32 entry daha
  • timur bekmambetov kendisine un kazandiran nochnoy dozor ve dnevnoy dozor filmlerinden sonra serinin 3. ve son filmini hemen cekmeye baslamayacagini, daha oncesinde yapacagi bir film oldugunu soylemisti. evet, bahsedilen film bu. arada belirtmek isterim ki dozor serisinin son filmi "sumerechnyy dozor" (twilight watch - bilinen adiyla dusk watch) ingilizce cekilecek ve casting calismalari yuruyor bildigim kadariyla.

    turkiye'de vizyona girmesi bile sans eseri olan nobet serisinin ilk filmini kazara izlemistim. acikcasi filmi izledikten sonra bu kazaya cok sevindigimi de belirtmek isterim. bildigimiz hollywood tarzi aksiyon yerine gore ve "saf" aksiyon sunan bir isti. arkasindan uzun bir bekleyis neticesinde ikinci film olan gunduz nobetini izledim. acikcasi birinci filmden daha garip ve yumusak bulmus olsam da icinde ihtiva ettigi ilginclikler icin bile izlenilmesi gereken bir filmdi. neticede koyu olmasam bile hafiften timur bekmambetov hayrani olmustum. ben seriye son noktayi koyacak filmi beklerken o bize amerikadan el salladi ve wanted'la bize aksiyon yasatma vaadi sunuyor.

    asil mevzuya donelim simdi. wanted'in hikayesi su sekilde;
    hesap yoneticisi olarak calismakta olan wesley gibson (james mcavoy) panik ataklarla, kendisini aldatan sevgilisiyle ve hayatin anlamsizligiyla bogusmaktadir. hayati tam anlamiyla boktan giden wesley delirmenin esigine gelmistir. kim oldugunu, niye yasadigini, ne yapmasi gerektigini bilmemektedir. birgun karsisina, tam da bu sorunlarla ugrasirken, kendini oldurmek isteyen birisinden kurtaran gizemli bir kadin -fox- (angelina jolie) cikar ve onun yasamasinin bir sebebi oldugunu soyler... biraz evvel kendisini oldurmeye calisan, ayni zamanda babasinin katili olan adami -cross- (thomas kretschmann) oldurmesi ve dunyayi kadere uyum saglatmasi gerekmektedir...

    senaryo ve oykuden baslayalim. oncelikle filmin bir cizgi roman uyarlamasi oldugunu bilmeniz hayati onem tasiyor. mark millar (frank ve miller degil dikkatinizi celbederim) ve j.g jones tarafindan yaratilmis bir cizgi romandan uyarlanan filmin oykusunu ve senaryosunu derek haas ve michael bradnt (ekstradan bir de senaryo yazari olarak chris morgan var ki o da ilginctir the fast and the furious tokyo drift'in senaristi) yazmis. bu ikili daha evvelden 2 fast 2 furious ve 3 10 to yuma'nin da senaryo yaziminda bulunmus. sanirim taban tabana zit iki filmden sonra kafaniz karismistir. vallahi simdiden alisin buna, wanted'i izlerken de ortaya cikan isten oturu bolca kafaniz karisacak.
    niye boyle diyorum? cizgi romani bilme sansim olmadigi icin oykuden baslayacagim. oncelikle oyku cok siradan bir oyku gibi gorunuyor. hayattan sikilan yasama amaci olmayan bir cocuk, birgun babasinin olduruldugunu ogrenir, babasini hic tanimadigi halde intikam yeminleri eder ve onun yolundan ilerlemek ister falan. oncelikle bu oyku feci kilise gibi duruyor ama hikayenin icine oyle garip seyler koyulmus ki; bir "keske kilise kalsaydi" dedirtirken hemen arkasindan "ulan ne menem bir seydir bu" kivamina getiriyor izleyiciyi. en azindan ben oyle oldum. senaryo yonunden bakildiginda ilginc twistler, arkasi dusunulmemis kara delikler var. derinlik katmak isterlerken yekzan olmus o kadar cok sey var ki, pek canim cekmiyor o yuzden senaryoyu masaya yatirmak. tum eksikliklerine ragmen yine de oldukca ilginc bir senaryosu oldugunu soyleyebilirim filmin. bazi esprilerin boku cikartilmis olsa bile...

