• abi öncelikle benim yaptığım öküzlüğü yapıp görmemiş gibi aynı gün içerisinde 3-4 binayı gezmeye çalışmayın. zihnen ve bedenen tükeniyor insan. eve az önce geldim kulaklarımdan duman çıkıyor hala. mümkünse günlere yayın. ya da her hafta gidip birini gezin falan. "ay canım yarın n'apsak acaba ya sabah erkenden kahvaltı yapıp tüm gün bienali mi gezsek?" yok böyle bir olay. yapmayın bunu. daha sonra günde tek bina olacak şekilde tekrar gezeceğim bienali...

    önemli uyarı : galata rum okulu'nun son katında lungiswa gqunta'nın "çimen" isimli şöyle bir eseri bulunmakta kırık şişelerden oluşan bir eser. bu eseri uzaktan sevin abi. şişeleri yakından çekmek için eğildiğimde tansiyonum mu çıktı ne olduysa artık gözüm nasıl karardı anlatamam. yaklaşık bir dakika boyunca da geçmedi ve yere yığılmamak için çok uğraştım. beyin kanaması geçiriyorum falan sandım resmen. neyse işte ne zaman ne olacağı belli olmuyor. ayağınız burkulur bir şey olur kendinizi şişelerin ortasında kevgire dönmüş halde bulmayın sonra. çocuğunuzla birlikte gittiyseniz elini bırakmayın, kendinizi eserlere kaptırıp başı boş bırakmayın. allah korusun...

    uyarıya açıklama geldi: orada görev yapan bir arkadaş durumu açıklığa kavuşturdu sağ olsun: "galata rum okulunda görevliyim. o eserde kullanılan kimyasaldan dolayı rahat nefes alamadığın için böyle bir sıkıntı yaşamış olabilirsin. sanatçı aslında benzin kullanmak istemiş, ama yanıcı özelliğinden dolayı güvenlik gerekçesiyle izin verilmemiş. görevli arkadaşlar genelde ziyaretçileri eğilmemeleri konusunda uyarıyor, ama herhalde dikkatlerinden kaçmış. geçmiş olsun."

    bele sanatın içine soxum...

    bienale gelirsek;

    öncelikle şunu belirtmeliyim ki her yere yetişmek için hiçbir yeri doğru düzgün tüketemedim. bugün kabasını aldım sayılır. kaba taslak gözlemlerim şöyle: işlerin neredese yarısına yakını "puufff türkler de iş istiyor neyse bari önceden yaptığım bir şey olacaktı şu köşede. bunu göndereyim de açıklama kısmında bir kulp uydururum." tadında. son derece zorlama olmuş bazı eserler.

    henrik olesen'in kablolar, anahtarlar, gözlükler, ışıklar isimli çalışmasını oldukça sevdim. lise döneminde eve kız arkadaşını getirmiş her erkeği mahalleye girdiği o ânâ götürecek bir çalışma :) istanbul'un eski, herkesin birbirini tanıdığı mahallerinde oturanlara tebessüm ettirmesi muhtemel. gerçi tebessüm mü ettirir yoksa depresyona mı sürükler bilemem. biraz melankolik bir çalışma. bienal temasının hakkını veren nadir eserlerden.

    jonah freeman ve justin lowe 'nin gölgede senaryo isimli enstalasyonunu da oldukça beğendim. adamlar çalışmış abi. adamlar yapmış. bunu es geçenin olacağını düşünmüyorum. kocaman mavi kapı her ziyaretçiyi içeri sokmaya yetiyor zaten. içinde dolaşırken "burayı hiçbir türk annesi görmemeli. eserin yarısını dışarıdaki çöpe atmaları saniyeler sürmez" diye düşünüp ağzım kulaklarımda dolaştım.

    volkan aslan ın 'evim evim güzel evim" isimli kısa filmini izleyin. kısa film salonlarına genellikle biraz dinlenmek için girilir ve birkaç dakika sonra film bitmeden çıkıp gidilir. bunu izleyin abi. filmin sonunda ağzınız açık kalacak ve tekrar tekrar izleceksiniz. gerçekten çok güzel iş.

    erkan özgenin 'harikalar diyarı' isimli filmini de aynı şekilde izleyin. içimi acıtan tek çalışma oldu bu. bazı komşular çok orospu çocuğu...

