• yine ben! bak ama 1,5 sene evvel yazdığım türk erkeğine giyim kuşam tavsiyeleri entrymdeki gibi 'ben öğrenciyim yaee nasıl alayım bunları amcık!' veya 'sikerim lan seni neyi dayatıyorsun insanlara' tribine girersen fecii bozuşuruz ona göre. zaten bu onun kadar uzun bir yazı olmayacak; niye mi? blog açıyorum ciğerim. onun için detayları oradan takip edersin, sen o bloğu takip ederek şıkır şıkır hatunların yanında(o panda ayağı gibi ponponlu püsküllü iğrenç bot/çizmeleri giyenlerini saymıyorum. hele ki üç yıldır mücadelesini verdiğim arkası v şeklindeki çizme! allah gani gani belasını versin onun. bir de kısa boyluları giyiyor ki halis karataş gibi geziyorlar amına koyim. haa bir de düşük bel giyip götlerini angut ensesi gibi yapan kadınlar, onlar da bundan muaf) göğsünü gere gere gezeceksin, ben de belki bundan bir dünyalık yapacağım. win win yani anlayacağın. ilgili bloğun adresini ve onunla ilgili yazdığım entrynin bkz.'nı da bu entrynin sonunda bildireceğim. haa, bir entrysi tuttu diye onun her mecrada ekmeğini kovalayan tiplerden oldum olası nefret etmişimdir ama amacım uzmanı olduğumu zannettiğim bir konuda deneyimlerimi paylaşmak ve tavsiylerde bulunmak. 'bilmem ne cafenin limonlu keki hımmm enfesss siz de yiyin hadi' diye geyik yapmak için kalkışmıyoruz bu işe, bir amme hizmeti söz konusu burada.

    zaten o entrye 'benim durumum yok yaee' diye tepki koyan adamları da anlamadım bir türlü. ben sana git gucci'den beş bin euro'ya takım mı al dedim kardeşim? etro'dan bin liraya gömlek mi al dedim? beyaz tişörtün içine amele gibi askılı beyaz atlet giyme dedim. kareli gömlek alacaksan menderes samancılar'ın filmlerde giydiği gibi beyaz desenli giyme de git kırmızılı lacivertli bir gömlek al dedim. kareli gömleğin içine baskılı tişört giyip önünü açma dedim. mavi'nin on liraya mal edip yüz liraya sattığı, iki günde ağzı yüzü bir yana kayan çaput gibi kotlarına o parayı verme de git daha iyi bir fiyat/performans markası al dedim(yok orada bunu demedim galiba ama bu vesile ile şimdi söyleyim). şimdi işine yaramasa bile illa ki durumun/ihtiyacın olacak bir zaman gelecektir, at bir köşeye dursun işte.

    yirmi yıldır sektörün içinde olan birisi olarak, bir 'alaylı' bakış açısı ile yazdım o yazıyı ve emin ol kardeşim, erkeklerin bu konudaki açlığı tahmin ettiğim, gözlemlediğimden bile fazlaymış. tamam küfür eden kınayan tipleri başta hedef aldım ama o kadar çok bu konuda yardım talep eden arkadaş oldu ki... aha vereyim sana şifremi de gir bi bak mesaj kutuma; kerhane önü gibi arvadını sikeyim. teşekkür edeni mi ararsın, damatlık soranı mı? 'ilişkimi kurtardın' diyeni mi ararsın, aldığı bir şeyin fotoğrafını yollayıp neyle kombinlemesini gerektiğini soranı mı? 1,5 yıl her allah'ın günü onlarca mesaj... millet fetiş bloğu yapar, pearcingli kuku fotoğrafları havada uçuşur, benim mesaj kutusu gömlek kravat dolu amına koyim. hepsiyle de tek tek ilgilenmeye çalıştım tabi. sen bakma dürzülerden bir tanesi de nick altıma gelip 'çok yardımsever' demedi, orası ayrı. yoksa bilirim ki hatunun birisi 'entrynizin şu kısmında bir typo yapmışsınız :)' diye mesaj atsa yardımseverliği hakkında nick altına külliyat düzülür ama iş bize gelince tık yok amına koyim eheh.

