• mütevazi olduğunu düşündüğüm büyük sanatçıdır. konserlerinde iki yanına da vokallerini de alıp, sesiyle bizi bizden alırken; bir kaç defa rastladığım bir olay vardır: şarkı söylemeye başlamadan önce yanlışlıkla bi tane vokalistine arkasını döndü ve konsere gelenlerle sohbet ediyordu. bu durumu farkedince hemen vokalistine dönüp "sana arkamı dönmüşüm farketmedim, kusura bakma" demiştir ve kalkıp taburesini geriye almıştır. bu kadar ince düşünen dünyaca ünlü bir yıldızla da ilk defa karşılaşıyorum.
  • anneciğinin prensesiyken, yeryüzündeki tek meleğini gökyüzüne gönderdikten sonra; artık asla ve hiç bir zaman prenses olamayacak bir külkedisi...

    henüz büyümüş; büyümek zorunda kalmış çocuk.

    içindeki acıyı yara olarak tanımlayamayan, "yaran çok büyüktür..." diyenlere karşı çıkan; annesini hücreleri, damarları, damarlarının içinde akan kan varsayan, meleğin evlâdı.

    hayattaki en büyük mucizeyi, gökyüzüne yükselişinden sonra bile kendisini öksüz gibi hissettirmeyecek kadar şefkatli, sıcak bir annenin evlâdı olmak olarak gören; gökyüzüne yükselirken bile kendisine mucizeler yaşatan o annenin zarafete, dürüstlüğe, insancıllığa, sevgiye, adalete, vicdanlı oluşa olan sadakatini, o'nun elçisi olarak, yaşadığı sürece yaşatacağına yemin etmiş kişi.

    "gitme... gidersen gözlerim kör olur benim..." dedikten sonra, gidişiyle birlikte annesinin kendisine gözlerini armağan etmiş olduğu ben... o gözler ki, çok değerlidir... baktığı her varlıkta bir mucize görür. görmeye inanır... gördüklerini kutsal birer varlık olarak addeder. allah'ın insanoğluna bahşettiği zekânın, kalbin, insancıllığın temsilcisi olarak; baktığı her şeyde, gördüğü her insanda ilk önce "iyi" olanı bulmaya azmeder ve muhakkak bulur... o gözler ki, allah'ın kendisine bağışladığı, annesinin mirası olarak bakmaya and içen bir evlâdın gözleridir artık.
  • 1997 ciki$li, resmi kayitlara gore ~2.000.000 adet satmi$ olan nine lives albumunden $eker $ebek bir parcadir pink.
    pembe** nin guzelliklerinden, nadide hayatlarimizdaki doldurulamaz yerinden bahseden bu guzel $arkinin sozlerini, gelin hep birlikte irdeleyelim.

    pink - it''s my new obsession
    pink - it''s not even a question,
    pink - on the lips of your lover
    ''cause pink is the love you discover

    (yani diyor ki, pembeyi saplanti ettim kendime, bu mevzuda tarti$mayi senin aklina geleyazmazdan evvelinden reddediyorum. hemi bak? senin sevdiceginin dudaklari da pembe*.. zira pembenin a$kina e$deger oldugunu ke$fettikce goreceksin*...)

    pink - as the bing on your cherry
    pink - ''cause you are so very
    pink - it''s the color of passion
    ah, ''cause today it just goes with the fashion

    (pembe, kiraz dudaklimin serseri* ruhunda var, hem pembe cunku sen oyle boyle degilsin supersin $ahanesin*, pembe tutku rengidir bilmezsin sen sevdicegim yazmasi oyalim kundurasi boyalim, hem de $u ara pek moda pembe biliyonnu? di$inde ne var?)

    pink - it was love at first sight
    yeah, pink - when i turn out the light
    and pink gets me high as a kite
    and i think everything is going to be all right
    no matter what we do tonight

