• ve eğitim müfredatı ile karşınızdayım.

    askerliğin bence en temel kuralı “emret komutanım, emredersin komutanım” cümleleridir. çünkü size verilen emri anlasanız da anlamasanız da, sürekli bu iki cümleyi kullanacaksınız. çağrıldığınızda bağırarak “emret komutanım”, bir emir verildiğinde ise “emredersin komutanım” demeye şimdiden alıştırın kendinizi. ses açmaya da başlasanız fena olmaz. burada ne kadar çok bağırırsanız o kadar makbul. yani aman efendim kibarlık edeyim, aman gürültü olmasın diye bir şey söz konusu değil. tükürükler saça saça stadyumdaymış gibi bağırın.

    şimdi, bu iki elzem cümleyi öğrendikten sonra acemilikte hayatınızı kurtaracak en önemli şeyin ne olduğunu açıklıyorum. “acemiyim!” ne kadar naif, ne kadar şirin değil mi? baktınız ters giden bir şeyler var, tünelin sonunda arıza göründü, hiç tereddüt etmeyin. hemen “acemiyim” diyip çıkın işin içinden. cidden hayat kurtardığı anlar olabilir.

    öğreneceğiniz diğer şeyler ise; tekmil vermek (kendinizi tanıtmak), selam vermek, sıraya geçmek, uygun adım ve bunların silahla beraber olan hallerini öğreneceksiniz. daha sonra çök-kalk, yat-kalk ve yaptırmaya en çok bayıldıkları alçak sürünme. alçak sürünme aynı zamanda en büyük cezalardan biri. üst baş battığı için, onları elde yıkamak son derece can sıkıcı oluyor. bu eğitimler sırasında muhakkak aranızdaki mallar yüzünden ceza da alacaksınız. ( bu herif nasıl diploma alabilmiş diyeceğiniz bir sürü adam göreceksiniz. ben ilk geldiğimde “bu kadar okumuş malı bir arada görmemiştim!” diye isyan etmiştim. ) bu cezalar istikamet yemek ( istikamet geriniz, ya da sağınız-solunuz; marş marş! komutu ile beraber, belirtilen istikamete doğru ayaklarınız götünüze vura vura, dur komutu gelene kadar koşacaksınız. devamında isterse sizi süründürebilir, yat kalk yaptırıp koşturmaya devam edebilirler. genelde çok sığ olmalarına rağmen, bu konuda yaratıcılıkta sınır tanımadıklarını da göreceksiniz.), ördek yürüyüşü, deve yürüyüşü, komando dansı, yüz üstü ya da sırt üstü sürünme olabiliyor.

    ilk iki hafta boyunca yukarıda söylediklerim ve benzeri eğitimleri yapacaksınız. sürekli ayakta dikilmekten ayaklarınız katır toynağına dönecek. bunu engellemek için sabahları çorap giymeden ayakları pudralamak ( ve hatta apış arasını da. ) fevkaledenin fevkinde olacaktır. son iki hafta ise yemin töreni çalışmalarına başlayacaksınız. tören yürüyüşü ( tören adımı ya da kaz yürüyüşü denen, yapamayanları izlerken epeyce eğlendiren bir şey ) , yemin provası falan filan.

    aslında bunlar tugayla çok ilintili değil, genel askerlik tanımı içinde anlatılacak şeyler. bu yüzden daha fazla bu konuyu uzatmadan güzide tugayımız ile ilgili sosyal imkanları anlatayım.

    esasen tugay’ı iki ana bölüme ayırabiliriz. birinci bölüm; tank taburu, 1. ve 2. mekanize piyade taburu, topçu taburu, tow bölüğü vs. ‘nin olduğu tugayın üst kısmı. burada her bölüğün kendi binası var ve koğuşlar ve komutanlıklar aynı bina içinde. tank taburu binası daha yeni olduğu için daha bakımlı ve sorunsuzdur. diğerlerinde ise tuvaletler arızalı ve su sıkıntısı çekilmektedir. ( bizim acemilik biterken tuvaletler konusunda çalışmalar yapılmaya başlamıştı. belki sizler gelene kadar yenilenmiş olabilir. inşallah öyle olur. yoksa pek hoş olmayan manzaralar sizi bekliyor. )

    bu tabur binalarının alt katında 24 saat açık çay ocakları var. çay ocaklarında poğaça, çatal, ay çöreği bulma imkanını da oldukça yüksek. fakat çay için gerekli bileşenleri bir araya getirmekte zaman zaman zorluklar oluşuyor. yani; bardak olur, çay olmaz, çay olur, şeker olmaz, şeker olur, su çekilmiştir (su kaynamadı demek), su, çay ve şeker vardır, bardak yoktur. çaycı ile aranızı iyi tutarsanız voltran çabuk oluşur.

    yeri gelmişken yokuş değimini açıklayalım. efendim yokuş; elinde ufacık bir yetki bulunan ipne, şerefsiz, tiyniyetsiz, karaktersiz, sivil hayatta hiçbir bok olamayacak kadar ezik, hatta karşınıza çıksa muhatap kabul etmeyeceğiniz tipte bir askerin, size hizmet vermesi gerekirken bunu yapmayarak, muhtelif yerlerinin keyfine olayı yokuşa sürmesine denir. bu sebeple, er ve erbaşlar için tugay fors sıralaması şu şekildedir; hamamcı, tostçu, çaycı, kantinci, tugay komutanı ve diğer komutanlar.

    banyo imkânı. burada kendisine hamam diye hitap edilmekte. aynı şekilde tuvalet ise hela diye çağrılıyor. neyse hamamdan devam edelim. tugayın üst kısmındaki tüm birliklerin kullandığı ortak bir hamam var. banyo yapmak için haftada iki gün 15-20dk. süreniz olacak. siz gelene kadar bir yenilenme olmazsa banyonun durumunun rezalet olduğunu belirteyim. genelde duş başlıkları yok, olanlar da kireçten tıkalı. zaten su tazyiki düşük olduğundan su ip gibi akıyor. bu yüzden suyu kafanıza denk getirmek için şekilden şekle girmeniz gerekebiliyor. zaman zaman suyun sıcaklığı 1dk. sıcak 15sn. ılık 5-10sn. soğuk gibi bir hal alabiliyor. suyun soğuma riskini göz önünde tutarak işinizi çabuk halletmeniz özellikle kış aylarında menfaatinize olacaktır. su güzel olduğu zamanlarda yapmış olduğunuz banyo buradaki en keyifli en rahatlatan şeylerden biri oluyor. bu yüzden banyo saatlerini kaçırmamaya çalışın.
    yemekhaneler: yemek kültürü ülkeden ülkeye, şehirden şehre değiştiği gibi, taburdan tabura da değişiklikler göstermekte. örneğin tank ve topçu yemekhanelerinde tertipçilik üst düzeyde olduğu için öğle ve akşam yemeklerinde gider masaya oturursunuz yemekler masaya en alt tertip tarafından getirilir. diğer birliklerde ise metal tabaklarınızı elinize alır karavananın önünde sıraya geçer yemeğinizi alırsınız. daha evvel bahsettiğim kaynak sanatı burada da işlemekte olup, genelde üst tertipler “şafağa saygı”, “bu şafaktan sonra ben mi bekleyeyim?” gibi cümleler ile sıranın önüne geçerler. buna pek fazla aldırış etmeyin, aç kalmazsınız yemek konusunda pek sıkıntı olmaz. yemekhanelerde kullandığınız her şeyin metal olacağını, porselene tabağa hasret kalmış bir kişi olarak üzüntü ile dile getiriyorum. temizlik ve hijyeni kelimelerini nizamiye kapısında bırakmış olduğunuzu düşündüğüm için tabak çanak genelde yağlı olur, takmayın! demek gereği duymuyorum.

