• 1946 yılı türkiye'de hiç gerek yokken ilk devalüasyonun yapılarak 1dolar=126kuruş olan resmi kur değerinin 1dolar=280 kuruş'a eşitlendiği tarihtir. (bkz: sonun başlangıcı).

    yapılan devalüasyon içeride ve dışarıda çok büyük tepkiler gördü.devalüasyon yapılmaması gerektiğini savunanlar nedenlerini ortaya koymaya çalıştılar.

    +türk parası aşırı değerlenmemişti.
    +türk ihraç ürünleri stoklarının eritilememesi gibi bir sorun da yoktu çünkü ihracatı tarım ürünleri ağırlıklı olan türkiye'nin karşısında savaştan yeni çıkmış ve çok büyük gıda maddeleri gereksinimi duyan bir pazar bulunmaktaydı.
    +merkez bankası rezervleri iyi durumdaydı.
    +borçların döndürülememesi gibi bir tehlike de yoktu.

    hükümet gelen tepkiler üzerine devalüasyonun nedenlerini açıklamak durumunda kaldı.

    -stoklardaki ihraç ürünlerinin kolayca eritilmesi için aşırı değerli türk parasının değerinin azaltılması gerekliliği,
    -iç borçların dolar cinsinden değerinin düşürülmek istenmesi,
    -dış ticarette rekabet olanaklarının arttırılmak istenmesi,
    -en önemli neden ise imf için üyelik başvurusunda bulunan ülkenin üye olmadan önce kendi para biriminin değerini ayarlamak istemesiydi ki imf'ye üye olan ülkeler para birimlerini ancak yüzde on oranında devalüe edebiyorlar daha yüksek orandaki devalüasyonlar için izin almak durumunda kalıyorlardı.

    sonuç itibariyle gereksizliği tartışma götürmeyecek kadar kesin olan bir devalüasyonla birlikte türk parasının değerini korumak adına o zamana kadar yapılan bütün yatırımlar boşa gitmiş ve ülke tam bir kısır döngü içine girmekten kurtulamamıştır.
  • % 120'lerle cumhuriyet tarihinin en yüksek oranlı devalüasyonu olan 7 eylül 1946 tarihli bu devalüasyonun arkasında yatan temel saik, ülke içi ekonomik dengelere ayar çekmekten ziyade, türkiye'nin uluslararası sistemle bütünleşmesini sağlamaktır. uluslararası sistem gibi alengirli laflarla süslediğime bakma! bildiğin kapitalizm bu.
  • yakin tarih dersi verilmedigi icin kimsenin neden oldugunu bilmedigi olay. acikcasi benim de hic bir fikrim yok. sadece merak ettigi icin arastiran bulan biliyor ne olmus ne bitmis.
  • - $1 = 1.26 tl olan resmi kur, $1 = 2.80 tl olaral değiştirilmiştir. yani türk lirası yaklaşık olarak %54.3 oranında değer kaybetmiştir.

    - bu devalüasyonla birlikte dış ticarete kısmi serbestleşmeye gidildi:
    * ithalattaki kontenjanlar, miktar kısıtlamaları ve tavan fiyat uygulamaları kaldırıldı.
    * iç tüketim için çok gerekli olan bazı mallar dışındaki malların ihracatı üzerindeki kotalar ve sınırlandırmalar kaldırıldı.
    * iki yanlı ticaret ve clearing uygulamalarının azaltılacağı ilan edildi.
    * ithalat birlikleri tasfiye edildi.
    * dış ticaretin serbest bölgelere kaydırılması amaçlandı.

    -1946 devalüasyonu hem içeride hem de dışarıda sürpriz bir karar olarak değerlendirildi ve oldukça eleştirildi:
    * eleştiriyi yapanlara göre, türkiye'nin enflasyonu savaş yıllarında diğer ülkelerden daha yüksek olsa da 1944'ten itibaren fiyat yükselişlerinin kontrol altına alınmış olması, hatta fiyat düşüşleri görülmesi nedeniyle, tl aşırı değerli değildi. resmi kur sürdürülebilirdi.
    * zaten sıkı kambiyo uygulamaları spekülasyon ve dışarıya döviz kaçırılması şansını azaltıyordu ve yeteri kadar döviz rezervi vardı.
    * öte yandan dış ticaret fiyatlarındaki değişme, türkiye'nin aleyhine değil lehineydi.
    * zaten ikili antlaşmalarla dış ticaret devam ettirilmekteydi ve satılamayacak kadar ürün stoğumuz da yoktu.
    * avrupa'nın savaştan yeni çıkmış olması nedeniyle, tarım ürünlerine olan talebi oldukça yüksekti. devalüasyon, yüksek fiyattan satabileceğimiz ürünleri düşük fiyattan satmamıza yol açmıştır.
    * ithalatı kontrol etmek için devalüasyon gereksizdi, çünkü ithalatın kontrolü için birçok araç vardı.
    * sanayileşmenin kaldığı yerden devam etmesi için, tl'nın değerinin yüksek olması gerekiyordu.

