• öff be abi, ergenlik di mi? olur olmadık her davanın kavgasını verirsin, götünde çıkan sivilce hayatta karşılaştığın en büyük problemdir, depresif hezeyanlarını kimse anlamıyordur, her şeyden utanırsın; tipinden, sesinden, ailenden, hareketlerinden... vesvese dolu, iğrenç bi dönem. şu an sözlükte hitap ettiğim ergenler varsa, kendilerinden rica ediyorum, biraz büyüyene kadar lütfen civarıma uğramasınlar. zira özür dileyerek söylüyorum, hakikaten hiç tahammülümün olmadığı bir güruhsunuz, tek tek gaganıza sıçabilirim. sonra vay efendim kelevelelis abimiz kalbimizi kırdı, hayat neden bu kadar zor, tanrı neden bu kadar adaletsiz, her şey sistemin suçu falan istemiyorum. ben açık ve net uyarıyorum. kabilenizi sikerim.

    ha biz ergen olmadık mı, eyvallah olduk tabii. belki de kendi ergenliğimi iyi bildiğim ve iyi tahlil etmiş olduğum için bu ergen kardeşlerimiz beni rahatsız ediyordur, bilemem. zira bir gün arabesk dinleyip, ertesi gün rapçi olan; bir gün ülkücü, ertesi gün sikerler komünistim ben diyerek fraksiyonlar arası seyahat eden puştun biriydim ben. hani şu gün elime geçse, gece üstüne yatar uyurum o pezevengin, o kadar diyim.

    mevzuyu da kendi üzerimden anlatıyorum, yanlış olmasın. şimdi, kendimi bildim bileli bizim valide sultanla peder bey her yaz tatilinde karadeniz turu yaparlar abi. önce amasra'dan inkumu'dan başlanır, oradan ayder'e, uzungöl'e falan gidilir. bir gün evvel sahilde güneşi alnıyın çatına yiyip sonraki gün yayladaki çimende göt ıslatmak gibi, tatil adı altında eyleme geçirilmiş bir tür manyaklık. hah, benim de lise 2'nin yazına kadar ailesiyle tatile giden ergen kostümü üzerimde olduğu için, bu ergen götleğin halinden en iyi ben anlarım. ergenlik dönemi boyunca aileyle tatilde onlarca sıkıntı yaşadık, onlarca sıkıntı yarattık kendimize ama o son tatil, o lanetli yaz, yaşananların panoramasıdır icabında.

    lise 1'in yaz tatili. o lise 1 ki; boyum yeni atmış, ses desen kalınlaşıp kalınlaşmamaya henüz karar verememiş çatlayıp duruyor; "müsait"i heidi, "bi yerde inebilir miyim"i pavarotti tonlamasıyla seslendiriyorum, cümle dolmuş ahalisi "aha deccal de minibüsteymiş" diyip uyuma rolü yapıyor (şoför dahil); sabahları her aynaya bakışımda farklı bi herifle karşılaşıyorum, bir sabah burun şişmiş yeşile çalıyor üstelik iki kilo, ertesi sabah burnum yerini bir adet sivilceye bırakmış falan, iğrenç bi herif.

    amasra'ya varışımız, güneşin en yakıcı mesaisine tekabül etmişti. onca yol sıkıntısı ve gerginliğinin artık doruğa çıktığı noktada oldum olası peşimi bırakmayan ufak talihsizliklerden birinin daha başımızda patladığını fark ettik. pederle benim eşyalarımın olduğu bavul kayıp. ulan ya bi yerde bıraktık, ya düşürdük, ya hiç yanımıza almadık, yani ne sik olduysa mayoydu üsttü baştı, her şey bavulda kaldı. valide hanım "bugünlük idare edin, yarın alışveriş yaparız" diye ortamı her zamanki gibi yumuşatma görevini üstlendikten sonra içeri girip birer duş aldık. bilahare abimin ısrarlarıyla denize gitmeye karar verdik. hani benim altımda şort var, o kadar sırıtmıyorum ama pedere bakıyorum, üstte gömlek (hem de pempe), altta kumaş pantolon, ayakta kösele; bir ergenin babasından ve çevresinden utanması için gayet yeterli bir şart. neyse abi, şezlongda falan biraz takıldıktan sonra peder huysuzlanmaya başladı, "ya ben yanıyom ya. ben böyle sıcak görmedim ya. yıkıldı, minare gibi adam yıkıldı hooov" diyip, o efsanevi eylemi icra etmeye koyuldu. kalkıp plajdaki soyunma kabinine girip, battal boy tabir edilen bildiğin pazen donuyla bir anda amasra sahillerinin en ilgi çekici insanı oluverdi. labne peyniri gibi bembeyaz bacak, önü sararmış mandıra donu, 60 yaşında herif kıvırta kıvırta geliyor amına koyim. bildiğim bilmediğim ne kadar dua varsa ediyorum yanımıza gelmeden aynen denize girsin diye. peder o şekil gelince, annem bunu bi azarladı ama dinleyen kim, yaldır yaldır koşuyor denize peder. artık çoluk, çocuk, yaşlı, genç, ölü, diri amasra'da kim varsa bağıra tüküre kahkahayı basıyor bizim moruğa.