    yemek kalitesi bazı şeylerde vasatı aşsa da genelde altında kalıyor. 3000 kişi için çıkan karavanadan pek de fazla bir şey beklememek gerek sanırım. mönümüzde iştah açıcılardan; mercimek, ezogelin, domates, düğün, yayla, tavuklu şehriye çorbalarını bulabilirsiniz. daha sonra ana yemek olarak; izmir köfte, kuru köfte, salçalı köfte, nohut, kuru fasulye, karnı bahar, lahana, ıspanak, fırın tavuk ve birkaç farklı tavuk çeşidi, patates oturtma, türlü, balık, yoğurtlu ya da salçalı ya da sade ya da fırında makarna, pırasa, pirinç ve ya bulgur pilavı, yoğurtlu havuç bulunur. genelde bu yiyecekler soğuk ya da ılık servis edilir. sıcak olarak pek fazla rastlanmaz kendilerine. tatlı mönümüzde; kemalpaşa, şekerpare, helva, kadayıf, incir tatlısı, ayva tatlısı, kayısı ve ya elma kompostosu bulabilirsiniz. meyve olarak ise; elma, portakal, portakal büyüklüğünde mandalina gibi bir şey ( ne olduğuna tam olarak karar veremedik. belki turunç olabilir. ) veriliyor.

    diğer sosyal tesisler olarak; iki halı saha, iki büyük çim futbol sahası, basketbol ve voleybol sahaları bulunuyor. banyo saatlerinden önceki saatlere denk getirebilirseniz spor yapmak güzel, aksi halde leş halde banyo gününü beklersiniz keza spor tesislerinde duş imkanı yok.
    büyük kantin : içecek, meyve ve sebze bir bölümde, yiyecek, sigara, kılık kıyafet, boya vs. diğer bölümde satılır. aşağı yukarı ihtiyacınız olan her şeyi buradan temin edebilirsiniz. tabi bir grup pirana ile beraber yaşadığınızı unutmayın. yüksek tüketim hızı ile gelen şeyler çabucak tükenebiliyor. pazartesi günleri kantinciler çarşıya çıktıkları için kantin akşam 19:00 da açılır. diğer günler öğle yemeği hariç, 21:00’e kadar alışveriş yapabilirsiniz. genelde ayın ilk haftası 2-3 gün sayım var diye satış yapılmaz.

    tugayın iki kısmında da birer tane olmak üzere iki adet garanti bankası’nın atm’si var. bir de üst kısmında garanti bankası şubesi var. gelirken yanınızda garanti bankasının kartı var ise nakit sıkıntısı çekmezsiniz. onunu dışında çarşı günleri beklemek zorunda kalabilirsiniz. eğer banka kartınız var ise üzerinizde 20 liradan fazla para bulundurmayın derim. hem çalınma riskine karşı kaybınız az olur, hem de borç para isteyenleri “bende de yok hacım.” diyerek savuşturabilirsiniz. ne sebeple olursa olsun, kimseye borç para vermeyin. çok acıklı hikayelerle gelen kişiler olsa bile!

    bir de son olarak mehmetçik gazinomuz var. tabur çay ocaklarında satılanların yanı sıra, tatlı çeşitleri, tost çeşitleri vs. bulunmaktadır. burada lig tv izleyebilir, 12 makinelik internet cafe’ den yararlanabilirsiniz. internete girebilmek için isim yazdırıp sıra size geldiğinde bir saat kullanabilirsiniz. bir de kitaplıktan ödünç kitap alabilirsiniz. bakın kütüphane falan demiyorum, iki tane ufak kitaplıktan bahsediyorum.

    tugayın aşağı bölümlerine bakacak olursak ne yazık ki pek fazla sosyal imkan olmadığını görüyoruz. yukarıyla kıyaslandığında köy gibi kalıyor. binalar tek katlı. bölük yönetim binaları ile koğuşlar birbirlerine yakın fakat farklı binalarda bulunuyor. yemekhanelerin içindeki çay ocakları yat saatine ya da çaycının keyfine göre hizmet vermekte. spor için yarım saha kapalı spor salonu var. ama genelde sadece yeni tertip askerler geldiğinde kullanılıyor.

    temel yiyecek ve içecek ihtiyaçları için ufak bir kantin ve hemen arkasında çay ocağı mevcut. hemen karşılarında 8-9 makinelik ufak internet cafe bulunuyor. yukarıda bahsettiğim koşullar burası için de geçerli. dolayısı ile ihtiyaçlarınız için 2km kadar yürümek ve tugayın üst kısmına çıkmak zorunda kalabilirsiniz. zira gazete ya da içecek almak için genelde bu yolu gitmeniz gerekecek. kantin küçük olduğunda içecekler geldiği 1-2 gün içinde tükeniyor. gazete zaten aşağıya pek uğramıyor. bulunduğunuz bölükteki araç şoförleri ile aranızı iyi tutmanız için önemli bir neden bu. yukarı çıktıklarında siparişlerinizi alabilirler.

    ama her şey bu kadar kötü değil. tugayın alt kısmındaysanız, lojistik bölüğünün yeni hamamını kullanacaksınız demektir. yeni ve yukarıdakiyle kıyaslanamayacak kadar temiz ( şöyle ki yukarıdaki temizlik oranı 10/2 ise buranın durumu 10/7.5 (küsuratlı rakam verdim ki attığım belli olmasın.)), duş başlıkları yerinde, kabinlerin çoğu sorunsuz. 20dk kadar gürül gürül sıcacık suyla haşır neşir olmak, gerçekten bulunmaz nimet.

    ayrıca lojistik bölüğünün yemekhanesinde de lig tv. izleyebilirsiniz. ama başka birliklerden gittiyseniz, sessiz sedasız misafir formatında izleyin derim. malum mekan sahipleri baş köşeye kurulmak isteyecektir.

    daha anlatacak ne var diye düşünüyorum. tugay için özel söylenecek pek bir şey yok gibi. gerisi genel askerlik anıları tadında.

    sanırım en rahat askerliği tugay karargah bölüğünde yaparsınız. uzun dönem askerler açısında baktığımızda, sürekli rütbeli personel ve büro işleri yaptığı için daha doğru düzgün uzun dönemleri seçiyorlar buraya. üniversite terk, meslek yüksek okulu mezunu vs. olan elemanları buraya gönderiyorlar. bu yüzden iletişim kurmak daha kolay olabiliyor. ama bu sizi pembe bir rüyaya yönetmesin, beş para etmez adamlarla da karşılaşacaksınız elbette. malum mıntıka yapacak, karavanaya gidecek, araç sürecek, inzibat olacak personel de lazım.

