• 2018 yapımı, 10 bölümlük başarılı bir netflix dizisi. imdb puanı olan 9’u hak eden bir yapım.

    --- spoiler ---

    haunting house, canlı bir organizma. bir insan bedeni gibi gözleri, kemikleri, derisi, yüzü var. red room (kırmızı oda) ise bu evin kalbi, nell’in değişiyle, midesi. ev canlılardan besleniyor. sizi içeride tutup, delirmenizi sağlayıp, kendinizi öldürmenize neden oluyor. ahs murder house’daki gibi bu evde öldüğünüzde evde kalıyorsunuz. haunting house bir şekilde yok olursa, oradaki tüm her şey (gelmiş geçmiş tüm hayaletler) yok olacak. ayrıca evde zaman kırılması var. nell’in anlattığına göre zaman doğrusal değil. daha çok yağmur, kar, konfeti gibi. nell’in bent-neck lady olarak çocuk haline gözükmesi gibi, nell zaman içinde gezinebiliyor. buradaki kısır döngü ise, nell’in çocuk haline gözüküp kendisinin delirmesine neden olması.

    bir diğer zaman içinde gezinen karakter olivia (anne) karakteri. olivia ve nell’in paylaştıkları diğer şey ise ikisinin de akıl hastası olması. bir diğer akıl hastamız poppy hill. evin ilk sahiplerinden. poppy’nin kocası william hill. uzun boylu, şapkalı hayalet adam. zamanında poppy’i aldatmış. daha sonra bu adamı hugh duvar arasında ölmüş halde buluyor. poppy, olivia’yı korkularıyla kontrol etmeyi başarıyor. ‘çocuklarını dış dünyanın gerçeklerinden korumak istiyorsan evde kalmaları gerek. bunun için de onları öldürmelisin. böylece güvende olurlar.’ laflarıyla olivia’nın aklına giriyor. poppy kendi ailesine de aynısını yapmış.

    olivia, nell ve luke’un öleceğini görüyor. onları korumak için poppy’nin lafına uyup onları öldürmek istiyor (zehirli çay sahnesi) ama başaralı olamıyor. hugh ikizleri kurtarıyor, ama abigail ölüyor. zaten bir sahnede olivia ‘hiç büyümeseler, onları bu yaşlarında dondurmak isterdim, hep böyle kalsınlar’ gibi laflar söylüyor. bir sahnede olivia’nın hugh’un boynuna tornavida dayamasının nedeni de hugh’un çocukları kurtaracağını biliyor olması. hem çocukken (zehirli çay sahnesi) hem de daha sonra yetişkin zamanlarında kendini feda edip kurtarması. olivia sonunda intihar ediyor ve evde kalıyor. ama asıl istediği tüm ailenin onunla beraber kalması.

    olivia’nın ölümünden en çok etkilenen o zaman 6 yaşında olan ikizler nell ve luke. çünkü anneleri ile son anı yaşayanlar onlardı. nell klinik olarak depresif ve manik. luke ise eroine bulaşıyor. bu iki kardeşin yükünü steven, shirley ve theo üstleniyor. bu kardeşler de annelerinin yokluğunu hissediyorlar. steven sık sık ‘annemi özlüyorum’ diyor. shirley ‘forever house’un maketini ofisinde tutuyor. theo, her ne kadar dokunma yeteneğini saklamak için giyse de, annesinin önerdiği eldivenleri giyiyor. baba hugh ise karısı ile konuştuğunu düşünüyor. karısı ona çocukları ile ilişkilerini düzeltebilmesi için söylemesi gerekenleri söylüyor.

    evin midesi/kalbi red room ise herkese farklı görünen bir oda. olivia için okuma odası, steven için video oyun odası, shirley için aile odası, theo için dans odası, nell için oyun oynama odası, luke için ağaçevi şeklinde kendini gösteriyor. en sonda steven, shirley, theo ve luke red room’a girdiklerinde oda hepsine kendi korkularını, travmalarını gösteriyor. böylece kendilerini öldürmelerini sağlayıp, sonsuza kadar (ya da bir şekilde ev yıkılana kadar) orada kalmalarını sağlamak istiyor. yani aynı olivia’nın istediği gibi.

    en sonda red room’a girdiklerinde; steven karısıyla yüzleşiyor, shirley kocasını aldattığı anı yeniden yaşıyor, theo geceyi trish ile birlikte geçirip, yakınlaşma/bağlanma korkusunu yaşıyor. luke arkadaşı joey'i aramak için rehab'i terk ettiği zamana geri dönüyor. hepsi acılarını, travmalarını, korkularını tekrar yaşıyorlar. onları kurtaran da önce kardeşleri nell, sonra da babaları hugh oluyor.

    red room’dan ve evden kurtulduklarında (korkularıyla, acılarıyla yüzleştiklerinde) steven evin sorumluluğunu üstlenip, karısıyla arasını düzeltiyor ve karısı hamile. shirley kocasıyla yüzleşip evliliğini kurtarıyor. bağlanmaktan korkan theo, evden ayrılıp trish ile birlikte eve taşınıyor. luke 2 yıl boyunca temiz kalmayı başarıyor.

