• bu şehirde doğup büyüyen insanlar vardır. soruyorum size ey gomunistler floransada doğup büyüyen çocukla yozgatta doğup büyüyen çocuğu nasıl eşit yapacaksınız?
  • ahmet hamdi tanpınar 1953 yılında yazdığı bir mektupta floransa'yı şöyle anlatmış:

    "yirmi dört saattir o kadar acayip şekilde güzel olan şeyler içindeyim ki, sizleri imdada çağırmaktan başka çarem yok! niçin burada değilsiniz? niçin bu eğri büğrü yollarda benimle beraber yürümüyorsunuz? michel-ange meydanından, istanbul'dan sonra dünyanın en güzel manzarasını seyretmediniz? niçin beraberce uffici galerisinde o harikulade botticelli'lerin karşısında beni kendime geleyim diye çimdiklemediniz? burası şehir değil, allah'ın bir derdi. her kaldırım güzel, her şey eski. zaten italya'da eski yeni yok. çirkin de yok. eğer gönlümü istanbul'a vermiş olmasaydım, ki pişman değilim, burayı paris'e tercih ederdim. ne kadar munis... tıpkı büyük bir gül gibi.

    bugün iki saat muzaffer bir kumandan gibi defneler arasında, başımda, sağımda, solumda defne ile yürüdüm. italyan bahçeleri çok güzel, floransa ise her şeyden güzel. allah bilir ya, venedik'ten korkmağa başladım; bu böyle olursa o kim bilir nedir? böyle şehir görmedim. gümüş bir kazana benziyor. içindekileri arıtmış. burada mazi, hâl, istikbal yok. gayri muayyen, iç içe bir zaman var, sürüp gidiyor, mazi neyi ayırabilir ki, seninle beraber sokakta."
  • yanlış yerde doğduğuma karar vermeme sebep olan şehir.

    her yeri ayrı güzel, her yeri ayrı mutlu bu şehrin. floransa'yı 'gördüm' diyebilmek için minimum 70 yaş civarı ölecek şekilde en az üç hayat geçirmek lazım içinde.

    bendeniz tarihi esermiş, taşmış toprakmış, yapıymış çok etkilenen ve seven bir insan değilim açıkçası. barselona'yı gaudi sebebiyle çok sevmiştim çünkü renkli, yuvarlak hatlı tasarımları severim ki yaptığım her şey de bu esasa dayanır ama floransa bambaşka. deli işi yahu bu şehirdeki her şey!

    aralardan derelerden geçe geçe katedralin önüne geldiğimizde içime öküz oturdu yemin ediyorum. şu ahir ömrümde ilk kez bir yapı karşısında nefesim çöt çöt tıkandı. ruhen çöktüm. kendimden utandım. günlerce üstünde çalışıp bitirdiğim ve gurur duyduğum şeyleri düşündüm, ölümüne utandım. benim yaptıklarım ince iş falan değil, ince iş, asıl emek, asıl zanaat, asıl sanat ahanda bu katedral. devasa bir alana yayılmış milimetrik işler. allahım çıldıracak gibi oluyorum düşündükçe. mal mal baktım kaç gün, hala kafama dönüp duruyor. bir ömür unutamayacağım bir yapı varsa o da bu galiba.

    şimdi bu italyanlar baştan sona manyak, orası kesin. memleketin her tarafı sanat kusuyor resmen. yani rönesans'ta işsizlik çokmuş herhalde, adamlar gece gündüz kazımış, boyamış, işlemiş ama floransa çok acayip. her köşeden bir şey çıkıyor. biz bilerek, araştırarak gezmedik öyleli sevmediğimiz için. kaybola kaybola dolaştık ama arkadaş girdiğimiz her sokakta bir şey çıkar mı yahu? hepsi evladımız gibi, hepsi muazzam.

    floransa'yı diğer italya şehirlerinden ayıran şey bence yaşayan insanları şehrin yönetmesi esasen. rastladığımız herkes, ama herkes, otobüs şöföründen çöpçüye, inşaat işçisinden otel sahibine, garsondan vodafone'da çalışan adama...herbiri sanatla besleniyor bunların. mesela ucuz semtlere gidince, ordaki dükkanları inceledim; yahu adamların en ucuz avizesi bile bizim concik (hani onlar tasarımdan çok anlıyorlar ya) cenahın zevkine takke giydirir. en alttan en üste çok çılgın bir görsel zevk gelişmiş durumda şehirde. bunun sebebi bence şehrin ta kendisi. müzisyeni de şehre benziyor, sokaklara diz çökmüş boyayan adamı da, köşede oturmuş muhabbet eden gençleri de. teyzeleri ve amcaları hiç saymıyorum, onları görünce biz kendi halimizden utandık. adamların kendilerine, yaşamlarına, bedenlerine saygısı var bir kere.