    ama burayı 1-2. mekanize piyade taburları ile de karşılaştırmamak lazım. gazetelerin üçüncü sayfa haberlerindeki adamalara burada rastlayabilirsiniz. madde bağımlısı, tinercisi, cepçisi, iti kopuğu, burada. aynı şekilde bu demek değil ki hepsi öyle. aralarında çok düzgün çocuklar da var. genelleme yapmak çok doğru değil tabii.

    zaten sürekli bu tugay’ın, sürgün yeri olduğundan bahsediliyor. ( sürgün gelen bir çok kişiyi gördüğüm için doğru olduğunu düşünüyorum. ) gittiği birliklerde sorun çıkartan, jilet iziydi, dövmeydi, sivilde sabıkası bulunanı, psikolojik sorunları olanı vs. buraya gönderiyorlarmış. bu yüzden etrafınızdaki insanlara yaklaşırken tüm bunları göz önüne alarak dikkat etmenizi öneririm.

    ve sevgili torunlarım…

    son söz olarak diyeceğim askerlik çok farklı bir dünya. eğer kafaya takmazsanız ve kendinizi meşgul edecek, zaman geçirtecek bir şeyler bulabilirseniz bir şekilde geçip gidiyor. zaman zaman hiç bitmeyecekmiş gibi düşünmeye başlayacaksınız. ama ardınıza baktığınızda ohaaa ne zaman geçti onca gün diyeceksiniz. tüm bu süreçte ne dediğinizi anlayan adam gibi birileriyle dost olmaya bakın. o da sizi epey rahatlatacaktır. her gün birbirinize “bitecek mi lan? haa bitecek mi? mınaa koyim!” diyeceğiniz insanlar olmalı etrafta.

    acemilik bittiğinde kendinizi bir bölük yazıhanesine atmaya çalışın. denetleme zamanlarında çok yoğun olsa da, zaman geçirmek için son derece uygun yerler. kağıt kürek işleri ile uğraşırken zaman çabucak geçiyor. ayrıca nöbet tutmuyorsunuz. kendinize ait bir yer ve bilgisayar oluyor. mesai saatleri dışında oyalanacak şeyler bulabiliyorsunuz. ortalıkta sap gibi kalmıyor, paşa paşa yazıhanenize gidebiliyorsunuz. kesinlikle tavsiye ederim. çünkü ortada kalan adam ( hele araziye uyamıyor da sap gibi kalıyorsa ) her türlü amele işe gönüllü olmuş demektir.

    bu satırları yazarken shafuck 46 by. diyorum. by ile bye’ı karıştırmayalım. kendisi başka yok anlamına geliyor. burada buna benzer bir sürü şey duyacaksınız. şakaf olmuş comolokko, şafak olmuş çart curt. zoruna gidenin borusuna gitsin. çekemeyen anten taksın. ne kola, ne fanta! sadece 7 gün gibi.

    şafak muhabbetine girmişken, bir de şafak patlatma diye bir şey var. daha önce duymuşsunuzdur. plakalara düşüldüğünde tertipler arasından sizin şafağınıza denk gelen kişi sizi sırtına alır. ( k.d. ler de pek yapılmıyor. ) ve başlar bağırmaya… ( 46 dan hareketle bugün benim için kahraman maraş )
    maraştan kalktı tren!
    bütün millet bağırır… oooooooooooooo..
    gelibolu’da yaptı fren!
    ooooooooooooooo…
    maraş’ın kızları,
    ooooooooooooooo…
    maraş’ın dondurması,
    ooooooooooooooo…
    maraş’ın şu’yu bu’yu diye devam eder. sonunda;
    tertibime feda olsun! alkışlayandan da alkışlamayandan da allah razı olsun. diye biter ve herkes alkışlar. evet salakça ama burada eğlence işte. aynı şekilde 100’den aşağı düştüğünüzde donunuza kadar ıslatılırsınız. üstünüzde ne var ne yok bakılmaksızın kova kova suyu boca ederler üstünüze.

    böyle salak saçma bir sürü animasyonla karşılaşabilirsiniz. yadırgamayın, eğlenmeye çalışın derim. gelince hepsini ve daha fazlasını göreceksiniz zaten.
    en son söz olarak, umarım yazdıklarım ve okuduğunuz bu satırlar biraz olsun ne ile karşılaşacağınız konusunda sizleri aydınlatır. ben kendi gördüklerimi yazdım. siz daha fazlasını yaşayacaksınız elbette. burada size en çok gereken şey moral. gelirken moralli gelin.

    hayırlı tezkereler dilerim.
  • daha evvel (bkz: #14571532) belirttiğim gibi bu sıralar ikamet etmekte olduğum harikalar diyarı, tavşan deliği, sayfiye yeri, asker ocağı. tecrübelerimi siz değerli gelecek nesillerle ( tertiplerle ) paylaşmak için, bundan sonraki çarşı iznimin bir bölümü bu ulvi işe ayırmaya karar verdim.

    değerli okurum... hayır, hayır böyle olmamalı... sevgili torunlarım ( yazar burada 327 k.d. ve sonrasına sesleniyor ). öncelikle şunu belirtmek isterim; buraya gelmeden önce askerlik hakkında okuyacağınız kötü olan her şeyi burada görebilirsiniz. ama aynı oranda görmeme ihtimaliniz de var. yani diyeceğim şu ki; “askerlik müessesesinde, her aşamada şans faktörü çok ama çok yüksek.” bu yüzden kendinizi iyi ya da kötü olacak şeyler için herhangi bir beklentiye sokmayın, şartlandırmayın. sonuçta askerlik dediğimiz olay, herkesin “kişisel deneyimlerinden” ibaret. dolayısı ile aynı yerde n farklı şekilde vatani görevinizi ifa edebilirsiniz.
    bundan sonra yazacaklarımın benim kişisel deneyimlerimden ibaret olduğunun altını çizer, benzerini yaşama ihtimaline karşı kulak küpesi olmasını dilerim.