    bilal yılmaz ın 'kirli kutusu' nu steampunk seven biri olarak oldukça beğendim. he bu işin bienalin temasıyla ne kadar alakası var bilemiyorum. ama alıp evimin orta yerine koyasım gelmedi değil.

    son olarak da galata rum okulunun terasında bulunan leander schönweger in 'ailemiz kaybetti/kayboldu' labirenti. içinde dolaşırken videoya çekeyim dedim ve videoyu kapattığımda etrafımda ne bir insan kalmış ne de bir insas sesi. sadece o ürkütücü kapı vurma sesi kalmıştı. bildiğin kayboldum içinde. son zamanlarda yaşadığım en eğlenceli şeylerden biriydi. birkaç dakikalığına da gerçekten ürkmedim değil. ziyaretin az olduğu ve labirente sizin dışınızda çok az kişinin girebileceği saatlerde girebildiğiniz en minik kapılardan girip labirentin içinde kaybolmanızı tavsiye ederim, tek başınıza... duygusal olarak bütünleştiğim tek çalışma oldu.

    girişlerdeki masalardan 15 tl karşılığında (normalde 150 tl'den aşağı olmazdı bu sefer şaşırttı beni) sergideki işlerin sanat argümanıyla anlatıldığı 500 sayfalık bir kitapçığa sahip olabilir, orada yazılıp çizilenlerle eserlere daha ciddi bir gözle bakmayı deneyebilirsiniz. bulut sistemi için ne diyordu zamanın ulaştırma bakanı; nimetlerinden yararlanıp işini göreceksin. kafayı taktın mı o zaman işin kötü ehehe, hikmetine fazla şey yapmamak lazım eyyorlamam bu kadar.

    unutmadan; kameramı fark ettiği anda vazoyu kırmış çocuk gibi yüzüme bakan, önümden geçmeden önce iznimi isteyen ve sonra annesiyle beraber oturup hanım hanımcık filmini izleyen sarışın kız: burun deliklerini göstererek gezen kezbanların kol gezdiği o ortamda annenle ikiniz harika bir detaydınız. çoğalsın sizin gibiler. selamlar...
  • tanıtım filmi müziği için, pina'nın soundtrack'inden de aşina olduğumuz, jun miyake imzalı çok çok iyi bir eser seçmişler bu yıl.

    merak edenler için aşk ile buyrun:
  • bienali anlaşılmaz olmakla suçlayanlar, nasıl bir bienal bekliyor? ve kimsenin anlamayacağından nasıl bu kadar eminler?

    gündelikçi ayşe abla ve büfeci necati abi zaten hiçbir zaman, eserler ne kadar basit olursa olsun bienale gelmeyecek! toplumun bu şekilde gelişeceğini düşünmek fena bir hayalperestlik.. toplumun kültür seviyesi ancak ve ancak yeni nesiller ile artabilir. mevcut halkın birden bire sanatsever olmasını beklemek abestir.

    ama emin olun, bu eserleri anlamak için kafa yoran önemli bir genç kitle var. (ki çok zor değil, gelmeden iki üç yazı okuyup sanatçıların önceki çalışmalarına bir göz atmak, eserlere boş boş bakmamak için yeterli) önemli olan, bu gençlerin sayısını artırmayı hedeflemek. yoksa seviyeyi düşürmek, sadece lüzumsuz yere bienali de piç eder, o kadar...
  • bienale gitmeden oradaki sanatçıları, sanatçıların önceki işlerini vs. incelemek meşakatli iştir, çoğunlukla hepsini tanıma fırsatı olmuyor.

    hepsini bir araya toplayıp güzel bir çalışma yapmışlar, arada tanıdığım sanatçılar da olsa hepsini bir arada görüp, inceleyebilmek bienalden önce güzel oldu. ilgilenen olursa linkte sanatçılar ve işlerini bulabilir.

