• fiziksel şiddeti, psikolojik şiddeti içinde seyreltip ihmal edilebilecek düzeyde kullanan, her bünyenin kaldıramayacağı ağırlıkta, seyrettikten sonra birden bire insanın zihninde beliren filmlerden.iyleşmekte olan yarayı kaşıyarak kanatma dürtüsüyle esdeğer çekicilikte.
  • hakkında sinema girişindeki afişi dışında hiç bir şey bilmeden bir sinema filmine girmek kadar keyifli bir eylemin olmadığını bana tekrar gösteren film. filmin bir uzakdoğu filmi olduğunu görünce * ilk izlenim haydee şimdi çekilmez de bu film şeklindeydi. ancak film özellikle telefon kulübesi sahnesinden sonra beni bambaşka yerlere götürüp hiç ama hiç ummadığım beklemediğim ince ince mideme kramplar sokan bir noktada bıraktı. sinema'da filmin asıl kahramanı yerinde olsam ben ne karar verirdim diye düşünmek bazen çok keyif verir, ancak bu filmde dae-su denen ihtiyar delikanlı'nın değil yerinde olmak bunu düşünmek bile çok zor geliyor.

    --- spoiler ---

    restorant daki ahtapotu filmin kamera arkası sahnesinde dae-su denen arkadaşın gerçekten canlı canlı yediğini görünce içim daha bir burkuldu. oyunculuk ve sanat adına bile olsa yenmez be kardeşim

    --- spoiler ---

    benzer bir etki için

    (bkz: irreversible)
  • --- spoiler ---
    aşırı şiddet ve bir o kadar da sabır dolu olan intikam sebebinin basit bir mevzu üzerine oturtulduğunu görmek her ne kadar keyfimi kaçırmış olsa da son zamanlarda yapılmış en iyi film olduğunu söylemeden edemeyeceğim. izleyiciye dumur üzerine dumur yaşatıp finaliyle de tekme tokat sinemadan çıkartan bir film bu.
    --- spoiler ---
  • anafikri "acıyo ama dayanıyorum." olan film.
  • güzelliğini bitişinin üzerinden saatler,rüyalar,günler geçtikçe fark ettiren film..
  • evet çok güzel anlatım, çok etkileyici sahneler, çok iyi oyunculuk (ve çok güzel hatunu da eklemeliyim), ama bütün bunlar bu filmin üstün etkileyiciliğinin nedeni değil. zaten kanaatimce hiç bir filmin teknik başarıları insanın ruhunu derinden etkileyemez. teknik üstünlükler ancak üstün bir hikayeyi anlatmaya hizmet ediyorlarsa ruhsal bir etki yaratırlar. ben şahsen kill bill'deki püsküren kanlardan sadece ve sadece tiksinebildim. zira gayet yüzeysel bir hikayesi vardı o filmin. bu filmdeki kanlı sahnelerden yoğun etkilenebilmişliğimin nedeni, kanlı sahnenin ince bir psikolojiyi tanımlıyor olmasıdır, kanlı olması değil. finalin etkileyiciliği ise sürprizin şaşırtıcılığından değil (ki zira sürpriz olamayacak kadar tahmin edilebilir bir final) yahut kurgunun inceliğindeki kusursuzluktan değil, bu kusursuzluğun seyirciye ensesti açıkça kabul ettirebiliyor olmasındandır.

    bu arada yeri gelmişken bir kehanetimi de belirtmeden geçemiyeceğim (bkz: amerikan filmlerinden politik kehanetler çıkarmak) (bu amerikan filmi diyil ama olsun, ha çin ha japon, hepsi aynı). son zamanlarda çok fazla ensestli mensestli filme denk gelir oldum. anladım ki uzak doğulular çocuklarıyla, avrupalılar kardeşleriyle cima etmek için can atmaktadırlar. evet, kehanetim şudur: nasıl ki atmışlarda -batı dünyasında- bir cinsel devrim yaşanmış idiyse, yirmi yıl sonra mı olur, elli yıl sonra mı olur bilmiyorum, bir dönem sonra daha büyük bir cinsel devrim yaklaşıyor!.. ensest serbest olacak!.. aile içi cinsî münasebet tabu olmaktan çıkacak!.. bu filmler bunun habercisi!.. peki bu nasıl olacak? yani ne değişti ki tabular ve ahlak da buna göre değişsin? yani şu altmışlardaki cinsel devrimin en büyük müsebbibi doğum kontrol hapı idi, şimdi ne olacak da ensest devrimi olacak?.. efendim, genetik gelişmeleri biliyoruz değil mi? artık genetik "tasarım"ı diye bişey var. tasarlanmış canlılar var. pek yakında "tasarım insan" da üretilebilecek. e, bu ne demek? insan üretmek için "üremek" gibi rastlantısal yöntemlerin terkedileceği demek; üremenin inisiyatifinin bireysellikten çıkıp bir planlama sorunu, bir ar-ge sorunu, bir maliyet sorunu, bir ekonomi sorunu, dolayısiyle bir devlet meselesi olması, ve devlet inisiyatifine geçmesi demek. şu durumda, üremeyi devlet üstlenir ise cinselliğin üremekle alakası tamamen kopar. doğum kontrolü nasıl ki evlilik dışı cinselliği meşrulaştırdıysa üreme kontrolü de akraba cinselliğini meşrulaştıracaktır. ve bu gün sinema aracılığıyla bu ahlak anlayışının alt yapı çalışması gerçekleştirilmektedir.

    efenim, film eleştirisiyle başyayıp bilimkurgusal komplo teorisiyle tatlandırdığım bu entirime bir atasözümüz ile son vermek istiyorum: "ana gibi yar olmaz, bağdat gibi diyar olmaz"

    (yıllar sonra gelen bakınız: http://www.radikal.com.tr/…15.12.2010&categoryid=81 )
  • şimdi holllywood versiyonunu bekliyoruz.her iyi yapımın sonu bu olmaz mı zaten...
  • hollywood versiyonu 2006da cekilecek olan kore yapimi film.
  • "kum ya da taş farketmez, ikisi de suda batar"
  • "bir hayvandan daha kötü olsam bile...benim de yaşamaya hakkım yok mu?"
    "gülün ve dünya da sizinle gülsün.ağlayın ama yalnız başınıza ağlayın."
    sözleriyle beynimdeki 2 lobu( sağ ve sol) hala etkisinde bırakan film .
hesabın var mı? giriş yap