    öncelikle, önünüzdeki 5 ay nasıl geçecek diye düşünmeyin! ( çünkü içindeyken geçmiyor a.q. ) bunun yerine geride kalan günleri sayarak başlayın. hatta kendinize kısa hedefler koymanız işinizi kolaylaştırabilir. misal önce yemin törenine kadar olan günleri sayın, sonra 100'den düşmeyi, sonra illere gelmeyi, sonra sizden sonraki k.d.'lerin gelişini ve en son terhis'i işaretleyin takviminize. ek olarak evci çıkmak için de tarihler belirleyebilirsiniz. aslında yapabiliyorsanız hiç saymayın diyeceğim ama, yerseniz.

    kapıdan girişiniz ile başlayalım... nizamiye kapısından adım attığınızda, sizi bir önceki kısa dönemler hasret ile karşılayacaklardır. ( sevgili biletlerim 327. k.d., gelin artık. ) çünkü siz bir önceki k.d.'lerin biletlerisiniz. burada bilet, teskereyi müjdeleyen bir nevi posta güvercini gibi bir şey. bilet demişken aklıma geldi. bu satırları okuyup da istanbul'dan gelecek arkadaşlar lütfen biletinizi bu değerli bilgileri size aktaran yazara saklayın. bilgilerin yanında hayır duasını da almış olursunuz, askerlik rahat geçer.

    nizamiye kapısından içeri girip de, kamyon farı görmüş tavşan gibi veya acıklı hakkı bulut bakışları ile etrafa bakarken gözünüzün alabildiği her yerin sizin olduğunu düşünmeyin. her ne kadar tugay personeli olsanız da, çoğunlukla tertip edileceğiniz birliğin etrafında takılmanız gerekecektir. çünkü sık sık duyacağınız üzere: “bölük bölgesini terk etmek yasak!”

    neyse efenim, ufak ufak siz gıcır poşetler (buna da alışın, çok duyacaksınız. ) nizamiyede toplanmaya başladığında önce çantalarınızın içi boşaltılıp, ıncık cıncık aranacak; cep telefonu, mp3 player, fotoğraf makinesi, reçetesiz ilaçlar vb. şeylerinize tutanak karşılığında el konulacaktır. bu tutanakları asla kaybetmeyin. acemilik için dağıtıldığınız bölük astsubayına tutanağı vererek cihazlarınızın alınmasını sağlayın. böylece yemin töreninden sonra evci çıkarken yazıhaneden cihazlarınızı teslim alabilirsiniz. eğer yemin töreninde aileniz gelecek ise, telefon vs. ilk başta getirmeyin derim. zaten 1 ay boyunca çarşıya çıkamayacağınız için telefon kullanamayacaksınız. evci ya da çarşıya çıkınca telefonlarınızı gelibolu çarşıda neredeyse her dükkana ( askeri malzeme satanlar, restoranlar, kebapçılar, cep telefoncular ) isminizi yazdırarak bırakabilirsiniz. onlar sizin adınıza telefonu şarj edip bir sonraki çarşı izninde kullanılmak üzere hazır hale getirerek saklıyorlar. siz de çarşıya çıktığınızda gidip oradan telefonu alıp kullanıyorsunuz. ( tugayda telefon kulübesi sayısı fazlaca olsa da akşam saatlerinde kuyruk bekleyebilirsiniz. telekom kartı yerine asker kart ile bu görüşmeleri daha ucuza yapabilirsiniz.) bir de valizleriniz aranırken yanınızda götürdüğünüz kitaplarda çok uç bir isim yok ise sorun çıkmaz, sadece bölük astsubayı onaylasın diye tembih edip geçerler.

    arama işleri bittiğinde grup grup, askeri kamyonlar aracılığı ile ( inşaat amelesi gibi ) spor salonuna nakledileceksiniz. spor salonunda siz değerli misafirleri tugayın ponpon kızları, iç gıcıklayıcı, neşeli, ateşli bir gösteri ile karşılıyor. ahahaha ne güzel olurdu değil mi? oysa acı gerçek öyle değil. kapıdan başlayarak, duvar dibine sırayla dizilmeye başlıyorsunuz. bu sıraya girme durumu önünüzdeki ortalama 155 gün süresince, günde minimum 2-3 kez devam edecek. sürekli sıraya geçip, hiza ve istikamet kontrol edeceksiniz. burada takribi olarak ( geldiğiniz döneme ve dolayısı ile kalabalığa göre değişecektir ) saat 02:00'ye kadar kayıt işlemlerinizin yapılmasını bekleyeceksiniz. parmak izi alımı olsun, özlük bilgilerinizin kaydedilmesi olsun, uzun uuuuzzuuun beklemenize sebep olacaktır.

    kayıt esnasında size sorulan hobileriniz, fobileriniz, antin kuntin özellikleriniz sorularına doğru cevaplar verin. çaldığınız enstrümanları, tiyatro, resim, heykel vs. tüm yeteneklerinizi ya da eğitim verebileceğiniz spor dallarını “kesinlikle” belirtin. hatta mümkünse askere gelene kadar muhakkak suretle bir müzik aleti çalabilir duruma gelin. çünkü vereceğiniz bu bilgiler size yol, su, elektrik ve kebap bir askerlik olarak geri dönebilir, kolordu ya da sosyal tesislere tayininizi çıkarabilir. (önemli not : sosyal tesislerde askerlik hizmeti sivil kıyafetler ile yapılır, cep telefonu vs. serbesttir. dersiniz falan yoksa çarşıya çıkabilir, gezip dolaşabilirsiniz. yani askerlik demek pek mümkün değil. ) gerçi tugayda kalsanız bile bu çalgıcılık durumundan faydalanarak moral ekibinde yer bulabilir, çalıp söyleyebilir, araziye uyabilirsiniz. ( nasıl bir nimet olduğunu askerliğinizin ilk haftasında anlamaya başlarsınız. kendimden biliyorum. ) tüm bu kayıt kuyudat sırasında; "bu ne yaa!", "niye böyle uzun sürüyo? iki dakikalık iş", "ulan şöyle yapsalardı, 2 saatte biterdi!" gibi cümleler kurabilirsiniz. çoğunda haklı da olabilirsiniz. bu güzide düşüncelerinizi yanınızdaki tertibiniz olan acemiler ile paylaşın ama sesiniz fazla çıkmasın, ilk günden dikkat çekmeyin, çarpılmayın.
    * çarpılmak : sebepli ya da sebepsiz üst rütbeli birinin; size öncelikle söz, hakaret vs. ile daha sonra fiziksel olarak girişmesi durumu.

    bu kayıt sürecinde su vb. ihtiyaçlarınız bizler tarafından karşılanacak, akşam yemeği için yemekhanelere götürüleceksiniz. fakat sürenin uzun olacağını göz önüne alıp, yanınızdaki insanlarla lak lak etmeye başlamanız ya da kitap vs. bulundurmanız ( o kalabalıkta ve gürültüde üstelik o psikoloji ile okuyabilir misiniz bilmem? ) zamanı geçirmenize yardımcı olur. ayrıca kalabalığın olduğu yerden fazlaca kopmamaya gayret edin ki, işlemleri ilk bitirenler arasında olun böylece yatağa çabuk ulaşırsınız.

    oryantasyonumuz önümüzdeki çarşılarda devam edecek...
  • nerde kalmıştık?

    ilk güne devam edelim, karnımız doydu. şimdi sizleri tugay içtima alanında toplayacaklar. tugay içtima alanı nedir? tüm tugayın ( aşağı yukarı 3800 küsur kişi ) ha bire bir araya geldiği sıra sıra dizildiği, sonra koşarak mekandan ayrıldıkları dört tarafı kabak gibi açık, deli gibi rüzgar alan havadar bir alandır. 327'ler nisan ortasında geldiklerinden pek görmeyecekler ama 331'ler ve bizim gibi aralık celbinde gelecek olan gariban kısa dönemler soğuk ve rüzgar kelimesinin anlamı belleklerinde yeniden şekillendireceklerdir. kış aylarında içlik ve kazak kesinlikle şart. ( hatta geceleri çift içlik bile gerekebilir.) botun içine iki çift çorap giyip çıkmış olsanız bile tugay içtima alanında geçecek 15-20 dk. ayak parmaklarınız ile tüm bağlantıyı koparmaya yetecektir.