    15. istanbul bienali sanatçıları
  • son zamanlarda gördüğüm en iyi reklama sahip.
  • şuradan yapacağınız kayıt ile aşağıdaki müze ve mekanlar ücretsiz ziyaret edilebiliyor ;

    "istanbul modern, galata özel rum ilköğretim okulu, ark kültür, küçük mustafa paşa hamamı ve yoğunluk sanatçı atölyesi pazartesi günleri hariç her gün 10.00-18.00 arasında açıktır.

    pera müzesi salı, çarşamba, perşembe ve cumartesi günleri 10.00’dan 19.00’a kadar, cuma günleri 10.00’dan 22.00’ye kadar, pazar günleri 12.00’den 18.00’e kadar açık, pazartesi günleriyse kapalıdır.

    açılış haftasına özel olarak 18 eylül pazartesi günü tüm mekânlar açık olacaktır."
  • deli gibi doluyum, tutmayın beni.

    2007'den beri her istanbul bienaline gittim, hiç hayal kırıklığına uğramadım. her bienal döneminde istanbul'da ciddi anlamda güzel başka sergiler de olur. bu sene de öyle oldu. önceki yıllarda mekanlar birbirine daha uzaktı, her geçen yıl yakınlaştı diyebiliriz. bu iyi bir şey mi kötü bir şey mi bilmiyorum. önceki yıllarda 1 gün, gezmek için yeterli olmuyordu. bu sayede gördüğümüz eserleri idrak edecek, düşünecek, araştıracak zamanımız oluyordu.ben o zamanlar izmir'den geldiğim için, istanbul'u gezme mazeretim oluyordu bu uzak mekanlar da.
    bu sene hem mekanların birbirine çok yakın olması, hem vaktimin bolluğu, hem de şehir dışından gelen arkadaşlarımı gezdirmem dolayısıyla 3-4 kere gezme fırsatım oldu. önceki bienaller de ücretsiz miydi hiç hatırlamıyorum. ama bu seneki 15. istanbul bienali kadar kalabalık bir bienale denk geldiğimi hiç hatırlamıyorum. ciddi bir kuru kalabalık vardı her mekanda. ve hemen hemen her salonda, "bunu bende yaparım ne var ki" tarzında konuşan izleyicilere şahit oldum. daha önceki bienallerde bir çok kişi elinde sergi katalogları ile geziyordu. hatta son hafta o kataloglar bittiği için satılmıyordu. bu bienalde çok az kişinin elinde o kataloglardan gördüm. neredeyse kimse baktığı eserin açıklamsından öte, öyküsünü okuyarak bakmıyordu yani. zaten bienalin son cumartesisi hala kataloglar raflarda duruyordu. tabi belki çok basılmıştır bu yıl diye olumlu düşünmek istiyorum.

    her sanatsal etkinlikte illa ki duyarız beğenmeyenlerin tepkisini, çünkü duyurmak isterler. ama sergi gezerken, genellikle çevrendeki kişilerle sıra olup tek tek eserlere baktığın için, kimin neye ne kadar baktığını, açıklamayı okuyup okumadığını görüyor ve yorumları da duyuyorsun. bir müddet sonra sergiyi gezenlerin diyaloglarına katılırım ben mesela ya da benim çevremdekilerle kurduğum diyaloglara katılanlar olur. fikir alış verişidir bu, çok hoşuma gider hatta bu durumun oluşması. bu bienalde de bir çok kez oldu bu. ve o kuru kalabalıktaki insanların, çoğu olumsuz yorumlarının altının ne kadar boş olduğunu hayretler içersinde izledik bu tanımadığım insanlarla. 1-2 metre yanlarında asılı olan açıklamalarda zaten anlamadıkları şeylerin açıklaması yazıyor, sanatçıların metaforları yorumlanıyordu. iyi bir komşu konsepti sergiyi gezenler tarafından unutuldu diye düşündüm bu garip yorumları her duyduğumda. her eseri elbette ki anlamamız mümkün değil, sanatçının anlatmak istediğini de her dafasında anlayamayız. kaldı ki bu bir bienal; farklı kültürlerde, onlarca eser ve hepsi yoruma açık. işte o kataloğu aldığınızda, küratörlerin ne kadar başarılı olduklarını anlıyorsunuz. konsepte ne kadar uygun eserler seçtiklerini görüyorsunuz. beğenirsiniz beğenmezsiniz, o size kalmış. ama hepsi içersinde iyi bir komşuyu besliyordu.
    elbette ki ücretsiz olmasının nedenlerinden biri, belki tek bir eserle de olsun izleyiciyi etkilemek/düşündürmek ve belki sanata birazcık olsun yönelmesi için sebep vermek. ama bunu ancak düşünen/düşünmek isteyen, ufkunu açmaya hevesli insanlara uygulayabilrsiniz. instagramda storie oluşturmak için oraya girmiş, hayal gücünü eserleri sorgulayabilmek/algılayabilmek için değil de, eserlerle dalga geçmek için kullanan insanlar için uygulayamazsınız bence. o nedenle bienallerin, bu kuru kalabalıktan az da olsa kurtulabilmesi için, çüzi bir ücreti olması taraftarıyım. herkes her eseri beğenmeli demiyorum ama gelen insanlar gerçekten bienal için gelir o zaman belki diyorum. örneğin contemporary olması gerekenden biraz pahalı olsa da orada gezmek, çevrendekilerin eserlerle ilgili yorumları çok daha kaliteli. contemporary'de de herkesin elinde telefon vardı, orada da eserler çok farklı çağrışımlar yapabilirdi, ama sosyal medyadaki paylaşımlara baktığımızda eserleri aşağılayan çok da fazla paylaşım göremedik.
    buraya kadar yazdıklarımın özeti, ne olur bienal 5-10 lira ücretli olsun.

