43 entry daha
  • her ehliyet erken verilmiş ehliyettir ama ben kendi hikayemi de anlatayım da, ibretlik bir vak'a olarak kayıtlarda dursun.

    1999’da üniversiteyi bitirip meslekli bir işe girince, öğrencilik sırasında part time işlerle kazandığım gelirim bir anda 6 katına çıktı. giderler aynı, ailemle yaşıyorum daha, harcayacak yer yok. para batıyor tabi. dedim bir gitar kursuna gideyim, müzik aleti görsün elim. bir cuma akşamı iş çıkışı evin yakınındaki bir müzik okuluna gittim kaydolmaya. ama geç kalmışım, kurs kapanmıştı. içeri girerken de hemen üst katındaki ehliyet kursunun tabelasını görmüştüm. dedim bir şunlara da çıkayım, ehliyet almaya niyetim yok ama, bir gün lazım olacak kesin, kaç paraymış şartu şurtu neymiş bir fikrim olsun hiç değilse.

    ehliyet kursundakiler kurt çıktı, yok hiç derse gelmene yok, yok zaten kanun değişecek, yok çok kolay... üzerimdeki gitar kursu parasını da peşinat olarak alıp, aslansın kaplansın diye sarıp sarmalayıp sepetlediler beni.

    ertesi gün, cumartesi, ablam, eniştem, abim oturuyoruz. konu benim ehliyet kursuna kaydolmama gelince abimle eniştem inceden dalga geçmeye başladılar “ooo şimdi sana bi de araba gerek, yakışır şöyle fiyakalı bir şey, hazır ehliyetin de var ehüehehe” diyerek... kafa bulduklarının farkındayım, yaşım 22, daha iki ay önce garsonluk yapıyodum, kenarda 5 kuruşum bile yok, nereye araba alıyosun... ama işte, üniversite yıllarında günde 5 saat belediye otobüslerinde nasıl helak olduysam, hayali bile mutlu ediyor, “15 yaşında bi reno spring falan kaçadır ki acep” diye plip plop pembe düşünce baloncukları tomurcuklanıyor başımın etrafında... onlar çoktan unuttu, ama ben böyle hayal kura kura uyudum o gece. ertesi sabah, kahvaltıda gazete okuyan eniştem “al sana araba buldum!” diye gürledi gazetinin ortasına eliyle vurarak. katladı çevirdi gösterdi sayfayı, milpa ilan vermiş, son unolar, sıfır peşinat, sıfır ara ödeme, sabit taksit ayda 200 milyon, 5 yıl ödüyorsun. eniştem gaz veriyor bak hem sıfır araba tamir bakım derdin yok, hem uno güzel kaçar, hem “tam bayan arabası”... maaşım 300 milyon o sıra, kalan 100 liraya oo takla bile attırırım. olur mu olur. alırım mı alırım. çat izin aldım hemen ertesi gün işten, sabahın köründe gittim milpa’ya, verdim peşinatı, imzaladım senetleri, şu zaman zincirlikuyu’ya gel al arabanı dediler, taam dedim çıktım geldim eve. cuma akşamı gitar kursuna gidiyom ben diye çıktığım eve, pazartesi öğlen ehliyete ve arabaya girmiş olarak geri geldim.

    sonrasında ehliyet sınavına kadar beni arayan soran almadı. bunca yılın öss-öys çocuğuyuz, derecelerimiz var, şıklı sınav dendi mi kogötüne modundayım ben o sıra. ama sınav günü orada son dakika haşır huşur ders çalışan, liseli gibi birbirlerine soru sorup şu neydi of allam bu 4. girişim bu sefer kesin geççem diyen insanları gördükçe anaam dedim, gene ukalalık yapmak için yanlış zaman seçmişim. ama benim şansıma o sene soruları bizim tüpütakan necmi usta hazırlamış:

    soru 1. kırmızı bir renk olduğuna göre aşağıdakilerden hangisi bilmem nedir?
    ...
    soru 3. kırmızı nedir? a) bir renk b) asyada bir ülke c) hipototam