    havası güzel, suyu güzel, eti güzel, sebzesi güzel, lan her şeyi güzel. insan insanlığı anlıyor bu şehirde. bu dünya, bu hayat bizim içinse şayet çok yanlış yerdeyiz a dostlar. hayata, dünyaya, insanın zihnine, ruhuna değer veren yer işte bu floransa. çantamda hep defter taşırım ben, oturduğum yerde çizerim illa ki. tatillerde falan iyice artar bu ilham hali, e bir de balayı için gitmiştik, her türlü done mevcuttu yani içimdeki rafael'in falan çıkması için ama sağa sola bakmaktan defteri kalemi unuttum. insan öyle bir hale geliyor ki, öyle bir sindiresi geliyor ki bu şehri, kendini unutuyor resmen.

    bologna'dan başlayarak roma'ya kadar arabayla gezdik biz. modena, verona, pisa, roma...geze geze takıldık işte ama bulunduğumuz yerlerin hiçbiri bizi floransa kadar çarpmadı. ilk gittimiz yer değil, son gittiğimiz yer değil. hani insan ilkinden ya da sonuncusundan etkilenir ya mantıken, öyle de değil. floransa, floransa olduğu için aklımızı aldı. hey gidi floransa...ne güzel şeysin sen.

    üç beş de bilgi vereyim tecrübelerimize dayanarak;

    - arabayla şehir içine girmek mantıklı değil. mavi çizgiler, beyaz çizgiler, sarı çizgiler de kafa karıştırıyor biraz saatlerinden ötürü. o nedenle bir miktar yürüme mesafesindeki kapalı otoparkları tercih etmek mantıklı.

    - yemek yerken insan gibi düşünmeye çalışın çünkü yiyecek çok şey var ve hepsi muazzam lezzetli. yalnız pahalı. italya genel olarak pahalı yani. bu arkadaşlar üst üste yiyorlar ama biz tek ana yemek ve tatlıyla ölümüne doyduk. dondurmacıların önünde ancak yalandık fazla tok olduğumuz için.

    - katedralin bakımda olan tarafında bir restoran var. adını hatırlamıyorum şimdi, fişlerden bulunca yazarım ama içine bakarsanız tavanın bombelimsi olduğunu görürsünüz. bir kafenin yanında, zaten iki taneler. ahanda o restoranın her şeyi çok lezzetli. prosciuttolu ve peynirli polentayı ayrıca tavsiye ederiz. misal ben polentayı bu turkmax gurme'deki kekoların yaptığı şey zannediyordum, değilmiş.

    - ponte vecchio köprüsü'nde akşamları pek sevimli müzisyenler oluyor. biranızı falan alıp kaldırıma oturarak dinlemenizi öneririz.

    - kıskanç bir adamsanız sevgilinizle/karınızla gitmeyin bence. gerçekten insanın gözünü alamadığı adamlar var orda, vallahi katil olursunuz. bizde menüye bakmak serbest, o yüzden ben kör olana kadar baktım hepsine *

    - otobüsle ulaşım çok rahat. biletleri 'tabacchi' yazan her yerden ve hintli hediyelik eşyacılardan alabilirsiniz. yazılı saatleri biraz kaçırıyor otobüsler ama bizdeki gibi tıklım tıkış olmuyor genelde. biz floransa'nın dışı sayılabilecek bir yerde kaldık, arabayı orda bırakıp otobüsle gidip geldik, çok rahat ettik. lafı gelmişken reklamını da yapayım zira çok güzel bir yerdi. ismi 'la fattoressa'. şu anda sahibi olan abinin annesiyle babası 40 yıl önce açmışlar mekanı. bağ evi gibi bir yer. efsane bir yemek ve kahvaltı salonu var. her şey çok güzel ve herkes çok sevimli. odaya bir şişe şarap bırakmışlardı, kendi yaptıkları şarapmış, ücretsiz. bitirince yenisi geliyor ve tadı şahane tabiki. havuz falan da var ama yağmur yağınca bize hayal oldu maalesef.