    neyse, kalan detayları da diğer entryde anlatmak üzere akayım konuya:

    - neymiş efendim; kadınlar erkekler için değil, diğer kadınlar için süslenirmiş. e doğru! ayda bir burnumuzun kıllarını almaktan aciziz, bizim için mi süslenecek? zaten bütün şunları yapmamdaki amaç emin olun kadınların sosyal hayatta kendilerine gösterdikleri özenin onda birini kendimize karşı göstermemiz. bunu hak ettiğimizi düşünmesem niye uğraşayım? sana ben kabadayı filmindeki sürmeli gibi elinde cımbızla gez demiyorum; ama ne bileyim bir ortama girerken falan şöyle bi aynada kendine bak. herif on günde bir dişlerini fırçalıyor ama ver lafı başlar 'efendim sosyolojik açıdan baktığımızda, türk kadınlarını avrupalı kadınlardan ayıran en önemli unsur...'' diyerekten. peki biz seni hangi unsurlarından ayıracağız a hela taşı dişlim?

    - çanakkale süper amatör liginden başlayıp ingiltere premier ligine kadar gitmek üzere, bir futbolcu ne giyiyorsa onu giymeyin(entry kilit beyler).

    - don önemli don! tamam hatunu felsefeyle sosyoloji ile ne bileyim hegel ile ibn-i batuta ile bağladın ama yatakta pantolonun altından ananın pazardan aldığı altı tanesi beş lira önden üç dikişli önü sararmış beyaz seher yıldızı marka donu sıyırırsan veya eğilince pantolonun üstünden paraşüt gibi bombe veren kareli the don boxerın varsa unut romantizmi. düz siyah düğmesiz dar boxer baba yarısıdır.

    - çorap da... sabah halıyla kesişe kesişe topuğu erimiş lanettayn bir çorabı 'aman kim görecek yaaa' diye giydin ve evden çıktın ama akşama kısmette ne çıkacağı belli değil ki. bir de bakmışsın ki kendini aynı günün akşamında mumlu gecelikli göğüs dekolteli bir ortamda buldun, ne yapacaksın birader? kız istemeye giden mahçup damat adayı gibi ayaklarını koltuğun bazasında mı geveleyeceksin? hangimizin çorap yüzünden işi bozlumadı? evi buluyon, karıyı buluyon, çorap delik amına koyim! bir liraya bakar lan. hala şu keçiören apartmanı desenli çorapları giyenlerimiz var. fazla uzağa gitme, pantolona göre düz renk giy yeter. ama bana sorarsanız jean pantolonun altına değişik renkte ve çizgili falan çoraplar sırıtmaz.

    - bu kişisel bir fikir olacak ama şu özellikle yazın giyilen yarım çoraplar çok iğrenç lan. bilek boyu çorap mı olur arkadaş? ben bir kere bu lolipop çorabını giyeyim dedim, 'ulan topuğu alta mı kaçtı?' endişesi ile bütün günüm zehir oldu. ya normal bir çorap giy, ya da hiç giyme. yarım balıkçı, yarım çorap, yarım çorba... öyle iş mi olur arkadaş? hatta şu kadarını söyleyim; şu kadınların giydiği babet çorabı var ya, birisi bana elinde onu sallayarak istediği şantajı rahatça yapabilir.

    - ne alacaksan al, konunun kompetanı bir markadan olsun. yani ayakkabı alacaksan ayakkabıcıdan al. jean alacaksan jean mağazasından al. örneğin; takım elbiseni damat'tan alacaksan içine gömleğini bisse'den al. kotu levi's'ten alacaksan, ayakkabını camper'dan al. (örnek verdiğim markalar afaki, çemkirmeyin hemen). zira, her marka bir veya iki konuda iyidir ve kalan ürünleri tamamlama amacı ile fason ürettirirler ve gerektiği kadar kaliteli olmaz. lacoste'dan ayakkabı alp da menun olanınız var mı?
    sarar'dan ayakkabı mı alınır olm?