    bununla biter mi? bitmez amına koyim. herifin bir yüzüşü var birader, hani cankurtaranların "abi adam boğuluyo galiba baksana bi" diye konuştuğuna bizzat şahit olmuşluğum vardır. o su sıçratışlar, o kulaçtan ziyade suyu yumruklayışlar, debelenmeler... gören ya "aha herif boğuluyo" diyo, ya katil balina karaya vurdu zannedip kaçıyo, ya da civarda "bu bir kuş, hayır uçak, hayır o eşşekoğlueşşek" replikleri dönüyo.

    peder denizde iki debelendi, tekrar bize doğru yürürken donu ıslanmaktan transparan hale gelmiş ve donun arkasından sevgili zekeriya'sı bize selam durmaktaydı. anneme baktım, muhtemelen ellisinden sonra boşanmayı planlıyordu.

    aynı günün gecesi, yine bizim biraderin işgüzarlığı tuttu, "kalk diskoya gidelim lan, hadi lan disko" deyip duruyo tepemde. ulan üst yoook baş yok, nereye disko? herifteki abazanlık nasıl had safhadaysa, resmen oracıkta kıyafet yarattı bana. yalnız benim tip tam olarak şöyle: götümde altımı sıçıp doldurmuşum izlenimi bırakan bollukta bir kot, üstümde yeşil ve gri renkli bir oduncu gömleği (içimde kollu atlet olmak suretiyle), altında 6 ay taksit ykm işi kahverengi bir ayakkabı. resmen oktay kaynarca'nın piyasaya ilk çıktığı dönemki o şopar, kimsenin sallamadığı haline dönmüştüm. o halde 18 yaşından küçüklere içki satılmayan diskoya girip, bütün gece gerizekalı biraderimle karşılıklı dans ettik. ben tüm gece tek yumruğumu sıkıp doksan derecelik açıyla havayı dövmek gibi saçma bi hareketi iyi dans ediyor olduğum inancıyla icra ederken; abim, elleriyle metalci işareti yapmasına rağmen bir rapçi gibi dans etmeye çalışıyor, oysa dışarıdan objektif bir gözle bakıldığında onu herhangi bir halaybaşından ayırt etmek mümkün olmuyordu. o günden sonra bir de 2004 yazında karı kız ayağına dans etmişliğim vardır, son olmuştur. dans mevzusuna dair tek olumlu tecrübem ilkokuldaki dansa davet oyununda ayşe'nin teklifimi kabul etmesidir zaten. sonraki teneffüste bezirganbaşı oynarken sırtıma yediğim yumrukla yeri öpmüştüm gerçi. çakıl taşının tadını hala hatırlıyorum.

    amasra'da, annemin her sözüne bağırarak, pederin her hareketinden utanarak, yüzüme neden bakmadıklarını gayet iyi bildiğim kızlardan saklanarak (sıfatımızı iblis görse şerrimizden allah'a sığınırdı be) tipik ergen tavırlarıyla birkaç gün geçirdikten sonra uzungöl'e doğru yola çıktı. hani amasra'daki o güneşin apaçık fortlamasından sonra uzungöl'de yağmurun sisin içinde insan taşağı burkulmuşa dönmüyo değil tabii.

