• aquapark'taki en dik kaydırağın tepesinde , hızlıca akıp giden suya ayak bileklerime kadar gömülü bir şekilde dururken aşağıdan bana "la hadi laa" diye bağıran hayvanlarla nasıl olup da tatile gelebildiğimi sorgulamak için şimdi çok geç,biliyorum. erkek erkeğe çıkılan tatillerin hayal kırıklıkları, işte bu sonradan sorgulamak için çok geç olan hemen herşeyin bir toplamıymış meğer, o gün bilmiyordum...

    ben, daha kıvrım kıvrım çıkılan merdivenlerde adım başı yazan "tehlikeli kaydırak!", bir adım sonra "aşırı tehlike!"...."en bi fena!"..."gel gel ananı sikecek bu deneyim!" levhalarını görür görmez uyarıları son derece ciddiye alıp geri dönmeyi teklif etmiş, bu tip kaydıraklarının isimlerinin bile pearl harbor'a kafa göz dalan japonlardan esinlendiğini söyleyerek o aşağıdaki hayvanları uyarmıştım. dinlemediler,beni de sürüklediler. mukadderat.

    sakin bir biçimde bu uyarımı dikkate almayan güruhuma dönüp, "beyler, bakın her kaydırağın başında beyaz t-shirtlü görevli kızcağızlar var, jumbo'nun başındakine su sıçradı, ucu görünüyo,valla" dediysem de, "bizim çıktığımızda ise görevli güneşten eşşeğe dönmüş, bak bin yıldır yanına kimse uğramamış, çakal olmuştur o adam,yapmayın,etmeyin" dediysem de dinletemedim. ve işte şimdi güruhun son elemanı olarak orada öylece duruyorum. "çakal" tanımımın ne denli doğru olduğunu ben şöyle daha bi "bismiiill.." diyip kaydırağa doğru hafif domalmamla beraber, biricik güvenlik önlemim olan kaydırak öncesi demire yasladığım ellerimi kapkara elleriyle ordan çekip alan, ardından yüzümde oluşan o ağlamaklı ifadeye bir an içip bakıp ohereee oheere diye gülerek beni aşağı iten adamı son görüşümde anlıyorum.

    kayıyorum, deli gibi kayıyorum....hız manyağı oluyorum

    insan anatomisine sahip bi yaşam formu olarak aerodinamik değilim, hidrodinamik hiç değilim. evrim çizelgesinin o en solundaki sudan yeni çıkmış abi gibi haşır neşir değilim ki bu meretle cabada cubada hareket edeyim içinde. ha üstüne üslük bir de ittirilmişim. dudaklarımda fısır fısır bi "ananısikim ananısikim ananısikim" cümleciği, elim,kolum,götüm,başım oynuyo,suya direnmeye çalışıyorum. çırpınıyorum a dostlar, minicik kaydırağın içinde bir o yana bir bu yana savruluyorum. bu esnada merkezkaç kuvveti, düşük sürtünme katsayısı, kaydırak eğimi gibi daha da hala işin teorisini düşünen bir eşşek oluşumun bir anlığına işe yarayacağını düşünüp "sürtünmeyi artır!sürtünmeyi artır!" diyorum kendime.

    şimdi açık söyliyim, benim bedenimde sürtünmeyi en güzel götüm artırır. lan hafif kırıyorum beli basıyorum popoyu kaydırağa "civiizzt" diyo kayıyo, ellerden destek alıyorum, kuru yere denk getirmeye çalışıyorum "biziiiv" diyo yanıyo bu sefer kuru yerde. 40 derece antalya sıcağında kavrulmuş kaydırak, mayo ıslak ama kar etmiyo (tam bu yanmayı hissederken "hem kaydırak sıcak hem de ters sürtünme kuvvetleri ısı yarattı bak görüyo musun" diye düşündüğümü eklemeye bilmem gerek var mı?)

    düzgün yatabildiğim anlarda ayağımdan sıçrattığım su zırt pırt gözüme,ağzıma sıçrıyo. hefee hüfee diye güç bela nefes almaya çalışırken, ellerimle sinek kovalarcasına "ananısikim ananısikim ananısikim" diye diye yüzüme gelen suyu savuşturmaya çalışırken,gözlerimi bi açıp bi sımsıkı yumarken aralıksız bi şekilde kayıyorum. lan niye kayıyorum, tatile gelmedim mi ben, dinlenmeye, eğlenmeye gelmedim mi. neyin nesi bu hasta ruhlu eglence anlayışı? diyorum ama çok geç artık. kader bu, beklicez düşeceğimiz küvetten hallice su birikintisini mecburen. bari diyorum keyfini çıkarayım. ama ne mümkün? tam ben gözleri dikiyorum göğe, elleri atıyorum boynuma -hani gören öyle rahat kayıyorum ki her sabah bi defa kaymadan kendime gelemem sanacak- kaydırakta hoop bi kavis cumburlop ben gene tepe taklak. göğe bakması gereken gözler iyotlu suyun içinde yanmakta, rüzgarın verdiği o tatlı serinlikten hissettiğim kadarıyla popo dışarıda.