    - katedralin olduğu meydanda 'scudieri' diye bir pastane/cafe var. tatlıları mükemmel. eğer paket ya da elde yemek üzere alırsanız yarı fiyatı. oturursanız ikiye katlanıyor fiyat ama çok lezzetli yani.

    - dükkanlar kapandıktan sonra ara sokaklarda gezmek çok zevkli. her yer pırıl pırıl, rengarenk. baka baka gezmenizi öneririz. zaten her şey çok pahalı, o yüzden kapalıyken bakmak daha mantıklı galiba *

    biz manyak olduğumuz için bütün paramızı yemeğe harcadık. yine gitsek yine aynı şeyi yaparız ve size de tavsiye ederiz ama eğer bizim gibi nikahla düğün arasına balayı sıkıştıracaksanız aslında yapmasınız da olur. ben o gelinliğe nah girerim bu cumartesi.

    aklıma gelen olursa yine ekleme yaparım sonra tabi ama umarım herkesin bir gün floransa'yı görme şansı olur. insanı öyle mutlu eden, öyle içine yer eden bir yer ki kendimi kesmek istiyorum.

    edit: imla
  • dünyanın en korkunç türkçesini duymak için buradaki istanbul kebaba bi uğrayın.aslen mardinli olmasından mütevellit kötü bir türkçesi olan sahibi üstüne üstlük 10 senedir italyada yaşamaktadır ve gelen türklerle italyanca-arapça-türkçe karışımı bir lisanla konuşmaktadır.yediğimiz etin ne eti olduğunu sorduğumuzda "obey bu sığır eti ama buranın etleri biraz forkli yani mardindeki etle istanbuldaki et arasında nasıl fark oliyorsa istanbulla firenze arasında o forkin 3 gati fork oliyor" diyerek hepimizi aptal etmiştir.
  • 2 haftalık italya seyahatimin en güzel durağı olan şehir. daha floransa'ya gelmeden "en çok burayı seveceğim, biliyorum" düşüncesine sahiptim ve vardığımda yanılmadığım için gerçekten çok memnun oldum.

    floransa bir müze şehri. dünyanın en güzel müzelerinden birkaçına sahip olmasının dışında kentin kendisi başlı başına bir açık hava müzesi. kentin tarihi küçük bir alanda yoğunlaştığı için de attığınız her adımda bir sanat eseriyle karşılaşırsınız. bu da sanatseverler için daha spesifik olarak rönesans sanatına ilgi duyanlar için her bir adımda nirvana'ya yaklaşmak demektir.

    floransa, rönesans'ın doğduğu yer olması dolayısıyla klasik italyan kilise üslubundan farklı bir görüntü çizer. altın çağını yaşadığı dönemlerden beri italya'nın en aykırı kenti olmasına rağmen en sade şehridir. burada diğer italyan şehirlerinin sahip olduğu görkemli, aşırı süslemeli yapılar bulamazsınız. floransa'da çoğunlukla antik yunan mimarisinden etkilenmiş yapılar vardır. zaten floransa'yı floransa yapan en temel özellik müthiş kiliseleri değil (duomo hariç), halkının sahip olduğu, bir çağı kapatıp yeni bir çağ başlatan ideasının yansımalarını görebileceğiniz sanat eserleridir. floransa'ya büyük oranda sanat turizmi için gelmediyseniz hayal kırıklığı yaşamanız oldukça yüksektir.

    genelde 1-2 günlüğüne gelindiği için bu sürede floransa'da öncelikli olarak nerede kalınır, nerelere gidilir ne yenir, ne içilir öğrenmek isteyenler için naçizane tavsiyelerimi aktarmak isterim.

    nerede kalınır:

    floransa'da otel ücretleri yüksektir. en ucuzları; geceliği kişi başı 100 euro'nun altında olan oteller 4-5 tanedir ve pek cazip olanaklar sunmaz. tavsiyem floransa dışında bir otele yerleşmenizdir. montecatini bölgesinde uygun fiyatlarda oteller bulabilirsiniz. ayrıca montecatini'nin lucca'ya da yakın olması sebebiyle iki şehiri de gezmek isteyenler burada konaklayabilir.

    nerelere gidilir:

    - santa maria del fiore (duomo): floransa'nın simgesidir. katedralin içi çok sadedir. bu sadelik zaten devasa olan bu yapıyı biraz boş gösterir. içeride görmeniz gereken en önemli şey olan kubbedeki son yargı fresklerini detaylı görebilmek için yanınızda bir dürbün veya iyi bir zoom'a sahip kamera bulundurun.

    bu devasa yapıyı tek bir kare içinde görebilmeniz imkansızdır. o nedenle her açıdan incelemenizi öneririm. campanile'ye çıkarak yan cepheden katedrali doyasıya inceleyebilirsiniz. ayrıca bu çan kulesinden tüm floransa'yı panaromik olarak görmelisiniz. ancak, en tepeye çıktıktan sonra manzaraya iyice doymadan aşağıya inmek istemeyeceksiniz.