    - yapılan bu eleştirilere kararları alanlar şu cevapları verdiler:
    * ihraç ürünleri iç fiyatları dünya fiyatlarından yüksektir, bu durum rekabet gücümüzü zayıflatmaktadır.
    * savaş yıllarında stoklarda biriken ihraç ürünlerini daha kolay pazarlamak için devalüasyon gereklidir.
    * savaş yıllarında biriken altın ve döviz rezervlerinin değeri iç piyasad artacak, böylece iç borçlar daha kolay ödenecektir.
    * dış ticaretin serbestleşmesi ile artması beklenen ithalat bu yolla kontrol altına alınabilecektir.
    * imfye üye olmadan önce döviz kurunu serbestçe belirleme hakkı kullanılmıştır. üye olduktan sonra %10'u aşan devalüasyonlar için izin alınması gerekmektedir.
  • cumhuriyet devrinin ilk devalüasyonudur. recep peker hükümeti’nin yaptığı düzenlemelerdir. 7 eylül kararları olarak da bilinir.

    hükümetin bu hamlesindeki ana maksadının; 5-6 yıllık savaş ekonomisinden çıkmak, savaşın ekonomide yarattığı tahribatı onarmak ve ikinci dünya savaşı sonrası dünyada oluşmakta olan yeni iktisadî düzene türkiye’yi hazırlayıp, entegre etmekti diyebiliriz. bu kararlar; gerekli miydi, gereksiz miydi, neticesinde başarılı olundu mu, olunmadı diye de halen daha tartışılmaktadır. bu tartışmaların en büyük nedeni ise; bu kararların, savaş döneminde büyük sıkıntılar çeken ülke insanının omuzlarına yeni ağır yükler getirmiş ve yeni birtakım mağduriyetler doğurmuş olmasıdır. aşağıya, bu kararların mimarı başbakan recep peker'in edebiyat camiasından aldığı eleştirilerden bazı örnekler bırakacağım:

    ercüment ekrem talu’nun hicvi:
    ''demokratlar aç kalsın diye verdinse karar
    arada biz de varız, senin halkçılar da var
    bozulmadan sabırda, akıldaki son ayar,
    öyle bir karar ver ki bulunmasın menendi
    bu kervan böyle gitmez mori recep efendi.''

    aziz nesin’in hicvi:
    ''yedi eylül denilen mülkteki sultan ya recep
    yetiş imdadıma kalmadı fintan ya recep
    bize verdikçe nutuk, bizde sıktık uçkuru
    kopuyor gayri inan, vallahi kaytan ya recep.
    anadan doğma yedi eylül’e çevirdin bizi
    ne donum var, ne tumanım, yolla fistan ya recep.

    hüseyin rıfat’ın hicvi:
    ''ömrümüz geçti kavallarla mavallarla dayı;
    bize sattırmasalar sırttaki köhne abayı;
    yedi eylül yerine koymasalar başka ayı;
    yetti, arttı yeni uydurma masallar dinleyemem!''

    faruk nafiz çamlıbel’in hicvi:
    ''bugün yıl dönümü 7 eylül’ün,
    düşünse gerektir pîri, civanı;
    cihanda misli yok bu tahammülün;
    boşuna döğmüşüz bir yıl havanı.
    *
    bugün bir tutuyor, usta acemi,
    7 eylül ile 10 muharremi;*
    birinde susuzluk yakar âlemi,
    birinde kavurur kıtlık ihvanı.''
  • 1946 devaluasyonu öncesi türkiye cumhuriyeti iktisadi tarihine özet bir bakış açısı sunarsak:

    kuruluşundan büyük buhrana kadar olan dönemde (23-30) açık ekonomi koşullarında devleti inşa etmek isteyen kadrolar, 30lu yıllarda reis paşa'nın vefatı ve akabindeki ikinci cihan harbi'nin başlangıç tarihine kadarki süreçte korumacı-devletçi milli sanayileşme hamleleriyle devleti kalkındırma politikalarını güttüler. türkiye bilhassa bu dönemde dış ticaret fazlası vererek kara geçmiş, kurduğu demir-çelik benzeri fabrikalar ve çıkardığı/aldığı maden çıkarma yasaları ve kararlarıyla demir, krom, şeker vb. üretiminde inanılmaz artışlar elde etmiş, ek olarak bunları işlemesini öğrenmişti. ayrıca imparatorluğun son döneminde ayrıcalıklarla yabancılara verilen ve yaptırılan liman,tersane,demiryolu gibi kritik yerleri millileştirmiş ve bilhassa çıkarttığı madenlerin taşınması için gerekli ulaşım hamlesiyle binlerce km yeni milli demiryolları inşa etmişti.

