• kemalist ve solcu tayfa fethullah gülen ile mücadele ederken kafasını kuma gömüp zaman gazetesi alan, maltepe dershanelerinde okuyan, bankasya'dan kredi çeken, hizmet hareketini öven, türkçe olimpiyatlarına gidenler bugün kendini kahraman sayar olmuş.

    o gece sokağa çıkmadım. çünkü o savaşın sebebi ben değildim. 2010 referandumunda fethullah gülen ve ak parti evet oyu isterken evet oyu atanlardı. 15 temmuz bir darbe girişimidir ama o darbeyi hazırlayan sizlersiniz. bugün sokağa çıkmayanları dışlamak haddinize değil.

    15 temmuzdan önceki fethullah gülen entrym burada " #53998069 "

    haddinizi bilin.
  • özetle şunların yaşandığı vak'a

    - ağustosta yüksek askeri şura var
    - atatürk bolca tekrarlandı
    - laiklik bolca tekrarlandı
    - kemalizm "öcüsü" insanların aklında hortlatıldı
    - din elden gidiyor propagandası yapıldı. bu dinimize saldırıdır (nasıl oluyorsa) dendi.
    - camiler işin içine katıldı, selalar okutuldu.
    - ordu köprünün tek yönünü kesip saatlerce bekledi kimse bana mısın demedi
    - ordu darbe yapmak için akşam saatlerini bekledi. sanırım borsanın kapanmasını bekledi. tamam seni mi kıracağım? cuma iş çıkışı trafiğinin bitmesini beklemiş olsun.
    - cuma? kutsal gün?
    - cumhurbaşkanı, başbakan, meclis başkanı, bakanlar falanı geçtim tek bir milletvekili bile alı konmadı. cumhurbaşkanı tatildeydi hatta.
    - 81 tane şehir olduğu düşünülünce inanılmaz komik sayıda asker, teçhizat ve araçla girişimde bulunuldu. bu sayı ile bırak istanbul ve ankara'yı ancak bilecik'i belki kontrol altına alırsın.
    - hiçbir yeri ve hiçkimseyi ele geçirmeden sadece trt'yi basarak "darbe ilan edildi"
    - meclis vuruldu ama ağır bombalarla değil
    - iz fişekleri atıldı bol bol, arada öyle alakasız yerlere ateş edildi
    - birileri darbe ilan etti ama kanallarda hükümet propagandasını çok rahat yaptı, hiçbir şekilde engel olmak için bir şey yapılmadı
    - ciddi çatışma yaşanmadan yerler bırakıldı, teslim olundu
    - maille, mesaj ile bildirge yayınlandı
    - şu an trt'de bildirgeyi okuyan spiker konuşuyor. gelen askerler, özel kanalların yayınlarına nasıl gireriz? onlara da okutmamız gerekiyor, ne yapabiliriz? falan diye sorular sormuşlar. yani süper hazırlıklı gelmişler.
    - ordunun çok küçük bir kısmı darbe yapıyor, uçaklar helikopterler giriyor işin içine ama ülkenin ordusundan en ufak bir tepki, cevap olmuyor sular durulana kadar. şimdi alçak uçuşa başladılar
    - ülkede darbe(!) ilan ediliyor, cumhurbaşkanı çok rahat bir şekilde uçağına binip, istanbul'a geliyor. şimdi de açıklama yapacak.
    - asker köprüde hiçbir şey yapmadan 2-3 saat bekledikten sonra bir anda fetö'nün işi olduğu belli oldu, hemen kimlerin yaptığı bulundu, her şey çözüldü.
    - hiçbir şekilde organizasyon ve iletişim yok.
    - erdoğan yola çıktı, sonra marmaris (tatile gittiği yer) vurulmuş.
    - hiçbir askerin ama hiçbir askerin yüzü gösterilmedi, gösterilmemeye çalışıldı.
    - asker cnntürk'ü bastı(!), evet teker teker kanallara gidiyorlar, kontrol altına alamadı, tek kurşun attı sadece, sonra bir şekilde kelepçelendi.
    - erdoğan şu an televizyonda paralel yapının yaptığını açıklıyor.

    yorum yapmadan bırakıyorum. oturup bir düşünün bence bunları. yok, hayır. bir tane: bir olayı incelerken, olaydan en çok faydalı çıkan grup ve en az zarar gören kişiyi düşünmek lazım.

    --- spoiler ---

    - e insanlar öldü?
    + oh my sweet summer child

    --- spoiler ---

    --- aşırı amatör ve başarısız bir darbe girişimi olma olasılığını da yoksaymadık tabii. yorum yapmadım dedim ya.
  • "benim adım bahman nirumand. iranlı bir gazeteci-yazarım. şah’ın devrilmesinde aktif rol oynayanlardanım. ve aynı zamanda mollaların, demokrasi ve özgürlük getireceğine inanan milyonlarca solcu, demokrat, liberal ve milliyetçi insandan biriyim.

    evet, humeyni yeryüzünde cenneti vaat etti bize. demokrasi gelecek, kimse fikirleri ve siyasal görüşleri yüzünden
    tutuklanmayacak, işkence yapılmayacak, kadınlara eşit haklar verilecek, giyim serbest olacaktı.

