• soğuk bir gün.

    ekşi sözlük 2030 yılında da var olacak, hissedebiliyorum. ben hâlâ dünyada olur muyum bilemem. ancak o gün gelecek, birileri bu başlığı okuyacak, eğer ölmüşsem buraya girmeyeceğim ve entry'i editlemeyeceğim. şayet hayatta olursam ise, gelip 2019'daki hâlime hesap verip sonra siktir olup gideceğim. gerçi bilemiyorum, gitmeyedebilirim, nedense kırk yaşında da sözlükte olurum gibime geliyor.*

    neyse, 2030'daki ben nereden başlasam bilemiyorum. hayat 2019 yılında da bir hayli boktan, 2030'da umarım farklı olur, diye ümit etsem de öyle olmayacağına eminim. tabii bu duruma nereden baktığımızla alakalı bir mevzu bu. 2030 yılına gelince nostalji ağlaklığına girip "ah ah nerede o eski günler..." diye ağlamayın, zira ne 2019 ne de 2009 o ağlaklığa değer yıllar değildi. her şey sıradandı bir hayli. yine bir sürü acı olay oldu, yine bir sürü kişi öldü, yine fakirler ve güçsüzler ezildi ve maalesef yine güçlüler kazandı. o yüzden genele bakıp nostalji ağlaklığına girmeyin hiç; boş muhabbetler bunlar.

    biraz 2019'dan bahsedeyim. aslında 2019'a da tam alışamadım ya, sanki hâlâ 2012'deyim, o tarihten sonra bir dağın içine kazılmış bir tünele girdim sanki. ben tünelden gittim, dünya ise dışarıdaydı. tünelde zaman mefhumu yoktu ama dışarıda vardı; tünel bitti nihayetinde, çıktım biraz önce. takvime baktığımda yapraklar 2019'u gösteriyordu; saçma ve acıydı ama hayatta saçma ve acı olmayan çok fazla şey yok. neyse, biraz buraların güzelliğinden bahsedeyim. ey 2030'daki hâlim, sana sesleniyorum. 2030 yılında neredesindir bilemem. belki mezarda, belki köyde, belki de letonya'nın baltık denizi kıyısındaki bir şehrinde. 2019'un istanbul'u keşmekeş ve rutubetli. istanbul bu tarihte de çok karışık. on yıldır buradayım; on yıldır herkes istanbul'u mahvettiler, diyor. ama mahveden kesim biziz; kimse bundan söz etmiyor. yani eğer 2030'da da istanbul'da yaşıyorsan sakın "ah eski istanbul..." falan deme. eski istanbul 1970'te hakkın rahmetine kavuşmuş olmalı, bilemiyorum. he istanbul diyordum; istanbul'da hâlâ daha güzel şeyler var elbet. ağaçlı yoldan beşiktaş'a yürümek, barbaros hayrettin paşa meydanında etrafa bakmak, sonra kadıköy vapuruna binmek, boğazı izlemek, martılarla dertleşmek, kız kulesi'ne bakmak, sonra da galata'yı seyretmek, tarihi silüetle geçmişe uzanmak, boğazı geniş açıdan izlemek, kadıköy'den modaya yürümek... var işte olm hâlâ bir şeyler. ama yine de söylüyorum, gönül rahatlığıyla söylüyorum hatta, umarım 2030'da bu şehirde yaşamıyor olursun.

