• mükemmel bir film. tek kelimeyle mükemmel, beğenmemek elde değil. dissosiyatif kimlik bozukluğunun işlendiği şahane bir richard ayoade filmi olmuş. !f'de gidip izlemediğim için o kadar kızdım ki kendime...

    filmi beğenmeyenler de muhtemelen fular eksikliğinden ya da filmin kendilerine iki beden büyük gelmesinden dolayı beğenmemişlerdir.

    bence izleyin.

    --- spoiler ---

    simon: hannah?

    hannah: yes?

    simon: it's terrible to be alone too much.

    --- spoiler ---

    sonradan gelen ek: filmin görüntü yönetmeni erik alexander wilson da en az richard kadar övgüyü hak ediyor bence. aynı görüntü yönetmeni yine bir ayoade filmi olan submarine'in de görüntü yönetmeniydi. bu adamlar bu işi biliyor.
  • evet sözlük, filmi beğenenler timindeyim. hatta çok ama çok. nedenlerine gelince: öncelikle film dosteyevski the double uyarlaması imiş. kitabı okumasam bile, filmde o dosteyevskinin karanlık ve yalnız dünyasını hissetmek olukça mümkün. filmin kendisi mekansal olarak bir disütopya üstüne kurulu. kapalı alan ya da geceler bu disütopyanın ruhumuza da işlemesine neden olmuş. karakterin doppelgänger ve kaçınılmaz hesaplaşmaları ve sonu filmin amacından değil, dostoyevski ve kendisinin epilepsi hastalığının semptomlarından kaynaklanmaktadır. bu bağlamda filmdeki mekansal ve kurgusal disütopya kurmaca değil semptomlar üstüne oturmuş bir gerçeklik. (dissociative identity disorder diyemiyorum bu nedenle tam olarak). aynı konuyu içeren diğer filmlere kıyasla -- (tarzlar ne kadar farklı olsa da misal sybil, fight club, ya da psycho vb.) --hikayenin seyirciye uzaktan, başka bir dille anlatılmış olması, seyircinin bir nebze de olsa bağlam kuramamasına neden olmuş olabilir. oysaki film, genel dostoyevski kitapları gibi: karakterin hem ruhsal hem de duygusal çöküntüsü zaman içerisinde sindire sindire ve toplumla çatışa çatışa gerçekleştiriliyor. bu bağlamda da seyirci ana karakterin hazin sonu nedeniyle ağlamıyor, sızlanmıyor, dizlerini dövmüyor, çünkü biliyor ki bu olacak. ayrıca filmdeki kurgunun, başa ve sona dönmesi, çok ama çok güzel olmuş. kitapta da mı öyledir bilemem. ve ilginçtir, film sonrası ben ruhi bey nasılım okumak istedim, nedense. (tiyatrosundaki gibi bir tad aldığımdan olabilir). izleyin izlettirin işte.
  • izlerken hakkındaki fikirlerim sürekli değişti.

    bir kere yavaş filmler beni bayar. bu da öyle. defalarca durdurdum ama sonra tekrar izlemeye başladım. uyuntu bir film ama bırakamıyorsun. garip bir çekiciliği var. pazarın gecesinin kasvetine kaymak oldu, bok gibi başlayacak pazartesinin habercisi gibi.
  • filmi izledim, fena bulmadım, ilginç ama zor bir filmdi. burada yazılanlara bakınca dostoyevski, delicatessen, doppelganger gibi hakkında hiçbir fikrimin olmadığı konularda ilgim ve bilgim olsaydı filmi çok sevebilirdim ama bu konularla zerre alakam bile olmadığı için sadece ilginç bulabildim.
  • kasvetli ve boğucu renkleri hem karakterin iç sıkıntılarını anlatmada hem de tedirgin atmosferi vermede başarılı olmuş bir film.