    her şey 14 ocak 1979 tarihinde değişti. şah, iran’ı terk etti. ardından iran tarihinin en büyük yürüyüşü tahran’da yapıldı. sansür, yasak yoktu, istediğimiz gibi bağırıyorduk.

    ertesi gün gazetede, bir hırsızın genç mollalar tarafından yakalanıp, adına “islam mahkemesi” denilen bir mahalli heyet tarafından 35 kamçı cezasına çarptırıldığı haberini okuduk.

    haberi ciddiye almadık; “üç beş sapsızın işi” dedik.

    bu arada bira-şarap fabrikalarının yakılması, sinemaların tahrip edilip filmlerin sokaklara atılması gibi olayların üzerinde hiç durmadık. “ufak tefek şeylerin” toplumun demokrasi ve ulusal bağımsızlık yolundaki çabaları etkilemesini istemiyorduk.

    biz bunları söylerken, mollalar tarafından, kadın ve erkeklerin yan yana yüzemeyecekleri; okullarda aynı sınıflarda olamayacakları; birlikte spor yapamayacakları gibi gerici kararlar ardı ardına alınmaya başlandı.

    “müslüman kadınların yanında fahişelerin yeri yoktur” denilerek kadınlara örtünme zorunluluğu getirildi. özellikle üniversitelerde bu yüzden çatışmalar çıktı.

    bu çatışmalardan rahatsız olduk; kadın sorununun güncelleşip ön plana geçmesini istemiyorduk!

    peçesiz, başörtüsüz sokağa çıkan kadınlar artık açıkça, gözümüzün önünde dövülüyordu. bazı kadınların yüzüne kezzap atılıyordu.

    biz ise hâlâ büyük laflar ediyorduk; bu tür olayları devrimin kaçınılmaz sancıları olarak görüp umursamıyorduk! “ittifak”, “eylem birliği” gibi terimlerin peşinden koşup duruyorduk.

    humeyni, “bütün sorunlarımızın sebebi, cemiyetimizdeki ahlaksızlıklardır. bunların kökünü kazımalıyız” diyor; genç mollalar terör estiriyordu.

    kitabevleri yağmalanıyor; gazete bayileri ateşe veriliyordu. şiraz’da “islam mahkemesi” eşcinsel ve fahişe olduğu gerekçesiyle dört kişiyi idam ediyordu. benzer olay tahran’da da gerçekleşiyor, üç fahişe ve üç eşcinsel kurşuna diziliyordu.

    şimdi düşünüyorum da, insan zamanla her türlü aşağılanmaya alışıyor galiba. hiçbirini görmüyorduk; basmakalıp analizlerimizin doğru olduğuna o kadar inanıyorduk ki!..

    oysa toplum hızla dincileştiriliyordu. alınan her kararda “tamam bu sonuncusu” diyorduk. ama arkası hep geliyordu.

    kızların evlenme yaşı 18’den 13’e düşürüldü. parfüm, ruj, saç boyası, mücevher gibi kadın malzemelerinin yurda girişi yasaklandı. kadın çamaşırı satan mağazaların vitrinlerine sutyen, kombinezon vs. koymasına bile izin yoktu. kamu dairelerinde kadın memurlara tesettüre girme emri çıkarıldı.

    biz aydınlar hep aynı düşüncedeydik: demokrasi ve özgürlüğe geçiş sancılarıydı bu tür vakalar! abartmaya gerek yoktu.

    üç ay önce humeyni, paris’te komünistler de dahil olmak üzere her görüşün rahatça örgütleneceği bir demokrasiden, özgürlükten bahsederken, şimdi tüm solcu, milliyetçi ve liberalleri islam düşmanı ilan etmişti.

    mollaların en iyi siyasi stratejileriydi; işlerine gelmediği zaman hemen gündemi değiştiriyorlardı.

    referandum meselesini gündeme getirdiler. halka soracaklardı: “islam cumhuriyeti’ni istiyor musunuz, istemiyor musunuz?” kuşkusuz bu bir oyundu... yapılan propaganda belliydi; dediler ki: “islam’a evet mi, hayır mı diyorsunuz?” biz bu oyunu biliyorduk ama şöyle düşünüyorduk: “önemli olan cumhuriyet’tir; serbest seçimlerdir; demokratik haklardır; özgürlüklerdir. islam cumhuriyeti bunu sağlayacaksa neden karşı çıkalım?” sonuçta, “evet” diyen 20 milyon, “hayır” diyen ise sadece 140 bindi. mollalar bu referandum sonucunu çok iyi kullandılar. güya tüm ülke yaptıklarını onaylıyordu. artık televizyondan sonra basın da ellerine geçmişti. sanki tüm muhaliflerin sayısı 140 bin kişi gibi gösterdiler. halbuki 20 milyon içinde bizim oyumuz da vardı. ama artık bizim sesimizin çıkmasına izin verilmiyordu.

    mollalar güçlendikçe saldırganlaştılar. örneğin, tirajı bir milyon olan liberal ayendegan gazetesi’ni kapattırdılar. sıra keyhan gazetesi’ne geldi; muhalif yazarların işten çıkarılmasını sağladılar.