    dizideki iki büyük plot twist:
    1. nell’in bent-neck lady çıkması
    2. red room: aslında zaman zaman o odada yaşamaları ama sezon boyunca o kapıdan içeriye girmeye çalışmaları.

    benim anladığım aslında buradaki hayaletler bizim korkularımız, acılarımız, travmalarımız. bunlarla yüzleşmedikçe bizim peşimizden gelip, bizi ‘avlamaya’ devam edecekler. evin duvarları da kendi etrafımıza ördüğümüz duvarlar. korkup, içinde güvende olacağımızı sandığımız duvarlar. ama o duvarlar en sonunda bizi yiyip bitirecek. aynı red room gibi. akıl sağlığını korumak da çok önemli. kısacası acılarınızla, korkularınızla, travmalarınızla yüzleşin. kendinizi o duvarlardan kurtarın. yani benim yorumum böyle.

    dizide hem çocuk oyuncular hem de yetişkinler çok iyi bir iş çıkarmışlar ortaya. ayrıca dizideki ince ayrıntılar muhteşem gerçekten. her bölümde arka planda hayaletler var. kıpırdamıyorlar, konuyla alakaları yok. sadece saniyelik arka planda gözüküyorlar. izlerken arka plana dikkat edin.

    son olarak carla gugino’yu böyle iyi ve başarılı bir yapımda görmek sevindirdi.

    edit: bigwhitecat uyardı. poppy yerine polly yazmışım. düzelttim.

    --- spoiler ---
  • diziyi izledim ve aklımda tek bir soru var: 5 çocuk yapmış bir kadın nasıl bu kadar fit olabilir?
  • --- spoiler ---

    abi o evden bi taşının artık gözünüzü seveyim. belli sıkıntı var işte yeter gerildik artık ya.
    --- spoiler ---
  • resmen aile dramıdır. kariyerim diye telefonlara bakmamak, gece arayıp ağlayan kardeşe saatin kaç olduğunu biliyor musun demek, bilmediğiniz şeyler var deyip deyip bilmediğimiz nedir bir türlü söylememek.

    çevremde böyle aileler de çok var. herkesin "öcülerini", hayat mücadelesini kendi başına vermesi, kimsenin kimseden haberi olmaması.

    bir flashback'te küçük kız nell evin giriş salonunda zart diye ortadan kayboluyor, anne baba evi köşe bucak arıyor, gariplikler falan. sonra kız birden aynı yerde beliriyor, hep buradaydım, bağırdım, seslendim size, hiç biriniz duymadınız, sizden yardım istedim, hiç biriniz beni duymadınız derken sesinin yankısı ile günümüze, kardeşler tabutu başında dikilirlerken zavallı nell'in yanına dönüyoruz.

    böyle olmayın olm, umursayın ailenizi, kardeşlerinizi, sevdiklerinizi. tökezliyoruz hepimiz bazen, elimizi uzatınca tutabilelim tanıdık bir eli. yalnız bırakmayın birbirinizi. sevginizi, onlarla gurur duyduğunuzu, başarılarını takdir ettiğinizi paylaşın. biraraya gelmek için ölmeyi beklemeyin. burada günlerimiz sayılı, sonrası sonsuz pişmanlıklar, kaçırılan fırsatlar.
  • 9.5/10.
    2 saat önce bitirdim, şu an tekrar başlamamak için kendimi tutuyorum. enfesti. her oyuncusu, her bölümü, her detayıyla muhteşemdi. shirley jackson'ın kitabını okuyalı 2 sene oluyor, kesitler halinde aklımda kalmış. aşağıda yazılanlar hem kitap hem de dizi hakkında çok açık spoiler içerdiği için izlemeyenler bundan sonrasını okumaya devam etmemeli.

    --- spoiler - kitap ---

    kitapla dizinin birbirine temas ettiği noktalar var fakat konular hayli farklı. en büyük temas isim benzerliğiyle yapılmış, kitabın baş kahramanı elenor (nell) gençliğinin altın yıllarında çok uzun süre felçli annesine bakmış ve bu yüzden hayatın elinden kayıp gittiğini düşünen, kendisini hasta annesine mahkum eden ablası ve eniştesine nefret besleyen, ölmüş annesine karşı da nefret içeren sağlıksız bir bağlılık geliştirmiş bir kadın. annesine bakmakla geçen yılları için haklı olarak öfke dolu ve bu yıllar kendisinde zihinsel yaralar bırakmış vaziyette. özgürlük arzusu içinde fakat aslında tam anlamıyla geçmişin hayaleti olan annesiyle geçen yıllarından bir türlü çıkamıyor, hata yapmaktan, komik duruma düşmekten korkuyor, dış görünüşünden utanıyor vb vb. çok uzattım ama kitaptaki elenor vance bence üzerinde düşünmeye değer biri. özellikle gençlik yıllarını yaşlılar uğruna feda ettiği için hayata büyük öfke duyan vakaların psikolojik okumasında yararlanılması gereken bir karakter. dizideki nelly ile kitaptakinin isim benzerliğinden ve sonunda ölmüş olmalarından başka ortak bir noktaları yok.

