hesabın var mı? giriş yap

  • sömürgeciliğin biçimini değiştirip, özünü koruyan ve ülkenin, tarihiyle çelişmemesini sağlayan yeni motor gücü.

    anahtar kelimelerimiz uyuşturucu, turizm ve tabii ki para.

    hollanda, diğer ülkelerin tersine uyuşturucu kullanımını tamamen yasaklamanın realitede asla başarılı olamayacağını savunan yegane örnek; kendi deyimeriyle ise ''medeniyetin ve özgürlüğün kalesi''. her boktan para kazanmayı bilen güzel de bir millete sahip.

    politikanın açılım noktasını, yasalar çerçevesinde yapılan düzenlemelerle uyuşturucu maddelerin, hafif * ve ağır * ayrımına tabi tutulmasıyla ilişkilendirebiliriz. vitrinde sergilenen ise, hafif olarak adlandırılan maddelerin belirli oranda kullanımının serbest bırakılmasıyla en azından ağır uyuşturucu sınıfına giren maddelerin kullanımında azalma olabileceği gibi ütopik bi* düşünce.

    amsterdam ve rotterdam'da bilindiği üzere durumun zıvanadan çıkarak, evlerin damında coffee shoplar için hammadde yetiştirilmesi yetkililerin canını sıksa da bunu büyük resmin küçük detaylarından biri olarak gördüklerini söylemekteler. zira, kullanım yasağı olan başta abd olmak üzere gelişmiş birçok ülkede kullanım oranı hollanda'nın hala çok üstünde. bu done, hollanda için politikalarının işlediğine kanıt olarak gösteriliyor. ne oranda doğru bi* savunma biçimi tartışılır lakin, asıl önemli olan husus yani işin aslı kısmı, hollanda'nın engelleyemeyeceğini (zaten artık çok zor) duyurduğu bir olgunun üzerine ''biz aslında sorundan kaçmıyoruz, yüzleşiyoruz'' gibi tartışmaya açık bi* kılıf geçirerek para kazanmayı becerebilmesinde yatıyor.

    coffee shoplar kapatıldığında kimsenin sarı lale sevdasına ülkeye gelmeyeceği ortada. mevzu bahis turizm sektörü, hafif uyuşturucu satışı ile para akışının sağlanabilmesiyle yürüyor. başta fransa ve abd olmak üzere bir çok ülke bu uygunsuz politikası sebebiyle hollanda'ya karşı oldukça ağır eleştirilerde bulunmakta ancak, en fazla avuçlarını yalıyor yada kaşıyorlar.
    mevcut durumdan olumsuz etkilenenlerin büyük çoğunluğu kendi milletine mensup olmayan kişilerden oluşuyor. bu sebeple iç politika kulvarında karşısında duran bir güç de oluşmadı.

    hollanda'nın tarihi gelişimine ve ticarete verdiği önem ile değerlendirildiğinde, vaktiyle başka topraklar üzerinden kazandığı parayı, globalleşmenin verdiği kolaylıkla artık kendi topraklarını kullanarak sürdürdüğünü görebiliriz.

    yıllarca uyuşturucuya karşı mücadele veren bir klisede rehabilitasyon çalışmaları yapmış muhterem papaz hans visser ülkesinin uyuşturucu gerçeğini oldukça net aktarmıştır: ''hollanda, parayı çok sever. bu yüzden ondan vazgeçmektense kontrolü altında tutmayı sürdürecektir.''

  • ilk defa, "bildiklerimi anlatacağım" dediği zaman doğan çocuklar, pazartesi günü ilkokul birinci sınıfta ikinci döneme başlayacak amk. bir anlatamadı gitti.

  • "sıra bekleme" psikolojisine ilişkin yazılmış şahane bir yazıdan kesit:

    bir havalimanı yönetimi, yolculardan sürekli bavul bekleme süresine ilişkin şikayet alıyormuş. bunun önünü kesmek için de bavulları idare eden ve o carousel'e atan personel sayısını artırmaya karar vermişler. bu strateji gerçekten de işe yaramış, ortalama bekleme süresi sekiz dakikaya inmiş. ancak şikayetler azalmamış.

    konuyu detaylıca inceleyen yönetim, bekleme süresini azaltmak için personel almak yerine, zaman kazanmak için uçaktan bavul alma platformuna kadar olan mesafeyi artırmaya karar vermiş. yolcular eskisine kıyasla altı kat daha fazla mesafe yürüyorlarmış, ancak platforma geldiklerinde çok az bekliyorlarmış. uçaktan bavul almaya kadar geçen süre artmış ancak "bekleme" süresi azalmış. şikayetler neredeyse sıfırlanmış. insanın bir şeyle (yürümek) meşgul olduğu süre, boş boş durduğu (bavul bekleme) süreye kıyasla çok daha kısa geliyor hakikaten.