    özgürlük, demokrasi ve bağımsızlık için ayaklanan halkın, bu kadar kısa sürede değişeceğini düşünememiştik. sanmıştık ki, mollaların gerici yasalarına/kurallarına halk karşı çıkacak. halbuki tersi oldu; mollalar yasak, sansür getirdikçe arkalarından gidenlerin sayısı arttı. örtünmek moda oldu!

    tüm bunlara “gelip geçici bir fırtına” diye bakmak ne büyük yanılgıydı.

    komünistlerden, solculardan, demokratlardan, milliyetçilerden sonra liberal islamcılar da zamanla mollaların hedefi oldu. şah döneminden daha çok insan cezaevlerine konuldu; idam edildi. milyonlarca insan canını kurtarmak için yurtdışına kaçtı. kaçanlardan biri de bendim.

    umarım bizim hatalarımızdan birileri ders çıkarır."

    (bkz: #61806754)

    bahman nirumand / iran kitabından derleme

    edit: derleme kaynaginda yapilan hata duzeltildi.
    iran – soluyor çiçekler parmaklıklar ardında, mit belge yayınlar, istanbul 1988
  • iki sonic boom, bir sela, sonra makineli tüfek sesleri sıralamasıyla devam ediyor.

    zaten sinir hastası olduk bari uyuyalım lan.

    bu ülkeden beklentim uyuyabilmek seviyesine kadar düştü görüyorsunuz ki.

    bunun bir basamak altı hayatta kalabilmek.

    ondan da şüpheliyim.

    bak sela bitti tüfekler başladı.

    şimdi de imam meydanlara davet ediyor.

    imamın beni sabahın beşinde bir yere davet edeceğini hiç hayal etmemiştim mesela şu ana kadar. ancak fırsatlar ülkesinde her şey mümkün.

    asker insanları tarıyor, meclisi bombalıyor.

    post modern darbe bu olsa gerek. çünkü bildiğimiz darbede önce bakanlar falan içeri alınır, yayın organlarına el konulur, darbeyi yapanın bir yüzü olur.

    bu modern olanında anonymus gibi metin okutma var, gürültü yapma var.

    hackerlar saldırdı denilse yadırgamam, o derece gizemli, mr. robot atmosferinde bir hadise.

    bakın yine silah atılıyor.

    arkadaşım belgrada gidecek onun için bir tur operatörüyle görüşüyordum oradan. o yazdı demin. "nasılsınız her şey yolunda mı" falan diyor. "sizin için endişelendik" diyor. yavrum yazık bizi normal dünya insanı sanmış.

    lan biz bu ülkede dümeni çoktan kırdık sıradan gün geçirirsek o zaman endişelenmen lazım. belgrad denildiğinde aklına tecavüz gelen insanlarız biz. hayatımız kaymış.

    zamanında başka bir şey için de yazmıştım ama tekrar edeyim. şu gün dünyayı sekiz kafalı uzaylılar ele geçirse bir tek türk halkı normal hayatına devam edebilir. bizim şaşırma dalagımız patladı. şu andan sonra bizi herhangi bir olay şaşırtamaz. kapı çalsa ecevit çay içmeye gelse "sen ölmüştün" diyecek umursama kimsede kalmadı.

    bir şeyleri sikleyerek bu ülkede hayatta kalamazsın. duyarlı, kibar, masum olanlarımız çoktan türkiye zehirlenmesi geçirip öldü. bizler kabuk tuttuk yaşayıp gidiyoruz.

    yine iyiyiz yani onu demek istiyorum. şimdi o belgradlıyı alıp türkiyeye getir üçüncü gün taşikardi geçirir.

    arkadaşımla konuştum gece, adam "darbe oldu yarın nerede buluşabiliriz" diyor. yani buluşabilir miyiz demiyor.

    sanırsın darbe yağmur yağması gibi normal bir olay.

    bakın yine tarıyorlar.

    başka bir arkadaşımın camları patlamış, küvete saklanmışlar. demek ki kendisi hala insan. normal tepkiler veriyor.

    onu korumaya almak lazım.
  • ismet paşanın talat aydemir'le olan münakaşasında söylediği "ben ölmeye hazırdım, onlar öldürmeye hazır değildi" sözünü çok sık hatırlıyorum bu üç gündür.

    çok üzgünüm. çok kırgınım. olan bitenle kafamda hesaplaşamıyorum.

    elimden geldiğince ne olduğunu ne olacağını anlatmaya çalışayım.

    öncelikle bizim son 110 yılımız darbeler devrimler tarihidir. (bkz: bab-ı ali baskını) ile start verilen bir anlayışın bu günlere evrilmesini gördüm, görmeyi planlamıyordum. ben bir darbe bekliyordum ama bu şekilde değil, bu yöntemlerle değildi. darbe yapacak kadar ileri gitmeyi anlayabiliyorum. zira bunların hikayeleriyle büyüdük bizler. ittihatçılık bizim bugünkü anlayışımıza etki eden önemli bir husus olduğu için çok da uzak değiliz ne düşünülebildiğine. rte'nin "dava" "kefen" falan diye her sayıklayışında aslında söylemek istediği bir yerde bu. inandıklarına can verecek kadar, onlar için can alacak kadar inanıyor olmak.

    darbeler kanunlara aykırıdır. darbeler demokrasiyle örtüşmez. darbeler halkın iradesine bir darbedir.