    - battistero (vaftizhane): katedral ana girişinin hemen önündedir. meşhur doğu kapıları'nı ve tavandaki son yargı'yı betimleyen mozaikleri mutlaka görün.

    - bargello: geniş bir rönesans heykelleri koleksiyonuna ev sahipliği yapar. michelangelo'nun bacchus'u ve donatello'nun davud'u görülmeye değer.

    - santa croce: ana girişinin hemen yanındaki dev dante heykeliyle floransa'nın simgelerinden biridir. michelangelo, galileo ve machiavelli'nin mezarları bu kilisededir. ayrıca kilisede bulunan, brunelleschi'nin yaptığı pazzi şapeli, rönesans mimarisinin en iyi örneklerinden biridir. ustaları anma niyetiyle gidilebilir.

    - piazza della signoria: floransa tarihi bölgesinin en ortasında; duomo, ponte vecchio ve santa croce üçgenin merkezinde bulunur. bu meydan yüzyıllardan beri floransa halkının tüm büyük toplantılarına, kutlamalarına, idamlarına ev sahipliği yapmıştır. palazzo vecchio ve uffizi galerisi buradadır.

    meydan heykellerle doludur. cosimo de medici'nin, michelangelo'nun davud'unun replikası, hercules ve perseus'un heykelleri vardır. ayrıca roma'daki bernini çeşmelerinden geri kalmayacak güzellikte bir neptün çeşmesi de bulunur. buraya mutlaka gidin. zaten istemeseniz bile buraya geleceksiniz. çünkü floransa'da her yol bu meydana çıkar.

    - uffizi: floransa'nın gerçek hazineleri bu müzededir. floransa'ya gelip de buraya girmeyen dönünce ben floransa'ya gittim demesin. medici'lerin koleksiyonu burada yatar. antik yunan, gotik sanat, erken rönesans, yüksek rönesans ve maniyerizm türünde mükemmel sanat eserleriyle doludur. burayı adam akıllı gezmek için en az yarım gününüzü ayırmanızı öneririm. müzede özellikle boticelli, da vinci, tiziano, michelangelo ve caravaggio'nun eserlerini doya doya seyredin. ayrıca müze dışında bulunan iç avludaki, floransa tarihine damga vurmuş önemli şahısların heykellerini de atlamayın.

    uyarı: önceden rezervasyon yapmadan gitmeniz halinde en az 2 - 2.5 saat kuyrukta bekleyebileceğinizi unutmayın. sınırlı zamanınızı kuyrukta bekleyerek geçirmeyin.

    - accademia: floransa'nın güzel sanatlar akademisidir. michelangelo'nun başta meşhur davud heykeli olmak üzere bir çok yapıtı ve bunun yanında 15. yy dan beri floransa'nın yerel sanatçılarının ortaya koyduğu eserler burada sergilenir.

    uffizi'de alınan yüksek dozda sanata doymadım diyenler accademia'ya da mutlaka gitmeli. ancak, accademia ve uffizi'ye ile ayrı günlerde gidin ki bünyeniz sanata satüre olmasın. ve yine önceden rezervasyonla gitmeniz yararınıza olacaktır. burada oluşan sıranın da uffizi'den geri kalır yanı yok.

    - ponte vecchio: şehri ikiye bölen arno nehri'nin üzerindeki en eski ve ünlü köprüdür. ikinci dünya savaşı sırasında arno üzerindeki tüm köprüler naziler tarafından bombalanmış ancak hitler'in emriyle bu köprüye dokunulmamıştır. üzerindeki kuyumcularla kapalı çarşıyı andırır. burada arno manzarasına karşı günbatımında fotoğraf çektirmeden floransa'dan ayrılmayın.

    - palazzo pitti: arno'nun güneyinde kalan bu saray medicilerin mücevher, hazine ve sanat eseri koleksiyonlarına ev sahipliği yapar. saraydaki palatina galerisi görülmeye değerdir.