    önemli not : soğuk havalarda komutanlar gelene kadar portatif tribünlerin altına doğru penguen gibi sıkışın, yanınızda soğuktan korumak için dudak ve el kremi vs. bulunursa rahat edersiniz. söylemedi demeyin. 45 derece yatmış ağaçlar var lan burada. hey yavrum heey.

    peki burada neden toplanıyorsunuz? çünkü henüz ne takım ne taklavat hiçbir şeyiniz belli değil. koyun sürüsü gibi bekliyorsunuz mekanda. herkesin üzerinde sivil kıyafetleri etrafa şaşkın şaşkın bakışlar, “ben burada ne arıyorum ulaaan!” serzenişleri... derken uzaktan bir başçavuş ve uzmanlar grubu beliriyor. bu kişi ve kimseler acemiliğiniz boyunca en çok göreceğiniz rütbeliler olacaktır. gelen asker sayısına göre takımlar oluşturulup, bu takımlara 3-4 uzman verilecek ve bundan sonra sıçmaya bile giderken takımdan birilerine haber vermenizin sağlığınız açısından ne kadar önemli olduğu anlatılacaktır.

    takımlar ve takım komutanları belli olduğuna göre boş geçecek ilk haftanız başlamış demektir. ilk hafta mal gibi oradan oraya yürümek ile geçiyor. evrak kürek işleri olsun, çeşitli malzemelerin dağıtılması olsun bu işler ( yine gelen kişi sayısına bağlı olarak ) 2-3 gün ile bir hafta arasında sürebiliyor.

    ilk iş kamuflaj ve diğer askeri malzemelerin dağıtılması. tugay içtima alanından cümbür cemaat, izci yavru kurtlar gibi yürüyerek lojistik destek'in kontrolünde olan güzide ana malzeme deposuna doğru yol alacaksınız. sırayla herkese eşyalar verilmeye başlanacak. çanta, kamuflaj, bot, 2 çift don, 2 çift atlet, 2 çift çorap, 2 çamaşır filesi, şapka, eşofman, diş fırçası - macunu ( son kullanma tarihi geçmiş olabilir. bizimkilerin son kullanma tarihi 2007 idi. bu sebeple dişlerimizi değil, koğuşun zeminlerinin parlatılması için uzun dönem elemanlara verdik. ) spor ayakkabı falan filan dağıtılıyor. yani temel olarak gerekli olan her şey sınırlı sayıda olsa da temin ediliyor.

    bunun dışında ihtiyacınız olan her şeyi kantinden temin edebilirsiniz. bizim gibi 300 kişi gelmediyseniz her şey rahat rahat yeter. ama ilk günler için benim tavsiyem atlet, don, selpak, pudra, kolonya, tıraş ekipmanları vb. şeyleri ( arayan sözlükte bununla ilgili başlığı da bulabilir. ) yanınıza alın. gerçi kantinde kalmasa bile, çarşıya çıkan birilerinden rica edip aldırabilirsiniz.

    sırası gelmişken istihkak alımında önemli birkaç noktadan bahsedelim. kamuflajı üzerinize uygun almaya çalışın. dağıtım yapılan yerde, hemen soyunup giyinin -ki zaten böyle yapmanızı isteyeceklerdir- eğer kıyafetler uygun değilse gidip büyük ya da küçük beden başka bir tane isteyin. depoda size uygun bir beden kalmadıysa etraftan birileriyle değiştirmeye bakın. çünkü 5 ay boyunca bunları giyeceksiniz. aslında büyük olması pek dert değil. çoğu taburda vs. terziler var, daraltabiliyorlar. kıyafetler içinde en önemlisi botlar. rahat etmek istiyorsanız gelirken kesinlikle silikon taban ve vatka alın. vatka sadece acemilik sırasında mal gibi tören adımı çalışırken topuklarınızı koruyacak ama silikon taban 5 ay boyunca size eşlik edecek güzide bir apart kuparattır. bot alırken 1-2 numara büyük bot almanızı tavsiye ederim. çünkü hem silikon taban koyacaksınız hem çorap vs.. biraz geniş olması rahat etmenizi sağlar. botları aldıktan sonra mümkün olan en kısa sürede botların topuk ve ayağın üst kısmındaki katlanan kısımlarını ezmenizi öneririm. unutmayın ne demişler? "yumuşayan bot, arkadan vurmaz!" bot demişken, askeri malzemeciler bot kilidi diye bir şey kakmaya çalışırlar size. bi bota yaramadığını kısa zamanda öğrenirsiniz. burada bir şeyin gideceği varsa gidiyor zaten. bu sebeple içiniz rahat olsun, ya giderse ya bilmem ne diye kasılmayın. acemilikte mümkün olduğunca yanınızdan ayırmayın. bulunduğunuz koğuşun kurallarına göre saklamaya çalışın. misal topçu taburunda büyük çöp poşetlerine koyup öyle botluğa koyardık. tüm 325 k.d.’ler (300 kişi) içinde benim duyduğum 3-4 tane bot gitti. o kadar da olur diyorum. içinizi ferah tutun siz bir şey olmaz.

    cicilerinizi giydiğinizde, palyaço gibi hissedebilirsiniz kendinizi. zaten ne yaparsanız yapın acemi olduğunuz kırk metreden anlaşılacaktır. bir kere şapkada nefte yok. dolayısı ile her türlü makaraya malzeme olma potansiyeliniz vardır. poşet, torba, naylon vs. diyerek başlayan muhabbetlerle sardıkça sarabilirler. bu yüzden bir önceki kısa dönemlerden faydalanmaya, onların yakınında durmaya çalışın. mal gibi sorularla kafa sikin. ama unutmayın biz de bu yollardan geçtik. rahat olun yani :)

    askerlikte, her duyduğunuza inanmayın, sazanlık yapmayın. hatta bir anımı paylaşayım. elimize tutuşturulan hk-33e piyade tüfeğiyle ilgili bizim elemanlar; "abi bu silahı hitler tasarlamış. alman yapımıymış." diye bir geyik attılar ortaya. 1-2 gün sonra alakasız kişiler bilmiş bilmiş bunu başkalarına anlatıyordu. böyle boş şeylere hazırlıklı olun derim. uzm.çvş ve subaylardan duymadıkça pek itibar etmeyin. zaten bugün öğrendiğime göre askerlik kısalıyormuş siz gelene kadar iyice kısalır :)

    ilk zamanlar, en azından etrafınızdaki uzun dönem askerleri tanıyana kadar onların yanında pek fazla şafak muhabbeti yapmayın. sizin gibi beş k.d. gördüklerini, dördünü gönderip beşinciden önce çıktıklarını unutmayın. hatta iyisi mi acemilik süresince mümkün olduğunca gözlemci olun. etraftaki canlıları ( insan diyemeyeceğiniz canlılar da var ) gördükçe ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

    eveet bu hafta da kıyafetlerinizi giydirdim, ufak bir oryantasyon bile yaptık. haftaya eğitime başlıycaz ona göre.
  • eveeet sevgili torunlarım devam ediyoruz...