    shirley jackson'ın kitabındaki neredeyse her isim dizide bir karaktere verilmiş. dizide ailenin babası olan hugh crain kitapta hill house'un ilk sahibi. o ve 2 kızı kitabın başladığı tarihte (kızların birinden emin değilim) çoktan ölmüştü. theodora o eve sadece birkaç günlüğüne kalacak yeri olsun diye gelmiş, lezbiyenliği üstü örtülü belirtilmiş bir kız ve elenor'un oda arkadaşıydı. luke kitapta zamanla iyilik emareleri gösteren üçkağıtçı mirasyedinin biriydi. dizide crain ailesinin kalan 2 çocuğundan birine shirley jackson'ın ismini vermişler, stevie ise kitaptan isimlendirilmiş bir karakter değil, ben kendisinin kitaptaki "aslında paranormal olaylara asla inanmayan", yine hill house'da inanmamayı bekleyen ve evi kiralayarak her şeyi başlatan dr. montegue'ye tekabül ettiğini düşünüyorum. evin kahyası ve aşçısı mr. ve mrs. dudley ismen aynı şekilde korunsalar da kitabın aksine dizide baya iyilik dolu bir çift olarak karşımıza çıkıyorlar, hatta 10 bölümde ağladığım tek sahne horace'ın yaşlı clara'yı ölmek üzereyken hill house'a getirerek çocukları ile kavuşturduğu sahneydi.

    karakterlerin isimlendirilmesi haricinde kitapta olup dizide işlenen şeyler aslında çok sınırlı. evin bazı noktalarının ürkütücü şekilde soğuk olması, red rooma çıkan dönel merdiven, dudley'lerin gün batımından sonra asla o evde kalmaması. sayabildiklerim bu kadar. özetle theodora'nın çok gösterişli ve lezbiyen olması, luke'un uyuşturucu parası için hırsızlık yapması gibi detaylar haricinde kitapla dizi karakterleri arasında benzerlik yok.
    --- spoiler - kitap ---

    gelelim diziye,

    --- spoiler ---

    - herkes nell ve bent neck lady bağlantısının açığa çıktığı 5. bölümü çok beğenmiş, evet çok güzeldi zaten nell'in hikayesi oldukça dokunaklı ama benim favori bölümüm bir yönetmenlik ve çocuklar dahil bir oyunculuk şovu olan 6. bölümdü. böyle izlerken kendimi tokatlamak filan istedim. bir sahne var, babaları cenaze evine varıyor, kapıdan giriyor ve uzun zamandır görmediği yetişkin çocuklarının çocukluktaki hallerine bakarak "sorry i'm a little late" diyor. geciktiği şey nell'in cenazesi değil. offf. sonra kamera dairesel hareketini tamamlıyor ve çocuklar yerine hepsinin yetişkinliğini görüyoruz. abicim siz o sahneyi nasıl çektiniz? aklımı aldı resmen. bölümün tamamı 3-4 tek plan çekim. karakterlerin patlamaları, krizleri, kavgaları hepsi olabilecek en üst seviyede. en iyi dizi bölümü diye bir kategori olsa alır.

    - favori karakterlerim theo ve luke. theo'nun çocukluğunu oynayan mckenna grace nasıl bir kız siz biliyor musunuz? stranger things'in sinir bozucu, kocakarı kılıklı overrated eleven'ını her anlamda tokatlar geçer. çocuk oyuncu seçimini yapan kişiyi alnından öpüyorum. şu tatlılıklara bakar mısınız bi.

    - 8. bölümde theo'nun arabadan inip shirley'e hiçbir şey hissedememek üzerine attığı 3 dakikalık tirattan sonra elim yüzümde kaldım öyle. o 3 dakikayı sarıp sarıp 5-6 kez izledim. gözümün önünde cereyan etti sanki.

    - luke. ah luke seni o kadar çok sevdim ki bir luke anca bu kadar sevilir. şişe dibi gözlüklerinin arkasından herkese sevgiyle bakan çocukluğunu, nell'e olan bağlılığını, tam bir anne kuzusu olmanı ne kadar sevdiysem; kardeşlerine hep kendini ispatlamaya çalışan, küçükken abigail de güzel giyinebilsin diye shirley'den kıyafet aşırmaya çalışırken büyüyünce joey sokaklarda ölmesin diye abisinin kamerasını çalan yetişkinliğini de o kadar sevdim. arkadaşlar luke biraz fazla olmamış mı? hassas kalbime çok ağır geldin luke. iyi ki ölmedin yoksa 1 ay yastan çıkamazdım herhalde.

    - donuz kız shirley ve egoist abi stevie, sizleri pek sevemesem de gayet gerekli karakterlerdiniz. keşke daha iyi bir abla ve abi olabilseydiniz, o zaman nell ölmez, luke junkie olmazdı. zavallı nell bent neck lady ile uğraşırken, shirley hanımefendi 6 sene önce 2 saat takıldığı adam yüzünden atanamamış maria magdalena gibi triplere girdiği için bunalımdaymış meğer ahahas. derdini seveyim. stevie sana diyecek pek bir şeyim yok ama olmaz olsun senin gibi abi dedirtmeye ramak kalmış bir insansın. yalnız babasının bu herifin hayalet gördüğünü kitabından anlaması? tüylerim dikildi.