    - boboli bahçeleri: palazzo pitti'nin arka bahçesidir. dinlenerek gezmek için mükemmel bir alandır. heykeller ve havuzlarla dolu bu alanda kendinizi bir akıl hastanesinin bahçesindeymiş gibi hissedebilirsiniz. rehabilite edici bir özelliği vardır.

    - piazzale michelangelo: bu tepe de floransa'nın sembolik bölgelerinden biridir. buradan tarihi merkezi ayaklarınızın altına alarak panaromik bir şekilde izleyebilirsiniz. fotoğraf çekecekseniz en iyi ışığı gündoğumunda yakalayabileceğinizi hatırlatırım.

    ne yenir, ne içilir:

    floransa'da yemek içmek diğer şehirlere nazaran daha maliyetlidir. ama ödeyeceğiniz ücret yiyeceğiniz yemeğin kalitesinin teminatıdır. bir kere floransa'da pizza veya makarna yemeyin, bunları her yerde yersiniz. burada et yiyin, hatta kuru fasulye bile yiyebilirsiniz. ama ben et yemenizi tavsiye ederim. ızgara biftek (bistecca alla fiorentina) çok meşhurdur. eğer biftek yemek isterseniz orta derecede pişirilmiş olarak isteyin. genelde orta pişmiş etler türkiye standartlarına göre az pişmiş sayılabilir, hatta et biraz kanlı da olabilir fakat çiğnemesi sanıldığının aksine o kadar kolay ki et değil de hamur işi yediğinizi bile düşünebilirsiniz. kesinlikle hafif kanlı etten korkmayın ve mutlaka bu şekilde deneyin, eminim pişman olmayacaksınız.

    bol bol şarap için. italya'nın en iyi şarapları toscana'da üretilir. floransa'da da bunların en iyilerini tadabilirsiniz. özellikle chianti türü şarapları tercih edin. chianti classico, rosso di montalcino ve vino nobile di montepulciano'yu tavsiye ederim.

    mekan olarak l'antico noe ve i latini'yi tavsiye ederim. ayrıca toscana'nın meşhur zeytinyağlarından almak veya hesaplı ve güzel chianti'lerden almak isterseniz bottega dell'olio'ya uğrayın.

    ayrıca italya'nın tüm şehirlerinde yapıldığı gibi floransa'da da güzel bir gelateria'dan dondurma yemeyi ihmal etmeyin. bar vivoli gelateria'yı tavsiye ederim.

    floransa çok özel bir yer. kesinlikle ölmeden önce görülmesi gereken yerlerin listesinde başlarda yer almalı. kısmet olur da giderseniz umarım floransa'da hayatınızın en güzel günlerinden birkaçını geçirirsiniz.
  • toscana başkenti nam-ı diğer firenze. öncelikle türkiye kaynaklı italya gezilerinin popülariteye göre 1. segmentteki şehridir. ne demek bu?

    1. segment: roma, venedik, floransa
    2. segment: napoli, milano
    3. segment: la spezia, verona, bologna
    4. segment: sicilya ve diğerleri

    tabi bu segmentleme işi tamamen kişiseldir ve her daim çürütülebilir.

    aşağıda bahsedilecek tutarlar 2012 yazındaki tutarlardır. floransa 350bin nüfusu ile küçük bir şehir. müzelere girmediğinizi farz edersek bu şehri gezmek için 1 gün yeterlidir. aslında floransa'da müzelere girmemek özellikle galleria degli uffizi'ye girmemek ayıptır. bu ayıbı işledik. suçluyum hakim bey! siz o sebeple 1,5 gün ayırın.

    muhtemelen bu tarihi şehre gelişiniz roma'dan tren ile olacaktır. bu sebeple kalacağınız otelin santa maria novella merkez istasyonuna yakın olması yararınızadır. hatırlatmakta fayda var; roma - floransa arası tren ile yolculuk ediyorsanız yolculuk esnasında sakız çiğneyin. basınç, basınç, basınç!

    gezelim/görelim:

    - via de tornabuoni: aristokrat floransa salonu adıyla anılırmış. eski rönesans evleriyle sokak şahane görünüyor hem de markalar mağazalar cafcaflı.

    - palazzo davanzati: 15.-16. yy.larda tacirlerin gündelik hayatını gösteren örnek ev.