    ...eğer kaybederseniz....

    bu darbeci subaylar kazanmış olsalardı televizyonlarda tayyip erdoğan'ın yıllardır çarptıkları çırptıkları yaptıkları tüm kötülükleri yozgat'ın bayburt'un daha önce akp ile ilgili hiçbir kötü şey duymamış olan insanlarına crash course olarak vermeye başlayacaklardı. az zamanda hürriyet kahramanı olmuş olacaklardı. aynı kendi adını zor yazan resneli niyazi bey'in, bab-ı âli'yi basıp bir orgeneralin vurularak ölümüne sebep olan enver bey'in birden darbeci kontenjanından hürriyet kahramanlığına sıçramaları gibi. bu ikisi de o gün kaybetseler kurşuna dizilecekleri bugün isimlerini kimsenin hatırlamayacağı iki asker olarak kalacaklarken, kazanarak tarihin önemli bir simgesi oldular. yani baskın basanındır. bunun üstüne bir de kazanırsanız devlet de basanındır. 1908'den 2016'ya o konuda hiçbir şey değişmemiş.

    televizyonlarda akp'nin yaptıkları, bilal'in gemicikleri, olmayan diplomalar, devletin her yerine işlemiş akpli eş dost akraba kadrolar, fezaya fırlamış kadına ve çocuklara karşı suçlar, yolsuzluk da yapsa yandaş akplilerin dokunulmazlığı, yokolan basın özgürlüğü, siyasal yargı, kuran kursundan bozma tübitak gibi sirk gösterileri yerine yalınayak polis merkezinde dayak yemiş generaller görüyoruz. tek bir nedenle bunu görüyorsunuz. yenilenler bu adamlardı akp değil. cemaatle akp arasındaki çekişme böyle neticelendiği için durum böyle.

    yani söylemeye çalıştığım şey, darbeler gibi fillerin ciddi manada güç için tepiştiği bir ortamda argümanların çok az bir değeri var. darbeciler kazansalardı çoğunuz şu an üzüldüğünüz hiçbir şeye üzülemezdiniz. polis özel harekat şehitleri akp rejiminin gözükara pilotlarca durdurulmuş askerleri olurdu. emniyet müdürlüğüne kobra chaingun'ıyla sıkan kara havacı yarbay sizi akpden kurtaran hürriyet kahramanı olurdu, akın öztürk ikinci atatürk gibi saygı görürdü. tabii bunlar perdenin önünde olacak olan şeylerdi, gazetelerde televizyonlarda gözünüze böyle tutarlardı. arka planda ciddi bir fethullahçı kadrolaşma olur ülkeyi tam anlamıyla ele geçirirlerdi. siyasal islam "liberal ve siyasal islam" haline dönüşür tayyip erdoğan'ın iade i itibarı 20-30 senede ancak gerçekleşirdi. ölümü gösterip sıtmaya razı olacağınız için ülkeyi daha iyi yönetiliyor gibi bile hissedebilirdiniz.

    olmadı. o yüzden hikayenin diğer tarafını izliyoruz. bu tarafta da hikayeler pek az değil.

    fethullahçı kadrolar bu devlete tansu çiller ile girdi, demirel ile ayyuka çıktı, mesut yılmaz ile devam etti ve zirveyi tayyip erdoğan ile yaptı. imam hatiplerden mezun olanlar bu ülkede savcı olacak (bkz: zekeriya öz) hakim olacak, general olacak diyen uğur mumcuyu niye zahmet edip ta 1993'te bombaladılar sanıyordunuz. bugün yaşadığınız şeyi söylüyordu ama artık çok geç. sizler bunu size artık söyleyecek kimse olmadığı için, vaktinde söyleyenlere 27 şubatçı falan dediğiniz için fethullahçı kadrolar ordunun operasyonel olmasa da lojistik arterlerinde çok feci kümelendiğini farkedemediniz. yakalanan generallerin çoğu personel ve eğitim dairelerinden. kimin nereye tayin olacağından hangi subayın nerede görev alacağına kadar çok geniş bir spektrumda karar yetisi fethullahçılara geçmiş. bu yüzden akıncı hava üssünde komple bir shift'i teknisyenlerinden pilotlarına varıncaya dek kendi adamlarından oluşturabilmişler. personel öyle çok önemli bir sınıf değilmiş gibi görünse de darbe gibi bir amacınız varsa size aniden +5 bonus verebiliyor. fethullahçılar bunun ta 1990 lardan beri farkındaydılar. her önemli kilit rolün yanında bir adam böylece bulundurabiliyorlar, çoğu komutanın emir subayını bunlar atıyor. emir subaylığı da prestijli bir rol olduğu için terfilerine de yol açıyorlar. ama zaten fethullahçıların gelmeye çalıştıkları yerler hep bunlardı.

    darbenin klasik analizini de yaparsak hiçbir darbe prime time'da başlamaz. bunu bilmek için asker olmaya bile gerek yok. ancak işin aslı da o kadar basit değil. darbeci subaylar genel kurmay bşk ve kuvvet komutanlarına durumu izaha çalışmışlar, yanlarına çekmeye çalışmışlar başarılı olamayınca onları yerlerinde uygun bir vakit addedilen sabah 4-5 e kadar tutup türk ordusunu başsız bir halde iken almayı istemişler. bilmedikleri şey 4 yıldızlı generallerin tuvalete 2 dk geç gitse bir olay olduğu. gnk bşk'nını bir yerde sabaha kadar rehin tutacaksınız kimse de noluyor diye işkillenmeyecek o iş yaş. haber uçunca mecburen o saatte operasyona start vermek zorunda kalıyorlar. işler de kontrolden haliyle çıkıyor.