    - baba hugh crain'i biraz sevdim biraz sevmedim. yani bu aslında senaryonun eksik kısmı ama bu kadar ilgili bir baba malum geceden sonra çocuklar teyzeye gönderilince hiç mi ilgilenmemiş ya da çocukların aklındaki anne imgesini korumak için olayın üzerini hiçbir açıklama yapmadan mı kapatmış. kızmakla beraber çok da acıdığım bir karakter oldu. stevie'in karısı, shirley'nin kocası, theo'nun sevgilileri, nell'in arthur'u hatta luke'un bile rehabden arkadaşları vardı ama hugh karısının ölümünden sonra yapayalnızdı. çocukları ile tekrar bir araya geldiğinde o çekingen halleri biraz üzdü beni. zaten dizideki herkese üzüle üzüle bir hal oldum sanki hill house yan apartman. hugh'a üzül, luke'a üzül, nell'e üzül, dudley'lere üzül. üzül üzül içim karardı. bir tek sana üzülmedim stevie şrfsz.

    - shirley'nin kocası meksikalı, theo'nun sevgilisi koreli, nell'in rahmetli kocası siyahi, luke'un keş arkadaşı asyalı. hill house'un kendisi ise rize - güneysulu, dizideki bu detay hiç göze batmıyordu ve çok da sevdim.

    - kanımca evin olivia'yı delirtme süreci daha uzun tutulabilirdi. deli kadın poppy "çocuklarına fare zehri içirmelisin ttlm" dediği için yapmış olamaz tüm bunları. çocuklarını korumak isterken şirazesi kayıp onları öldüren anneler üzerine yazılmış kitaplar, çekilmiş filmler, gerçek hikayeler var. yapamaz değil, yapar ama sebebi biraz yavan kalmıştı. anneyi oynayan carla gugino'nun 46 yaşında olması ve atv'deki sürekli ağlanan iğrenç karadeniz dizisindeki başrol kıza çok fazla benzemesi açıklama beklediğimiz diğer mevzular.

    - yetişkin shirley'i canlandıran elizabeth reaser twilight serisinin filmlerinde esme cullen'ı oynamıştı, 2. veya 3. bölümde eşi shirley'e "carlisle'ı arasaydın" gibi bir şey söylüyordu, yani bir selam gönderme vardı ya da ben uydurdum.

    - bu manas destanını derleyip toplamak gerekirse, izlerken çok keyif aldığım, her açıdan çok ince bir işçilik ürünü. umarım 2. sezonu gelir. abigail'in hayaletini elinden tutup götüren hayalet kadın gibi karakterlerin tanıtılmamasını 2. sezonda başka bir aile ile devam edeceklerine yoruyorum. hatta belki poppy'den bile önce orada olan bir aile ile. imla editi yaparen aklıma geldi, belki de 2. sezonda hill house yerine başka bir lanetli evi işlerler, çünkü dizinin resmi instagram hesabının ismi sadece haunting.

    --- spoiler ---
  • diziyi izlerken aklımda hep "acaba evi kaça aldılar? ne kadar masraf yaptılar? kaça satmayı düşünüyorlardı?" soruları dolaştığı için konuya odaklanamadım. lanet olsun şu emlak avcıları programlarına
  • korku dizisi değil miydi ya bu? ben niye ağlıyorum amk
  • 2 gecedir 35 yaşındaki beni ışıklar açık uyutan dizi. hayır çocuklar falan soruyor, cevap da veremiyorum, çalışırken uyuya kalmışım falan diyorum.

    ha bir de korkmuyorum diyenler, ya siz neler yaşadınız bundan önce de, bu izlediklerinizden korkmuyorsunuz amk? hayalet avcılığı mı yapıyorsunuz, cinleriniz falan mı var? korkmamanız için ancak bu tarz işlerle uğraşıyor olmanız lazım başka bir açıklaması yok yani.

    edit: son iki bölümü ancak toplu taşıma araçlarındayken tamamlayabildim. öyle izleyince etki biraz daha azalıyor. gerçi metro tenhayken yine biraz tırstım izlerken ama idare ettim.
  • son zamanlarda izlediğim en kaliteli yapımlardan bir tanesi. (spoiler içeren kısımlar ayrıca belirtilmiştir. şimdilik güvenle okuyabilirsiniz)

    öyle ki kendimi battlestar galactica ile kıyaslama yaparken buldum. bsg nasıl sadece bir bilim-kurgu dizisi değilse, the haunting of hill house (hhh) da sadece bir korku dizisi değil. aslında tam aksine bu bir aile draması. aile içerisindeki bir ölümü, o ölüm çerçevesinde ortaya çıkan aile-içi anlaşmazlıkları ve geçmişte yaşanılan travmalarla yüzleşmeyi gün yüzüne çıkartan bir konusu var. temasında ise korku öğeleri var. bunu yönetmen mike flanagan çok iyi hissettirmiş. bir zaman geçtikten sonra korku dizisi yerine dram dizisi izlediğinizi farkediyorsunuz. bu dram hem bir aile üzerine hem de insanın akıl sağlığı üzerine yazılmış aslında. bu kadar açık ibareye rağmen bu ayrımı yapamayan insanların diziden beklediği şeyleri bulamaması çok normal. korku dizisi izlediğini sanan vatandaş bu dizide klişeden başka bir şey görmeyecektir.