    - mercate centralo: etrafında bir sürü derici dükkanlarının olduğu ortada koca bir hal içinde her çeşit sakatat, meyve, sebze, et, makarna, çiçek vb. envai çeşit ürünün satıldığı bir çarşı.

    - san lorenzo ve palazzo medici ricardi: aynı bölgede içinde michalengelo'nun davud heykelinin olduğu bir de galleria dell accademia mevcut.

    - santa croce: bazalika için floransa'nın pantheon'u diyorlarmış. machiavelli ve michelangelo'nun mezarları burada. buraya girmek için kadınların biraz kapalı olması gerekiyor(her yer toleranslı burası nazlı).

    arno nehri'ni geçip forte di belvedere'ye gidebilirsiniz. çetin bir yol tırmanıp giardino bardini'ye ulaştığınızda kapıdaki görevli hem bahçeler için hem de forte di belvedere için ayrı ayrı ücret olduğunu ve bu da iki kişi için 20 avro gibi bir şey olduğundan bahsederse sinirlenmeyin.

    biz? sinirlendik via bardi den aşağıya şehre doğru inmeye başladık. yolun sonunda meşhur ponte vecchio.

    - ponte vecchio: köprü, arno'nun üzerinde. etrafında kuyumcular var ağırlıklı olarak. ve restaurant ve kafeler. köprüden karşıya geçtiğinizde asıl floransa merkez meydanına(o nasıl bir tabir?) giriş yapmış oluyorsunuz.

    - galleria degli uffizi: müzenin girişi çok ama çok kalabalıktı. italyan resminin en önemli temsilcilerinin olduğu çok önemli dünya çapında bir müze. müzenin olduğu alan heykellerle süslenmiş, her tarafta sokak ressamlarının olduğu çok güzel bir yer.

    - palazzo vechio: 13.yy.da hükümet binası olarak yapılmış şimdi de belediye binası. içi, dışı ayrı bir güzellik.

    - piazza della signoria: acayip güzel bir meydan dört tarafı harika binalarla çevrili, ortasında heykelleri ve çeşmesi- iki tane su içilen çeşme. birinden normal su diğerinen maden suyu akıyor. meydanın etrafında yine cefeler, restaurantlar ve lüks mağazalar var.

    - duomo: piazza della signoria'dan via dei calzaiuli'yi takip edince karşınıza bir şaheser çıkıyor. büyük muhteşem bir katedral. özellikle dışı, süslemeleri, büyüklüğü, heykelleri, görkeminin tarifi gerçekten zor. hemen yanında da çan kulesi- campanile. ikisi birbirini tamamlamış. duomo'nun içi dışına göre oldukça sade kalmış.

    ne yiyelim?

    da nerbone: mercato centrale içerisinde. çok salaş bir yer. aynı masada 5-10 kişi sıkışarak yanyana yemek yiyiyor. yemekler çok ucuz ve lezzetli. et, sakatat, lazanya, sosis tarzı birşey ve 2 kadeh de kendi üretimleri şarap 20 avro. çok steril bir yer değil, titiz olanlar uzak dursun.

    rosso pomodoro: napoli merkezli pizza zinciri. hatta istanbul'da da şubeleri varmış. tiella, san marzano, spagetti pomodor ve içeceklerle beraber 35 avro tuttu. yemekleri damak testini geçememiştir.

    değerlendirme: floransa küçük ama güzel bir şehir. sanatçı ruhlu adamlar için de muhtemelen harika bir şehirdir. sonuçta ortaçağın karanlığını bitiren insanlığa sıçrama yaşatan milat şehir. bugün ekşi'ye bile birşeyler yazıyorsak (bilgisayar, internet, fiber) bu şehrin katkısı büyüktür. gidiniz görünüz efendim.

    edit: italya için faydalı olabilecek diğer entriler:

    istanbul'un bacısı roma - (bkz: #31302638)
    italya rivierası ligurya - (bkz: #33244979)
    ligurya merkez üssü la spezia - (bkz: #31300246)
    puzzle aleminin ekmeğini çokça yediği cinque terre - (bkz: #31299854)
    i found my love in portofino - (bkz: #31167831)
    modamania milano - (bkz: #33041063)
    aşıklar şehri verona - (bkz: #33176933)
    garip venedik - (bkz: #33082321)
    italya içerisinde huzurlu transferin tek adresi trenitalia - (bkz: #31324482)
  • bak civilizations'da o kadar ülkeyi, şehri fethettim, floransaya dokunmadım. o kadar severim.
  • istanbul'un nasıl harap edildiğini, nasıl bir ihanete uğradığını gösteren, dünyalar güzeli bir şehir...
  • turizm git gide tatsız bir hal alıyor. büyük bir para emme makinesi ve güzel olan herşeyi de içine çekiyor. floransa güzel, tarih, sanat, biraz romantizm, biraz mit, aslında bolca mit ve olmak istediğinle, olabileceğine inandırıldığınla ve aslında olduğunla karşılaşmak ama görmezden gelmek için ideal.

