• milliyetci - muhafazakar yazar, ogretim gorevlisi. zamaninda ulkuculerin ideologlugunu yapmis, yeni bir parti kurma asamasindayken, parti kurmaylarini da tasiyan ucagin esrarengiz bir sekilde dusmesiyle yasamini yitirmis faili mechul merhum kisi.
  • remzi oğuz 1899 yılında adana'ya bağlı kozan ilçesinin kabaktepe köyünde doğdu. babası arık fakih oğullarından feke sandıkemini mehmet ferit bey, annesi zekiye hanımdır.

    sorbonne üniversitesi'nde sanat tarihi, louvre arkeoloji enstitüsü'nde arkeoloji tahsil etmiştir. ayrıca yaşayan şark dilleri mektebi'nin son sınıfına kadar arapça okumuş fakat bu mektebi bitirmeden ayrılmıştır. "türk sanatı ve arkeoloji üzerine yazılar", "türk milliyetçiliği ve meselelerine dair yazılar", "siyasî konuşmalar ve yazılar" gibi kitapları dergah yayınları tarafından yayınlanmış, milliyetçi camiada ünlü bir yazardır. asıl önemli kitabı ise coğrafyadan vatana adı kitabıdır. 1001 temel eser serisinden çıkmıştır.
  • ankara'nın çankaya ilçesinin mahallelerinden biridir

    mahalle muhtarlığı telefon numarası : 312 4267551
    (bkz: sokak sokak çankaya)
  • ideal ve ideoloji üzerine sağlam tespitleri vardır remzi oğuz arık'ın; nitekim meb kitaplarının "1000 temel eser" başlığıyla yayınladığı eserinin adı da "ideal ve ideoloji"dir (meb basımevi, 1969). dahası bu kitabın önsözünü de meb yayınlarının evvelki klasikler atılımındaki her kitabın başında bulunan ismet inönü'lü önsözlere nazire yaparcasına, dönemin başbakanı süleyman demirel yazmıştır.

    biraz konu-dışı olacak ama bu önsözün son paragrafındaki "memleket fikir hayatına kazandırmak istediğimiz değerler bakımından iyi seçilmesi gereken kitaplar..." ifadesi, insanı menderes ve sonrası sağ zihniyetin yaşamın her alanında "iyi seçilmesi gereken" işgüzarlığına ve laubaliliğine meyilini düşünmeye sevk ediyor. ben veyahut başka biri çıkacak da "iyi seçin ha, benim yerime de seçin" diyecek; öyle ya mevcut hükümet benim için en iyi olanı, her daim benden daha iyi bilir; tasarım budur: "ben yönetiyorsam temel eserlerin içeriğini de ben belirlerim, nasıl yontacaksam öyle yontarım; eğitimi de ben şekillendiririm, zaten üniversitelere parayı ben veriyorum, ben yeryüzünde zeus'um!" nitekim arık'ın "iyi seçilmiş olan" - "1000 temel eser" arasındaki ideal ve ideoloji'sinde 177. sayfadan itibaren okuyabileceğiniz "komünizimle savaş" bölümü ve benzer minvaldeki diğer bölümler dönemin hükümetinin ne gibi bir yönlendirme çabası içinde olduğunun göstergesidir.

    entirinin sonunda remzi oğuz arık'ın bu kitabıyla aynı adı taşıyan, kitabın içindeki bir yazısından ufak bir alıntı yapacağım, ona geçmeden önce bir hususu da belirtmek istiyorum. remzi oğuz arık, hamit dereli'nin çevirdiği augustus'un ankara anıtı'nın (1939 tarihli) sonundaki kapsamlı açıklamanın da yazarıdır. bu yazı 10.4.1949 tarihinde yazılmış olmakla birlikte, çok tuhaf şekilde augustus karşıtı bir söylem içerir. "çok tuhaf" dememin nedeni, böyle bir augustus ve imperial karşıtlığını herhangi bir batılı âlimden işitmemiş olmamdır. baş kısmındaki biçimsel bilgi dışında, yazı sanki sadece augustus'u kötülemek için yazılmış gibidir. ne beceriksizliği, ne yalancılığı, ne şerefsizliği kalır. ankara anıtı'nın içeriğiyle, yazılı tarihin gerçeklerini karşılaştırıp roma'nın cumhuriyet kültürünü muhafazakârca savunan, cicero ve cato gibi, roma ülküdaşlarının izinden gidiyormuş gibi bir tavır takınır. bu dikkat çekici yazının remzi oğuz arık'ın siyasî yaklaşımıyla da alâkalandırılabileceğini sanıyorum, onu da başkası yapsın. ben şu alıntıya geçeyim ve entiriyi nihayete erdireyim.