    şimdi beni iyi anlamaya çalışın. bu yazıyı yazarken diziyi yeni bitirmiş bulunuyorum ve uzun zamandır hiçbir diziden bu şekilde etkilenmediğimi baştan açık açık itiraf ediyorum. içim içimi kemiriyor. midemde rahatsızlık hissediyorum ve anlam veremediğim bir iç savaş neticesinde kalbim sıkışıyor. ara sıra durduk yere ağlayacak gibi oluyorum sonra kendimi durdurabiliyorum. vucudumun bu diziye verdiği reaksiyonu başta anlam veremedim. kendimi histerikli ve ağlak olmakla suçladım ancak biraz düşününce farkettim ki bu denli etkileyici dramlar o kadar az ki. bağışıklık sistemim varlığını unuttuğu bir mikrop ile tekrar karşı karşıya kalmış gibi reaksiyon vermesi ve bende uzun yıllardır hissetmediğim bu hisleri uyandırması çok normal aslında.

    böylesine özel bir şey tarif edilirken nereden başlanır bilemedim ama;

    yönetmen gerçekten çok başarılıydı. olay örgüsünü aktarış biçimi ve kafanızda yavaş yavaş taşların oturmaya başlaması çok keyif verici bir tecrübeydi.

    oyunculuklar ortalama üzeriydi. kötü bir tane bile performans yoktu. 1-2 tane gerçekten çok ilginç karakter var ama asıl beni en çok üzen nell'in dramı oldu. demiştim ya durduk yere ağlayasım geliyor bazen. temel sebebi bu karakter aslında. yaşadığı dram karşısında kahrolmadan duramıyorsunuz. (bir melinda (bkz: face of melinda) bir de bu nell zaten. yaktınız lan bizi.)

    ---bundan sonrası spoiler içerir---
    ---bundan sonrası spoiler içerir---

    diziye çok tepeden bakıldığında five stages of grief üzerine kurulu olduğu görülüyor.
    kederle mücadelede geçirilen safhaları bu beş craine kardeş üzerinden anlatmışlar da diyebiliriz.

    1. denial: bu konsept steven craın üzerine kurulmuş. kendisi hikayenin başında hiçbir şekilde paranormal aktiveteye inanmıyor. bundan ötürü de ikizlerin ve annesinin küçükken hill house'da yaşadıkları hayalet deneyimlerini reddediyor ve bunu savunanları da akıl sağlığı bozuk olduğu gerekçesiyle küçümsüyor ve içten içe bunun ailede genetik bir bozukluk olduğunu düşünüyor. bu genetik bozukluk korkusu öylesine büyük ki, çocuk sahibi olmayı reddederek evliliğini tehlikeye atacak boyutlara kadar ulaşıyor.

    2. anger: shırley craın tarafından temsil edilen safha. genel olarak ailenin en titiz ve en asabi üyesi zaten. aile bireylerine karşı en çok hayalkırıklığını shirley dile getiriyor. sürekli beğenmediği ve zayıf bulduğu yönleri oluyor genel olarak ama en çok steven ile derdi var. kendisine hill house ile ilgili yayınladığı kitaptan ötürü çok ciddi bir öfke duyuyor. kocasını 6 yıl önce aldattığı için içerisinde birikmiş ve kimseye anlatamadığı bir yük var. hayata duyduğu bu öfkede bunun da bir payı var. bir anlamda bundan ötürü de control freak diyebiliriz.

    3. bargaining: bu safhada theo craın etkileri görüyoruz. sürekli bir hayatla pazarlık ve anlaşma yapma isteği var aslında. rasyonelleştirme kabiliyeti ve zekası yüksek bir karakter olduğu için kendisne yakınlıktan kaçmak için bazı yollar bulduğunu görüyoruz. bunların en dikkat çekeni eldiven mevzusu ve kendisin sürekli uyuşmuş halde sexe vermesi. kendisini insanlarla yakınlıktan uzakta tutarak sorunların çözeceğine dair bir hayali anlaşmaya imza attığının farkında değil.