    ----------------

    gelelim kataloğa.
    sergi için ayrı, eserlerin öyküleri için ayrı katalog yapmak kimin fikri ise koç holding o kişiyi kaybetmesin derim. oldukça cingöz biriymiş. yap hamur kağıt, yaz 8 punto, hepsi tek kitapçıkta olsun. tamam çok istiyorsan o da 60 lira olsun. ama iki kitapçık nedir allasen. zaten hiç anlamıyorum ingilizce/türkçeyi aynı katalogda derleme olayını. aynı şeyi, aynı yerde iki kere anlatmak bu. ayrı dilleri ayrı yap, isteyen istediğini alsın.

    burada anlattığımın özeti: girişi ücretsiz yapıp,katalogdan hıncınızı alırsanız,satamazsınız ve işte böyle şarkı söyleyerek, eserlere dokunmaya çalışarak, esere "eser" gözüyle bakma niyetinde olmayan izleyiciler edinirsiniz.

    ps: hiç bir gidişimde bez çantalardan bulamadım. varsa fazladan alan, alıp kullanmayacak olan. yeşillendirsin.

    ---------------

    ben en çok, bienalin son cumartesi gününden bahsetmek istiyorum. saat 24'e kadar açık olduğu günden hani. önceki bienallerde böyle bir uygulama yapmışlar mıydı bilmiyorum. inanılmaz güzel bir karar olmuş.hatta bence haftada bir şeklinde arttırmalılar 2019'daki bienalde bunu. ve bence bu yıl, son cumartesi için pera müzesinin geçen yıl yaptığı müzede uzun bir gece konseptine yakın, iksv'de bir parti düzenleyebilirlerdi. 2 aydır herkesin elinde telefon, tüm eserler fotoğraflanıp sosyal medyaya kondu. madem sosyal medya bir bienalin bu kadar büyük bir parçası, izleyicilerin sosyal medyada paylaştığı görseller de slayt tadında iksv'deki partide sergilenebilirdi. bence çok hoş olurdu bu. kendi fotoğraflarını görmek için partiye gelenler bile olurdu.
    burada bir şey anlatmadım. sadece sergi açılışları kadar kapanışları da kutlanmalı bence. kaldı ki bu 2 ay süren bir bienal. alnımızın akıyla bitti be, oh desin o çalışanlar/ emek harcayanlar da.

    -------------------

    ve nacizane fikrim, en beğendiğim çalışmalar.
    pera müzesindeki boşluk korkusu* adlı yağlıboya tablonun üzerine döşenmiş beton ve yine pera'da yaşam yolu* adlı videodan çok etkilendim.
    rum ilköğretimdeki çimen*adlı yerleştirme de, açıklamasını okuduktan sonra uzun uzun bakmama sebep oldu.
    istanbul modernde kablolar, anahtarlar, gözlükler, ışıklar* adlı kolajlar ve yerleştirme ilk gittiğimde ışıktan ve atmosferden ötürü beni rahtsız etti. çok da anlamlandıramadım. sonraki gidişimde öyküsünü ve açıklamasını okudum. bana verdiği rahatsızlık zaten olması gerekenmiş. son derece başarılı bir çalışma olduğunu düşünüyorum.
    ama en beğendiğim kesinlikle yoğunluk atölyesiydi.ev adlı enstalasyon inanılmaz etkileyici, çok düşündürücü bir çalışmaydı. çıkınca gerçekten yoğun düşüncelere sürükledi.