    yonetmene en basta deginmistik, tekrar donelim. timur abimiz gercekten bazi seyleri gostermede cok basarili. hele ki aksiyon sahnelerinde neler yapabildigini (hem de kisitli bir butceyle) daha onceki filmlerinden gormustuk. bu filmde de akillara zarar aksiyon sahneleri ve ilginc cekimler mevcut. bunlardan bazilari fragmanda gorulebiliyor zaten. ozellikle kursunlarla ortaya koydugu is takdire sayan. kendisini cokca sevmeme ragmen deginmeden gecmeye gonlum el vermiyor: yonetmenimizin feci bir oyku anlatamama olayi var. benzer seyler nobet serisinde de mevcuttu. bazen o kadar aksiyona daliyor ki vurgulanmasi gereken seylerin ustunden soyle bir geciyor. boyle olunca vermesi gereken duyguyu ve hissi veremiyor. eksik kalmis gibi bir durum ortaya cikiyor. kendisi ayni zamanda senarist olmasina ragmen kafasindakini bazen perdeye yansitamiyor anladigim kadariyla. bu biraz da tecrube eksikligiyle alakali olabilir ama yine de oyle yerler oluyor ki normal bir sinema izleyicisinin gozune feci derece batan capaklari kaliyor anlatimin. oykumlemesindeki eksikligi tamamlayabilse gercekten cok iyi bir yonetmen olabilir ama su saatten sonra (47 yasinda kendisi) bunu ne kadar basarabilir bilemiyorum. yine de yakin zamanda adini aksiyon filmleriyle cok duyacagimiza eminim.

    morgan freeman, angelina jolie, james mcavoy ve thomas kretschmann. bazi adamlar vardir gordugunuz anda tanirsiniz ama adini hatirlayamazsiniz, hani genelde sinema emekcisi olarak taninirlar. vallahi thomas kretschmann aslinda tam bu sinifa uymasa da nedense adini cikartamadim kendisinin, eve gelince anca "aaa" diyebildim. oynadigi filmleri sayacak olursak bircogunuzun gozunun onune gelecektir performanslari. ozellikle en dikkat cekicileri the pianist ve next. genelde kotu karakterlere hayat verdigini de arada belirteyim. bu noktaya daha sonra donecegim.
    james mcavoy'u bana sevdiren film the chronicles of narnia: (narnia gunlukleri: aslan cadi ve dolap) olmustu, cok hos bir karakteri canlandiriyordu orada. atonementtaki performansi da gayet iyiydi. yalniz saydigim filmlerin aksiyon sahnesi yok veya olan yerlerde james mcavoy yoktu. acikcasi bu filme gitmeyecegini dusunuyordum ama pek oyle gorunmuyor. cok iyi bir oyunculuk sergilememis yine de cok kotu gelmiyor insanin gozune. bolca referans yaptigi filmlerdeki aktorlerden birisine, edward norton'a benziyor yer yer.
    morgan freeman en kotu aninda bile iyi oyunculuk cikartir derdim ama bu filmde oyle degil maalesef. bence bu genc oyuncularin icinde en goze batani kendisiydi. bicilen rol bir bakima tam kendisine yonelik ama bir seyler eksik. buradaki rolunu ben bolca lucky number slevin filmindeki "patron" karakterine benzettim.
    angelina jolie! ya bu kadini sevsem mi sevmesem mi karar veremiyorum. yeri geliyor vasat, yeri geliyor cok iyi isler cikartiyor. bu filmde rol alarak bence cok fazla seyi goze almis. filmi izlediginizde ne demek istedigimi daha rahat anlayabilirsiniz. kaldi ki tomb raider felaketi ve beklendigi kadar tutmayan naif mrs. smith karakterinden sonra bence cok karizmatik, hafiza yer edici bir karakterle geri donus yapiyor. ozellikle bir sahne var ki kendisine asik olmamak icin gercekten cok ugrasmak gerekir. bahsettigim sahne wesley'in elinde tabanca "lutfen onumden cekilir misin?" dedigi sahne! oyle bir bakiyor ki insan eriyip gidiyor gercekten. ben o sahne cekilirken james mcavoy'un yerinde olsam, tabancayi falan birakir brad pitt'e sokiyim diyerek dudaklarina yapisirdim angelina'nin. gerci sonra... neyse spoiler.

