• sağlık durumu sebep gösterilerek uçağa alınmazsa "ironi nedir?"'in tanımı olacaktır.
  • ölümü tercih etmek bir hak olmalı. zaten intihar yasak değil ancak insanlar acılı ve belirsiz bir sona zorlanmamalı ve tıbbi destek verilmeli.

    herkes insanca ölmeyi hak eder. ölüm anına kendiler karar verseler dahi...
  • ölüme kontraya çıkmak istemiş.

    adamı anlamak gerek. her şey bitmiş, herkes gitmiş; anlamlı her şey anlamını yitirmiş..

    edit yeşilçamdan: sana öyle şeyler yapacam ki öldür beni diye yalvaracaksın..
  • konuya hala türlü türlü espriler, tuhaf tuhaf komikliklerle yaklaşan orospu çocuklarını görüyorum. yaş hiç önemli değil, ötanazi insanların doğal hakkı olmalıdır.
  • bu hayatin heyecanı meyecani yok virüsü dedemize de bulaşmış.
  • ileride yapmayı istediğim eylemdir.
    yok hayat güzel, yok yaşamak için çok sebebimiz var vs..vs... gibi saçma sapan pozitiflik saçan insanlara sanırım tahammül seviyem gittikçe azalmakta. evlenme, çocuk yapma, çocuğa bir ömür adama, birilerine emek vermek, birilerini mutlu kılmak gibi bir amacım yok. hayatta varmak istediğim bir nokta ya da bunun için harcamam gereken efor için motivasyonum yok. kendim de dahil olmak üzere kimse için bir şey yapmak istemiyorum. şartlar uygun olduğunda intihar etmek yerine (yok götün sıkıyorsa intihar et diyenler için : insanlar sana mı soracak lan sığır !), ötanazinin serbest olduğu bir yerde yaşamıma son verilmesini ve cesedimin de yakılıp denize savrulmasını istiyorum. iletişim kurduğum herkes bana kendimi bu dünyaya ait değilmişim gibi hissettiriyor.

    biri çıkmış "ölümü yok oluş sanmasıdır" demiş. diğer taraftan haber mi alıyorsunuz? biri gelipte size haber mi veriyor? burası şöyle burası böyle diye de böyle ahkam kesiyorsunuz?

    ölmek bir varoluş ya da tamamen yok olmak, bunu bilemiyorum ama bildiğim bir şey varsa kimi insanlar kendilerini bu denli ait hissetmediklerinde bu hak onlara tanınmalı.
  • ölmesi için hastalanmasını, kötürüm olmasını beklemesi gerektiğini savunanlar var. oysa herkes acısız ve rahat bir ölümü hak eder. kimse hastalanarak, kötürüm olarak, bakıma muhtaç olarak, acılar içinde ölmeyi beklemek istemez. bunu beklemesini istemek neresinden bakarsan acımasızlıktır.
  • bizden bir örnek (bkz: cahit tanyol)

    "bütün tanıdıklar, dostlar ve sevdiklerim bir bir gitti, gençlik yıllarımın anıları uzak sisli bir şeyden bana gülümsüyor”

    106 yaşındaki sosyolog cahit tanyol
    doğum yılı 1912
  • yaşlı bir bilgenin ders niteliğindeki feryadıydı.

    sözlerinde, bir ekoloji profesörünün duyduğu çaresizlik (bkz: weltschmerz) yankılanıyordu.

    günümüzde çoğu insanın okumaktan aciz olduğu “tarih”i bizzat yaşamış, bir asrı aşkın süre araştırma yapmış ve insanlığa hizmet etmiş olduğu halde, hayatının en olgun döneminde ve akli melekeleri yerindeyken yapayalnız olduğunu fark etmektir bu.

    bu yalnızlığı anlamaya çalışın:
    düşünün ki tüm sevdikleriniz, teselli bulduğunuz eşiniz, dostunuz yıllar önce bu dünyadan göçmüş. size huzur, öğüt ve şefkat verecek kimseniz yok. çocuklarınız yaşlı insanlar olarak sizden önce ölmüş, tüm yetişkinler yanınızda çocuk.

    düşünün ki çevre profesörüsünüz. eğitiminize başlarken, bir ütopya hayal etmiştiniz:
    daha bilgili, daha müreffeh, çevresine duyarlı bir insanlık.

    savaşlara son vermiş, istikbalini göklerde arayan, dünya vatandaşı bilincini benimsemiş bir toplum.

    ömrünüz, insanlığın evrendeki tek yaşam alanı olan dünyanın küresel ısınma, çevre kirliliği, doğal kaynakların ve canlıların neslinin tüketilmesi gibi nedenlerle giderek yaşanmaz bir yer haline geldiğini anlatmakla geçmiş.

    buna karşın, dünyayı bölüşen, parayı yönetenlerin çıkar uğruna bilim, sanat ve felsefeye düşman kesildiğini düşünün.

    sanayi ve teknolojinin ilerlemesine karşın, insanlığın ve bilgeliğin gerilediğine tanık olduğunuzu hayal edin.

    geniş kitlelerin bilgiye sırtını döndüğü, propaganda ve demogojiden daha çok etkilendiği; lafla peynir gemisinin yürütüldüğü; alın teri ile çalışan, üreten, vergi ödeyen, katma değer yaratan eğitimli insanların küçümsendiği bir distopya düşünün.

    işte j. g. ballard, philip k. dick, george orwell, isaac asimov, ray bradbury ve diğer aydınlar sanat adına ve toplum için geçen yüzyılın ortalarında bu sorunlara kafa yormuştu. kaygılarını dile getirdikleri eserler klasikler arasında yer almakla kalmadı, günümüze ışık tutmaya devam ediyorlar.

    çünkü “modern” dünya, bilim kurgu yazarlarının geçen yüzyılda anlattığı o distopyaya dönüştü. ve üzerinde yaşayanların çoğu bunun farkında bile değil.

    özetle, bilgenin keskin zekası örgütlü cehaletle savaşamadı, yaşlı kalbi bu çaresizlikle baş edemedi.

    elleriyle büyüttüğü çiçekler ezilmiş, okşadığı canlıların nesli kurutulmuştu.
    ömrünü adadığı insanlık tarafından unutulmuştu.
    çağın karanlığında boğulmak istemedi aydınlık ruhu.
    kulağındaki son seda neşeye övgüydü.
  • giderayak yapılan aktivistlik. cinsiyet kalıplarının, sosyal rollerin, uyuşturucunun kanunileştirilmesinin, devlet otoritesinin açıkça tartışıldığı bu devire kadar gelmişiz. bu kadar şey tartışılırken, ötanazi hakkına saygı duyulması lazım.

    yukarıdaki bazılarının söylediği gibi amca istese kafasına sıkabilir, camdan atlayabilir. belki çevresindekiler bile buna ses çıkarmayabilir. ama bunların yerine tartışma açarak avustralyanın ötanazi konusunda öz eleştiri yapmasını sağlıyor.

    insanları zorla hayatta tutmamızın amacı ne?
hesabın var mı? giriş yap