    tam artık kendimi böyle bi kayışa en uygun finalin de artık suya nası gireceksem, mayoyu orda bırakıp çıplak bi vücutla ve aptal bi surat ifadesiyle izleyenlere rezil olmak olduğunu düşünüp talihsizliğime yanarken işin aslında çok daha fena olduğunu zorla bana hatırlatan bi flashback yaşıyorum tatilden bir önceki güne. amerikan vatandaşı olsam davasını rahatlıkla kazanabileceğim, her tüy dökücü krem pakedine koca harflerle "lütfen içinden çıkan spatulayı atmayınız, aklınızın almayacağı kadar işe yarayacak o" yazdırabileceğim bir flashback..

    tüy dökücü krem denen mereti eline ilk alanların, içinden çıkan o nesneye (spatula evet) anlam veremeyip bir kenara fırlatan cinsindenim. bu fırlatış ardından aynen prospektüsde yazdığı gibi tam 12 dakika boyunca kremlenmiş bacak aramla klozete tüneyip domestos ve ariel arkalarını okumaktan gına geldiği anda kapıcının çöp topladığını duyduğumda da henüz dramımın farkında değildim. 12 dakikam dolup, prospektüste yazan "evet şimdi spatulayla güzeeelcene sıvayın" maddesiyle beraber attığım çığlık, spatulanın banyo kapısından azıcık uzattığım suratımda görülen telaş neticesinde aile seferberliğiyle aranması, çöpte olduğunu hatırlayışım, annemin diafon'dan mevlüt efendiye seslenip "mevlüt efendi çöpleri döktün mü neeeee! döktün yani!" deyişi, annanemin "ah acele edin, billurları da dökülecek yavrumun" gözyaşları...yo,yo daha fazla anlatamıcam... evde o spatulaya en benzer şey bulundu. yani evet daha fazla benzeyemezdi bişey. çok benziyodu. beyaz olsa aynısıydı.

    tamam, masamda duran bitmiş bi magnum'un çubuğuydu.

    batıl inançları az olan bir kimse olarak, bulabildikleri hemen herşeyle büyü yapabilen şaman'ların aklıma düşüşü ilk anda beni hayli şaşırtsa da duşta şarkı söylemeyi seven karakterim durumu lehime çevirebilecek çareyi bulmuştu. büyü yapacaktım. başladım...

    şaman bre magnumlar kalınnnca magnumlar
    ben delikanlıyııım...maag-numlar
    ikimiz dee bir ende olalım
    göster kendini magnuummlar

    rumeli türküleriyle devam eden duş sonrasında, 12 dakikayı hayli aşmış oluşum prospektüste açıkça belirtildiği üzere pişiğe neden olmuştu. (merak edenler için, evet, büyü işe yarıyor)

    şimdi o kaydıraktan aşağı inerken mayoyu o suda bırakırsam bunun normal bi mayo düşmesinden çok daha fazla yankı uyandıracağından, antalya'nın hemen her beldesinde ismimin "pişikli" gibi bir efsane olarak yayılacağından emindim. tam o esnada sürtünmenin gittikçe düştüğünü farkettim. su, yavaşlıyordu. yavaşladı....yavaşladı...yavaşladı...kaydırakta düz bir şekilde yatabildim ve sırtımdan geçen kaydırağın her ek parçasında canım yanarak "ananısikim ah ananısikim ah ananısikim" diye söylenmeye başladım...ve sonunda...durdum!

    kaydırağın bitişine bir dönemeç kala, havuzu görmeyen kısmında kalakaldım. kafayı gözü her tarafa vura vura giden bedenimi gören bir yetkilinin suyu kestiğini henüz öğrenmemiştim. tamam, hızla kaymak aşırı kötüydü ama böyle durmak da bir tuhaftı doğrusu. hem hayvan bile olsalar aşağıda beni bekleyen arkadaşlarım vardı, bütün bir ömrümü burda geçiremezdim.

    oturdum. çocukluğumdan itibaren gayet iyi bildiğim üzere ellerimi popomun iki yanına koyup kendimi pata pata ittirdim, ı-ıh gidemiyorum. mayo ıslak, yapışıyo. bir süre debelendikten sonra bence yapılabilecek en mantıklı şeyi yapıp kalkıp yürümeye başladım. yan kaydıraktan kayanlarla arada bir gözgöze gelerek devam ettiğim bu kısa yolculuk, habitatımda sanki o evrim tabelasının en solundaki abi ilk kez ayağa kalkmışcasına bir şaşkınlıkla karşılandı. dönemeci döndüm. havuz kenarında benim kayışımı -düşüşümü- izlemeye başlamış kalabalıkla gözgöze geldim. bir an durdum ve tatile beraber çıktığım o hayvanların alkışlamaya başlamasıyla irkildim. alkışlar arasında uçağını binbir güçlüğe rağmen indirmiş bir pilot gibi yürüdüm gururla. geldim havuza kadar. tırstım. çivileme girdim yine.
31 entry daha
hesabın var mı? giriş yap