    "...zamanımızda, hiçbir yerde ideal türemiyor. cemiyetin çimentosu işini görmüş olan idealler ortadan kalkmış bulunuyor. epiktetos gibi bir esiri, bir roma imparatorundan büyük kılan; yahut markus aurelyus gibi bir roma imparatorunu, kendi gönlüyle bir esirin hâline inecek kadar ulvîleştiren felsefe ideallerine artık yol kapalıdır. insanı; her şeye kaadir ve ebedî bir allaha, onun peygamberine, onların dünya yüzünde gölgesi, vekili olan hükümdara bağlayan din ideali; musa ile, sokrat ile, platon ile duyulup ilk çerçevesine girmiş; isa ile, hz. muhammed ile son şeklini bulmuş ve şimdi yok olmuştur.

    hükümdarda başlayıp tanrıya giden din bağı, bütün insanlara yöneliyordu, bütün insanlara aitti. bu bağ, bütün insanlar için müşterek olan şu müthiş suallere cevap bulmaktaydı: nereden geliyorum ? nereye gidiyorum? neden halkoldum? ne olacağım? hayat nedir? ölüm nedir? dinin bunlara verdiği cevap, biliyorsunuz ki insanları asırlar ve asırlarca teselliye, tatmine kavuşturdu. bu yüzden de büyük beynelmileliyetlerin doğmasına sebep oldu: hıristiyan beynelmileliyeti, islâm beynelmileliyeti, bir bakımdan budizm böyledir. bu beynelmileliyetlerin, yukarıdaki insan sorgularına verdiği cevaplar; onların metafiziğini, mistiğini meydana getiriyor, bu mistik ve metafizik de dinlerin keskin kuvveti oluyordu. bu mistiğin insana, mü'mine vâdettiği şey: bu dünyada çekilenlerin hepsini ödeyen, hepsini unutturan bir ebediyetti, allahla bir olacağı o gün için insanın katlanamıyacağı şey yoktu. zâten bu şey, mutlaka geçici idi.

    xix. ve xx. asır, insanlığın bütün sorgularına bu dünyâda cevap vermek iddiasiyle ortaya atılınca, hep öbür dünyânın ebediyetine cevap arayanlar sarsıldı. müsbet ilim ilerleyip kâinatın sırlarını birer birer çözmeye başlayınca bu sarsılma mânevi bozgun hâlini aldı. bütün içtimaî ve ahlâkî meseleler: ferdin cemiyetle, cemiyetin hükümdarla, cemiyetin cemiyetle, hükümdarların hükümdarlarla münâsebetleri, az veya çok hep öbür dünyânın vâdedilen ebediyeti üzerine kurulmuştu. müsbet ilmin getirdiği bozgun üzerine bütün bu münâsebetler altüst oldu. artık ne "cite" nin kaanununa aykırı düşmemek için kaçmayı reddederek zehiri içen sokrat; ne dinin mânâsına hürmet ettiği için muâviye'ye yenilen ali; ne halifenin atını yeden bir büyük tuğrul yoktur. materyalist tarihçi için, bugün; cemiyetleri yerinden oynatan o büyük âmillerin anlaşması bile imkânsızlaşmıştır.

    zamanımızda, bütün insanlığın malı olan, bütün insanlığa hitap eden, sesini de duyuran idealleri, bu itibarla, artık bulmuyoruz. bütün insanlığa hitap eder görünen günümüzün en yeni 'beynelmilelciliği', buradaki geçimlerimiz zorluklarını bile yenemiyen bir iktisat görüşü ve bir (sınıflar düşmanlığı) sınırını aşamıyor.

    devrimiz idealist yetiştirmiyor, ideal yaşatmıyor. bu devirde ancak ideolojilerden bahsetmek mümkündür. her yeni harp, insanlığı daha küçük bölümlere ayırıyor; tekler daha hodbin oluyor ve bütün dünya çerçevesine giren ıztıraplar siliniyor.

    bazen 'compromis' tanımadan bir cemiyetin saadeti yoluna kendini veren tekler görüyoruz. onları bu bakımdan idealist olarak anmamak yanlış olur. dünya durdukça, 'compromis' tanımayan böyle idealistler varola geleceklerdir de. benim söylediğim; bütün bir kütleyi, bütün dünya ölçüsünde ayağa kaldıran bir idealin ıztırabı, bunun yokluğudur.
    ...