    yazılı sınav böyle terayağından kıl çeker gibi geçmesine rağmen direksiyon sınavı zorluydu. o güne dek hiç direksiyon tecrübem olmamıştı, birinin beni çalıştırması gerekiyordu. istemesem de gidebileceğim tek adres abimdi. yanlışlık olmasın, kendisi şeker gibi bir insandır ama insanlık tarihinin de gelmiş geçmiş en kötü öğretmenidir. ilkokul 2. sınıfta çözemediğim bi matematik problemini denklem kurarak anlatmış, “x’i karşıya at şimdi bakalım” dediğinde mal mal baktığım için de kafama kalem kutumla vurmuş birinden bahsediyoruz burada. sürüş deneyimimiz de farklı olmadı. hayatında ilk kez direksiyon başına oturmuş insana heel and toe yaptırmaya kalktı adam. neyse uzatmayayım, ders toplam 7-8 dakika sürdü. yeni aldığı gıcır gıcır arabasının şanzımanından içli içli bir kemençe sesi çıkarınca, derhal kaçmamı emreden mühendislik içgüdülerimi dinleyerek “ay ocakta yemeğim mi kalmış ne" diyip en iyi bildiğim heel and oil tekniğiyle ardıma bakmadan dar kaçtım.

    sonrasında iş yerindeki arabalı arkadaşlara yemek ısmarlamalar, acılı çocukluk anısı anlatıp kendini acındırmalar, saçına çiçek takıp şirinlik yapmalar derken, sınav gününe kadar sürücü koltuğunda net yarım saat ancak vakit geçirebildim. ümidim yok artık geçebileceğime, hoca tutup tekrar denerim napim.

    direksiyon sınavıma çok beyaz saçlı, çok mavi gözlü bir adam girdi. kaldır arabayı kaldırdım, durdur durdurdum, u dön döndürdüm. tamam geçtin dedi. şaka yapmadığına emin olunca japon çizgi film kızları gibi gözyaşlarımı titreştire titreştire baktım adama, elini verse öperdim.

    ehliyetim çıkmadan arabam çıktı, gittik aldık geldik, evin önüne park ettik, her sabah kalkıp ilk ona öpücük yolladım. ehliyetim de bir cuma günü hazır oldu, koştur koştur aldım emniyetten. ertesi gün erkek arkadaşımın çorlu’da bir işi vardı, oraya gidecektik. dedim benim arabamla gidelim, ben kullanayım. neticede ehliyetim vardı artık, araba kullanabilirsin demişti devlet bana?

    ehliyet sınavı dahil net 60 dakika etmeyen direksiyon tecrübemle trafiğe çıktım, yetmedi otobana çıktım, yetmedi 170 yaptım o gün. sıfır araba o devirde kullanılır mıyı geç, uno gibi aerodinamiği yerlerde bir araba o hızda kullanılır mıyı geç, ben bi arabayı canlı trafikte nasıl kullanırım! daha trafiğe hakim olmayı bırak, bir arabayı 3. vitese hayatımda ilk kez o gün atmışım ve dahası 5. vitese de atmayı beceremiyorum, ben debriyaja basıyorum yandan erkek arkadaşım atıyor 5’e... neresinden tutsan elinde kalır. zaten o ilk günden iki yıl ve binlerce kilometre sonra tekrar 170’i gördüm uno’yla ve aklım yerinden uçtu, yandan kelebek kanat çırpsa araba bariyerlere çarpacak neredeyse, sürtünmesiz evren miti gerçek olmuş. ama işte o vakitler bunları fark etmiyordum, direksiyon başına geçince bir peregrin şahini, bir baraküda oluyordum, kimseler yavaş demesin rüzgarın kızı oluyordum... cahil cesareti dediğin tankerdeki su gibi, çok tehlikeli, çoook tehlikeli. yalpalata yalpalata istediği yere çekip götürüyor seni.

    neyse, geçen yıllar içinde lastik izi bıraka bıraka asfaltta törpüledim o cahil cesaretini. şimdi 14 yıllık, nerden baksan bi 300-500 bin kilometrelik direksiyon tecrübesinden sonra yeni başlayacaklara hep aynı iki şeyi söylüyorum:

    1. arabayı herkes hareket ettirir, esas öğrenmen gereken nasıl durduracağındır.

    2. türkiye’de ehliyet almak, “araba kullanmayı öğrenmek için teknik bir engeli yok” belgesi almaktır, araba kullanabilirsin anlamına kesinlikle gelmez... kaç yapıyo bu?
62 entry daha
hesabın var mı? giriş yap