktım. twitter space odalarında boş boş sohbet dinliyorum. derken sarsıntı başladı. neyse dedim. bu civarda deprem oluyor zaten. muhtemelen 5 şiddetinde bir şey olur birazdan biter dedim. ama hiç de öyle değildi. 15 saniye sonra kendimi yerde buldum. ne yapacağımı bilemedim. gittim çalışma masasının altına girdim ne akla hizmet ise. ama inanılmaz şiddetli sallanıyor ve durmuyor. evin ışıkları yanıp sönüyor bir yandan da. içimden dua ediyorum bir taraftan da bu deprem muhtemelen 6-7 şiddetinde var diyorum. annem ile babam ise yatak odası soğuk oluyor diye iç kısımdaki odada uyuyorlar. muhtemelen uyanmışlardır diyorum. 1 dakikadan uzun süren bu sallantı durunca emekleyerek oturma odasına gittim. annem ve babam uyanmış yere uzanmışlar. babam kısık sesle ağlıyor bu neydi başımıza gelen diye.

    üstümüzü giyip çıkalım diyoruz. bu arada eşimi arıyorum. çok şiddetli deprem oldu burda dedim. evet mersinde bizde hissettik şiddetli bir deprem oldu diyor. üstümüzü giyip 11. kattan aşağı inecez. tam o sırada eşimle konuşurken 4.28 de yine şiddetli bir deprem oluyor. o da yaklaşık 30 saniye sürüyor...

    aşağı iniyoruz. merdivenler kalabalık. elinde çantaları ve çocuklar ile millete hızlı hızlı aşağı iniyor. ben bir taraftan da kolonlara bakıyorum. çatlak görünmüyor ama kartonpiyer tarzı süslemeler hep dökülmüş yere. google'a bakıyorum. 7.8 şiddetinde kahramanmaraş'ta deprem yazıyor. bu gölcük depreminden bile büyük diyorum. ekşi sözlüğü açıyorum. nerdeyse tüm şehirlerden deprem başlığı açılmış.

    aşağı indiğimizde inanılmaz bir kar yağışı var. arabalar siteden çıkamıyor. babam siz site dışına çıkın ben gelecem diyor. onu bekliyoruz kar altında. yaklaşık 10 dk sonra bizi gelip alıyor. herkes bir yerlere kaçma derdinde. trafik kötü. evin aşağı kısmında bir cami ve park var oraya gidiyoruz. arabanın içinde klimayı açıp oturuyoruz. elektirik yok. ihtiyaç için ise cami tuvaletini kullanıyoruz. babam adıyaman'daki akrabalarımızı arıyor. kimsenin açtığı yok telefonu...

    amca oğluna ulaşıyorum ben. daha önce bizim de oturduğumuz apartman çökmüş. halam ve amcam enkaz altında. yengemi ise güçlükle çıkarmışlar. diğer amcamın ailesine ise hiç ulaşamıyorum. babama söylemek istemiyorum. dışarıda ateş yakmış bir grubun başında tek başıma ağlıyorum. kapkaranlık ve hava buz gibi. annem ile babamın arabadan çıktığını görüyorum yanlarına koşuyorum. meğer onlar da öğrenmiş durumu. babam hüngür hüngür ağlıyor. o kar altında babamın o şekilde ağlayışını hiç unutmayacam ama hiç.

    karım arıyor daha sonra. buraya gelin diye. yolların kapalı
    olduğunu öğreniyorum. hatta elazığ'da olan bir amcam adıyaman'a gitmek için yola çıkıyor ancak yol kapalı olduğu için gidemediğini söylüyor. babama konya'da olan evimize gidelim kayseri üstü diyorum. babam kardeşlerimden haber almadan asla gitmem diyor....

    telefonumun şarjı azalıyor. uykusuzum. arabanın arkasına uzanıp telefonu bir süreliğine kapatıyorum saat 9 gibi. 12'ye doğru uyanıyorum. ailem arabada mı kalacaz illa eve çıkalım evde hasar yoktu diyolar. ben ise kabul etmiyorum. bir bakkala gidip su ve ekmek alıyoruz. bu arda aklıma pasaport ve oturum kartının da evde olduğu aklıma geliyor. ikna oluyorum ve yukarı çıkıyoruz.

    yukarı çıkarken 3. katta bir teyze bize nereye gidiyorsunuz diye soruyor. eve çıkacaz diyoruz. baksanıza merdivenlere ne evi diyor. o anda fark ediyorum merdivenlerin mahvolduğunu. annemlere hemen çıkıp inelim diyorum. eve vardığımızda herşeyin ortalığa döküldüğünü görüyoruz. annem dökülen şeyleri toplama derdinde. ben eşyalarımı 2 dk da topluyor valizimi alıyorum. hadi inelim diyorum bunlar da tık yok. baktım olacak gibi değil ben iniyorum diyip iniyorum. bahçeye adımımı attığım an elbistan depremi oluyor. ilk önce yere düşer gibi oluyorum daha sonra havaya uçuyorum. yaklaşık 10 metre uçuyorum. bir taraftan bu evler üstüme yıkılacaksa yıkılsın ama annem ve babama bir şey olmasın diyorum. o anda yaşadığım hissi de asla unutmayacam.

    valizi sitenin çıkışına bırakıp koşa koşa geri gidiyorum. annem ve babam yok ortada. acaba kalp krizi mi geçirdiler üstlerine bir şey mi düştü diyorum. bir aile geliyor onlara soruyorum görmedik diyolar. tam onlar ile konuşurken kapıdan onların çıktığını görüyorum. o anda inanılmaz rahatlıyorum. ama inanılmaz da öfkeliyim hem kendine hem onlara. nasıl çıkmalarına ikna oldum ve beni ikna ettiler diye.

    arabayı binince babam artık gitmeye ikna olyor. ancak kayseri akçadağ yolu da tıkalı. konya'ya gidecek ise ulaş üzerinden gitmemiz lazım. mecbur sivas yoluna giriyoruz. iyi ki arabanın deposu da full. yol boyu açık benzin istasyonu yok. hava inanılmaz kötü. yolda sadece birkaç araç var. hekimhan tarafına varınca bir köprü çökme tehlikesi var diye trafiğe kapalı. sırayla araçlar geçiyor. kangala ulaşıyoruz. açlıktan ölmek üzereyim. bir benzin istasyonunda yemek yiyoruz. elim titriyor stresten. kaşığı tutamıyorum. babam ise arabayı konya'ya kadar süremem diyor. yıllardır manuel araç kullanmadığım için ben de kendime güvenemiyorum. sivasta kalalım diyolar. eşimi arıyorum sen sivas'ta düzgün bir otel bak diyorum. bulup rezervasyon yapıyor. sivas'a varmaya doğru tipi daha çok bastırıyor oraya bile zar zor varıyoruz.

    bu benim 6 şubat kahramanmaraş depremini yaşadığım gün. depremde iki amcam, bir halam, bir yengem ve 20 yaşında kuzenim vefat etti. yiğenim doğmasa ve emekli olan annem ile babam torun bakmak için malatya'ya taşınmasa belki ben, annem ve babam da ölmüştük. çöken apartman ağzında sigarayla enkaz altından çıkan dayı'nın yani soner tuğtekin'in oturduğu umut apartmanı....

    çok uzun bir entry oldu ama bunu buraya bırakacam. unutursam dönüp okuyayım diye.

    hepimizin başı sağolsun....

  • uzun süredir müzik öğretmenliği yapıyor diye biliyorum. yani devlete kapak attığı falan yok, müzik öğretmeni olarak yaşamını sürdürmeyi tercih etmiş.