    ister demokrasiyi, ister terakkiye imam, ilme imanı, ister geniş mezhepliliği, ister bütün insanların kardeş olduğuna dayanan insaniyetçiliği, ister milliyetçiliği... ele alınız. bütün bunlar; fert egoizminin, iktisadın ve maddeciliğin; cemiyet içinde sürekli anarşi, artsız arasız hınç, kin yaratmasını önlemektedir. çünkü bizzat bu dağıtıcı faktörleri, o ideolojiler, herkese âit bir mânâ ile kaplayarak birleştirici temeller hâline getirmekte, tekleri birbirine bağlayan faktör olmaktadırlar..." (sf.24-27)
  • ideal ve ideoloji adlı eserindeki "komünizmle savaş" bölümünü aktarmasam olmazdı. remzi oğuz arık'ın komünistlerle savaşının hükümetçe beğenildiğinin göstergesi bu eserin "1000 temel eser"den biri olarak devlet matbaası tarafından basılmasıdır. demirel politikalarına bir ayna belki de! dahası 60'lardaki "mücadele edilesi" komünizm algısının ne denli güdük bir temele dayandığını (herhangi bir temeli ve savaşın kendisi olmasın düşüncesindeyim elbette; bu parantezin nedeni buradaki ifademin, okuyucuya "keşke daha iyi bir temeli olsaymış" gibi bir niyet taşıdığımı düşündürtebilecek olmasıdır; "yok artık" demeyin, var öylesi), ne kadar ahmakça gerekçeler uydurulabildiğini görebilmek adına da bu yazı önemli. karl marx'tan "yahudi almancık" diye söz eden remzi oğuz arık'ın, dönemin gizli savaşan/maskeli komünistlerini altı ok'un bir kısmına tutunmuş olarak görmesi de 40 sene sonraki altı ok eleştirilerinin ne kadar tam ters noktada olduğunu gösteriyor. o zaman arık'ın komünistlerin tutunduğu dal olarak gördüğü altı ok bugün faşizan bulunuyor. bizim cumhuriyet tarihimizi yazacak olan dışarıdan herhangi biri "ne altı okmuş be!" diyecektir kesin son söz olarak.

    dahası bu dönemdeki komünistlerin inönü ile stalin'i bir potada eritmeye çalıştığını okuyoruz arık'ın kaleminden; abartısı bir kenara aynı komünistlerin anadolulu köy çocuklarına freudyen yaklaştığını ve tespit modeli olarak oedipus'u kullandığını söylüyor yazar. en nihayetinde "bu yurtta, komünizm kanun-dışıdır" çıkarımı savaşın "haklı" gerekçesi olarak sunuluyor. demirel de "seçilmiş" eseriyle gurur duyarak yazdığı önsözün altına imzasını, kıvançla atıyor. dahası da var elbette; hâlâ bu sağcıl iktidar kafası, her defasında farklı bir muhafazakârlık maskesi ve yıldırma politikası kullanarak 50 sene boyunca yönettiği türkiye'de, mazlumu oynamaya devam ediyor.

    1. http://farm3.static.flickr.com/…69_5d5cd651b9_b.jpg
    2. http://farm3.static.flickr.com/…84_fc6d4667ef_o.jpg
    3. http://farm3.static.flickr.com/…79_72b2b835c8_o.jpg
    4. http://farm3.static.flickr.com/…48_957b56baec_o.jpg
    5. http://farm3.static.flickr.com/…09_b767ec4426_o.jpg
  • ideal ve ideoloji adlı kitabına, sözlükte eleştirildiği için bi bakayım dedim internetten. bulduğum linklerden okuduğum kadarıyla komunistlerin doğal olarak hoşuna gitmeyen şeyler söylüyor ve bu yüzden yine doğal olara faşist damgası yiyor. adam doğruları yazmış, yanlış olan bir şeyi gösterin de beraber gülelim.
  • "... anadolu'yu, bütün haraplığı, geriliği ile beraber başka yurtların üstüne çıkaran asıl unsur nedir bilir misiniz?

    köy kadını!..

    anadolu'nun kadını, milletimizin büyük yığınının kadını!.. çocukluğunu duymadan kızlığa, kız yaşını tanımadan kadınlığa, kadınlığına doymadan toprağa giren! işte bu, bizi bir millete, bir vatana mensup olduğumuzu söylemek gururunu, iftiharına kavuşturan asıl sırdır."

    ("köy kadını - memleket parçaları", hareket, sayı: 24, aralık 1967, sayfa: 35)
  • düşünce dünyasında hüseyin nihal atsız gibi irredantizme yer veren milliyetçi aydın.

    "... başkasının vatanında gözümüz yoktur; fakat bu topraktan da bir zerresini feda edemeyiz, kumara basar gibi sergüzeştlerde harcayamayız. emeğimizin, ordumuzun, maliyemizin, iktisadımızın, siyasetimizin mihveri; basit bir coğrafya iken vatan haline getirdiğimiz bu topraklardır.

    kimsenin vatanında gözümüzün olmaması, bizim de "irredentisme"miz bulunmadığını göstermez. fakat bir hatay, bir montreux anlaşması, bizim, bizden koparılmış vatan parçalarını hangi zihniyetler, hangi yollarla istediğimiz hakkında kanaat verir. bizim milliyetçiliğimiz, milletlere bela olan cinsten değildir."

    ("bizim milliyetçiliğimiz", millet, s. 13, 13 mayıs 1943)

    (bkz: #76999251)

    atsız'ın irredantizm hakkındaki yorumu için:

    (bkz: #28734330)
  • anadolucu milliyetçidir.
hesabın var mı? giriş yap