    - en kaliteli servisi salı-çarşamba ve perşembe sabah saatlerinde alırsın. niye mi? hafta sonu mağazalar çok kalabalık olur ve gerekli ilgiyi göstermezler. niçin pazartesi demedim, çünkü pazartesileri hafta sonu hengamesinden çıkmış mağazaları düzeltmek, eksik ürünleri tamamlamak vs. bok püsür işlerle uğraşırlar ve diğer günler mağaza cıncık gibi eksiksiz hazır olur. o saatlerde de fazla müşteri olmadığı için daha bi ilgili olurlar. haa 'zamanım yok, ibne müdür izin vermez' diyebilirsin ve haklısın ama hafta sonlarının en güzel saatlerini otopark kuyruklarında kabin kuyruklarında geçirme, sağdan soldan yüzü boyalı bebelerin fışkırdığı avm'lerden uzak dur diye söylüyorum bunu. bir iki saat kaçmaya çalış işte.

    - 'yaee ben çok fazla alışverişten anlamıyorum, alayım aslı ile özge'yi yanıma, onlar anlar bu işten' düşüncen uyanıklık değil, ayağına sıktığın bir kurşundur. şartlar ne olursa olsun birden fazla kadın ile alışverişe çıkma. zira aslı ile özge'nin bir şeyi aynı anda beğenmesi iddaa'da dört sürprizli kupon tutturman gibi bir şey. hadi ikisi de beğendi diyelim ama bu sefer de sen beğenmedin; zevksiz morunun teki olur çıkarsın ki kızlarla iletişiminin bozulmasına kadar gider iş. bir tane al yanına ama zevkine güvendiğin bir kız olsun; ama kızın çevresine bak tabi. bağrı tıraşlı kafa üç numara nargilecide takılan beyaz gömlekli tiplerle geziyorsa kılavuz eyleme kendine kızı.

    - bak bu çok önemli: bir kadınla alışverişe çıkarken ince elerim sık dokurum hesabı takıl eyvallah ama işi de kıtipiyozluğa vardırıp bir gömlek için yedi tane avm gezdirme kızı. üç vakte kadar götüne tenekeyi bağlar bak benden demesi.

    - aldığın ürünün faturası garanti belgesi gibi bir şeydir ve onu iki yılı geçmediğin sürece bir problem olduğunda ibra edebilirsin. faturasız bir şikayet bildirdiğin zaman sana 'kusura bakmayın' derlerse yapabileceğin bir şey yok. öyle kasadaki bilgisayarı gözünle göstererek 'ama orada kayıt var' falan deme. oradaki kayıt resmi bir evrak değil. faturanı sakla yani. 'ayh ama ben nerede saklayım o faturayı' mı dedin? hani vergi iadesi dönemlerinde ocak ayında yediğin lahmacunun bile faturasını atıp bir sene sakladığın çekmece var ya, orayı kullan işte.

    - retro moda hesabı müteahhit fikri'nin gömlekleri gibi modelleri vitrinlerde çok görür oldum bak. yapmayın! ben öyle bir hatayı yapıp bir tane giyeyim dedim, evdekiler 'bayan kuaförü murat' diye altı ay taşağını geçti. terminolojide 'bayan kuaförü gömleği'ni kazandıran ablamları buradan saygıyla selamlıyorum. abi harbiden bayan kuaförü gömleği diye bir gerçek var.