    (bu noktada pek sevgili steve tyler''in yeryuzu ile baglantisi kesiliyor, agzi kafa yutacak kadar aciliyor ve de ba$liyor bagirmaya*.. diyor ki: "pembe* ilk goru$te a$ik oldum, evveaatathh, pembeaa bak i$igi da kapadim, pembeahhh beni ucurma eyledi, deli divaneye cevittirdi*, ben inaniyorum, bu gece ne yaparsak yapalim* her $ey guzel olacak*, iyi olacak* (burada cilginca bagirarak nakarati bitiriyor*)")

    you could be my flamingo
    ''cause pink - it''s the new kinda of lingo
    pink - like a deco umbrella
    it''s kink that you don''t ever tell her

    (ilk nakarattan sonra ozune donen steve agabey, burada bir adaptasyon sorunu* sorunu ya$iyor olsa gerek deli sacmasi sozler ediyor ama inceden mesajlar da veriyor. $oyle buyuruyor: "sen, benim flamingom olaydin*, zira pembe* bir nevi yeni lingo, bir nevi yeni dunya*... bu pembe, bir nevi art deco* $em$iye, emme sen bunu yengeye soylemezsen de ayip" diyor. boyle sozleri arka arkaya dizebilen bir insan ile ilgili yapilabilecek yegane cikarim, kendisinin o siralarda aklinin yerinde olmadigi*dir.)

    pink - it was love at first sight
    and pink when i turn out the light
    pink gets me high as a kite
    and i think everything is going to be all right
    no matter what we do tonight

    yeah!

    (nakarat kismini ayni zevk ve hu$u ile soyleyen steve tyler agabeyimiz, bunun sonunda bir de a$ka gelip "hiyyeaaayhh" $eklinde bir nara savurur ki ortaliga degme delikanlilar yana$amaz yanina, inletir dagi ta$i)

    i want to be your lover
    i, i wanna wrap you in rubber
    and it''s pink as the sheets that we lay on
    ''cause pink - it''s my favorite crayon

    yeah!
    (burada dayiligin i$e yaramadigini goren steve emmi, kendisini acinasi gostermeye cali$ir $oyle ki: "men sene sefkilin olmak istirem*, seni bele po$ete koymak istirem*, hatirlar misin gul yuzlu yar, pembe car$afli yatagimizi* uzanirdik seninle* beeeeyle? nedeni de belli zira en sevdigim kalemim pembe idi benim evet... pembe idi*!!!")

    pink - it was love at first sight
    pink - when i turn out the light
    pink - it''s like red but not quite
    and i think, everything is going to be all right
    no matter what we do tonight

    (bir nara ile girilen son nakaratta da ayni performansi sergiler bay tyler, sonunda oyyh.... amaninnn... diyerek parcayi bitirir)

    goruldugu uzere gerek yaptigi imalar ile, gerek ayni $arki icinde degi$tirdigi modlar ile kartal maltepe isimli guzide ses kaydina kafamizda linkler atmamiza, ne$e ile dolmamiza neden olmu$ $arkidir pink
  • hakkettiği yerde değil bu kız. kıçı kırık bir shakira 'nın, çam yarması beyonce'nin çuvalla para kazandığı yerde daha popüler olması gerekirdi... hatta abartırım ki müsadenizle: şanssızlığı 80'lerde doğmaması.(kütük olarak değül) pink olsa o vakit, madonna'nın bile esamesi okunmazdı.. ahah hagaten büyük konuştum yalnız.
  • bu kadının britney ve xtina'yı geride bırakarak kendi jenerasyonun *en başarılı ismi olmuş olması bana nedense çok ilginç geliyor. beyoncé de aynı jenerasyonda; ama onu bu üçlüyle pek aynı kefeye koymuyorum. o hem solo kariyerine daha geç başladı hem de bu üçlüden ziyade r&b şarkıcılarıyla karşılaştırıldı doğal olarak.

