14 entry daha
  • bundan yıllar evveldi.

    gülriz sururi o zamanlar luna markalı anamızın margarini sponsorluğunda bizlere a la luna isminde bir yemek programı sunuyor. yani düşünün o kadar eski bir program. ve gülriz ablamızın(teyzemizin, ninemizin) program içine özenle yerleştirdiği bir konsept var. san'at(okurken vurguyu lütfen yapın..san'at'a sa'hip çı'k'ı'n) icra eden mümtaz isimler, stüdyo konuğu olarak gülriz hanımın icat ettiği yemekleri tatmak zorundalar...

    işte yine böyle bir mercimek kokulu programda, mehmet ali erbil ve saygıdeğer eşi nergis kumbasar konuk olarak karşımıza çıkıyor. ve o zamanların mehmet ali'si daha memoli olmamış. çarkıfelek'te seyirci teyzelerin memelerinin üstünde daha hiç zıplamamış, canlı yayında ekip arkadaşını tumansız bırakmasına daha yıllar var, gecelerin çapkın kumarbazı yaftasını yemek için gerekli cukkayı daha cebe indirmemiş. o zamana kadar en büyük aksiyonu trt 2'de yakıştır programında yaptığı oto-sansürlü bel altı şakalar olmuş ve bir miktar da kanal 6'da turuncuya turanj ismini takması olmuş. hasbinel velvekil, demek istiyorum ki mehmet ali abimiz daha kıvama gelmemiş...

    her neyse, gülriz ablamız bir yandan yemek yap(k)makla bir yandan da konuklarına antin kuntin sorular yöneltmekle meşgul. hatta öyle bir durum ki konuk arkadaşların herhangi bir soruya cevap vermeleri için kendilerine verilen maksimum süre iki saniyeyi geçmiyor. ne zaman ki cevap vermek için ağızlar açılıyor o esnada gülriz sururi'nin o operet sesinden "bak bunu patateslisi de çok güzel olur" benzerinde cümleler dökülüyor. yani konsantrasyon oranı üçüncü sınıf bir meyve suyu konsantresinden bile düşük bir ortamda program cereyan ediyor.

    ama nasıl olduysa oldu, şimdi bahsini edeceğim mevzunun temel sorusu düzgün bir şekilde cevaplanabildi. a la luna gülriz, nergis hanıma kocasını sordu. nasıl bir kocadır? gece yaşamını sever mi? türevinden bir soru yöneltti. mehmet ali kardeşimiz hafiften boynunu bükmüş, gözünün ucundan karısını süzüyor. "yoook canııım..ne gece yaşamı? mehmet ali evine son derece bağlıdır. çocuklarına düşkündür. hatta çoğu kez ben zorla çıkarırım onu dışarıya" cümlesi dökülüveriyor nergis kumbasar'ın ağzından. o esnada ne oluyorsa oluyor mehmet ali, evdeki porselen vazoyu kırmış çocuk mahçupluğuyla son derece vakur bir tavırla onaylıyor eşinin sözlerini. "gece hayatını sevmem" diyor. "sıcak yuvamda huzurluyum ve mutluyum" diyor.

    ve bakın aradan o kadar yıl geçti, türk televizyon tarihinin tozlu yapraklarındaki en basit sorularından biri ve en basit cevaplarından biri hiçbir zaman aklımdan çıkmadı benim. bir şekilde işlemiş içime. o zaman için herhangi bir değer taşımayan bu sekans beynimin habis bir köşesinde çıkmama yemini ile beraber yer etmiş. işte bu yer etmenin dayanılmaz hafifliği içinde kısa bir reklam arasından sonra gülriz büyükannemiz bize isviçre mutfağından apart, fransız soslarıyla bezeli bir italyan yemeği sundu. gökten üç kaşık düştü. onlar yediler yemeğini biz çıkalım kerevetine...

    şimdi hani diyorsunuz ya mehmet ali erbil'in oynadığı film diye...
    mehmet ali erbil öldü efendiler...

    tiyatronun son dönemde yetiştirmiş olduğu en büyük doğaçlama yeteneklerinden biri ruhunu televizyona hediye etti. yılbaşı programlarında içkili gazinoların mezelerine limon etti sıktırdı kendini. çok para kazandı ve hala kazanıyor mehmet ali erbil. kazandıkça kaybediyor, ve adına sinema denen şeyin içinde ufaldıkça ufalıyor...

    nazarımda mehmet ali erbil'in oynadığı son film, gülriz sururi'nin programında çevirdği o güzide filmdir. o mahsun bakışlar, o sadelik, o şahane istikrar çizgisinin öykündüğü portredir. bugün perdede gezinen, kendini adayacak bir memleket bulamayan biçare bir halet-i ruhiyeden öte bir şey değildir. aldatıcır ve geçicidir...en önemlisi de geçirgendir. geçirdikçe içinizde bir yumruk büyür, o yumruk büyüdükçe erimeye yüz tutmuş bir yetenek abidesi kendi kıçından son bir ısırık daha alır...
21 entry daha
hesabın var mı? giriş yap