    4. depression: luke craın belki de hill house denilen tanımsız yaratığa en çok maruz kalmış olanlardan. küçüklüğünden itibaren evde yaşadığı travmaların miktarı belki nell ile yarışır ancak bundan en kötü etkilenen hayatı en çok mahvolan luke oluyor aslında. gördüğü hayaletlerden kaçmak için uyuşturucu bağımlılığı başlıyor. gördüğü şeyler gerçek mi hayal mi anlayamadığı için uyuşturucuyu sürekli bir bırakıp bir geri başlıyor. ilave olarak ailesi tarafından en çok hor görülen kardeş. nell hariç bir allahın kulu hayatına çeki düzen verebileceğine inanmıyor da diyebiliriz. tüm bunlar biriktiğinde luke'un hayatının çok büyük kısmı depresyon içerisinde geçiyor. başa çıkma mekanizması olarak geliştirdiği yediye kadar sayma olayı da ailedeki yedi kardeşi temsil etmek yerine, luke'un yatağından nell'in yatağına giderken atılan adım sayısını temsil ediyor.

    5. acceptance: nell craın'in içimi parçaladığı ve diziyi sonlandırdığı safha burası oluyor. neresinden başlayayım, en çok neye üzüleyim bilemedim ancak şunu biliyoruz ki nell küçüklüğünden beri kardeşlerine çok düşkün bir karakter. babasıyla olan mektuplarında bile kendisi ile ilgili bir kelime yazmadan hep kardeşlerini anlatan bir insan. luke ikiz kardeşi olduğu için onunla hep özel bir bağı oluyor belki ama genel olarak kardeşlerine aşırı düşkün. hikayenin sonunda ortaya çıkıyor ki; kardeşlerini bu kadar seven ancak kardeşleri tarafından o kadar da sevilmeyen nell, hepsinin kurtuluşu oluyor. onlara kendi aralarındaki anlaşmazlıkları çözmeyi öğretiyor. birbirlerini ve kendilerini affetmeyi öğretiyor. tüm bunları kendi ölümü pahasına (onlarla kırmızı odada buluşarak) bilerek yapıyor. hikayenin finalinde; hem kendini hem kardeşlerini affediyor.

    karakterleri kısaca özetlediğime göre hikayedeki etkileyici kısımları özetleyebilirim.

    * dizinin vurucu kısmı nell'in ölmesiyle başlıyor aslında.

    ortada bir kayıp var ve bu kaybın aile içerisindeki etkileri çok güzel bir şekilde işleniyor. bir insan düşünün ki bent-neck lady gibi bir hayalete inandığı için kendi aile fertleri tarafından bile küçük görülüyor. üstü kapalı bir şekilde deli muamelesi yapılıyor. kardeşlerine telefon ettiğinde telefonları açılmıyor. sürekli geçiştiriliyor, fikirleri ciddiye alınmıyor.

    bu insan sonradan aşık oluyor. hayatının aşkıyla arthur ile evleniyor. arthur ona uyku felci sorunu için yardımcı oluyor. belli bir süre bent-neck lady'yi görmeyen nell nispeten hayatının en güzel günlerini yaşıyor. sonra ani bir rahatsızlık ile arthur ölüyor. öldüğü gece bent-neck-lady yine nell'e musallat olduğu için bu ölümden hayaleti sorumlu tuttuğu bile oluyor.

    böyle bir karakter işte aslında nell. bir gün gördüğü hayaletlere dayanamayıp psikoloğunun da tavsiye üzerine hill house'a gidip onunla yüzleşmeye çalışıyor. ancak hill house bir yaratık ve bu yaratık ona bir takım hayaller gösterek evde kalmasını sağlıyor. gördüğü en güzel hayal şüphesiz ki hayatının aşkı arthur oluyor. patty griffin - heavenly day eşliğinde hafızalarımızdan silinmeyecek bir dansa şahit oluyoruz. dizinin en etkileyeci yerlerlerinden birisiydi:

    https://www.youtube.com/watch?v=cbi7yuefnrk

    sonrasında annesini görmeye başlıyor nell. hill house annesinin hayali üzerinden ona söz verdiği kolyeyi takıyor merdivenlerin tepesinde. halbuki gerçekte boynuna bir ilmik geçiriyor nell. hayalet nell'i aşağı itiyor ve feci şekilde boynu kırılarak ölüyor. o anda anlıyoruz ki nell'in ruhu hill house'a hapsoluyor ve kırmızı oda'da zaman doğrusal ilerlemediği için geçmişe giderek kendisini ve kardeşlerini uyarmak istiyor. ancak uyarmak isterken bent-neck-lady olarak kendi küçüklüğüne musallat olmuş oluyor. bent-neck-lady'nin nell olduğunu öğrenemek dizinin kritik dönemeçlerinden biriydi. aslında buradaki mevzu tam olarak intihar mı cinayet mi şu aşamada çok belli değil. ben yorumumu yazının sonunda yapacağım.