    başka örnekler:

    - asansör bekleme --> gökdelenlerde asansörlerin yanında boy aynaları bulunması

    - marketler --> dergi, sakız ve şeker gibi ürünlerin kasa yanına koyulması

    - disneyland gibi eğlence merkezlerinde genelde bekleme süresinin olduğundan fazla yazılması ki belirtilen süreden önce roller coaster'a binince mutlu olalım, şen olalım

    - yine böyle eğlence merkezlerinde sıradan tırsmamamız için genelde sıranın dümdüz değil yılan formatında olması, göze daha çekilir gelmesi

  • çaydanlık, kettle vs içine azcık limon tuzu atıp su kaynatıca kireç mireç kalmaması. o kötü kokulu tehlikeli kimyasallara ihtiyaç kalmıyor. oh mis.

  • endişelerin yersiz, geçilen dalgaların komik olduğu maç. takım daha bir gün evvel deplasmanda hazırlık maçı oynamış, çok ağır bir kamp döneminden yeni çıkmış ve henüz yeni kurulmuş bir takım. burada yazılanları görünce orta okuldaki futbol muhabbetlerimiz geliyor aklıma yemin ederim. yok fener balonmuş, son uefa finalisti fener'i top gibi sektiriyormuş, falanmış, filanmış.

    bu gün lokeren lille'e 4 tane attı, basel leverkusen'i yendi. o zaman lille bu sene küme düşecek, basel de leverkusen'den kat kat iyi bir takım. bu gün bizi yenen son uefa finalisti dnipro beş gün evvel paok'tan 4 yedi. demek ki paok bu sene avrupanın anasını ağlatacak. dnipro bizi yenemeseydi hocası kahrından istifa edecekti.

    sizin futbol mantalitenize ağız dolusu sövmek istiyorum ama yeni yazar oldum sayılır, uçurulmak için erken.

  • rusya federasyonu'nun resmi dili ve dünya üzerinde 150 milyondan fazla kişinin anadilidir. doğu slav dilleri arasında yer alır, tüm slav dilleriyle akraba olsa da diğerlerinde bulunmayan ilginç özelliklere sahiptir. doğru telâffuzunu mükemmel öğrenmesi en zor olan dillerden biridir. bunun nedeniyse kiril alfabesiyle yazılması değil çok ilginç kurallarla açıklanabilen istisnalara sahip olmasıdır.

    örneğin yumuşatma karakterinin ne işe yaradığını rusça'yı yeni öğrenmekte olanların çoğu, sözcüğü bir rus'un ağzından yumuşatma karakteri olan ve olmayan hâlleriyle defalarca duyana kadar anlamaz. bunun yanı sıra vurgunun olmadığı o harfleri a diye okunur. örneğin başkent moskova'yı ruslar "maskva" diye telâffuz eder, çünkü vurgu son hecededir. bizim gibi vurguyu ilk hecede yapsalar moskva diyeceklerdi. ayrıca segodnya yazılır, sevodnya okunur. sonu yazılırken -ego diye biten birçok sözcükte bu kısım -evo diye okunur. bunun dilbilimiyle ilgilenmeyenleri bayacak uzunca bir bilimsel açıklaması vardır. kısa özeti şudur ki bu yapıya sahip olan sözcükler iyelik ekinden sonradan bu hâle dönüşmüş oldukları için böylelerdir. bu da yeni öğrenenleri dumurlara salıp ürkütmektedir.

    rusça'da e sesi pek yoktur, ye sesi vardır. özellikle de ilk hecedeyse. yeni öğrenenlerin çoğu bunu unutup e sesi verdikleri için türkçe'yi rusya'da yaşamadan öğrenen türkler bir rusla rusça konuştuklarında tipleri kurtarıyorsa genelde sırp ya da bulgar sanılır. ayrıca ye- kökü yemek fiilinin köküdür, bu da rusça'ya türkçe'den geçen veya bir biçimde türkçeyle aynı olan bol sayıdaki sözcükten yalnızca biridir. iki dilde aynı olan sözcüklerin çoğu ikisine de başka yerden geçmiştir. örneğin çay, arbuz (karpuz). ama doğrudan türkçe'den veya diğer türki dillerden geçen çok sayıda sözcük de bulunur. rusça'da baba anlamına gelen otets sözcüğü türkçe ata sözcüğünden gelir. rusça'daki bazı başka türkçe kökenli sözcüklerse sis anlamına gelen tuman (dumandan geliyor) ve kırk anlamına gelen sorok'tur. sisteme bakılınca kırk sözcüğünün çetrdesyat olması gerekir, ancak türkçe'den alıntı sorok kullanılır. bu dilbilimciler için iştah açıcı bir durumdur çünkü bu teorinin doğruluğunun kanıtı çok ilginçtir. kırkayak hayvanına tüm diğer slav dillerinde yüz ayak denirken (çekçe stonojka, sırpça stonoga) rusça'da türkçe'deki gibi kırkayak (sorokonojka) denmektedir.