    - sevgilinle nişanlınla vs. bir mağazaya el ele ve ağır adımlarla giriyorsan, o mağazadaki satıcılar tarafından pek siklenmezsin kardeş emin ol. zira %99 almayacağına eminler. resmen karı/kocacılık oynuyorsunuz be birader. ulan çok da tatlısınız kızamıyoruz da iyi mi. bilmeyenler için açıklayım biraz; şimdi bunlar böyle el ele mağazaya giriyor, sonra kız seçtiği bir şeyleri çocuğun eline verip bir yere oturuyor, çocuk kabinden çıkıyor, kız 'arkanı dönsene bi aşkım' diyor, sonra aşkım diyor bunun diyor sende diyor aynısından diyor yok muydu diyor. çocuk da var da diyor aşkım diyor eskidi biraz diyor. sonra kız çocuk kabindeyken başka bir şeyler buluyor falan. kız beğenmedim diyor bir de şunu dene falan diyor. enstantaneyi göreceksin ama, gözlerimizin önünde bir karı/koca simulasyonu dönüyor. böyle sanki kız 'aşkım çabuk ol çocuğu anneme bıraktık, uyanınca huysuzlanmasın' diyecekmiş gibi. lakin sonra teşekkür bile etmeden mağazadan uzaklaşıyorlar. dediğim gibi, çok tatlılar lan; küfür etmeye bile fırsat tanımıyorlar.

    - hele ki dört beş tane dallama erkek arkadaşın ile nişan alışverişine çıkar gibi cümbür cemaat sakın mağaza mağaza gezme! iş bir saatten sonra geyiğe saracak çünkü. orada bir veya birkaç tane dümbüllü meşrepli sempatik kesin olur ve kesin şöyle bir şey yaparlar: (bunu kim giyer la dediği bir ürünü bularak) - ehehe şunu da hasan'a alak mı la ekieki? diye komedi kovalar dümbük. kendileri barbaros şansal'mışçasına giydiğin beğendiğin her bi boka kulp takıp anıra anıra gülerler ve seni de hayattan soğuturlar.(hasan: orada olmayan ama belli ki olmadığı ortamda bile gıyabında bol bol taşağı geçilen bir garip)

    - satıcının şaşkın bakışları arasında boynunla veya dirseğinle amele gibi bedenini belirlemeye çalışma. satıcı biraz tecrübeli ise senin bedenini bulur verir.

    - biraz çelebi ol. girdiğin mağazadaki satıcıya 'ayh hiçbir baltaya sap olamamış, tezgahtar olmuş işte' tribi ile tepeden bakma. yıllardır içinde olduğum için söylüyorum; çoğu sosyal hayatta en benim diyenine tur bindirir. lisede en arka sıraların gediklileri onlardı kardeşim. yoksa ben öys'de ilk bine girmeyenin istihdam edilmediği ofis ortamlarını da görmüş bir adamım, elli tanesine değişmem mağazadaki sosyal ortamı. bir de sakın o satıcıya 'ayh asgari ücret alıyor kıyamam yaaa!' diye yaklaşma. şimdi ben söylerim sana kimin ne kadar kazandığını ama yine o iğrenç 'yaa ben niye o zaman yıllarca üniversite okudum, dirsek çürüttüm, mektep medrese gördüm, gaste kitap yedim?' hezeyanlarına başlayacağın için söylemekten imtina ediyorum.

    - satıcı ile doğru diyaloğu kurar da 'ayh' triplerine girmezsen emin ol sana kul köle olur en güzel ürünleri gösterir(haa cıvıyanı da yok değil tabi ama ne var amına koyim sana 'sen' diye hitap etmişse, sırmaların mı döküldü?). ve hatta birkaç gün sonra indirim kampanya vs. gibi bir şey olacaksa uyarır seni ve o zaman alman için ayırır. iki kuruşluk çaput alacam diye danimarka prensi gibi burnundan kıl aldırmayan bir lavuk gibi gezersen, nerede kıyıda köşede kalmış satmayan malı çakar sana da haberin olmaz.

    - birazcık nezaketten insan ölmez emin ol.