    özellikle 39 yılında patlak veren savaşla beraber kesintiye uğrayan bu ekonomik gelişim ve savaş sonrası başlayan iki kutuplu dünya türkiye'nin yeni iktisadi politikalarını belirlerken neredeyse tamamen siyasi amaçla hareket ettiğini bizlere göstermektedir. peki nasıl?

    1946 öncesi ekonomik verilere bakarsak; 1930'lu yılların milli sanayileşme ve korumacı yapısı altında, 1929 dünya ekonomik buhranı sebebiyle daralan ithalat 40-45 arasında daha da azalmış, yarı yarıya düşmüş durumdadır. ithalat değer olarak 38-39’da 110 milyon doların üzerinde, 40-41’de 55 milyon dolar cıvarı. 42-45 arası tekrar yükselerek 120 milyon dolar seviyelerindedir. ancak doların özellikle bu yıllardaki değer kaybı düşünüldüğünde reel olarak ithalat savaş boyunca hep daralmakta.

    yine bu yıllar arasında alman tehdidi sebebiyle yetişkin erkek nüfusun büyük oranda askerde olduğunu ve bu vesileyle üretimin bir hayli düştüğünü biliyoruz. 38-39’a göre savaş sonundaki dönemde milli gelir %25, sinai üretim %23, tarımsal üretim ise %31 azalıyor. reel ücretler ise %55 düşmekte.

    peki devaluasyonun amacı nedir? ülke parasının devlet eliyle değerinin düşürülerek dış paraya oranla ucuzlaması, böylece ülkedeki malların da dış piyasa için ucuz ve alınabilir hale getirilmesidir. böylece ülke malları yurtdışı için cazip hale gelerek ihracat ihtimali artacaktır. keza ülke içindeki gruplar da değersizleşen para ile birlikte yurtdışından mal alma konusunda güçlükler yaşayacaklar ve ithalat da azalacaktır. özetle devaluasyon, ihracatı arttırıcı ve ithalatı azaltıcı bir politika ile "dış ticaret" açığını kapatma ve dış ticaretin fazla vermesi amacı gütmektedir. ve şu nokta da var ki eğer devaluasyona giden bir ülke üretim potansiyeli olan bir ülke ise, yani dış piyasadan devaluasyonla beraber gelecek ani talepleri karşılayabilecek bir yapıdaysa bu hareket mantıklıdır. yani sizin hazır bir üretim kapasiteniz ve yeteneğiniz vardır ancak piyasaya kendinizi kabul ettiremiyorsunuzdur. devaluasyonla birlikte ibreler size döner ve potansiyelinizi işlemeye başlarsınız. son yıllarda çin ekonomisinin büyümesi buna en güzel örnektir. aksi durumda, yani talepleri karşılayabilecek ya da ithalattan vazgeçebilecek yapınız yok ise mevcut ithalat/ihracat dengeniz devam etmekte ve üzerine dış borçlarınız paranızın değer kaybetmesiyle kat kat artmış olmaktadır. yani devaluasyon bir intihar haline gelmektedir.

    peki tüm bu açıklamaların akabinde türkiye cumhuriyeti 1946 yılında dış ticaret olarak hangi noktadaydı? türkiye ekonomisi 6 yıllık savaş döneminde toplamda 250 milyon dolara yaklaşan fazlalık veriyor. tabii üretim hacmi bu dış ticaret fazlasına rağmen azalmış durumda. ihracat ithalatın üzerinde ama ikisi de az. taleplerin karşılanması, büyük kentlerin beslenmesi zor. yani hem dış ticaret fazlanız yokken hem de belirli bir üretim kapasiteniz yokken siz devaluasyona gidiyorsunuz! hükümet bunu o dönem stokta biriken malları elden çıkarabilmek amacına sığınarak savunuyordu. ancak veriler gösteriyor ki bu durum da amacına ulaşmamış. yani nereden baksanız intihar.

    o halde türkiye neredeyse hiç ihtiyacı yokken neden bu kararı almıştır?

    işte burada siyaset devreye girmekte. 46 sonrası iki kutuplu dünyada türkiye tarafını açıkça seçmişti. amerikanın inşa ettiği batı bloğunda yer alacaktı. yani sovyetlere karşı batı bloğunun sınır temsilcisi, kendisini 1947 yılında ımf, dünya bankası ve avrupa iktisadi işbirliği örgütü'ne, 1952'de de nato'ya üye yapan imzaları atmış bir devletiz. ayrıca amerika'nın bütün dünya için çizdiği marshall yardımlarından yararlanabilmek için uygun bir profile, yani yardıma muhtaç bir görüntü çizebilmek için de devaluasyon sonucu oluşacak ekonomik tabloya ihtiyaç vardı.