    --- spoiler ---
    silik ve görünmez adam olan simon'ın ve onunla aynı görünüşe sahip ancak bir o kadar da zıttı olan james'in çatışmasını izleriz. bireylerin nasıl davranmasına, nasıl konuşmasına kısaca neler yapmasına karışan toplum burada da vardır ve kendinden olmayı içinde barındırmayı istemez. bu noktada artık simon'ın benlik savaşı, iç hesaplaşması başlar.
    --- spoiler ---

    ötekileştirmeyi pek güzel anlattığını düşünüyorum.
  • bir the it crowd hayranı olarak, richard ayoade ne iş yapsa izlemeye çalışırım. bende kıymeti, kredisi çok yüksek bir adam. submarine'i de tekniğinden, basit gibi görünen ama samimi hikayesinden ötürü sevmiştim. the double'ı çekeceğini duyduğumda, "vayyy dostoyevski uyarlaması mı? gidip kitabını okuyayım önce." dedim. kitabı okudum, akabinde filmi izledim sıcağı sıcağına.

    herifte mükemmel bi hayal gücü var. filmi aşırı beğendim.

    --- spoiler ---

    submarine'de kullandığı teknikleri burada da görmek mümkün. auteur'lüğe ulaşmasına baya vakit olsa da, şimdiden "imzası" diyebileceğimiz, karakterleri arka plan ve stüdyo ışığı vererek kameraya karşı konuşturma tekniğini the double'da da yapmış.

    kahkahalarla gülmeyeceğimiz küçük mizahi ögelere yine yer vermiş. kaldı ki kitap sonuyla birlikte traji komik diyebileceğim bir eserdi. okurken üzülenler, yazık lan golyadkin'e diyenler olmuştur; ama bende tam tersi bi etki bıraktı. gülümseyerek bitirdim şahsen. yönetmen bu bakımdan absürdlüğü güzel yansıtmış.

    renk kullanımı, kullanılan eşyalar, kısaca kompozisyon kitaptaki tuhaf havayı verebilmiş. ben hayatta oturup böyle bi ortam yaratamazdım. jesse, golyadkin'in her iki yönünü eksiksiz oynamış. yalnız kitabı okurken kafamda daha yaşlı ve naif bi herif belirmişti. hiç fark etmez.

    kısaca kitabın hakkından gelebilmiş. iyi ki izlemişim. kitaba uymamış beğenmedim dersiniz, tercih meselesi, ama adamın özgün bir iş çıkardığını kabul edelim.
    --- spoiler ---
  • filmin başını sevdim fakat sonra ekşici olduğumu hatırladığım için yarısında çıkmam gerektiği aklıma geldi ve gerisini izlemedim demek isterdim fakat ne yazık ki bunu yapmadım ve boşuna zaman kaybı oldu film.ilk kısmı ne kadar ilgimi çektiyse devamı da o kadar batırdı.filmin tek dikkat çeken kısmı mia wasikowska'nın güzelliği ve amélie vari hareketleri oldu.en azından sayesinde mia'yı tanıtmış oldu bana.imdb puanını tam hakeden filmlerden.
  • the double'ın özgünlüğünü oluşturan en önemli noktalardan biri, bir filmde görebileceğiniz en güçlü mevcudiyet kavgasının verilmesidir.

    ipleri başkasının elinde olan, toplum tarafından yontulmuş, sıradan ve benzer varlıklar olduğumuzu kabullenmek kolay olmasa gerek...
    sonuçta insan benzersiz olmak istemez mi?

    (bkz: pinokyo)
  • yönetmen richard ayoade imzalı 2013 yılı yapımı türkçe'ye "öteki" olarak çevrilmiş bir film. konusu her ne kadar fight club etkisinde kalsa da kısaca şöyledir.

    ne iş yaptığını bilmediğimiz simon * silik bir tiptir. ne iş yaptığını asla anlamadığımız şirkettin fotokopi departmanında hanna * ile ilgilenmektedir. tam bu sırada kendi gibi giyinen, kendi gibi konuşan ve hatta kendisinin tıpa tıp bir benzeri olan james ortaya çıkacaktır.

    evet izlemesi biraz zor bir film, lakin alıştığınız taktirde kullanılan dekor, ışıkla yaratılan muhteşem arka planlar, ve müzik sizi gerçekten etkliyor.
hesabın var mı? giriş yap