    neyse, tekrar pink'e dönersek 1999-2000 döneminde pıtırcık gibi türeyen 1979-1981 arasında doğup late teenlerinde çıkış yapmış şarkıcılardan biriydi. pembe saçları, sert imajı ve şu an kendiyle özdeşleşen müziğinden çok farklı tınlayan bir r&b albümüyle çıkış yapmış ve sarışın pop prensesleri, boyband'lar ve amerikan marketini fethetmeye çalışan latin şarkıcıların karşısında popülarite konusunda ilk round'da yenik düşmüştü. pink'i pink yapan albüm ise, r&b'yi terk edip pop rock müziğe geçiş yaptığı missundaztood isimli ikinci albümüdür. bu albümdeki müzik, hem o cool imajına hem de sesine daha iyi giden tarzdı şüphesiz ki. bu albümle ilk albümden çok çok daha başarılı olan pink, bu başarının gazıyla üçüncü albüm try this'de tarzını bir adım daha sertleştirmişse de bu albüm missundaztood'un aldığı olumlu tepkiyi alamamış ve ilk albümünden bile daha başarısız olmuş. işte bu albümün başarısızlığıyla birlikte pink, kuzey amerika'yı atlayarak avrupa turnelerine odaklanmaya başlamış ve avrupa'da kendisine çok sadık bir dinleyici/konser katılımcısı kitlesi edinmeyi başararak belki de bugünkü başarısında en önemli etkenlerden biri olan sadık bir fan kitlesi edinmeyi başarmış. avrupa radyosu, amerikan radyosu gibi ageism olayına takılmaz mesela. veya amerikan radyosu kadar tek müzik türünün domine ettiği bir radyo değildir. bu markete yatırım yapmak pink'in kariyerinde attığı en akıllı adımlardan biridir bence. try this, i'm not dead, funhouse turnelerinde pink amerika'da lütfen konserler vermişken, avrupa şehirlerinde sayıca çok fazla konserler vermiş. ve şu an bu emeğinin karşılığını kendisinden daha popüler isimler avrupa turnelerinde bilet satma konusunda zorlanırken büyük çapta arena ve stadyumlarda peynir ekmek gibi bilet satarak alıyor.

    amerika konserlerine tekrar geri dönmesi ise 2012'deki the truth about love albümüne kadar olmamış. 4. albüm i'm not dead hatırı sayılır başarılara imza atsa da, pink'in missundaztood ile eriştiği başarıya gerçek anlamda geri dönüşü ancak funhouse ile olabilmiş. o zamandan beri de ilginç bir şekilde grafiği düşmüyor. the truth about love ve beautiful trauma da en az funhouse kadar başarılı olmuş.

    kariyeri oldukça sallantılı bir başlangıca imza atan bu kadın, 2008'den itibaren adım adım jenerasyonunun ticari anlamda en başarılı ismi haline geldi yani. bunda bir başka etken de 2001'de ikinci albümüyle kendi sound'unu bulduktan sonra bu tarzdan hiçbir zaman tam anlamıyla uzaklaşmadı. ilk albümü saymazsak, en farklı işi try this mesela, en başarısız işi. ondan sonra müziğinde gerçek anlamda risk almadı hiç. dönemdaşı christina aguilera sürekli tarz değiştirmesiyle birçok fanı kendine yabancılaştırmıştır mesela. bir albümü seven diğerini sevmedi. ama pink'in i'm not dead albümünü seven %80 ihtimalle the truth about love'ı da sever, beautiful trauma'yı da. bu tutarlılık kendisine sadık bir hayran kitlesi olarak geri döndü.
  • 56. grammy ödül töreni'ndeki sahne şovuyla takipçisi olmayanlara bile diz çöküp tövbe ettirebilir.
  • grammy ödüllerinde göstersiği performansta nasıl detone olmadan, bu kadar başarılı şarkı söylediğini merak ettiğim kadın. bi hoplarken, dönerken sesinin ayarı bozulur dime? yok bozulmuyor.
  • just give me a reason'da nate ruess'le döktüren hatun. bi şarkı pink'e ancak bu kadar yakışır.yıllar sonra bir kez daha hayran oldum.
  • gelmiş geçmiş en güzel videokliplere sahip sesi güzel, kendisi sempatik, şarkıları da 10 numara olan bayan şarkıcı.
    klipleri için kimle çalışıyorsa gerçekten de bravo. ciddi anlamda kötü ve bu da ucuz olsun diye çekilmiş hiçbir klibini görmedim.
  • dünyaca ünlü bir panter markası.
hesabın var mı? giriş yap