    - lacoste gibi, vakko gibi, g-star gibi afet-i devran hatunların çalıştığı mağazaya girmenle kasada 'eheh en fazla kaça bölüyorsa ona bölün işte' demen arasındaki süreç taş çatlasın, hadi vurdursan çaktırsan üç dakikadır. kolay mı lan 1,75 boyunda stoya beyazı manitaya 'yok ben bunu beğenmedim' demek? cımbızla sökerler orada adamı da sen 'lan nooluyoz' bile diyemeden kasada bulursun kendini. bu firmalar niye bu hatunlara sırf 450 lira yemek kartı veriyor zannediyorsun birader? bizim gibi kekoları avlasınlar diye. haa şimdi bekliyorsun ki sana bununla ilgili mukavemet taktikleri vereyim diye ama terzi sökük meselesi oğlum. 1,75 diyorum, stoya beyazı diyorum sana! ben yirmi yıllık tecrübemle o mağazaların önünden geçmiyorum 'ulan gözlerini yakından görmeye kalkarız da alakasız bir gömlekle kendimizi kasada buluruz' diye, senin ne işin var? durumun yoksa gitme oralara. sonra utancından değiştirmeye götüremediğin için anneni yollama.

    - yaşanmış bir şey: bir ayakkabı mağazası indirime giriyor ve adamın birisi elinde bir çift ayakkabı ile kasaya geliyor. kasiyerin '99 lira' demesi ile herif basıyor feryadı 'nassı 99 yaa bak burada -size 43- yazıyor' diye. velhasılı, biraz bilinçli olmakta fayda var. haa dersin ki 'ulan bedenimizi de bilmiyecek kadar denyo muyuz' diye ama elimde yılların birikimi ve 1,5 yıldır aldığım mesajlar var.

    - bilinç dedim de, harbi bilinç gerekli biraz. görüyorum seni, teknosa mediamarkt satıcılarına aslan gibi kükrüyorsun, oradan çıktığında 'bunlar bi sik bilmiyor yaee' diye taşağını geçiyorsun, geçmekle kalmayıp sosyal medyada paragraf paragraf dedikodusunu yapıyorsun ama aynı sen jack&jones'e girdiğinde süt dökmüş kedi gibisin kardeşim.

    - şu blog işini araştırırken fark ettim hep bi sikten bahsediyorlar, o da 'bedenini tanı' geyiği. yani abimlere göre bedeni gerektiği gibi fit olmayan adam çıplak gezsin amına koyim. bak sana bunları 1,71 boyunda ve on yıldır allah'ın günü aksatmadan içtiği biraları karnında taşıyan bir adam yazıyor. her şeyin bi yakışığı bi yakışanı vardır, takılma sen öyle şeylere. güzel kombinledin ve temiz ütülü giydin mi hiçbir şekilde sırıtmazsın emin ol.

    - zara'nın amiral gemisi olduğu inditeks grubunun sahibi amancio ortega niçin dünya'nın en zengin beş adamından birisi biliyor musun? senin o pull&bear'dan 70 liraya aldığın kotu on lira karla satıyor diye değil. uzakdoğuda, 3. dünya ülkelerinde o kotu son derece sağlıksız koşullarda, onu üreten çocuk silikozis olur mu olmaz mı düşüncesine zerre sahip olmadan beş dolara mal ettiği için. en başta da dediğim gibi, işin mütehassısı yerlerden almaya gayret edin. yeri gelmişken tekrar söyleyim; zannedersem bu herifler ayakkabıları mukavvadan yapıyorlar.

    - zara dedim, şöyle kullandıkları materyallere ve işçiliğine falan bakıyorum da o paranın hakkı değil emin ol. hele ki mango'nun 'kadınlar kendilerinden geçmişken kapıda bekleyen herifleri de avlayalım' mottosu ile çıkardığı 'he' koleksiyonunun önünden geçmeyin. bizim buradaki hikmet konfeksiyon'un tasarımları daha yaratıcıdır.

    - internet alışverişi için bunun kadar bir entry gerekir ama özetle ilgili markanın kendi sitesinden olmadığı sürece internetten alışveriş yapma. ulan herifler benim outlet mağazalarında sepete koyup 19 liraya satamadığım ürünü 'şok indirim' diye 69 liraya satıyor. beden konusu zaten apayrı muamma! ben aynı markanın bir modelinde 32, başka bir modelinde 36 beden giyerken sen nasıl sadece fotoğrafını gördüğün bir ürünün bedenini tahmin edebiliyorsun? sonra da 'bari bir arkadaşın doğum günü hediyesi aradan çıksın bari' diye mağaza mağaza gezip boş hediye paketi isteme.