    beş yüz yıllık tarihi taş yapıların önünde, tonlarca heykelin arasında tüm kalabalığı alsa da doymayan meydanlarda tam bir karnaval havası var. benim için neşeli olanından değil ama. her taşı, kımıldayan-kımıldamayan ne varsa fotoğraflayıp kayda almak için ölen avrupa'nın üst-orta-alt sınıfı, asya'nın eski ve yeni zenginleri, orta doğu'nun az sayıda insanı, kıtalararası turistler, velhasıl dünyanın insanı, bir yandan dünyanın refah merkezlerinde semirirken, diğer yandan her menüyü en ince ayrıntısına kadar senti sentine hesaplayıp, mümkün olan en hesaplı tatili çıkarmaya çalışıyorlar. iki adım ötelerinde bir ayakkabıya altı yüz euro fiyat çeken, bir cekete evin tapusunu isteyen bir mağaza, biraz ötede avrupa'nın ucuzcusu h&m, zara vs. (bu arada bunların türkiye fiyatları çok daha düşük. mal kalitesi de mi öyle acep? bilemiyorum) biraz daha ötede havaya fırlattığı ışıklı bir zımbırtıyla gelip geçeni tedirgin eden hint, bangladeşli, pakistanlı görünümlü satıcılar ordusu ki bir kısmı havaya ateş ederken bir kısmı da jöle kıvamlı plastik topağı yere yapıştırıp çocukları etkilemeye çalışıyor. çanta satan orta ve kuzey afrikalılar, orta doğulular ve hatta asyalılar, ortamda kasıntı ve hayranlıkla gezenlerin yaldızlarını döküveriyor. pazar yerinde satılan çin yapımı deri çanta mağazaya girince birden değer kazanıp coşuyor. çanta aynı çanta ama fiyatı beş katı.

    leş gibi nemli sıcağa rağmen görünümünü bozmak istemeyen boynu şallı hanımlar beyler zarafetle şarap yudumlarken takındıkları yapmacık elegan tavrı, iki adım ötede "allah turistik bir atraksiyon var, hem de beleş" diye koştur koştur bir animatörü görmeye giderken kaybediyorlar. dünyanın yeni görgüsüzleri de sanırım belli olmuş: çinli genç turistler. her an yüksek sosyeteye girecekmiş gibi hazır ve nazır kılıkta taş döşeli meydanlarda topuklularla bilekleri döndüre döndüre gezen ful makyaj, ful aksesuar genç hanımlar ve eşlikçileri beyler.

    biliyor musun mediciler köprüyü geçmek için kendilerine geçit yaptırmış fısıltıları arasında, limuzinden inen hıyarlarla her gün yediği ya da bildiği fabrikasyon dondurmaya uzaylı görmüş gibi bakan hıyarlar, bu hıyarların rönesans keyfini bozan seyyar satıcı hıyarları, beş sentlik suyu bir eurodan, bir euroluk yiyeceği beş eurodan geçirmeye çalışan ve başaran güleç yüzlü esnaf hıyarları, bu karman çorman bulamaçtan başı dönmüş baş hıyar ben, şahane bir mizah oluşturuyoruz. yüzler her gün değişiyor, acıklı hal değişmiyor. yıllar yıllar önce de biraz böyleydi ama biraz. şimdi floransa yok, onun yerine kurulmuş dev bir fabrika var. konveyör üstünde bir uçtan giren turistler diğer uçtan hafiflemiş olarak çıkıyor, arada makinenin kolları uzanıp gerektiği kadar parayı topluyor.

