• paul thomas anderson'ın henüz proje aşamasında olan yeni filmi olarak görünüyor. taaa 2014'te çıkacağımış...
  • thomas pynchon uyarlaması. bu yaz çekimlerine başlanacakmış. şu an için kesin bir şey yok ama robert downey jr.'ın dolu takvimi nedeniyle onun yerini joaquin phoenix alacak gibi. charlize theron'un da adı geçiyor film için. fetiş oyuncu kontenjanından da philip seymour hoffman dahil olacaktır büyük ihtimalle.

    kitap hakkında bir bilgim yok ama the master'ı izledikten sonra downey jr. - phoenix değişikliğini çok doğru buluyorum pta açısından baktığımda.
  • benicio del toro da kadrosuna katılmıştır.
  • sean penn’i de kadrosuna katan film.

    http://www.bakiniz.com/…inherent-vicein-kadrosunda/
  • setten fotolar gelmiş. shasta fay hepworth rolüne katherine waterston gelmiş, çok da güzel olmuş.

    http://www.joaquinphoenixdarkroom.com/…hp?album=772
  • setten kaçak bir video düşmüş youtube'a. pta şerefsizi (bir övgü olarak, şerefsiz) kitaba iyi çalışmış belli, bir sürü ayrıntıya rastlıyoruz çekimde (çekim de muhtemelen kitabın en başına ait, shasta'nın doc.'a yaptığı ziyaret.

    http://www.youtube.com/watch?v=j3dp5nktrcu
  • yine setten bir fotoğraf. neredeyse 1,5 kilometrelik kesintisiz bir çekim bizleri bekliyor.

    https://www.facebook.com/…08.131531983542610&type=3
  • kitabın ilk sayfalarının bir zamanlar yapmış olduğum çevirisi de aşağıdadır.