    rusça'yı diğer slav dillerinden ayıran bir diğer özellik de iyelik belirten yapının slav dillerinden öte hint-avrupa dilleri genelinde pek benzeri görülmeyen bir biçimde olmasıdır. türkçe'de nasıl "bir kız kardeşe sahibim" değil de "bir kız kardeşim var" diyorsak ruslar da "u menya yest sestra" derler. yani "bende bir kız kardeş var". sırpça'da bu yapı "imam sestru" biçimindedir. lehçe'deyse "mam siostre". yani slav dilleri aynı yolda giderken rusça bambaşka bir sistem kullanmaktadır.

    rusça'da olmak fiili de basit cümlelerde kullanılmaz. örneğin ben öğretmenim demek için sırplar "ja sam ucitelj" derken polaklar "jestem nauczyielem" der. birinde bitişik diğerinde ayrı olsa da her ikisinde de olmak fiili vardır. rusça'daysa "ya uçitel" denir. yani "ben öğretmen".

    rusça çok derin bir dildir ve derin rus kültürü yüzünden günlük dilde düzenli kullanılan aşağı yukarı her şeyin derin ve/veya ilginç bir açıklaması vardır.

    örneğin rusça'da hapşırana söylenen bud zdorov / budite zdorovy kalıplarını masaya yatırıp ameliyat ettiğimizde yalnızca "sağlıklı ol" demekten biraz öte bir anlamı olduğunu görürüz. derevo ağaç demektir. "bud z-dorov" diyince de "ağaçsal ol" gibi bir anlam çıkar. ruslar hapşırdıklarnda aslında birbirlerine "ağaç gibi ol" demektedir. yani ağaç gibi uzun yaşa...

    peki ya teşekkür ettiklerinde ne derler? teşekkür sözcüğü olan spasibo (vurgu o'da olmadığı için spasiba diye okunur) aslında "spasi bog" kalıbından türemiştir. spasat fiiliyle bog sözcüklerinin birleşmesinden oluşmuştur. ilki korumak, diğeri tanrı. yan ruslar biri kendilerine bir iyilik yaptığında ona "tanrı seni korusun" diyor.

    haftanın günleriyse başlı başına dilbilimcinin orgazm kaynağı. pazar gününe tüm slav dillerinde nedely, nedele, nedela gibi şeyler denir, kaynağıysa "ne delya", yani "bir şey yapma". hristiyan inancını göz önünde bulundurduğumuzda bu adın nereden icap ettiğini anlamak için saatlerce araştırma yapmak gerekmiyor. pazartesiyse ponedelnik, yani "nedely" olanı takip eden gün. salı anlamındaki vtornik ikinci demek, çarşamba anlamındaki sreda ise "orta". perşembe çetverg, yani dördüncü. cuma olan pyatnitsa ise beşinci. cumartesi anlamındaki subbota doğrudan yahudi kültüründeki sabbath/sebt gününden alınmış. pazar günüyse rusça'da diğer slav dillerindekilerden farklı: voskreseniye. yani diriliş. pazar günü hiçbir şey yapmamak rus ortodoks kilisesine yetmeyince güne resmen isa'nın dirilişinden esinlenerek yeni bir ad vermişler. tabi haftayla pazar gününün adı aynı olmasın diye de yapılmış olabilir.