    kendimi en sahici hissettiğim an, önümde yürüyen ailenin meşrebini düşünürken kulağıma türkçenin çalındığı an olmuştu. kıçını parayla sildiği belli bir adam, güzel görünmek ve bunu paraya tahvil etmek için yetiştirilmiş, iki çocuk doğurunca güzelliği biraz gölgelenmiş ama mihrabı korumayı başarmış, belli ki kocaya bağımlı bir kadın, iki de kız çocuğu. kadın, "annecim çok özür dilerim, bir daha yapmayacağım, ne olur otele dönmeyelim" diye usul usul ağlayan kıza, devreleri yakmış şekilde ama tane tane azarı kayarken köklerime döndüm. ne diyordu anne: "rezil ettiniz tatilimi. baban da kızdı işte. yürü otele gidiyoruz. bir daha sizi getirmeyeceğim. hep böyle yapıyorsunuz. burnumdan geldi tatil." olay çıkaran çocuk bir tane ama azar çoğul ekinde kayılıyor ha ha. bir kızın özürler eşliğinde salya sümük ağlaması ve sessiz sessiz annesinin sürüklediği yere giden diğer kız, ha bire tatilinin burnundan gelmesine hayıflanan anne (ki mesleği yoksa pek şaşırmam, o koca o kadını çalıştırmaz bence), vınlayan baba, arkada kaldırım mı değiştirsem diye düşünen ben. memleket gibisi yok vallahi.

    bu arada baba "sen götür bunları yatır. ben sonra gelirim" diyerek sürüden ayrılıverdi. sürünün kalanı önümde dramlarını yaşamaya devam etti. yukarıdaki anlatıp durduğum yapaylıktan eser yok. adam ailesini ayak bağı görüyor. kadına görev dağılımını yapmış. sorun çıktığında tüymeye programlı. kadında ne bir şaşırma, ne bir itiraz, ne başka bir şey. adam özerkliğini ilan edeli çok olmuş belli ki. günahını almayayım ama o saatte gidip gideceği yerden kendi pipisinden başka bir şeye hayır gelmez, künyeli, zincirli avrupai ailemizin reisinin. dobra dobra, hiç kasmadan mutsuzluklarını, pişmanlıklarını, sonradan görmeliklerini, ne var ne yok ortaya lök diye dökmekten imtina etmeyen aile. diğerlerinin dökülen yaldızlarının altından seçilen ucuzluk burada tüm heybetiyle karşımızda. floransa'nın nemli gece havasını içime çektim, oh aynı istanbul.
  • "roma'dan sonra gitme, zevk alamazsin." diyenlere inat roma'dan sonra gidip agzim acik sokaklarinda dolastigim sehir. roma pek cok yandan istanbul'a benzerken floransa'yi hicbir yere benzetemedim, hayran oldum her kosesine. imkanim olsaydi birkac gun-gece daha gecirmek icin elimden geleni yapardim, kalbimin buyuk bir kismini kendisinde biraktim.

    gece hayati icin: piazza s croce , duomo cevresindeki mekanlar dusunulebilir, guzel yerler. sehir kucuk oldugu icin gece hayati birbirine cok yakin iki uc merkezde, gece bunlarin arasinda mekik dokursunuz. eger mumkunse gitmeden once floransali olmadi italyan biriyle tanisin gitmeden, sizi o gotursun. her seyin pazarligini yapiyorlar, muthis sey. %50 gibi bir indirim sahibi olabilirsiniz guzel bir pazarlikla.

    yemek icin: tek onerim zio gigi. floransali arkadasim gitmeden once gigi amca icin tam bir stereotypical italian kalibini kullanmisti. musterilerin arasinda sarki soylemesi (adam tam bir tenor) , arada sirada musterilerin kellerinden opmesi, hafif kilosuyla filan tam bir italyan. restoran her seyiyle italya'yi temsil ediyor. kisi basi 25 euro'ya baslangic yemegi (makarna) - fiorantina steak (100gr'i 4euro, biz uc kisi 600gr aldik, doyduk) - icecek - tiramisu alabiliyorsunuz. (italya'da diger gunlerde ortalama 5-10 euro ile doyuyordum, bir seferdeki en buyuk harcamam bu oldu ama degiyor.) yemekten sonra kahve, kahveden sonra ise coffee killer diye adlandirilan lemoncillo icmeyi unutmayin. ayrintili bilgi: http://www.tripadvisor.com/…i-florence_tuscany.html

    gezilecek yerler: turist haritasinda her yer yaziyor kucuk oldugu icin her yerini gezebilirsiniz birkac gun icerisinde. nehrin ote tarafina gecip tepeye cikmayi unutmayin, mumkunse hava kararmaya yakin giderseniz gunesi merdivenlere oturarak batirirsiniz, hos oluyor.
hesabın var mı? giriş yap