    - kesinlikle ve kesinlikle çiftini denemeden ayakkabı alma. diğer ayağın buçuklu numara olabilir ki bu çok kişide rastlanan bir şey. ayakkabı denediğin zaman satıcıya o ayakkabının daha önce denenip denenmediğini muhakkak sor. bir ayakkabı senden önce beş dakika bile giyilmiş olsa genleşir.

    - şu nike gibi adidas gibi içi full polyester ayakkabıları giyeceksen %100 pamuklu spor çorabı ile giyin. yoksa ne anan ne de sevgilin eve köye koymaz seni. daha eve girer girmez koşa koşa banyoya gitmek istemiyorsan içi de deri ayakkabı giy ama onlar da pahalı işte. şimdi diyeceksin ki 'kardeş sen adidas'a nike'a bile burun kıvırıp daha pahalısını al diyorsun ama onlar 200 lira'dan başlıyor lan!' diye. haklısın. hani ben yukarıda uzakdoğu örneği vermiştim ya, hayatın boyunca amerika'da üretilmiş bir nike veya almanya'da üretilmiş bir adidas gördün mü? söylemesi ayıp çok beğendiğim ve etiket fiyatı 350 lira olan(350 liraya almadım merak etmeyin. %50 personel indirimi diye bir şey var) north face ayakkabı aldım; annem evlatlıktan reddediyordu yeminlen. pahalı=kaliteli veya kullanışlı demek değildir yani.

    - her ayakkabı her ayağa olmaz. ayağın taraklı ve kontrpiyen(ayağın üst kısmı) yüksek ise öyle pide gibi ayakkabı giyme. şimdi bizim bu uyanık firmalar her sene italya'ya gider ve fuarlardan model araklar. e italyan'da kır pidesi gibi ayak var adamlar da onlara göre tasarlıyor. bizim patates ayağımıza olur mu o? beğenirsin falan eyvallah ama ayağı daralmış adamın gözü dünya'yı görmez. bir cinnete bakar her şey.

    - ayakkabı satıcıları ve ayakkabı firmaları ortalamanın çok daha üstünde çakaldır. mesela ayakkabı mağazası satıcıları daha bi bitirim tipli, cevval olur. dikkat et! hani bizim çook pahalı dediğimiz ve kimi zaman ütopya olarak gördüğümüz dexter, lumberjack, sebago gibi markalar ortalama 250 lira fiyat çekerken; inci gibi, hotiç gibi markalar sezona girişte 400 lira fiyat çeker ayakkabıya. tutturduğuna saplarsa saplar, bir ay sonra hede indirimi, iki ay sonra hödö indirimi falan diye diye sezon sonunda 100 liraya kadar iner o ayakkabı. bunun aynısını derimod gibi desa gibi deri mont konusunda yoğunlaşmış firmalar da yapar. ben daha kampanyasız indirimsiz bir vitrinini görmedim bunların.

    - yukarıda verdiğim örneği tekstil markaları pek yapmaz emin olun. hani sizin şu sürekli endişesini duyduğunuz 'yaa 100 liralık malı 150 diye etiketini değiştirip %50 indirim diye 75 liraya kaktırıyorlar' mevzusu pek olmaz. haa yapan bir iki firma var diye duydum ama kesin emin olsam emin ol burada deşifre ederim.

    - hani kısa olacaktı lan bu entry?

    - amerikalı zenci rapçi arabası gibi güllü dallı kocaman tabanlı ayakkabılardan uzak dur. haa trekking spor falan yaparken falan eyvallah ama kotun altına giyiyorsun ve paçaların körük gibi toplanıyor altında.