    tabii insan 2030 falan diyince akıllara, bilhassa benim aklıma önemli bir soru geliyor. 2030 yılında malum kişi hâlâ ülkemizin başında olacak mı, yoksa olmayacak mı? belki sen bu satırları okurken onu çoktan unutmuşsundur, gerçi unutalacak biri değil ama bilemiyorum. aşağılık insanoğlu her şeye alışır, onun ölümüne de alışılır elbet, canım anneannemin ölümüne bile alıştı yüreğim. doğrusu ondan nefret etmiyorum artık. insanlar tercihlerini yaşarlar. bizim milletimiz de tercihlerini yaşıyor ve maalesef coğrafya kader olduğundan, bizim kaderimiz de bu milletin kaderiyle paralel ilerliyor. sonucunda bir şekilde razı olmaya itiliyoruz. aksi mümkün değil. ee siktirip gitseydin de beni de kurtarsaydın, dediğini 11 yıl evvelden duyar gibiyim. imkânlar ve şartlar uygun olsaydı gitmez miydim be abi, abi diyorum, çünkü kırka merdiven dayamışsın artık. saçlarım şimdiden beyazlıyor, o zaman nasıl olacak kim bilir. he ne diyorduk, malum kişi. malum kişiden nefret etmiyorum, neden edeyim? ama ecevit'i yarım yamalak hatırlıyorum gerisi o. kendisi hayatımın her alanına sirayet etti. onun buralardan gidişini bir hayli merak ediyorum. neyse daha fazla yazmayayım, silivri soğuktur şimdi*. evet, "silivri soğuktur" diye bir kalıp var son birkaç yıldır. hatta ergenekon ve balyoz davalarından sonra çıktı yanılmıyorsam. düzene biraz karşı gelenler, silivri'nin soğukluğuyla yüzleşiyorlar. eminim, 2030'da türkiye'de yaşayanlar çok nezih bir ortamda refah içinde yaşıyorlardır; adalet çok adildir, ülkede cemaat, tarikat gibi şeyler kalmamıştır ve eminin kimse kayrılmıyordur. öngörülerini sikeyim, dediğinizi duyar gibiyim. sadece taşak geçiyordum, refah içinde yaşamayacağınıza eminim; hatta umarım suriye gibi parçalanmamışsınızdır, demek istiyorum. ki sanmıyorum ama belli olmaz; burası orta doğu.

    izin verin, 2030'daki hâlime seslenmeye devam edeyim. umarım yüzünü ekşitip, "ne yazık ki kadere bak, kadere bak, kimleeeerr kimlerle beraber yan yana geliyor, kadere bak, kadere bak, aaağh ağhh, nereden nereye, ne oldum deme, ne olacağım de, hep bunlar imtihan..." demezsin bu satırları okurken. dur lan daha ölüp ölmeyeceğim belli değil, çok üzmeyeyim seni. çok detay veremiyorum ama umarım hayatın düzene girmiştir artık. umarım hâlâ daha le cola ve patito ile beslenmiyorsundur mesela. aslında bunu düşündükçe sağlığın hakkında endişe ediyorum, üzgünüm. fakirlik bitmiştir umarım, bu kadarı fazla. evlenmişsindir, evlenmiş misindir? öyle oluyor genelde ama olmayabilir de. bu soruların cevapları sende. eli yüzü düzgün bir işin vardır, var mıdır ki? valla 27 yaşında hâlâ bir işin yok, işin gücün aylaklık serserilik, 38'de de yoksa sıkıntı büyük. son işimde avm'de paspas falan atıyordum, umarım hâlâ daha öyle değildir. bıktım lan fakirlikten. umarım kimseyi kaybetmemişsindir, düşündükçe gözlerim doluyor. bu ihtimali düşünmek bile istemiyorum. neyse bu konuyu uzatmayacağım, ağlak olduğum bir başka konu bu. düşünemiyorum.

    sana noyan kıvanç özcan'ı hatırlatmak isterim. kendisi tanıdığımız biri. başarısız, sıradan, yorgun ama naif kendisi, bilirsin, o da dibe vurdu ama bir şekilde çıkmayı bildi işte. acaba onun hikâyesini bizden başkaları da öğrenebilecek mi ya da öğrendi mi? doğruyu söylemek gerekirse çabalıyorum, aslında çaba sarf etme aşamasını arttırmam gerektiğini de biliyorum, ki deniyorum. merak etme, noyan kıvanç özcan için elimden geleni yapıyorum. mehmet tezel için de, emily dekker için de ve diğerleri için de. belki benim bilmediğim ama senin bildiğin başkaları da olacak. doğrusu bunu düşünmek bile heyecan veriyor. umarım onlardan vazgeçmemişsindir, belki de görünce acı bir tebessüm edecek ve içinden "olmadı" diyeceksin. umarım öyle olmaz da "başardık, sesleri duyuldu" diye haykırırsın bu satırları okurken. ölmedik candan ümit kesilmez, zihnimiz ölmedi daha.

    babam ve annem istanbul'da, yarın gidecekler. onlarla vakit geçirmeyi her şeye rağmen çok seviyorum. umarım 2030'da da bu imkânım olur, diyip sana bunu hatırlatmak istiyorum. ve bu entry'i okuyanlara da. zaman su misali akıyor, sevdiklerimizin kıymetini her saniyede bilmemiz gerekiyor.