    * nell'in ölümünden sonra aile cenaze için toplanıyor ama onun öncesinde nell'in vucudu morgda beklerken luke'un anlamsız yere uyuşturucu krizine girip üşümeye başlaması ve kaskatı kasılması çok üzücüydü. aralarındaki "ikiz şeyini" (twin thing) bize çok güçlü bir şekilde hissetirebildiler. cenaze için toplandıklarında, theo'nun da dediği gibi kardeşleri en çok rahatsız eden kısım nell'in arthur'un ölümünden sonra ölüm denilen konseptin geride kalanlara nasıl bir etki bıraktığını bilmesine rağmen kendi canına kıyması oluyor. ölümünde bile nell'i suçluyorlar bir nevi aslında. luke hariç. luke ikiz kardeşi olmasından ötürü en ağır darbeyi alan taraf oluyor. ikizi olmadan nasıl yaşayacağına dair en ufak bir fikri olmadan boş boş geziniyor cenaze süresince. burada yönetmene yine değinmeden edemiyorum. bir aile bireyinin kaybını çok iyi tasvir etmiş bence. babasını gençken kaybetmiş biri olarak söylüyorum, gerçekten izlerken sizin de içinize oturuyor. cenazedeki en önemli detay tüm aile birbirine bağırarak kavga ettiği sırada tabutun yere nell (bent-neck lady)tarafından düşürülmesi ile kavganın kesilmesi olmuştu. kızcağız kimse üzülmesin diye ölümden sonra bile uğraşıyordu.

    * nell'in cenaze töreni sırasında çocukluğunda daha önce başına geldiği gibi "ben hep buradaydım ama siz beni göremediniz" demesi iç sızlattı.

    * cenazedeki kedere dayanamayan luke bir şeyler yapılması gerektiğini biliyor. hill house'a gidip evi yakarak tüm aileye musallat olan hayaletlere son verebileceğini düşünüyor. tüm aile de peşimden gidiyor aslında. hepsinde aynı korku var. luke'un da nell gibi eve gidip öleceğini düşünüyorlar. bu sırada görüyoruz ki nell bent-neck-lady olarak shirley ile theo arasındaki kavgaya onları yerlerinden zıplatarak müdahil oluyor. bırakın onları olacaklardan uyarmayı sadece basit kavga etmelerini bile istemiyor nell.

    * aile eve girdiğinde anlıyoruz ki benzin ile yakılamayacak boyutta hayalet var kırmızı odada.
    kırmızı odanın evin miğdesi olduğunu nell'den öğreniyoruz. bu aşamada tüm aile fertleri kırmızı odaya hapis durumda. kırmızı odanın kurnaz bir şekilde her aile ferdine farklı göründüğünü, dolayısıyla aslında hepsinin daha önce o odada olduğunu anlıyoruz.

    * kırmızı odada yokolmayı beklerken 4 kardeş de hayatlarının kabusunu görüyorlar:

    steven çocuğunun hastalıklı ve lanetli olduğunu görüyor
    theo, partneri thrish ile yatakta dururken yüzlerce el tarafından saldıra uğradığını görüyor.
    shirley, 6 yıl önce kocasını aldattığı adamı görüyor
    luke, uyuşturucu neticesinde öldüğünü görüyor.

    hepsini kabuslarından nell uyandırıyor. hepsini o kurtarıyor.
    kırmızı odada bilinçleri yerine geldikten sonra nell'i görüyorlar.
    bir şeyler konuşuyor ama anlamıyorlar. sanki zamandan bağımsızmış gibi. sanki odada bulunanları görmüyor, hissetmiyormuş gibi.

    ancak anlıyoruz ki nell time-shift yaşıyor. shirley'in "sanki ben burada daha önce bulundum?" demesiyle senkron oluyorlar ve kardeşleri ile son kez konuşma fırsatı oluyor.

    onlara kırmızı odayı anlatıyor. bu evin midesi olduğunu anlatıyor. hepimizin bu odada farklı farklı zamanlarda defalarca olduğunu anlatıyor.

    sonra da efsane kapanışı yaparak benim neznimde diziyi sonlandırıyor:

    "uzun süre, zamanı, bir çizgi olarak düşündüm. dakikalarımızın, domino taşları gibi dizilip birbirlerinin üstüne düştüğünü, günleirn peşi sıra devrildiğini ve başlangıçla son arasında uzun bir çizgi olduğunu düşünürdüm."

    "ama yanılmışım. hiç de böyle değilmiş. dakikalarımız, yağmur gibi etrafımıza yağıyormuş. ya da kar. ya da konfeti."

    "...bu oda evin kalbi değil. hayır. kalbi değil midesi."

    steven için oyun odası olarak göründüğünü,
    shirley için aile odası olarak göründüğünü,
    theo için dans odası olarak göründüğünü,
    luke için ağaç-ev olarak göründüğünü,
    nell için oyuncak odası olarak göründüğünü,
    anneleri için okuma odası olarak göründüğünü anlatıyor.

    "bir canavar tarafından yutulmuş küçük bir valık gibiyim ben ve canavar içerideki küçük haraketlerimi hissediyor."

    luke'a döner:
    -yaşamak zorundasın.
    + bunu sensiz nasıl başarırım bilmiyorum.
    - ben bir sır öğrendim. sensiz diye bir şey yok. ben gitmedim. pek çok parçaya bölündüm. kar tanesileri gibi hayatlarınıza yağıyorum.