    ---------------

    ben çoğu eseri beğendim.
    bazıları açıklamalarıyla kafamda oturdu, bazıları ilk gördüğümde bende uyandırdıkları düşüncelerle yeterli geldi.

    istanbul'da yaşadığım için mutlu olduğum nadir sebeplerden biri istanbul bienali.
    umarım yoluna hiç bir zaman taş konmaz.
  • bu cumartesi, 16 eylül'de kapılarını açıp 12 kasım'a kadar devam edecek "iyi bir komşu" temalı bienalimiz. 50'nin üzerinde yerli ve yabancı sanatçının eserlerinin yer aldığı bienal bu yıl da ücretsiz, her bi şeyi hakkında web sitesinde bolca bilgi bulabilirsiniz!
  • nedense bienalin internet sitesinde görünmeyen bir mekanda daha gerçekleşiyor: mecid efendi köşkü. nakkaştepe'de koç spor klübü'nün orada ömer koç koleksiyonunun sergilendiği muhteşem köşkü ziyaret etmenizi öneririm.
  • geçtiğimiz cuma günü küçük mustafa paşa hamamı dışındaki bütün mekânlarını gezdiğim bienal. tek bir gün sığdırmaya çalıştım ancak biraz geç kaldığım içindir ki maalesef hamama gidemedim ama gideceğim. bunu en başta belirtmek istedim; çünkü orayı görmeden bu yorumları yapıyorum ancak oradaki çalışmaların da pek farklı olmadığı gibi bence haklı bir önyargıya sahibim.

    burada da değinilmiş birkaç şeye ben de bir kısmına katılıyorum. örneğin reklamları çok iyi ve başarılı bana göre. siteye girdiğinizde bile çalan o kapı zili başlı başına hoş. pera, galata, karaköy civarında işletmeler afişleri duvarlarına taşımışlar ve gönüllü olarak destek oluyorlar organizasyona her biri birer komşusu olarak bu etkinliğin.

    içerik kısmına gelecek olursak vasatla kötü arasında sanıyorum. türkiye'de yaşıyoruz, çoğunluğu müslüman olan bir ülkede yaşıyoruz. bu dinin içinde komşuluk çok mühim bir noktada yer alıyor; çünkü cemaati oluşturan en önemli yapı taşlarından birisi komşu. türk kültüründe ve bu coğrafyanın otokton halklarının kültüründe komşuluk çok önemli ve farklı anlamlar taşıyor. tarihsel olarak bu coğrafyanın otokton halklarından ermenilerin ve rumların içeride değil de dışarıda komşumuz hâline geldikleri bir dönem yaşıyoruz. en önemli otokton halklardan süryanilerin başlarına gelenler daha da karmaşık. yaşamayı hâlâ şöyle böyle başarabildiğimiz kürt komşularımızla ilişkilerimiz muazzam girift.

    peki, politikleşmeyelim ve dini referanslar da göstermeyelim. sanatı daha yukarıya taşıyalım. bütün bunların üstünde bir yüksek sanat olduğunu düşünerek eleştirmeyi deneyelim. bienalin başlığı nerede? komşuluk ilişkileri nerede sahi? yerelleşmeden küreselleşmeye çalışanların bienali olmuş, kimsecikler kusura bakmasın. bakkal mehmet, ev hanımı ayşe teyze kendi hayatından kesitle olsa bile buraya gitmeyecek belki ama bizim onlara yönelik kopukluklarımız da devam edecek.

    ben bu bienalde gerçekten üzüldüm. kişisel olarak çok güzel şeyler gördüm. rum ilkokulunda, pera'da, kısmen modern'de güzel şeylere denk geldim de ya bu kadar başlıktan kopuk olacaksa daha genel başlıklar koyun ya da başlık koymayın. 15. istanbul bienali diyelim ve geçelim. yine düzenlenen ülkeden kopukluk, yerelleşememe vs. yaşansın ama en azından kendi koyduğunuz başlıktan bu denli uzaklaşmamış olursunuz, belki.
hesabın var mı? giriş yap