    1 ocak 2030'da da acaba yılbaşında eğlenmek dinimize aykırı muhabbetleri olacak mı acaba diye merak etmiyor değilim. lan umarım 1 ocak 2030'da bu satırları okurken dünyanın kuzeyinde veyahut batısında oturup sıcak evimde karımın memelerini avuçlarken bu entry'i görüp "aman siktir et şu veledi, gel de sevişelim" derim.*

    karımın memeleri diyince aklıma fenerbahçe geldi. ligin on yedinci sırasındaki fenerbahçe... fenerbahçe neredeyse on senedir şampiyonlar ligi'ne gidemiyor, umarım 2030'a kadar allah-fenerbahçe gerginliği sona erer. yirmi senedir vizelerin kalkacağı konuşuluyor, hiç sanmıyorum ama umarım avrupa'ya vizeler kalkar da gençlerimiz gönül rahatlığıyla gezip kendilerine bir şeyler katarlar. biz gidemedik, gitmeye kalksak bile pireli itler gibi kontrol edildik. bir hayli aşağılayıcıydı. umarım ülkemiz biraz olsun düze çıkar. dolar fiyatı veriyorum, an itibarıyla 5.40. ki iki sene önce 2.90'dı. tl'yi buldozer gibi eziyor pezevenk. asgari ücret yılbaşında "ooo müthiş zam" nidaları eşliğinde 2.017 tl olarak açıklandı, fakirler sevindi ama geri zekalılar enflasyondan bihaberler. yerli ve mili diye diye ülkede her şey satıldı ama yerine bir şey de yapılmadı. yerli otomobil yapacağız dediler üç dört sene önce, gösterdikleri şey de kuzeyli bir araba firmasının aracının yandan yemişiydi. ortada hâlâ daha bir şey yok. her bok satıldı, köprüler yollar yapıldı ama hepsi yandaş firmalara taahhüt karşılığında. devletin malı deniz, yemeyen keriz mottosu hala daha geçerliliğini koruyor; 2030'da nasıl olur bilemem. medyada herkes yandaş, 1984 kitabından hâllice bir durum var; bu durumu kimse de sikine takmıyor. ki ben de takmıyorum artık; bir şey değişmiyor zira. din hâlâ daha ülkemizdeki en baskın kontrol gücü. insanlar dinle hareket ediyor ve ona göre hayatlarını sürdürüyorlar. ama dinin getirdiği hayat biçimlerini hep kendi yorumlarına göre yaşayıp, evvela paraya tapıyorlar. 2030'da da böyle olacağına eminim. gördüğüm kadarıyla arkadan gelen gençler de bir hayli kayıtsız ve boş. youtube, instagram derken peşimizden yarrak gibi bir gençlik geliyor. hepsinin beyni erimiş gibi, türkçeyi doğru düzgün konuşamıyorlar. umarım yanılıyorumdur; 2030'da çok zeki, bilgili ve duyarlı gençlerle dolar taşar ülkemiz.*

    son olarak, annemin evinin kömürlüğündeki eski vitrinde siyah bir kutu var. kutuda çocukluğuma dair eşyalar ve bir günlük var. muhtemelen unutmuşsundur, o kutu 2009'da taşındığımızdan beri açılmıyor. 21 yıl sonra açmak bir hayli keyifli olabilir. öptüm.
  • 1 ocak 2020 ye gireceğiz saatler kaldı.acaba 10 yılda neler değişecek, yazar olabilecekmiyim*
    31 aralık 2029 da bunu gören biri beni yeşillendirsin sohbet edelim
hesabın var mı? giriş yap