    46 devaluasyonu sonrasındaki 6 yılda dış ticaret açığı toplam olarak 500 milyon doları bulmuş ve bu açıklar abd yardımları ve dış kredilerle kapatılmıştır. sermaye birikimi bu yıllarda görece yükselmesine rağmen bu birikimin %18'i de dış kaynaklarla "finanse" edilmiştir.

    yine bilinmelidir ki türkiye 30'lu yıllarda yaptığı gibi bu devaluasyon yerine ithalatı kontrol altına alıcı yöntemlere gidememiş çünkü iç ve dış dünya konjonktürü buna izin vermemiştir. batılı demokrasi sistemine planladığından erken geçmek zorunda olan chp hükümeti, savaş sonrası batı bloğuna entegre olma çabası içerisinde ve çok partili seçim sistemi içinde artık oy kaygısıyla hareket etmek durumundadır. yine savaş yıllarında çıkarılan çiftçiyi topraklandırma kanunu, toprak mahsülleri vergisi gibi uygulamalar yerli tüccar/ağa grubunun chp bürokrasisinden desteğini çekmesine ve yeni kurulan partiye kaymasına sebep olmuştu. bugüne kadar bu gruplarla iktidarda beraber ilerleyen chpli bürokratlar savaş yıllarındaki bu küskünlüğün ve ayrışmanın kalıcı hale gelmemesi adına yerli üreticiyi ve tüccarı kendinden tamamen uzaklaştıracak politikalar gütmekten çekinmekteydiler.

    işte tüm bu iç ve dış siyasi şartlar altında türkiye cumhuriyeti, etkileri bugüne kadar gelen yeni rotasını belirlemiş ve atatürk dönemi'nin gelişene/büyüyene kadar kendi kendine yeten, 30'lu yıllarda yani onun sağlığındaki dış ticaret açığı vermeyen ekonomi politikalarından vazgeçerek dışa bağımlı karakteristik bir yapıya evrilmiştir.

    yani türkiye, henüz daha tam ayağa bile kalkamamışken, değil yürümeye artık birilerinin yardımıyla koşmaya çalışmıştı.
  • prof.dr cem eroğul bu devalüasyon sonucunda alınan kararları şöyle değerlendiriyor: "aslında bu kararların yaptığı, uygulamadaki duruma resmiyet kazandırmaktan ibaretti. zira savaş içinde toptan eşya fiyatları dört misli artmıştı. yani paranın değeri dörtte bire inmişti. oysa resmi kur değişmemişti. bu durum ise tabiatıyla ihracat için bir köstek, karaborsa için de önemli bir teşvik mahiyetindeydi. ayrıca hükümet, bretton woods antlaşmasına katılmayı ve dolayısıyla çok taraflı serbest döviz rejimini kabul etmeyi düşünüyordu. bu durumda gerçeklere daha yakın bir dolar kuru tespit etmek gereğini duydu."
  • ekonominin dünya ekonomisine entegre edilmesini sağlamak amacıyla yapılan uygulama. uygulayanların argümanları ise sattığımız ihraç mallarının elimizde kalması ve fiyat açısından rekabeti kaybetmiş olmamız, savaştan çıkan avrupalıların tarım ürünlerine olan taleplerinin artması gibi sebeblerden dolayı uyguladıklarını söylemeleri.
  • dolar o günden sonra hiç bir zaman 1 lira seviyelerine düşmedi...
  • "bu ilk devalüasyon kararının tepkileri geniş olmuştur. ve hâlâ bugün bile tartışma konusudur.

    bunu itirafa mecburuz ki, o dönemin kabine üyeleri de mebusları da böyle bir devalüasyon kararının doğurabileceği tepkileri pek iyi anlamış değillerdi.

    mevcut stoklara el koymadan para kıymetinin ani olarak düşürülmesi ve o zamanki kuvvetli şayialara göre bir kısım zenginlerin daha da zenginleşmesini ve üreticinin masraflarının artmasıyla daha da fakirleşmesi sonucunu doğurmuştur.

    fakat ne çare ki, bu devalüasyon karan sonuncu karar olmamış, daha birçok defalar paramızın değeri düşürülmüştür. bunda ekonomik kalkınmamızın gecikmesi kadar malî ve ekonomik işlerdeki acemiliğimizin rolü vardır."

    s.ırmak: atatürk ve....; s.115-116
hesabın var mı? giriş yap