    filmi izlemeyenler icin son soz:
    hollywood'un aliskin oldugumuz aksiyonlarindan ve cizgi roman uyarlamalarindan oldukca farkli, gore ogeleriyle bezenmis kiliselerden uzak durmaya calisan ve hatta tabu deviren bir film. bir felsefesi olmasina cabalanmis fakat pek becerilememis. yine de cok fazla derinlik aramayan goze hos gorunen sahnelerle de yetinebilen insanlar icin bicilmis kaftan. yine de belirtmem gerekiyor film kesinlikle "eglenceli" degil. zira film bittikten sonra kendinizi duygusal acidan kotu hissedeceginiz neredeyse garanti. izleyip izlememek tamamen size kalmis.

    --- feci spoilerlar icerebilir - read at your own risk ---

    --- kucuk bir surpriz'i bozmak icin okuyunuz ----

    yazacagim daha cok sey var ama hazir soyle bir nefeslenirken filmin surprizlerinden birisine degineyim! konstantin khabensky nam-i diger "anton" var filmde! acikcasi cok baglantili olmayan, hafif yuzeysel (en azindan film icin) bir rolde de olsa kendisini gormek cok hostu. yine agzina sicildi kendisinin ama olsun. hollywood'a adim atmis oldu hic yoktan bu filmdeki rolu sayesinde. yolu acik olsun.

    --- kucuk bir surpriz'i bozdunuz afferim ----

    felsefesi demistik. oncesinde dokuma olayina girelim. acikcasi cok cekici olmayan bir yani mevcut bu olayin. yani ne kadar fantastik boyuta tasinsa da kisiyi inandirabilecek bir noktasi olmayan bir cikis noktasi secilmis. senaryo da zaten bu mevzuyu asiri ciddiye almiyor. kaderin ipliklerle dokunulmasi iyi bir gonderme olarak dursa da karsimiza sunulan gorsel oge maalesef feci derecede kiytirik gorunuyor ama dedigim gibi bu istemli bir hareket olabilir. ozellikle son sahnede "secim" yapma ve kader konusuna girildiginde bu daha da belirginlesiyor.
    son sahnede anlatilmak istenene ragmen insan hayatinin pamuk ipligine bagli oldugunun otesine gecememisler. harcanmis bir firsat olarak bile goremiyorum boyle olunca. zira sonunda verilen sahneyle iyice ayyuka cikan kader ve secim olayiyla da bagintilandiginda sekilde "belki istemli olarak" feci sictigini gorebiliyoruz felsefenin. dedigim gibi ya istemli ya uzerinde belki de cok durulmamis ya da kagit uzerinde daha farkli olabilir ama pelikule yansiyan kisminin bir albenisi, uzerinde dusunulecek "pek" bir yani yok.
    ustelik araya serpistirilen abartili espirilerin bazilarindan oturu cok ciddiye alinmak istenmiyor gibi bir durum hasil oluyor. bu sebepten oturu bende olusan dusunce bilincli olarak bu sekilde yontuldugu seklinde. siz ne dusunursunuz bilemiyorum tabii ki.