    yatağa ulaşmada kalmıştık... yatağa çabuk ulaşmak aslında ne kadar iyi bir şey diye düşünmeye başladım şimdi. kısa dönem askerlik ile ilgili; ‘kisa donem askerlik yapacaklara ogutler’ başlığını okuduğunuzda yanınıza almanız gereken şeyler hakkında fikir sahibi olacaksınız. lakin burnu koku olan bir insan evladı iseniz, kesinlikle yanınıza bir t-shirt ya da mavi yastık kılıfı almanızı şiddetle öneririm. ayrıca bir de hoş kokulu bir sprey falan bulunsa fena olmaz. çünkü dinlenmek için can attığınız o güzide yataklar, tahmin edeceğiniz gibi sizden evvel de kullanılmaktaydı. şansınız var ise 1 hafta önce yıkanmış olanlara denk gelebilirsiniz. bu yüzden hoş kokuyu sıkın, tshirt'ü geçirin, uyuyabilirseniz yatın uyuyun. ya da daha iyisi, yanınızda anti bakteriyel pudranız varsa yastığa bunu döküp, üzerine t-shirt geçirmek en temizidir. böylece koku sıkmanıza da gerek kalmıyor.

    lise ya da üniversitede yurt hayatı yaşamış olanlar hadiseye bir nebze daha kolay adapte olacaklardır. sonuçta koğuş mantığı aynı lakin kalabalık biraz daha fazla olabilir.

    daha ilk günden şansınız yaver giderse, tamamı k.d. lerden oluşan bir koğuşta acemiliğinizi geçirirsiniz. böylece askerliğin en rahat zamanını daha keyifli ve sakin atlatabilirsiniz. çünkü etrafınızdaki herkes sizin gibi neye uğradığını şaşırmış durumda ve çoğunluğa göre laftan anlayan ( istisna denyolar her zaman olacaktır. ) cinsten olacaktır. yani siz uyurken küçük harfler ile konuşan, mümkün olduğunca gürültü etmemeye çalışan, yattığınız koğuşta sigara içmeyen, zart zurt ışığı açıp kapatmayan ya da aksine bir durumda uyarı alırsa “pardon hocam” diyen, kısacası görgü kurallarından birazcık da olsa nasibini almış insanlar ile askerliğinizin %20’lik kısmını bitirmiş olursunuz. zaten acemilik boyunca pek fazla karışan eden olmuyor. bu zamanları iyi değerlendirip keyfini çıkarmaya bakın. bolca dinlenin, kitap – gazete okuyun, dost edinmeye çalışın. çünkü dağıtımdan sonra bu adamların çoğunu göremeyeceksiniz.

    koğuşları anlatırken yatak seçimine de değinmek gerek. ranzanın altı ve üstünün kendine göre avantaj ve dezavantajları bulunmakta. alt ranzada yatarsanız; koğuşa bot ile giriliyorsa bolca toz yutarsınız. ayrıca yol geçen hanına döner. gelen giden pis kamuflajlar ile oturur, yatar. feneriniz falan yoksa ışıktan yararlanamaz, bir şey okuyamazsınız. üst ranzadaki eleman yatmak için geldiğinde bir yerinize basar. avantajları ise üstünüzdeki yatağın altını zula olarak kullanabilirsiniz. kitap vs. orada durabilir. fenerinizi oraya sıkıştırıp rahat bir okuma ortamı sağlayabilirsiniz. düşseniz bile ( geçtiğimiz günlerde 88/4 tertip uzun dönem bir er yataktan düşüp beyin travması geçirdiği için tugayda yayınlanan bir emir ile, yeni gelen personelin alışana kadar birkaç ay süre ile üst ranzalarda yatırılmaması emredildi. ) bir şey olmaz. ranzanın üstünde ise, kabak gibi ortadasınızdır. eğer koğuş ışığının altına denk geldiyseniz, gece soyunmaya gelenler ışığı yaktıkça uyanırsınız. kitabı vs. şeyleri inip dolaba götürmek ya da yastığın altına koymak zorunda kalırsınız. bunun yanında yatak daha temiz kalır. çok daha ferahtır. vakitlice yanan ışıktan rahtça faydalanabilirsiniz.

    peki eşyalarınız ne olacak? birincisi sivil eşya deposu denen bir yer var. sivil eşya ve günlük olarak kullanma gereği duymayacağınız tüm eşyalarınızı valizinizle beraber buraya kaldırabilirsiniz. valizinizin fermuarları kilit takılabilir cinsten olsun ve bir tane asma kilit ile taçlandırın kendisini. eğer sivil eşya deposu sorumlusu ile aranızı iyi tutarsanız her zaman, normalde ise cuma ve cumartesi günleri yani çarşı öncesi sivil eşya deposu açılır. yanınızda getirdiğiniz don, atlet, çorap ve diğer yedek şeyleri sivil eşyada tutun. eşya dolabında ne kadar çok şey bulundurursanız, patlatılma riskini o kadar arttırırsınız.

    acemilik sırasında size eşya dolabı verilemeyebilir. bence iyi de olur. her şeyinizi çantanızın içinde, yatağınızın altında saklarsınız. hele bir de koğuş anahtarı sizlerden birinde olursa çok daha güvenli olacağına emin olabilirsiniz. “aman bize dolap verin!” diye işgüzarlık yapmayın derim. acemi askerin dolabı çok çekicidir, her şey yenidir. anında patlatılır, tarumar edilir.

    dolabın içeriğini saymak gerekirse ( kendi dolabımdan hareketle ); tıraş için gerekli malzemeler, sıvı sabun, pudra, bir takım iç çamaşır, iki çorap, mevsime göre kazak, daha sonra size verilecek olan lacivert beyaz eşofman takımı, banyo için gerekli ekipmanlar ( duş jeli ve lif getirseniz iyi olur. ) çamaşır filesi, kirli torbası, ( zula mode on. en diplere gizleyin ) bot boyası ve 1-2 adet su ( zula mode off ). bulunduğunuz yerde botlar gidiyorsa ve ayaklarınız kokmuyorsa botları da dolabın alt tarafında poşet içinde zulalayabilirsiniz.
    neyse efenim, uyudunuz veee askerliğinizin ilk güzide gününe o merakla beklediğiniz "kooğuuuş kaaallk!" nidası ile uyandınız. tabii hangi taburun, neresinde kalacağınıza göre bu da değişebilir. bakarsınız kimse ilişmez sakin sakin uyanırsınız ya da 6 da diker birileri ayağa.

