119 entry daha
  • bu benimkisi detay değil ama umudumu kaybetmeden hayatıma devam etmem adına çok önemli bir ayrıntı hikaye hatta.

    sene 99 17 yaşındayım, eylül ayı, depremin ardından ikinci defa şehirden çıkıyorum. ilkinde bir arkadaşımla haydarpaşa'ya gelip kayıt olmuştum. bu sefer karşıya geçeceğim, amcamlarda bir gece geçirdikten sonra kalacağım yurda istedikleri belgeleri teslim edip yerleşeceğim.

    daha önce hiç tek başına istanbul'a gelmemiştim. haydarpaşa'dan vapura bindim, karaköy'e geçeceğim oradan amcamları arayacağım beni alacaklar. üzerimde yeni aldığım amerikan işi mavi bir anorak var üniversite'de onu giymeyi planlıyorum, üniversite hayatına dair planlarım var :). vapurun güvertesinde uzun saçlı bir adamın yanına oturdum, o zamanlar şimdiki halimde daha konuşkan daha iletişime açığım. şansıma adam da sıcakkanlı çıktı. deprem, izmit konularını duyunca daha da ilgili davrandı. türk halkı böyle zaten bir konuda ajite oldular mı tüm yelkenlerini suya indiriyorlar.

    sohbet hoşuma gitti, 17 yaşındayım, başka bir şehirdeyim ve kendimden büyük bir adamla olduğunca ciddi sohbet ediyorum. o yaşlarda hep büyük sözler söyleyip önemli şeyler konuşmak ister insan. ben de olabildiğince kendimden büyük sözler söylüyorum. karşımdaki adam sakince ve beni onaylar şekilde konuşuyor. sonra planlarımı anlatıyorum, savaş muhabiri olmak istiyorum, yurtta kalacağım, amcamlar beni iskeleden alacak vs vs. derken iskeleye geliyoruz. adam bavuluna yardım edeyim diyor, teşekkür ediyorum. ankesörün başına geçiyorum amcamları arıyorum ama açan yok. o an korkuyorum işte. akşam üzeri, karaköy'deyim, iletişim kurabileceğim tek kişi amcam ve telefonu açmıyor. adam istersen gel biraz bizde vakit geçir oradan tekrar ararsın diyor. kabul ediyorum. bugün olsa etmem ama o gün ediyorum. evi pangaltı'da, taksiyle geçiyoruz. pangaltı bana çok acaip geliyor, bitişik nizam yapılmış evler, fransız filmlerindeki gibi. daha önce hiç görmediğim bir mimari. sonra eve gidiyoruz. annesi ve abisiyle kalıyorlarmış. ruslarla ilgili bir geçmişleri varmış ama o konuları tam hatırlamıyorum, rusya'dan göçmüşler sanırım. anne evde yok abisi var kibar bir adam. bana kitaplarını gösteriyor, yemek hazırlıyorlar, abisi ressammış bir kaç resim gösteriyor, tabi ben anlamıyorum ama güzelmiş diyorum.

    tekrar amcanları arayalım diyorlar, ev telefonundan arıyoruz yine kimse açmıyor. "istersen burada kalabilirsin" diyorlar, küçük bir odaları var. şişli'deki evlerde olan küçük penceresiz odalardan. olur diyorum, zaten olur demekten başka çarem yok. otelde kalacak kadar param yok, ya da var ama ben bilmiyorum, çünkü otelde nasıl kalınır, ne yapılır bilmiyorum? izmit'te insanlar otelde kalmaz, tanıdığında eşinde dostunda kalır.

    biraz da çekinerek kalıyorum, aslında çekinmem normal, anormal olan o kadar az çekinmem, çünkü o dönem bangır bangır satanist cinayetleri haberi yapılıyor ve ben vapurda tanıştığım uzun saçlı bir adamın evinde kalıyorum.

    sabah olunca çıkıyoruz. yol üzerinden bir poğaça alıp maçka'ya geçiyoruz. zaten yakın olduğundan yürüyoruz. nişantaşı caddesi'ni ilk defa o zaman görüyorum, önce teknik lise'ye, sonra itü yabancı diller fakültesi'nin bulunduğu binalara hayran oluyorum. yurdun kapısına kadar geliyoruz. adam bir kağıda telefonunu yazıp veriyor ihtiyacın olduğunda arayabilirsin emre diyor.

    üniversitenin verdiği heyecanla ben o kağıdı kaybediyorum ama o adamı hiç unutmuyorum. ahmet hakan özcan, pangaltı'da oturan iyi kalpli bir adam. şimdi ne olmuştur evlenmiş midir, ölmüş müdür, aile babası mı olmuştur bilmiyorum. ama ben o adam sayesinde insanlara hep umutla yaklaşıyorum.
719 entry daha
hesabın var mı? giriş yap