    gelelim en uzerinde konusulmasi gereken noktaya. bu film bildigimiz hollywood kiliseleriyle benzer gibi gorunurken neden oyle gibi gelmiyor?
    bir defa yazili olmayan ama artik neredeyse cogu ana-akim yonetmen/senarist tarafindan uygulanan kurallari yerle bir ediyor. misal bir ask yok filmde. evet lan, uzun zamandir bir aksiyon filminde ask gormedim. hele ki angelina varken, mcavoy varken ama nafile ask yok! bu iyi bir sey mi kotu bir sey mi en son kendi gorusumu soyleyecegim ama onun oncesinde bu filmde bir sey daha var. sondan bir onceki sahnede angelina jolie "oluyor". mutlu son yok yani! film boyu bize en cok sevdirilen karakter, hele ki cocuklugunda yasadigi olay anlatilarak, kendisi ama zart diye oluyor. hem de kendi istegiyle olumu seciyor! kac hollywood filminde gordunuz allasen boyle bir seyi? yurek isteyen bir sey bu. feci derecede riskli. insanlar kahramanlarinin olmesini istemez. zaten bu sebeple angelina jolie gibi aranilan bir aktristin bu rolu almasini garipsedigimi, cok yurekli oldugunu dillendirmistim. kahraman demisken ne kadar kahraman o da tartisilir. anti-kahraman daha dogru bir tanimlama olur herhalde. niye boyle diyorum? kim oldugunu bilmedigi adamlari olduruyor karakterimiz, neden cunku kaderleri oyle-ymis-. ustelik buna hayati pahasina deger veriyor.
    bunla da yetinilmiyor yonetmen bu defa "bir tren dolusu" masum insani katlediyor. ayrica hic de umrunda olmuyor insanlar. yani etrafta coluk cocuklari, bayilmis, etrafa tutunmaya calisan ama silik gorunen insanlari goruyoruz yalnizca. gercekten bildigimiz kurallara uymayan hareketler bunlar. ben tren sarkar superman gelir kurtarir herkesi diye beklentiye girdim. o derece beynime cakilmis on kabuller/kurallar bunlar.
    ana-akima uydugu yerler yok muydu? vardi elbette. yine de bu yukarida yazdigim "olabildigine aykiri" durumlari degistirmiyor. timur bekmamyetov sayet bunu amerikan izleyicisine yutturabilirse kendine ait bir tarz tutturabilir ama yok beceremezse bu onun sondan bir onceki hollywood filmi olabilir.
    hayirlisi bakalim.

    iyisiyle kotusuyle, falsolu senaryo delikleriyle ve tabulari yikan tavriyla ben begendim bu filmi. bazi aksakliklardan oturu elimde patlamis misirim yoktu ama bir sonraki sefere kocaman bir patlamis misir ve en buyuk boy kolamla izleyecegim. evet, tekrar izleyecegim bu filmi.

    bir de not: timur abi duy sesimi! "twilight dozor"'u ingilizce cekme! bak twilight dozor olunca bile ne kadar aptalca oldu! :( n'olur abi kulun kopegin olayim.

    --- yiktin perdeyi eyledin viran (falsolu mermiyle?) ---

    2 gun sonra gelen edit: ilk seferinde tek basima izlemistim, 2 gun sonra topluluk halinde topluluktaki kisilerin isteklerine gore bu filme tekrar gittim. iclerinde bu filmi izlemis olan bir tek ben oldugumdan pek sesimi cikartamadim, cikartmak da istemedim aslen. ne de olsa biletin parasini ben odemeyecektim. elimde kocaman bir patlamis misir ve kolamla izledim bu sefer. boyle daha iyi oldu kesinlikle.

    ilk izledigimde gozume carpmayip simdi carpan bir sey yok. gormemiz gerekenlerin hepsi itinayla gozumuzun onune serilmis. tekrar tekrar izleyip yeni ayrinti yakalama gibi bir olayi yok anlayacaginiz. bir matrix veya fight club degil zaten bu film. oyle oldugunu da iddia etmiyor. olsa olsa onlarin onunde egiliyor. zaten bunu gondermelerdeki barizlikten anlayabilirsiniz. eger gondermelerin yapildigi filmleri evvelden izlemisseniz yapilan tapinmanin farkinda olmamaniz imkansiz.

    ikinci sefer izlerken sikilmadim. yine eglenceli geldi. ben hala tavsiye ediyorum bu filmi. hatta sansiniz varsa yonetmenimiz timur'un diger filmlerini de izleyin. hayvan fetisliginin ne boyutlara varabilecegini gorun ve yonetmeni daha iyi anlayin. afiyet olsun.
183 entry daha
hesabın var mı? giriş yap