    uyandık da, ne yapacağız? elbette tıraş oluyoruz. hemen şu veciz sözü paylaşarak bu konuya dalmak istiyorum. bir uzman çavuşun bizlere öğütlediği şekilde; "akşamları eş için, sabahları iş için tıraş olunur." bu durumda askerlik bizim işimiz olduğuna göre sabah tıraş olmak en güzelidir, en temizidir. haa ama; benim sakallar pek çıkmaz hacı ben akşamdan olurum.” derseniz o da olur. hatta aranızda bazı terbiyesiz köse arkadaşlar 2-3 günde bir tıraş olma lüksüne sahip olsalar da siz onlara uymayın. ilk zamanlar pek laf edilmese de gün geçtikçe çarpılma riskiniz artar. sabahları tıraş olmanın dertleri de vardır. malum bulunduğunuz yerde 40-50 kişisiniz ve hepi topu 3-5 lavabo var. ( bu da değişkenlik gösteren bir bilgidir. misal topçu taburu 1.batarya da acemilik yaparken, usta erler ile beraber 75 kişi kadardık ve 8-10 lavabo vardı. ama tugay karargah'a geçince 75 kişi 4 lavabo olan bir yeri kullanıyorum. ek olarak 3 kişilik yalak da var. ) bu kalabalık olma durumu yüzünden bazen beklemeniz gerebilir. gerçi öyle uzun otobüs kuyruğu gibi beklemezsiniz ama 1-2 dk bile olsa can sıkıcı olabiliyor. en iyisi hiç beklemeden tanıdık birini bulun ve yanına kaynak yapın. askerde kaynak yapmak bir sanattır ve bunu öğrenmek için hiç zaman kaybetmeyin!

    tıraş konusuna gelmişken, aslında her şey bir yana burada en büyük sorun su sorunu. tugayın birçok yerinde sabah ve akşam saatlerinde su sıkıntısı yaşanmakta. tesisatların eski, su depolarının yetersiz oluşundan dolayı ciddi bir su sıkıntısı yaşanabiliyor. bunun için her daim dolabınızda 1.5lt'lik bir pet şişe rezervi bulundurmanızı şiddetle tavsiye ederim.

    eveet. tıraşımızı olduk. cillop gibi parlak bir şekilde hazırız. ne yapıyoruz? kahvaltıya gidiyoruz tabii. genelde 6:00 da kalkılır ve 6:30-7:00 arası kahvaltı edilir. kahvaltı günlük olarak değişir. kimi günler sucuklu yumurta, patates kızartması, 3-4 çeşit peynir, kızarmış ekmek, kahve ya sıcak çikolata çıkmaz. ne yazık ki, bunlar hiç çıkmaz. ahaha ulan hemen heyecanlandınız siz de yahu. aslında kahvaltı menüsü şöyledir. %95 beyaz peynir + zeytin olur. yanında tahin pekmez ya da bisküvi ve ya kek ya da bal ya da reçel tereyağı olarak değişir. bazen de patates kızarması olduğu iddia edilse bile pek inanılır gibi olmayan bir şeyler de çıkar. unutmadan bir de haşlama patates olur. bu aralar kaşar peyniri görmeye başladım ve hayrolsun inşallah falan dedim ama dur bakalım. bir dakika yahu gofret de var. uuuff! şimşek gofret. aslında tadı fena değil. tüm bunların yanında çay konusuna özel olarak değinmek isterim... askerlik olayında her şey nizami ve tek tip olduğu için ve de sanırım zamandan kazanmak için çay şekerli olarak gelir. aslında çok çay demek mümkün değil. yani rengi çaya benziyor ama tadını ilk hafta yadırgayacaksınız. ama sevgili okur; nelere alışılmıyor ki şu hayatta değil mi? süt varsa süt alın en güzeli. mis gibi süt, pastörize ooh! çay ya da yemeklerde şap var dedikodusu ise külliyen yalan. aranızdan bir sivri çıkıp da komutana bunu sorarsa, alacağı cevap; “biz de bu yemekleri yiyoruz, maşallah zıpkın gibi fişek gibi sorunsuz çalışıyor makine. eki eki eki” olacaktır.

    karnımız da doydu. ama benim çarşı vaktim tükeniyor. bu haftalık da bu kadar toruncuklarım. sevgili 327'ler siz gelmeden önce acemilik rehberini tamamlayacağım diye umuyorum...
  • 309 kd olarak görev yaptığım sürügümsü yer. kısa dönem gazino çavuşumuz garnizon komutanı geldiğinde" erkan demircioğlu hoşgeldiniz komutanım" diye tekmil verdikten sonra bütün idari işlerden kısa dönemlerin artık görev alamadığı tugay.

    hoşgeldinizmiş. sanki babanın dükkanına geliyor komutan.

    bu arada askerlik için oraya yolu düşenlere şimdiden allah kolaylıklar versin. suyun ve insanın kıymetini anlayacağınız tek yer çölden sonra.
  • gelibolu yakınlarındaki orgeneral fahrettin altay kışlasını kullanmakta olan, çanakkale/ortaköy'e konuşlanmış tugayımız. eski adı için;

    (bkz: on sekizinci zırhlı tugay)

    maalesef çok güzel ya da kıyak bir yere düşmediniz, beklentilerinizi biraz düşük tutun... ama sakın buraya burun da kıvırmayın; doğuda, hatta sınırda askerlik yapanları düşünün, adam olun, akıllı olun...

    iyi eğlenceler kızlar...
  • 325 kd. olarak askerliğimi (daha doğrusu 5.5 aylık ömür törpümü) geçirdiğim sürgün olarak tabir ettikleri kışla. bugün itibariyle çift haneli rakamlara düşmüş bulunmaktayım.

    ankara, istanbul yada başka şehirlerde askerlik yapan insan evlatlarının icra ettikleri suçlara istinaden sürgün olarak gönderildikleri güzide(!) tugay.

    peki size soruyorum ey insanlar benim ne suçum vardı da sıcacık evimden buraya sürgün geldim!!!
  • aralık askerlerinin esasında şanslı olduğu bir askeri birlik.

    tamam gelibolu ayazı fenadır, hele ortaköy mevkisi denilen keşan-gelibolu arası alanda kış şartları çetin geçer, ama durum sanıldığı kadar kötü değildir. aralık kısa dönemleri burada 18 mart töreni ve 23-24 nisan anzak törenine katılır ki, esasında sadece bu tugay değil, 2. kolordu'nun tüm birlikleri burada görev yapar. gelibolu'daki milli park sadece şehitlik'in olduğu bir yer değil. buranın anafartalar alanı var, mortu koyu var, kilitbahir'i var. buralara hazırlık şubat'ta başlar, yani kısa dönemlerin usta olduklarının ilk zamanı. işin özü şafağın hızla atacağı nadir yerlerdendir. üstelik buraya gelen her devre asker, en az 1 kez otobüslerle şehitlik alanına gezdirilmeye, evet bildiğiniz bölük komutanı ve astsubayı ile gezdirilmeye götürülür. bu dediklerim gelibolu'daki hemen hemen bütün kışlalar için geçerli. bence tadını çıkartmayı çalışın...
  • bedelli askerlik görevini ifa ettiğim yer.ayrıca ilk kez katılan bedelli tayfasındaydım.bizden önce bedelli alınmamış.kışlanın yerini kısaca tarif ederek başlayalım. kışla tam olarak ortaköy taraflarında yani geliboluda değil.keşana 20km uzaklıkta.gelibolu ile arasındaki mesafe ise 20dk.gidecek arkadaşlar taksiyle ulaşabilir.ama dediğim gibi 20 dakikalık bir yol var aşağı yukarı.