    rusça'nın her şeyi elbette bu kadar resmi ve derin değil. örneğin kişi adları. çoğu adın bir anlamı var gerçi. örneğin vladimir dünyanın hâkimi gibi bir anlama geliyor, mir dünya demek. (buradan putin'in oraya rastgele gelmediği bir düşünce çıkabilir tabi) sonra ivan, john'un rusçası. oleg viking dilinde bayram/tatil anlamına gelen helg sözcüğünden geliyor. dişisi de olga, almanların helgasıyla aynı ad. natalya yeniden doğuş demek. (doğum öncesi = pre"natal"). gel gelelim ruslar bu güzelim adların canına okuyor ve herkese lakap takıyor. bir rus'un başka bir rus'a adıyla seslenmesi çok ender görülen bir olay. ya resmi yaklaşıp ad+patronimikle (babasının adı sergey diyelim, erkekse sergeyeviç, hatunsa sergeyevna. yani babası sergey olan vladimir adlı bir kişinin tam adı vladimir sergeyeviç + soyadı oluyor) hitap ediyor, ya da kısaltmayla. arkadaşımın arkasından vladimir diye seslendiğinde duyabilecek mesafede kaç kişi varsa bakmıştı. ne kadar çok vladimir varmış diye düşündüm önce, sonra bir baktım kadınlar da bakıyor. nedeni anlaşıldı: vova ya da voloca diye hitap etmem gerekiyormuş. vladimir'e vladimir diye hitap eden birini duyunca garipseyip bakmışlar. ivan'a vanya, aleksandr'a saşa diyorlar örneğin. sonra amerikalıların ve bilimum başka milletlerin ad sanıp çocuklarına koyduğu bazı başka adlar da aslında ad değil, rusların kısaltmaları. nataşa'yı zaten bilirsiniz, mesela bir de tanya var. öyle bir ad yok aslında. bir hatun size kendini tanya diye tanıştırdıysa tüm mal varlığınıza bahse girebilirsiniz ki pasaportunda tatyana yazıyor.

    rusça yazımızı da basit bir atasözüyle bitirelim: "starost ne radost", yani "yaşlılık mutluluk değildir".

  • u17'deki hakemlerin bile satılmış olduğunu gösteren fauldür. o harekete nasıl sadece sarı kart veriyorsun lan sen haysiyetsiz herif!?

  • türk erkekleri bize okuyacak satın alacak kaliteli kitap bırakmamıştır çünkü. çok aşırı kaliteli aşırı elit okuyorlar. ne yetişebiliyoruz ne de alıp okuyabiliyoruz onlardan fırsat bulup.

    biz ne zaman noktalama harfi yerine "amk" kullanan erkek elitliğine erişebiliriz gerçekten çok merak ediyorum.

    sana burada kadınların neler okuduğunu anlatarak onayını almaya çalışmayacağım pipili. keza bu bakış açısıyla o kadınların evlerine girip o kitaplıkları görmüş olma ihtimalin olduğuny sanmıyorum. kadınların hayattan keyif almasını da eleştiriyorsunuz, nasıl keyif alacağını da böyle aşağılıyorsunuz. kadınlar okudukları kitabı bile sizi memnun etmek için okumalılar ya artık.

  • deminden beridir basın toplantısını izliyorum ve gerçekten bir insan ancak bu kadar akpli gibi konuşabilir.
    "bize gelen haksız eleştirilere gülüp geçiyoruz"
    "biz türkiye'nin en iyi federasyonuyuz"
    "bakın bunlar bizim ne kadar iyi bir federasyon olduğumuzun göstergesidir"
    "ben geldiğimden beri söyle oldu böyle oldu vs"
    bu tarz konuşmalarla sürekli kendini ve federasyonu övmekte. benim bildiğim bir şey varsa kendini böyle öven kişilerin sonuç olarak kötü yönetici çıktıkları.

  • [https://tr.sputniknews.com/…riyoruz-1049669529.html

    karabük, safranbolu'da bulunan ve ülkenin en büyük dördüncü mağarası olan bulak / mencilis mağarasında bilim ekibinin tesadüfen bulduğu duvar yazısı. ekip mağaranın 2150. metresinde duvarda buldukları yazıyı bir hattata çevirtiyorlar. 1845 yılına tarihlenen yazının tercümesi şu:
    "ikiniz orada mısınız? biz burada sizi arıyoruz. feyzi - izzet”
    ekibin merak ettiği husus ekipmansız bir şekilde nemin çok yüksek olduğu bu noktaya o dönem nasıl gelebildikleri. ben bu insanların defineci, medrese öğrencisi ya da kaçak olabileceğini düşünüyorum. o dönem okuma yazma oranının çok düşük olduğunu da göz önüne alırsak taşrada bunu ancak bu insanlar okuyabilir gibi geliyor. hele de mağaranın en dip noktasına kadar ilerleme azmi ve motivasyonu düşünülmeye değer.

  • kadınlar vnl kazanmış, üstüne avrupa şampiyonu olmuş, yetmemiş olimpiyat elemelerinde yedide yedi yapıp tüm grupların en iyisi olup dünya kupası şampiyonu ilan edilmiş , 22 maç üst üste kazanırken dünya sıralamasındaki ilk 10’un hepsini yenmiş.

    bizim dallamalar geliyor abartmayın ya, amma abarttınız diyor. bu ülke insanının bir bölümü harbi tam tiksinmelik , ayrı bir tür.