    opsec zaten yok ancak planlama aşamasında da büyük eksiklikler var. ilk yapılması gereken şeyler yapılamıyor. yapılamadıkça hatalar katlanarak artıyor. işgal etmeye giden birlikler polis tarafından yakalanıyor falan. operasyonel düzeyde kimsenin hiçbir şeyden haberi olmadığı için halkla karşı karşıya gelen düşük rütbeliler panik oluyorlar. tanklı toplu askerler tomalı polislerce yakalanıyor. hrk daire bşk yardımcısı, eğt ve bütçe plan şubesi veya personel daire bşk lıklarıyla da darbe bu kadar oluyor.

    ve halk. darbeyi bitirmese de durduran şey bu gibi duruyor. nitekim halkı gezi'de eve sokmak için çırpınan adamlar burda dışarı çıkıp kendileri için ölsün diye sms atmayı bırak camilerden sela bile veriyorlar. sokaklar günü gelince demek herkese lazım.

    ancak darbe girişiminin belini asıl kıran şey tsk'nın kendi içindeki direniş. kara havacılık okulunda mesela personele olan hakimiyetleri sayesinde nöbet çizelgelerini 15 temmuza özel ayarlamışlar. kara havacılık komutanının emir subayını da bunlar atadığı için üsleri kullanabiliyorlar. ama mesela hemen yan tarafındaki jandarma havacılığın üssü olan güvercinlik darbeye çok büyük mobilite sağlayacak bir konumdayken orada barınamıyorlar. bombaladıkları ateş ettikleri falan yerlere bakınca korkunç gözüküyor ama çok sınırlı kaynaklarla yapabildikleri bu kadar. çok daha yıkıcı kabiliyetler darbe tarafına geçmiyor. ankara çevresindeki garnizonlarda tam hakimiyetleri olsa o şehri bayağı savaş alanına çevirmeleri işten değil.

    nihayetinde güç için insan ne kadar ileri gidebilir neleri göze alabilir insanın kendi ülkesi hakkında geç yaşta hala çok öğrenebileceği şeyler varmış. iki günde ne çok şey öğrendim.

    öğrendiklerimden en acı olanlar şunlardı.

    * o güne kadar ordu ve milletin bölünemez olduğuna kanaat getirmişken, türk ordusu türk ulus devletinin merkeziyken birden insanların dinle alakalı motivasyonlarının gerektiğinde ulus devletten kelle alacak kadar ileri gidebileceğini gördüm. bundan sonra bana davul zurnayla asker uğurlayan analar dendikçe aklıma linç edilen erler gelecek. ulus devlet boğaz köprüsünde çatırdadı. o çatlak da kırılır.

    * fethullahçı beyin takımının amaçlarına ulaşmak için ne kadar sertleşebileceğini gördüm. halka tereddütsüz silah çekip kullanmak mide isteyen bir şey. bunu saatlerce sürdürmeyi aklım havsalam almıyor.

    * fethullahçı subay ve generallerin mesleğin içinde 10 - 20 - 30 yıl piştikten her şeyi gördükten sonra hala organizasyonun içinde moral olarak erimemeleri. silah arkadaşlarına yıllar sonra din ve cemaat tandanslı bir motivasyonla silah çekebilmeleri. ağaç yaşken eğilir sözüyle mi açıklayacağız şimdi bunu? söz bulamıyorum artık buna. yani gençliğinde iki yıl ışık evlerinde yurtlarında kaldı maklube yedi diye bir insan nasıl 30 yıl sonra halkına ateş emri verecek kadar fanatik kalabilir. ne öğretiyorsunuz bu adamlara bu kadar? hal böyleyken yahudilerin weimar almanyasında toplumda erimemeleri de acaba nazilere böyle mi görünüyordu diye düşünmeden edemiyorum.

    * gelişmiş bir toplumda evlerinizden çıkmayın sizi can güvenliğiniz bizim herşeyimiz, bir canınız yitse bize dünya zindan olur diyecek liderler varken, koltuk (ve koruduğu her şey her sır) tehlikeye girince halkı tankların karşısına döken liderimizin olması.

    şimdi de geliyorum son kısma.

    ak parti hükümeti muhalifleri devletin her kademesinden temizlemek için ihtiyacı olan mühimmati gani gani ele geçirmiş bulunuyor. etrafımda gördüğüm kadarıyla yalnız fethullahçılar değil kemalistler ve akp iktidarına en ufak bir potansiyel tehdidi olan herkes yaka paça içeri alınıyor. tsk şu an aynı 20 temmuz 1944 ertesinde olduğu gibi kendini zararsız gösterme telaşına düşmüş durumda. bir kariyer beklentisi olan herkes korku içinde. akp kendine en ufak muhalefet ihtimali olan herkesi şu ara götürüyor.

    polis olaylardan ne derece etkilendiyse bazı bölgelerde korkunç hatalar yapıyor. jandarma karakollarına girip malzemeliği kilitleyen emniyet müdürleri, ne yapıyorsunuz diyen bölük komutanlarına tamam sus çeken komiserler var. bunlar hep erlerin önünde.

    anayasada ve ceza usul hukukunda suçun isnadı suçlunun konumu ile ilgili maddeleri geçiyorum muz cumhuriyetimizde hukuk falan zaten hak getire de, üç gün öncesine kadar general olan kimselerin sıra dayağından geçirilip yalınayak bağrış çığrış kameraya alınmaları nedir hocam? düne kadar seri katillerle selfieler çeken emniyet teşkilatı suçu sabit olmayan binbaşının 10 aylık kızına dil uzatıp paşaları dövüp kan revan içinde çoraplarla falan dünyaya izletmeye nasıl karar vermiş?

    bilmiyorsanız ben söyleyeyim, bunları izliyorlar. sadece rezil etmek istediğiniz insanların eş dost ve akrabaları değil, düne kadar onlara komutanım demiş olan binlerce subay astsubay da izliyor. türkiyeye dair ilgili az buçuk iyiniyet kırıntısı kalmış olan yabancı subaylar da izliyor. ve bu insanların suçları henüz sabit değil. henüz suç isnat edilmedi. mahkemeleri görülmedi. sayılarına kıyasla aralarında vatana hizmet diye yola çıktığına ikna olmuş fethullahçı olmayan subaylar da olduğunu düşünüyorum. dün binlerce insana komuta etmiş kişileri dövüp kameraya çekerek herkesin midesini bulandırıyorsunuz. tek yapmayı becerdiğiniz şey itibarsızlaştırmak. şüpheli ve failleri değil, o insanların işgal ettiği pozisyonları da itibarsızlaştırıyorsunuz. şeref mesleği diyebileceğimiz bir kariyerde insanların varmak için çabaladıkları yeri kirletiyorsunuz. talat aydemir'i de gözaltına aldılar. o da darbe deneyip başarısız olmuştu. mektuplarında kendisine hep iyi davranıldığından bahsetmiştir. siz hayırdır, tsk ile yıllardır var olan bir mevzunuz var da yaşlı başlı adamları yalınayak dövüp kameraya alıp mı rahatlıyorsunuz?

    rütbelilerin bu günlerde söyledikleri bu izlettiklerinizden sonra aşağı yukarı şöyle :

    "ağzımızı bıçak açmıyor"

    "benim de kızım 11 aylık, demek o sırada nöbetçi ben olsam içeri atılsam ben de mi bunu duyacağım"

    "paşalar böyle muameleye tabi tutulabiliyorsa e o zaman bize ne yapar polis"

    "intikamı tskdan alıyorlar"

    "biz gözaltında anasını babasını kesenlere fiske vuramıyoruz. emniyet müdürü gözaltında olsa başına üzülmesin muhabbet etsin diye asker koyarız hale bak"

    mesela volksgerichtshof'ta hitler'e suikast düzenleyenleri mahkemede azarlayarak ipe gönderen yargıç roland freisler'in yapmak istediği de buydu. faillerin en yaşlısı olan, şimdi akın öztürk ile bir yerde denk duran erwin von witzleben'e mahkemede kemersiz çok bol bir pantolon verip dilenci muamelesi çekmişlerdi. o zaman da aynısı oldu. izleyen herkesin ordunun alenen aşağılandığı fikriyle doldular. ters tepti. en fanatik naziler bile hitler'e suikast yapan adamın rezil edilmesinden hoşlanmamışken siz neyin peşindesiniz?

    olanı ben söyleyeyim. içeride o kadar büyük bir nefret yaratıyorsunuz ki aslında yapmanız söylenen şeyi yaparken dün korgeneral tümgeneral olan yanında destursuz ayakta duramayacağınız insanlara eziyet ederken zevk de aldığınızın farkındayız. bu adamlar değil vatana ihanet isterlerse soy kırmış olsun, hukuk temelli olmadığı müddetçe sadece yaşlı adamlara fiziksel şiddetli rövanşınızı görüyoruz. nürnberg sorgulamaları sırasında nazilerin en tepesindeki aralarında mareşal büyük amiral falan olan 10-15 adamın dövüldüğünü hiç duydunuz mu?

    hukuk herkese lazımdır. umarım yakında bu görüntülerden ötürü size de lazım olmaz.
  • ben deli değilim, çıkarın beni bu ülkeden...
  • olan biz ateistlere oldu amk.

    saatlerdir camilerden ezan ve sela dinliyoruz.
  • darbenin üstünden henüz 2 gün geçti ortalık çok bulanık her kafadan bir ses çıkıyor.

    darbeyi kim yaptı, nasıl yaptı, nasıl gelişti?

    bazı eski sovyet bloğu ülkeler hariç tüm dünya'da darbeleri yapan her zaman abd'dir. buna karşı duran da rusya'dır. abd'nin son derece nüfuzlu olduğu türkiye'de amaçladığı darbenin başarıya ulaşmaması tamamen bir sürpriz olmuştur. bu sürprizin altında da rusya yatıyor. belli ki türkiye'yi kendi etkisi altına alıp abd'den uzaklaştırmak isteyen rusya/putin; hakkında istihbarat edindikleri darbeyi bir kaç gün önceden türkiye hükümetine haber vermiştir.
    darbeden önceki bir kaç saat ya da birkaç günde darbe aslında zaten ana aktörlerince bastırılmıştı. zannediyorum ki bir kez halkın önünde zafer ekde etmiş görünmek ve darbe gerçekliğini halkın gözüne sokmak için kontrollü bir şekilde darbe girişimine müsade ettiler.

    şu an darbeci olarak bilinenler tek hedef halinde yalnız ve başarısız bırakıldı.
    darbenin saçma sapan bir saatte yapılması, darbe sırasında yapılması gereken birçok şeyin eksik yapılması vs herşeyi ortaya koyuyor.

    a- böylece ordu içindeki fetocularla ve ayrıca hükümet oyuncağı olmayan bir kesim temizlenmiş olacaktı.
    b- yalnız kalan ve başarısızlığa mahkum darbecilere karşı zafer elde edilmiş olup , iktidarın gücü sergilenmiş olacak. bu darbeden daha güçlü çıkmış olması sağlanacak. başkanlığa giden yol açılmış olacak. ordu kontrol altına alınmış olacak.
    c- darbenin sonrasında oluşan karmaşada danıştay, hakimler, yargıtay üyeleri, hsyk, savcılar vs istenmeyen kim varsa hepsi görevden alınacak. kimse neden niçin diye sorgulayamayacak. şu an daha darbe girişiminin başlamasının üstunden 18 saat geçmemiş ve 3000 subay ile 3000 hukukcu tutuklanıyor. ne ara tespit edildi bu isimler???

    sabahtan beri 50 general, 3000'e yakın subay gözaltına alındı. bu kadar rütbeli bu işin içinde olsa darbenin başarıya ulaşması 10 dakikadan fazla sürmezdi.
    5000 asker tanklı helikopterli f16'lı darbe planı yaparken, genelkurmay başkanı, mıt, polis istihbarat, kozmik odacılar hepsi uyuyor muydu. kim yer bunu ??? tabi ki hepsinin öncesinden bilgisi vardı.

    aylar yıllar sonra bu şekilde içyüzü ortaya çıkacak göreceksiniz.
  • seriatcilarin, laiklere verdigi buyuk gozdagidir maalesef.

    camilerden ezanlarla selalarla meydanlara cagrilan kalabaligin ya allah bismillah diye yurudugu, ulkedeki guc dengesinin artik net bir sekilde seriatcilarin elinde oldugu ve ataturk'un kurdugu laik cumhuriyetin fiilen bittigi gundur ayni zamanda.

    bundan sonra tayyip'e baskanlik az, halifeligini de ilan etsin.

    (bkz: reichstag yangını)

    bu da bonus, parcalari birlestirmek icin:

    https://youtu.be/ihjq5p7ksqc?t=7m44s
  • koca ekşisözlükte bir kişinin bile doğru analiz edemediği olay. hükümetin tiyatrosuymuş diyen var, tsk'nın tamamı bu işin içinde bu daha fragman diyen var. hey allam.

    olay çok basit.

    uzun süredir tsk bünyesindeki bazı subayların, ülkedeki gelişmelerden ve mevcut yönetimden son derece rahatsız olduğu zaten biliniyordu.

    bu subaylar artık birbirleriyle sürekli her gece bu konuları konuşarak ve askeri lisede yetişmiş olmanın verdiği yoğun milli duygularının da coşkusuyla ülkeyi kurtarma sohbetlerini sürreal bir boyuta eriştirirler. diğer bir tabirle arkadaşlarının şehit olmalarının, vatandaşlarının terör olaylarında ölümlerine seyirci kalmalarının verdiği derin üzüntü ve içsel sinirle, sürekli olarak bu konuya ortak bir şekilde kafa yorarlar ve gaza gelirler.

    seçilerek gelenin, seçilemeyerek gitmesi gerektiğini göremeyen tipler olarak, ne yapabiliriz de dünyanın en saçma fikrini bulabiliriz diye düşünürler ve darbe yapmaya karar verirler. uzun bir süre bu darbe planı üzerinde çalışırlar. çok az kişilerdir, ama inançları ve kararlılıkları bu kötü gidişi durdurmaya yetecektir. az kişiyle yapabilecekleri optimum planı oluştururlar. önce tıpkı diğer darbelerde olduğu gibi siyasileri tutuklamayı düşünürler. ama bu o küçük grup için direk bir silahlı çatışma ve daha başlamadan kaybetme ihtimali demektir. seçilmiş kişilere karşı doğrudan bir müdahale yaptıkları zaman terörist olarak anılacaklarını da bildiklerinden bu seçeneği eleyip siyasileri halkın desteğini aldıkları ikinci rounda bırakırlar. bu noktada boğaziçi köprüsü, havaalanları, televizyon kanalları gibi stratejik olarak önemli gördükleri yerlere çıkarma yapmaya karar verirler. arkalarına da bir kaç jet ve helikopteri de almayı başardıkları için sıkıştıkları yerde sonic boom (ses hızını geçen jetlerin ani bir patlama sesi çıkarması) yaparak insanlara güçlerini göstereceklerdir. türk halkının içindeki o milli duyguya dokunacaklar, tıpkı gezi parkındaki gibi, kurtuluş savaşının bir benzerini halkın desteğiyle başlatacaklardır. tarih kitaplarına ikinci kurtuluş savaşını başlatan bir grup genç asker olarak gireceklerini hayal ederler. hatta planlama yapılırken aralarında şöyle bir konuşma geçmiştir.

    binbaşı: yüzbaşım, cnntürk kanalını kaç askerle kontrolün altına alabilirsin?
    yüzbaşı: 20 askerle bunu yapabiliriz komutanım.
    binbaşı: kaynaklarımız kısıtlı, sana 5 asker veriyorum. yüreğindeki inanç ve damarlarındaki asil kanla bunu başaracağına eminim.
    yüzbaşı: emredersiniz komutanım.

    bunun gibi coşmalar ve gaza gelmelerin neticesinde, darbe girişimi cuma akşamı insanların evlerine çekilmeye yüz tuttuğu bir saatte başlatılır. gerekli yerlere tanklar konuşlanır, trt ele geçirilir, jetler gövde gösterisine başlar. köprüdeki askerler dik ve mağrur bir vücut diliyle duruşlarını sergilemeye başlarlar. belki de 30 gün boyunca orada kımıldamadan duracaklardır. ama başından beri atladıkları bir nokta vardır. türk halkı hayallerindeki türk halkı değildir ve haklı olarak her kesimiyle bu girişimin net bir şekilde karşısında olacaktır. nitekim halkla kucaklaşacaklarını ve birlikte hareket edeceklerini düşünürken, insanlar hiç de beklemedikleri bir şekilde üzerlerine yürümeye başlar. askerler kendi aralarında aldıkları kesin karar neticesinde asla ama asla tek bir kurşun bile sıkmayacaklardır. kurşun sıkmama planın en büyük yeminidir. ne yapacaklarını bilememeye ve telaşlanmaya başlarlar. halk top yekün bir şekilde üzerlerine polisle birlikte yürüdükçe telaş artar. çünkü onların planına göre polis üzerlerine yürüdüğünde halk polise karşı mehmetçikle omuz omuza olacaktır. ama plan işlemez. telaş her geçen saniye artar. minik birlikler bu baskı karşısında teslim olmaya başlar. televizyon kanalı baskını esnasında görüldüğü gibi halk askerin elindeki silahı çekiştirip almaya çalıştığı anda şokun en büyüğünü yaşarlar. halka şiddet uygulayamayacakları ortadadır ve kendileri için sonun başlangıcı ateşlenmiş olur.

    telaş gerginliğe, gerginlik korkuya, korku karar mekanizmasının yok olmasına neden olur. göz altına alınan üstlerine ulaşamamaya başlayan askerler , bulundukları bölgede ne yapacaklarını bilemeden beklemeye koyulurlar ve tankların içinde mahsur kalan askerleri görmeye başlarız. tam da köşeye sıkışmaya ve hayatlarının mahvolduğunu hissetmeye başladıkları, çaresizliğin zirve yaptığı o anda, ankaradaki jetlerin ve helikopterlerin hükümeti ve karşılarında yer alan halkı korkutabileceğini düşünürler. artık bu yola çıkmışlardır ve geri dönüş yoktur. ankarada o anda faal olarak hükümetin bulunduğu ve müdahalelerinin hızlı sonuç verebileceği tek yer olan meclis binasını bombalamaya başlarlar ve aynı anda halkı da evlerine dönmeleri için korkutmak adına arka arkaya çok şiddetli sonic boomlar devreye girer. ama tabi ki de bu en kötü karar olur. koca bir ülke hem kesimiyle bu darbecilerin karşısındadır ve ve planları her şeyiyle yerle bir olmuştur. artık iyie kuduran darbeciler, kurşun sıkmama yeminlerini de bir kenara bırakırlar ve halka ateş etmeye, tanklarla üzerlerine yürümeye ve sivil noktaları uçaklarla bombalamaya başlarlar. tarihin gördüğü en kötü, iğrençliğiyle en unutulmaz sahnelerini yaşatırlar kendi vatandaşlarına. gün ağarırken artık yenilmişlerdir, hepsi göz altına alınır, macera sona erer.

    edit: arkadaşlar çok fazla mesaj alıyorum. mesajların bir kısmı bunu yapanların fetocu olduğunu söylerken, diğer bir grup ise kemalist subayların organize ettiğini söylüyor. üslubumdan sanki her şeyi kesin bildiğim düşünülmüş, hangi grup yaptı peki diye soruluyor. sizler gibi normal bir vatandaşım, kesin olarak nereden bilebilirim hangi grubun bunu yaptığını? zaten yukarıda da hangi gruptan olduklarını özellikle belirtmedim. darbe girişimini yapanların ülkenin gidişatından rahatsız olan, kolay gaza gelme yeteneğine sahip, tecrübesiz, genç askerler olduğunu düşünüyorum. bu subayların fetocu mu kemalist mi olduğunu bilmiyorum. fetocularsa da kemalistlerse de bana göre büyük bir hata içindeydiler ve süreç bu şekildeydi. saygılar sunarım.
hesabın var mı? giriş yap