    kışlanın mevkisi ise biraz tepede kalıyor ve acayip rüzgar alıyor.çift taraflı rüzgar aldığından baya soğuk oluyor.benim gibi kıyı kesiminden geliyorsanız kesinlikle çok üşüyeceksiniz çünkü acayip soğuk.

    neyse bunlar kısaca bilmeniz gerekenler.birliğe teslim oluş saatinizi öğleden sonraya bırakın derim.ne kadar geç o kadar iyi.zaten ilk hafta kayıt işleriyle geçecek.sürekli sürü halinde bir yerden başka yere gideceksiniz.teslim olurken yine sıkı bir arama olacak.o yüzden teslim olurken sıra bekleyeceksiniz valizler aranırken baya sıra oluyor.sıkı giyinin giderken de üşümeyin beklerken.valizleriniz tek tek aranacak.yine de yanınızda mutlaka ilaçlarınızı götürün zira bazı komutanlar kolay kolay revire yollamıyor.revire grip soğuk algınlığı vs için ise çok düşük ihtimal yollanırsınız.sırf bu yüzden millet içeride hastalıktan kırıldı.ben de hala hastalıktan kurtulamadım.bronşitten tutun ileri derecede mikrop kapan bir çok arkadaş duydum.bizde ilaç getirenlere ilaçlar sonradan geri verildi.ama sonrasında nolur bilemem.siz yine de ilaçlarınızı götürün ve saklayın.ilaç önemli.

    ilk 2 gün biz kamuflajları alamamıştık.zira önce kayıt için evraklar imzalanıyor nizamiyede. sonrasında sıra halinde revire gidiyorsunuz muayene için.en sonda kamuflaj alırken yine evrak dolduruyorsunuz sonrasında kamuflajı alabiliyorsunuz.bu işleri sıra halinde 300 kişinin yaptığını düşünün.biz 300 kişiydik ama sayı giderek artacak deniliyordu.o yüzden ilk 2 gün kesin sivil dolaşırsınız.mutlaka sıkı giyinin teslim olurken yanınıza da hırka vs almayı unutmayın.botu mutlaka 2 numara büyük alın.ben 46 giyerken 48 aldım yine de ayağımı vuruyordu.

    eğitim olarak çok yorulmuyorsunuz ama ceza alırsanız acımıyorlar.içtima saatini kaçırmak yatağını toplamamak vs.ki bunlara uymayan bir sürü mal adamla karşılaşacaksınız.1 kişi içtimaya geç kalacak çök kalk yapacaksınız saatlerce.ilk zamanlarda bir kşi içtimaya geç kaldı diye 1 saat çök kalk yapmıştık yağmurlu havada sivil kıyafetlerle.komutanların az çok nasıl olduğunu burdan anlamışsınızdır.eğitim olarak ise sağa sola dönüş,tekmil verme ve yürüyüş vardı.başka da bir şey almadık.

    aşı zorunlu değildi.aşı için kağıt imzaladık ve dilekçe verdik olmadık.olmak isteyenler oldu tabi ki.ama bundan sonra zorunlu olacağı söyleniyordu.

    yemekler ise çok kötü değildi.idare ederdi.ama et ve balığa parantez açmak lazım.et ve balık gerçekten çok kötüydü.hele et yemekleri yenebilecek düzeyde değildi kesinlikle.etler kokuyordu en basiti.onun dışında çorba,tatlı vs.yenilebilecek gibiydi.kahvaltı genel olarak zayıftı.bol bol ekmeğe abanın kahvaltıda zira öğlene kadar açsınız yemezseniz.

    temizlik ve hijyen olarak ise kışla sınıfta kalır.ilk geldiğimizde çarşaflar yıkanmıştı sonrasında bir daha hiç yıkanmadı.biz çıkarken de hatta bizden sonrakilerin bizim çarşaflarla yatacağı söyleniyordu.düşünün o kadar hasta adamın çarşaflarının yıkanmamasının düşünülmesi bile çok kötü.yine tuvaletler rezalet.1960 yılından kalma tuvaletler düşünün.en ufacık şeyde tıkanıyor ve yine sizden tuvaleti açmanız bekleniyor.mutlaka eldiven götürün zira tuvalet tıkanırsa siz açacaksınız.poşet geçirip tuvaleti açmaya çalışanlar vardı.eldiven şart.boklarla münasebet yaşayacaksınız zira :)

    sıcak su olarak ise durum iyiydi.bedelliler için belli günler oluyordu duşta.başlangıç saatinde giderseniz sıcak suda sıkıntı yaşamazsınız.duş yerleri çok uzak değil.yakın koğuşlara.

    çavuşlar ise kısa dönem erler genelde.sıkıntılı tipler mevcut çavuşlarda da.kendileri ise suçu askerlere atıyor ve bundan sonra bu kadar iyimser olmayacağız diyorlardı son gece.gidecek arkadaşlar bunu da bilsinler.

    yine uzun dönem arkadaşlarla bazı münasebetler oldu.bazı laflar yedik.bazı arkadaşlar küfür bile yemiş uzun dönemlerden.kantin ortak zira kantinde karşılaşıyorsunuz.ilk zamanlarda kantin ihtiyacı için tek yollanmayacaksınız sonrasında ise bu konuda serbest olacaksınız.
    o yüzden berenizi atkınızı donunuzu atletinizi alın yanınıza.traş bıçağı vs.ilk zamanlar kantine yollanmayacaksınız yollansanız bile sıra olacak süre yetmeyebilir ihtiyaçlarınızı alabilmek için.

    kantin konusuna da değinip bitireyim.kantin baya güzel.tatlısından tutun dönerine kadar her şey mevcut.ilk zamanlar gerçi kullanamayacaksınız kantini ona göre ihtiyaçlarınızı alın.en azından ilk haftayı idare edebilecek kadar.kantinde her şey mevcut polardan tutun sigara,çakmağa kadar.ama selpak mutlaka paket alıp kendiniz getirin.zira 2.hafta herkes hasta olacak ve selpak kalmayacak.temin etmesi ise uzun sürüyor.girdiğinizde 12 tane selpak götürün yeterli.

    çay ise biz içemedik kantinde yoktu.ama bundan sonra yüzbaşı olacağını söyledi.çayda sıkıntı yaşamazsınız.

    komutan olarak da ersin komutan ve alican komutan iyidir.ikisi de mesleğinin gereklerini,askeri disipline dikkat ediyordu.özellikle alican komutana saygı duydum.her dakika askerlerle beraber ve sorunlarını dinleyip çözüm bulmaya çalışıyordu.

    söyleyeceklerim bu kadar.yine aklınıza takılan bir şey olursa mesaj atabilirsiniz.ama rica ediyorum okumadan yazdıklarımı mesaj atmayın.
  • yakın bir arkadaşım bedelli askerliğini burada yaptı. ersin komutan hariç diğer komutanların hepsi çok iyiydi, tuvalet banyo leş, yemekler kan ağlıyordu. ersin komutanın sülalesini sikeyim diyor buradan kendileri.
hesabın var mı? giriş yap