    "hepinize söylemek istediğim çok şey var."

    theo araya girer:
    -son sözlerimizin öfkeli olduğu için çok üzgünüm.
    + son sözlerimiz değildi. (gülümser)

    shirley araya girer:
    - üzgünüm. telefonunu açmadığım için...
    + hayır açtın. birçok defa...

    steven araya girer:
    - seni dinlemediğim için özür dilerim.
    + bu bir şeyi değiştirmezdi.(burada kadersel bir döngüyü ima ediyor. ne yaparlarsa yapsınlar sonucun değişmeyeğini ve kendisini öleceğini söylüyor bir nevi. nell'in ölümü kardeşleri tekrardan bir araya getirerek kendilerini ve birbirlerini affetmelerin neden olan bir katalizör görevi gördüğünü de anlıyoruz)

    "bunu bilmenizi istiyorum. bağışlayıcılık sıcaktır. yanağa düşen gözyaşı gibi. yağmurun altında durduğunda bunu ve beni düşün"

    "ben sizi her halinizle sevdim. siz de beni böyle sevdiniz. hepsi bu. gerisi konfeti" (bkz: the rest is confetti)

    dizi benim için burada bitti aslında. the rest is confetti gibi bir cümleden sonra düşünmek ve yazı yazmak çok zor. hikayenin sonunda hill house baba ile anlaşma yaparak kendisini feda ediyor ve bu sayede çocuklar kırmızı odadan çıkabiliyor. neticede ev kazanmış oluyor ama dedim ya netice önemli değil. nell'in son sözü ile bitti bu hikaye. yapımcılar da benimle aynı fikirde olsa gerek ki dizini sonunu ıf ı go, ı'm goin ile bitirmişler:

    https://www.youtube.com/watch?v=gcitb709ivc

    ---spoiler bitti. toparlayıp kapatacağım---
    ---spoiler bitti. toparlayıp kapatacağım---

    müziğe değinmişken söylemeden olmaz; dizinin soundtrackleri the newton brothers yapmış. yanlış yorum yapmamak adına 2-3 sefer baştan aşağıda dinledim soundtrack albümünü. inanılmaz beğendim. özellikle beginning of the end movement ıv ve the end dizinin genel karakterini yakalamış çok başarılı eserler.

    nell karakteri ve onu canlandıran victoria pedretti'nin efsane performansı ile birlikte düşündüğümde hhh ne kattı bana? niye bu kadar etkilendim?

    - çünkü affetmek büyük bir erdem. hayatına devam edebilmek için çok önemli bir basamak.
    - sorunlarınla yüzleşmekten kaçmak hiçbir işe yaramıyor. yaramayacak. steven'ın dediği gibi hayaletler suçluluk duygusudur, korkudur. onlarla yüzleşmek için gerekli cesareti mutlaka kendimizde bulmamız lazım.
    - zamanı gerçekten doğrusal olarak düşünmemek lazım. birini kaybeden beni daha iyi anlar. kimse aslında tam olarak ölmez. gün içerisinde fikirleri, duyguları sana sürekli eşlik eder. bu gözle bakıldığında ölümün biraz daha hafifletici tarafını hatırlamak çok güzel bir deneyimdi.
    - theo'nun ölüm tanımı, steven'ın ise sevgi tanımının damaklarda bıraktığı leziz tad.
    - nell gibi bir drama karakterini bana kazandırması çok özel bir tecrübeydi benim için. dünyalar tatlısı bir insanın hiç haketmediği bir drama düşmesi ve her zaman olduğu gibi kendisinden çok kardeşlerini(haketmeseler bile) düşünerek onların kurtarıcı ışığı olması. sonrasında sessiz sedasız kırmızı odadaki hapishanesine geri dönmesi kolay kolay unutabileceğim bir dram değil.

    kendisinin de dediği gibi "...the rest is confetti"
  • final sahnesinin son anda alınan bir kararla değiştirilerek çekildiği dizi.

    --- spoiler ---

    ailenin kalan üyelerinin bir arada olduğu luke'un pastalı kutlama sahnesinde arkadaki duvara red room'daki ince uzun pencereyi koyacaklarmış aslında. yani odada kısılı kalmışlar olacaktı böylece fakat çekimden önceki gece flanagan'ın vicdanı el vermemiş ve izlediğimiz şekilde çekmişler -duvarda çerçeveler filan var- yani kurtulmuşlar.

    ben şahsen o sonu tercih ederdim, zaten dizinin ilk bölümlerine göre 6. bölüm sonrası bana fazla soft geldi ama öyle sonları anca david lynch'in yapmaya götü yiyor herhalde bu alemde.*
    (bkz: twin peaks)

    flanagan'ın kendi cümleleri ise şu şekilde;

    “we toyed with the idea for a little while that over that [ending] monologue, over the image of the family together, we would put the red room window in the background. for a while, that was the plan. maybe they never really got out of that room. the night before it came time to shoot it, i sat up in bed, and i felt guilty about it. i felt like it was cruel. that surprised me. i’d come to love the characters so much that i wanted them to be happy. i came into work and said, 'i don’t want to put the window up. i think it’s mean and unfair.’ once that gear had kicked in, i wanted to lean as far in that direction as possible. we’ve been on this journey for 10 hours; a few minutes of hope was important to me.”

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap