• 2014'ün en önemli işlerinden biri bu mini dizi. oyunculuk ve senaryo muhteşem.
    aile, evlilik, ihtiyarlık süreci gibi hepimizin başına gelebilecek şeyler o kadar güzel anlatılmış ki, insan bunlar benim de başıma gelebilir diye strese giriyor.
    olive karakterini oynayan frances mcdormand hayatın rolünü çıkarmış, kesin ödül alması lazım.
    bu arada kıçı kırık dizi ve filmlere o kadar müşteri varken, böyle bir diziye rağbet olmaması da çok üzücü. tabii türk insanı için önemli olan kriter bir dizide taş gibi hatunlar ya da yakışıklı beyler olmasıdır ama bu dizide öyle bir şey yok. yine de umarım daha çok insanın dikkati çeker.
  • frances mcdormand ve richard jenkins'in başrolünde olduğu, hbo mini dizisi. roman uyarlamasıymış. 4 bölümden oluşuyor. oyunculuk görmek isteyenler izlesinler. aksiyon bekleyenler uzak dursunlar, durgun ilerliyor çünkü.

    imdb
    fragman
  • küçük insanların küçük hikayelerinden biri. çok samimi, çok gerçek. sonunda güzel bir hayat yaşamanın ilk şartının bunu istemek olduğunu anlıyorsunuz. ya da ben öyle anladım. hemen sıkılan, kanı kaynayan bi tipseniz sizi açmaz ama yine de izleyin.
  • frances mcdormandcoen biraderler'in, fargo'sunda izlediğimde inanılmaz beğenmiştim. filmi izledikten sonra oscar kazandığını görüncede acayip sevinmiştim.
    richard jenkins'i ise six feet under'dan tanıyordum. onun olduğu sahneleri dikelerek izliyordum.
    oyuncu kadrosunda bill murray'inin de kadroda olduğunu görünce, "aman allahım ne bekliyor beni böyle" demiştim.

    ilk bölümde richard jenkins'in bir gülme sahnesi vardı. bir insan bu kadar mı orijinal güler arkadaş, sen nasıl bir oyuncusun. frances mcdormand'a söyleyecek sözüm yok zaten. bunalım yaşayan, onca sene kocasını hem sevmesi hem sevmemesi, mükemmel bir karakter ortaya çıkarmış.

    işte insanların gerçek sorunlarını ortaya koyan bir dizi varsa o budur. tabi daha öncesinde six feet under var, o bambaşka bir şey. ama bu kadroyla mini seri değilde, uzun bir tv serisi çekselerdi, emmy'nin anasını ağlatırlardı diye düşünüyorum.

    ağır tempoya ayak uyudurabilecek, dram seven, oyunculuk görmeyi isteyen bu diziyi izlemelidir.

    edit: emmy ödülü kazanmıştır.
  • izlerken ve izledikten sonra, "kadınlar hakkında ne kadar az bu denli derinlikli sanatla karşılaşıyormuşuz" diye düşündüm. karşılaştığımızda da kadınları ne denli az tanıdığımızı farkediyoruz. dizi öyle sade, öyle insani biçimde anlatıyor ki anlatacağını, anlamamak, şaşırmamak imkansız!
  • hbo tarafından minidizi yapılması çok yerinde olmuş. hbo faktörü sayesinde büyük bütçeyle çok iyi oyuncular toplanmış ve yapım baştan sona bir oyunculuk şölenine dönüşmüş. frances mcdormand, olması gerektiği gibi hiç "ben oynuyorum" demeden muazzam canlandırmış olive'in her halini, her yaşını. aynı şekilde richard jenkins de öyle. ve gerisi: bill murray, peter mullan, zoe kazan.. hemen hepsi rollerinde enfesler.

    kitabı okumadım ama izledikten sonra iyi ki minidizi yerine film yapıp (daha fazla?) kırpmamışlar diyor insan. zira filmleştirilmeye çalışılıp orası burası eksiltilse hiçbirşeye benzemezmiş. bu minidizi halinden yarım saat bile eksiltilemez gibi geliyor bana. öte yandan diziye çevrilmeye kasılsa o da sıkarmış. hatta ben şahsen izlemeye bile teşebbüs etmezdim dizi olsa. dramanın iyisi, bana göre en fazla minidizi olur; dizi olursa hafakan basar. bizim millet "öyle bir geçer zaman ki" isimli dizi şeklinde işkenceye 2 sezon bile nasıl dayandı, nicelerine hala nasıl dayanıyorlar, dayanmak ne kelime nasıl da zevkle(?) izliyorlar anlamam.

    "mature audiences" dedikleri olgun izleyiciler için kesinlikle. en ufak müstehcenlik veya şiddet vs olduğundan değil. hiç yok zaten. ama 25 altı bünyeleri pek açacağına ihtimal veremiyorum anlatılan hikaye(ler)in.

    hayata dair çok güzel enstantaneler var. olaylar amerika'nın maine'inde de geçse yaşananların çoğu son derece evrensel. zaten hikayede öyle fantastik olgular, mucizemsi durumlar, büyük rastlantılar, kişisel menkıbe tatminleri, hahramanlık geçitleri.. yok. gayet normal hayatlar var.

    insan her yerde insan. çocuklar her zaman ilk önce anne babalarını suçluyorlar kendi makus talihleri için. kişi, her zaman en yakınındakileri incitiyor en fazla. nedense her şey, en çok kaybedildikten sonra kıymetleniyor.

    --- spoiler ---

    özellikle, evliliğin başında olanlar mutlaka izlesin. bir evlilikte en azından iki taraftan biri "ful+ful" henry olabilirse o evlilik mışıl mışıl yürür gibi geldi bana. ama bunun olması pek gerçekçi değil tabi bu zamanda. öyle "peygamber"lerin nesli tükenmek üzere. bu yüzden iki taraf da elinden geldiğince henry olmaya çalışmalı. sihirli nosyonlar: katıksız sevgi, bol şefkat ve olabildiğince hoşgörü.

    olive, zeki, dürüst, iyi yürekli ve çalışkan bir kadın. fakat aileden miras "demon" (~kötü ruh)ları ile çatışmasında genelde yeniliyor. bu, onu çok hırçın ve yakın çevresini feci yorabilen biri haline getiriyor. yasak aşkı o'casey öldükten sonra biraz da yaş aldıkça giderek daha olgunlaşıyor, törpüleniyor hoyratlıkları ve kocasının kıymetini çok daha iyi anlar hale geliyor. yine de "o kadar" oluyor, olabiliyor işte. en iyi hali bile tam bir "huysuz ihtiyar".

    gençler haddim olmadan size bir tüyo daha vereyim mi?
    işte her insanın içten içe en fazla aradığı şey o son sahnedeki hal:

    konuşmana bile "gerek" olmadan koyun koyuna yatıp bir manzarayı, camdan gözüken yolu, ne gösterdiğini çok da umursamadan televizyonu veya belki sadece boş bir duvarı beraber seyredebileceğin o insanı bulabilmek. beatles'ın dediği gibi "onun elini tutmak" (bkz: i want to hold your hand). sadece "onun elini tutmak" bile seni mutlu ediyorsa ancak o zaman o iş ölüm sizi ayırana kadar mutlu devam eder. evlenmeyi düşündüğün kişi hakkında belki de sorman gereken tek şey: ikimiz de 80 küsür yaşımıza geldiğimizde sabah kalktığımda onu yanımda görerek uyanmak hala güne huzurla başlamamı sağlayacak yegane sebebim olacak mı?

    --- spoiler ---
  • olive kitteridge tam dayaklık olsa da, sırf bu sıradışı karakter için ve onu canlandıran frances mcdormand ve elbette richard jenkins'ın hayranlık uyandırıcı oyunculukları için izlenilesi dizi.
  • six feet under'dan sonra aynı zevkle izlediğim tek dizi. hastası olduğum richard jenkins'in de bunda şüphesiz ki etkisi vardır fakat diziye haksızlık etmek istemem. tüm oyunculuklar mükemmel. gerçeğe aşırı yakın her şey. tadı damağımda kaldı.

    --- spoiler ---

    en sevdiğim bölüm ikinci bölümdü. hatta şu sahne vurucuydu: http://dream-of-phraxos.tumblr.com/…st/102630286059

    --- spoiler ---
  • ya aşk olsun, gerçekten. şu an ağlıyor ve entry giriyorum biliyor musunuz?

    neden?

    çünkü kimse 2. bölümdeki muhteşem şarkıdan bahsetmemiş. yani hakikaten aşk olsun.

    neyse, yanlış hatırlamıyorsam dizinin her bölümünde (ki zaten bu da altı üstü 4 bölüme tekabül ediyor) piyano başında muhtelif yerlerde şarkı söyleyen bir kadın var. gerçek adı da martha wainwright imiş. işte bu kadın 2. bölümde bir şarkı söylüyor. aman efendim. tanrım. ay çok güzel.

    buyurun siz de dinleyin.

    close to you - martha wainwright - olive kitteridge part 2 bar scene

    merak etmeyin sahne spoiler falan içermez, gönül rahatlığıyla izleyebilirsiniz.

    not: bu arada şarkının orijinalini de dinledim. ilk bunu dinlesem sevebilirdim ama martha'nınkinden sonra nayn helga. yoo dostum yoo. martha'nınki çok daha güzel. onun da linkini vereyim, ne olur ne olmaz.

    they long to be (close to you) - carpenters

    son söz: güzel diziydi azizim.

    edit: rosencruz'un uyarısı ile gaflet uykumdan uyandım dostlar. meğer yukarıda şarkıdan bahsedilmiş ama benim elf gözlerim görememiş. yukarıda bir yerlerde "close to you" yazıyor millet.

    edit 2: ayrıca jack kennison'un* şu hali ve sorusu son yıllarımın özetidir. bir insan uyanmaktan ne kadar nefret edebilirse o kadar ediyorum sanırım.
  • hbo mini dizisi. drama. 2014 sonlarında 4 bölüm olarak yayınlanacak. dizide, bill murray oyuncu olarak, tom hanks de yapımcı olarak yer alacak.
hesabın var mı? giriş yap