    --- spoiler ---

    bölüm 1

    âdeti olduğu üzere ara sokaktan gelip basamakları çıktı kadın. doc bir yılı aşkın süredir kendisini görmemişti. kimse görmemişti. eskiden ayaklarında terlikler, üzerinde de çiçek resimli bir bikini altı ve rengi solmuş bir country joe & the fish’li tişört olurdu daima. bu akşamsa arazi kıyafetleri içindeydi, saçı doc’ın hatırladığından çok daha kısaydı ve asla bürünmeyeceğine söz verdiği bir tipe bürünmüştü.
    “shasta, bu sen misin?”
    “halüsinasyon gördüğünü sanıyor.”
    “kendini baştan yaratmış gibisin.”
    perde asmaya hiç lüzum görmedikleri ve yokuşun aşağısındaki dalgaların kıyıya vurmasını dinledikleri mutfak penceresinden içeri sızan sokak ışığı altında dikildiler. bazı geceler, rüzgâr uygun olduğu vakit, dalgaların sesini şehrin her yerinden duyabilirdiniz.
    “yardımına ihtiyacım var, doc.”
    “artık bir bürom olduğunun farkındasındır herhalde? düzenli bir işim falan yani?”
    “telefon rehberine baktım, tam da oraya gidiyordum aslında. bunu gizli bir randevu şeklinde halledersek ikimizin de hayrına olur diye düşündüm sonra.”
    n’apalım, bu akşam duygusal yakınlaşmadan umut yok. tüh. ama yine de cebine para girecek türden bir iş çıkabilirdi. “birisini takip ediyor olabilir misin?”
    “durumu çaktırmamak için ara sokaklarda dolaşıp durdum bir saat boyunca.”
    “bira içer miydin?” doc buzdolabının yanına gitti, dolapta tuttuğu bir kasa biradan iki tanesini çıkartıp birini shasta’ya uzattı.
    “bir tane herif var,” diye başladı söze kadın.
    olabilir vardır, da niye duygusallığı tutmuştu ki? söze böyle başladığını duyduğu her müşterisinden beş sent alacak olsa, şu an hawaii’de olur, gece gündüz zilzurna sarhoş halde, waimea’daki dalgaları izler, ya da en olmadı dalgaları izlemesi için birini kiralardı. “namuslu toplum itikadından gelme bir beyefendi,” diyerek sırıttı.
    “orda dur, doc. evli kendisi.”
    “desene... para meselesi.”
    kadın var olmayan sırt kıllarını silkti ve n’olmuş yani dercesine şaşkınlıkla baktı.
    doc’un keyifler yerindeydi. “ya karısı—senden haberi var mı?”
    shasta başıyla onayladı. “ama kadının da görüştüğü biri var. alışıldık bir görüşme değil, orası ayrı—can sıkıcı adi bir dolap çeviriyorlar birlikte.”
    “kocanın servetini alıp kaçacaklar işte, aynen, l.a. taraflarında aynı olayın bir iki kez vuku bulduğunu duymuştum. peki ... ne yapmamı istiyorsun tam olarak?” eve içinde akşam yemeğini getirdiği kâğıt torbayı bulup üzerine bir şeyler karalar gibi yapmaya yoğunlaştı, hetero hatun kıyafetinden dolayı yüzünde makyaj varsa da makyajsızmış gibi görünmesi gerekiyordu, ünlü baş belası yılların shasta’sı er ya da geç de olsa geri dönerdi hep. hiç bitmeyecek mi bu, diye merak etti. tabii ki bitecekti. bitmişti de.
    ön odaya geçtiler ve doc kanepeye uzandı, shasta ise ayakta dikilmeye devam etti ve evi dolaştı.
    “şöyle ki, beni de çevirdikleri dolaba dâhil etmek istiyorlar,” dedi shasta. “savunmasız olduğunda, ya da mümkün olduğunca savunmasız olduğunda falan, kendisine ulaşabilecek yegâne kişi benmişim.”
    “anadan üryan halde uyurken.”
    “anlayacağını biliyordum.”
    “hâlâ yaptığının doğru olup olmadığını mı anlamaya çalışıyorsun, shasta?”
    “daha da kötüsü.” shasta’nın o hiç unutamadığı bakışları adamı delip geçtiler. o bakışları hatırlayınca. “ona ne kadar sadakat borcum var ki?”
    “umarım bana sormuyorsundur.
    “sağ ol ya, dear abby de aynı şeyi söyledi.”
    “fevkalade. o halde duyguları bir kenara bırakıp, paraya odaklanalım. kiranın ne kadarını kendisi alıyor?”
    “hepsini.” bir anlık da olsa, o yüzde kısık-gözlü küstah sırıtışı yakalamıştı.
    “epey de yüksektir kirası?”
    “hancock park’a göre.”
    doc kadının yüzüne bakmaktan kaçınarak, ıslıkla “can’t buy me love”ın nakaratındaki notaları çaldı. “bir şey olsa hemen adama seçose diyo’sundur, eminim.”
    “piç kurusuna bak, hâlâ bu kadar acımasız olduğunu bilseydim—”
    “ben mi? profesyonelliğimi kaybetmemeye çalışıyorum, hepsi bu yani. karıcığı ve e.a.’sı sana ne kadar pay vermeyi teklif ettiler?”
    shasta bir meblağ söyledi. doc zamanında pasadena otoyolunda, sisin içinde yüzle giderek ve kötü tasarlanmış virajlardan geçerek, içerlemiş koko satıcılarıyla dolu modifiye motorlu rolls’ları arkada bırakmış, şalvar pantolonundaki ödünç afro saç tarağı hariç yanında kendini koruyacak hiçbir şey olmaksızın l.a. nehrinin doğusundaki arka sokaklarda yürümüş, üzerinde küçük bir servet değeri olan vietnam esrarıyla emniyet müdürlüğü’ne girip çıkmıştı, ve bu günlerde ise bütün o tedbirsiz dönemin bittiğine kendini neredeyse inandırmışken, şimdi yine yoğun bir gerginlik hissetmeye başlamıştı. “demek...” şimdi dikkatli ol bakalım, “demek bir iki müstehcen şipşak fotodan bahsetmiyoruz. uyuşturucu torpido gözüne yerleştirilmiş, hiç böylesini...”
    o zamanlar, somurtmak dışında herhangi bir karmaşık tepkide bulunmaksızın haftalarca çekip giderdi. şimdiyse hiç anlamlandıramadığı yüz ifadesi bileşenlerinden oluşan bir karışım sunuyordu ona. belki de oyunculuk okulunda kaptığı bir şeydi. “düşündüğün şeyle alakası yok, doc.”
    “merak etme sen, düşünme işini sonra halledeceğiz. başka ne var?”
    “emin değilim ama onu tımarhaneye kapatmak ister gibi bir halleri var.”
    “yasal olarak mı yani? yoksa bir taklaya getirip mi kapatacaklar?”
    “kimse bir şey söylemiyor bana, doc, ben yalnızca yemim.” şöyle bir düşünmüştü de, sesinin bu kadar kederli çıktığını hiç hatırlamıyordu. “şehirden biriyle görüştüğünü duydum?”
    görüşmek. nasıl demeli, “ah, penny’yi mi diyorsun? arazici hoş bir hatun, açıkçası hippi aşklarının gizemli heyecanı peşinde—”
    “bir de evelle younger’ın dükkânında bölge savcısının astı mı neymiş?”
    doc bunu bir düşündü. “oradan birilerinin bunların yaşanmasını engelleyebileceğini mi düşünüyorsun?”
    “bu bildiklerimi götürebileceğim pek yer yok, doc.”
    “tamam, penny’yle konuşurum, ne yapabileceğimize bir bakarız. senin şu mutlu çiftinin—adları, adresleri nedir?”
    kadının yaşlı beyefendisinin ismini duyunca, “gazetelere çıkıp duran mickey wolfmann’la aynı kişi mi bu? hani şu emlak kodamanı?”
    “bundan kimseye bahsetmemelisin, doc.”
    “sağır ve dilsizim, işimin bir parçası. vermek istediğin herhangi bir telefon numarası var mı?”
    kadın omuz silkti, kaşlarını çatarak ona bir telefon numarası verdi. “hiç aramamaya çalış.”
    “fevkalade, ya sana nasıl ulaşacağım?”
    “ulaşmayacaksın. eski yerimden taşındım, neresi müsaitse orada kalıyorum artık, sorma nerdesin diye.”

    --- spoiler ---
  • 12 aralık 2014'de vizyonlarda olacak filmdir.

    http://blogs.indiewire.com/…mber-2014-date-20140225
  • 2 dakikalık fragmanını gülmekten 5 dakikada izleyebildim. izlediğim zaman kalp krizi geçirmekten korkuyorum. hadi vizyona girsin, hadi.
hesabın var mı? giriş yap