    uzungöl'de hem bizim okulda müdür yardımcısı olan, hem de pederin balık muhabbetinden arkadaşı olan bi herif de vardı, beraber tatil yapılacaktı. yalnız herif resmen itin biri. herifi gördüm; altında, yüklü miktarda taşağa sahip olduğunu ispatlamak istercesine giydiği dapdar bir kot; üzerinde, kırmızı polo yaka bir tişört, gözünde güneş gözlüğü, sinsi sinsi karının kızın götünü kesiyor şerefsiz. ki aynı herif, yaklaşık 2 sene sonra okulda kız arkadaşımla öpüşürken yakalandığım zaman beni odasına çağırıp "bizim de karımız kızımız var ulan! aaah... kalbim... kızımıız var... ulaan... ben adamın alnını vururum, ben adamı alnından karışlarım ulan (sikti tiyatroyu)... aaah..." diye kalp krizi geçiriyor rolü yapacaktır. baktı yemiyorum, iki saniyede kırdı dümeni herif, "enisciğim, neden böyle yapıyorsun benim güzel evladım? ha? (her kelimeye bir tokat düşmek suretiyle) ben... sana... itlik... yapma... demiyo... muyum... lan... it" diye efsanevi sopalar çekmişti, kuburunu siktiğimin adamı.

    bir ergen için hem ailesi, hem de müdür yardımcısıyla aynı yerde tatil yapmaktan beter kabus olabilir mi ya? ve ayrıca müdür yardımcısını özellikle belirtmemin sebebi de şu hadisedir:

    biz şükür anne tarafına çekmişiz, şeytan gibi kesiyoruz sağı solu. gel gör ki bizim peder son derece gözlüklü bi adamdır. hani bi ileri derecesi kör, o kadar diyim. bi dönem lens takmaya çalıştı herif, sabahın köründe "hraaah, gaaaah, hıragaaah" sesleriyle bütün aileyi uyandırınca yapamayacağını anladı mübarek. lens, gözün içinde sağa sola kaçtıkça iki parmağı sokup almaya çalışıyo, bi yandan da bağırıyo. şu herifi mühendis yapabilen eğitim sistemini, akademiyi ve hatta topyekun bilim dünyasını sikeyim ben. ha bak mesela bişey daha; inan zerre mübalağa etmiyorum, arkadaşımla berbere gittiğimiz bi gün sonradan peder de damlamıştıı mekana. herif beni es geçti, arkadaşa diyo ki "ooo burakcığım nasılsın? (bana bakarak) hmmm, arkadaşınla mı geldin?" o derece uçmuş bi insan evladı, onu demek istiyorum. neyse, babam uzungöl'de gecenin bi vakti çıkmış gölü gezeyim hesabı. artık balık mı görmüş, kurbağa mı görmüş ne sik gördüyse sen göle yaklaş, ayağın kaysın, gözlük gözden fırlasın. gözlüğü iki saat arayıp bulamamış, dönerken o gözüne nasıl güvendiyse artık herifin birini bizim müdür yardımcısı sanarak seslenmiş, "celalettin bey! celalettin bey!" diye, bu masal da herifin babamın cebindeki cümle sipaliyi cebellezi etmesiyle burada bitmiiiiş. "arkasından bağırdım" diyo, "polisim ben, yakıcam seni". hahah. ulan senin polis olduğun memlekette seni çalarlar be.

    bir şey değil, bu vakayı milletin içinde gururla anlatıyordu muhterem. bense en ergen halimde, herkesin beni izlediği fikriyle kıpkırmızı kesiliyor, bir daha babamla helaya gitmeyeceğime yeminler ediyor, küçülüyor, küçüldükçe babamın taşaklarına, anamın rahmine dönmek istiyordum. genc yaşımda rosebud diye inilettiniz beni amına koyim.

    edit:

    - arkadaşlar, niye "nedir bu rosebud?" diye mesajlar almıyorum?
    - niye almıyosun abi?
    - olm ben de sana soruyorum lan.
    - nedir bu rosebud abi?
    - olm hani, citizen kane, ana rahmi, freud, her mevzuya ahkam kesmek, entel karılar?
    - hımm anladım.
    - anlamadın.
hesabın var mı? giriş yap