    - parfüm için fazla kasmayın. jagler iyidir jagler. (harbi harbi bunu ciddiye alanlar olmuş lan)

    - ne kadar pahalı da alırsan al vücut ölçüne göre olmadıkça sırıtır üstündeki. görüyorum bazen, leyla ile mecnun'un ilk bölümlerinde ismail abi'nin giydiği takımlar gibi kolları paçaları iki metre geziyor herifler. pantolonun paça darlığı ile ayak numaran arasında bir uyum olmalı. bizde bir model var, paçası 18 cm. herif tutturdu bunu istiyorum diye; herifte 46 numara ayak var amına koyim. dedik herife 'başkan bu sana olmaz, barzo swf deki dayı gibi olursun' diye ama dinletemedik ki. herif kabinden harbiden çekme ananı bacını sikeyim çekme! diye çıktı. dar paça mesela, o da yığılınca kötü durur. (bu arada bu konuda hanımları da uyarmak farz oldu; skinny giyiyorsanız altı körük gibi olmasın bacım. skinny bilekte bitmeli)

    - beyaz bir kültürdür ama sadece gömlekte! beyaz gömleğin bin tane varyasyonu vardır ve bağrını tıraşlamayıp önünü göbek deliğine kadar açmadığın sürece şıklığın tillahıdır. beyaz ama sadece gömlekte beyaz! başka hiçbir şeyde beyaz renk tercih etme allasen. çorap? kazak? pantolon(ehh işte)? takım? ayakkabı? mont? söyle bi allasen hangisini yakıştırıyorsun kendine? (şaka maka ama şurada birisi çıkar da 2004 yılında giydiğim çapa armalı beyaz blazer ceketli fotoğrafımı çat diye belgelerse ağır göt olurum lan! ama 2004 yılındaydı o :/) beyaz pantolona 'ehh işte' dedim ama nejat alp'in londra konserleri albümünün kapağı geldi aklıma lan! yok yok, beyaz pantolonu da siktiredin siz en iyisi.

    - (en başta annesini kaybetmiş veya annesi ile alışverişe çıkmak durumunda olmayan kardeşlerimden özür dileyerek) anneniz ile alışverişe çıkarsanız 'slim fit' denen kavramı unutun. zira 'o dar geldi sana'. bir beden büyüğü muhakkak görülecek!

    - boyner gibi ykm gibi katlı mağaza diye adlandırılan yerlerden alacağın bir markanın kendi mağazası varsa git oradan al. katlı mağazalar müşteri şikayetleri konusunda daha âtıldır ve bir şikayetin olduğunda adamı tanımazlar, yaş boku ikiye böldürürler. markanın kendi mağazası daha samimidir o konuda.

    - bir ürünün fiyatı her yerde aynıdır. yani ayakkabı dünyası'nda 79 liraya aldığın nike kendi mağazasında 179 lira değil. veya boyner'de 79 liraya aldığın levi's kendi mağazasında 159 lira değil. o muhtemelen ya seri sonudur, ya da katlı/zincir mağazalar için üretilmiş 2. kalite üründür. yoksa aynı ürün deichmann'da yarı fiyatına satılıyorsa salak mı bu herifler de 25.000 lira kira ile avm'de mağaza açsın?

    - şu işin mütehasısı markadan alma konusu gözlükte de geçerli. carrera, police, rayban, alain mikli(gülmeyin olm var böyle bir gözlük tasarımcısı) gibi markalar da bu alanı domine etmiştir ve bunların iki üç katı fiyat çekilen gucci, chanel, armani, tom ford gibi markalar da mallarını zaten bunların fabrikalarında üretitir

    - son olarak; açtığın kazağı katlayıp koyarak ne kadar hümanist bir insan olduğun izlenimi vermek istediğinin farkındayız ama sik gibi katlıyorsun be birader. bırak öyle kalsın, biz düzeltiriz.

    neyse artık sizi şöyle alayım:

    (bkz: muratermanmensucatvemanifatura)
7 entry daha
hesabın var mı? giriş yap