163 entry daha
  • bir yazar farkını üç şekilde ortaya koyar:

    1. üslubu özgündür. alışılmadık, klasik anlatım tekniklerini bir kenara itip bambaşka bir tarz yaratır.
    2. ilgi çekici, daha önce ele alınmamış konuları işler.
    3. karakterleri azami ölçüde gerçeğe yakındır.

    benim için bu üç ölçüt bir edebi eseri yorumlamamda etkilidir. eğer bu üç özellikten hiçbiri sağlam örülememişse, o eser sıradandır, bir fark yaratamaz. ama en az ikisine sahipse kendini belli eder, benden geçer not alır. dünya klasiklerine baktığımızda veya çağdaş dünya edebiyatına göz attığımızda da durumun böyle olduğunu görürüz.

    "edebiyatta amaç güzeli bulmaktır" demiş tanpınar zamanında. bir başkasına göre ise edebiyatta amaç gerçeği hissetmek olabilir. bu bakımdan bir okur marcel proust okuyarak kelimelerin binbir türlü zincirlemesine takılabileceği gibi, sadece insanı anlamak için rus edebiyatına da yönelebilir. kendi adıma söylemem gerekirse, rus edebiyatı diğerlerinden farklıdır. edebiyatı insanı anlama amacıyla en etkili kullanan yazarları içinde barındırır. genelde kelimeleri sanat olsun diye sıralamaz, gerçeğe ulaşmak için araç olarak kullanır. amerikan edebiyatında ise poe vardır. poe'nun eserleri bize gerçeğin kurgudan çok daha tuhaf olabileceğini öğretmiş, göstermiştir. amerikan edebiyatı da rus edebiyatıyla birlikte daha nesneldir.

    salinger'in bu romanda yapmak istediği çok basitti. bunu tıpkı the beatles şarkıları gibi görüyorum; düzenlemeler ve armoni basit gelse de bir başkası benzerini yapamaz, yapmaya çalıştığında çuvallar. daha karmaşığını, deneyselini yaparak insanları etkilemeyi çalışmaya niyet etse de başarılı olamayacaktır muhtemelen. bir nevi doğa kanunu devrede çünkü... kısa ve net. basit olan daima öndedir. sembollerde de, özlü sözlerde de, resimde de, edebiyatta da...

    romanda salinger'in yarattığı üslup başka hiçbir kitapta karşınıza çıkmamıştır, çıksa bile o eser daha sonra yazılmıştır ve muhtemelen bir taklittir. salinger eserine basitliği özümsetmiştir, okurun kafasını karıştırmadan, gerçeğe yakın olarak, önüne ayna tutarak bir nevi... holden gerçek bir ergen yansımasıydı. konuşmasıyla, beyninden geçirdikleriyle, verdiği tepkilerle, çevresiyle olan ilişkilerinde...

    en başta sıraladığım üç özellikten 1.'si ve 3.'sü salinger'in eserinde fazlasıyla mevcut. bunu anlamak zor değil. yazım tekniği bir yazar tercihidir ve genellikle kurguya göre seçilir. hele ki eser, eğer birinci tekil ağzıyla yazılıyorsa o zaman iş daha farklı boyut kazanır, daha da zorlaşır, karakterin kendini yansıtması gerekecektir ki eser başarılı olsun. bu romanda holden'ın kendini tüm yönleriyle okura sunduğunu görebiliyoruz. romanda olay örgüsü basit diyelim... peki öyleyse, bu basit olaylar çerçevesinde bir insanı baştan aşağı nasıl tanıyabiliyoruz? burada görünmez bire etkileşim var. iyi bir edebi eser illaki karışık ve anlaşılmaz olmak sorunda değildir. eğer öyle olsaydı rus edebiyatı dünya klasiklerinin yarısından fazlasını kaplamazdı. edebiyat güzeli aradığı kadar insanı da anlatmak zorundadır. salinger de en basit haliyle bunu yaptı.
541 entry daha
hesabın var mı? giriş yap