1968 mayıs olayları
-
paris olaylarının fotoğraflarının bazıları şu adresten görülebilir (champs elysées'de yarım milyon insan):
http://dhost.info/…/index.htm?size=1&exif=&page=all
yine fransa'da kullanılmış 29 afiş (bazıları hala populerdir, birçok yerde görebilirsiniz):
http://membres.lycos.fr/…ai68/affiches/affiches.htm -
fransa'da eylemlerin başında ünivesitelilere ilk destek çıkanlar lise öğrencileri olmuş eğer yamulmuyorsam.
(bkz: helal be) -
tüm dünyayı saran 1968 mayısı gençlik hareketleri içinde, fransa'da, özellikle paris'te gerçekleşen olaylar en can alıcı kesittir. bu kesitin öncesini-sonrasını/nedenlerini-olanı biteni-sonuçlarını, ilgili ve meraklı okuyucu için anlatalım:
günümüzde deneyimlediğimiz meta çeşitliliğinin ve bolluğunun nefesi, hiç şüphesiz, ciddi anlamda ilk kez altmışlarda, tüketim toplumunun doğduğu o süreçte hissedildi (bkz: les choses). tüketim toplumuna evrilmede, tüketim kültürünün kalbi olan televizyon sayısının o dönemki patlaması, bu durumu açık bir biçimde özetler: 1960’da fransa’da televizyon giren ev oranı %15’ken bu oran 1970’te % 70’e fırladı.
ellilerdeki olgunlaşma sürecinden sonra, “gençlik kültürü”nün ortaya çıkışı yine bu dönemdedir. müzik gruplarının etkisinde bir özgürleşme eğilimi ve yetişkinler tarafından ciddiye alınma arzusu, gençleri kendilerini ifade etmede yeni biçimleri uygulamaya itti. kuşkusuz, bu yıllarda bir kuşak çatışmasının olduğu ziyadesiyle açıktı. ebeveynler, nazi işgalini, savaş’ın yıkıcılığını (bkz: ikinci dunya savasi) ve yol açtığı yıkımla yokluğu görmüşlerdi ama yeni nesil, çeşitlenen metaların dünyasında bir tatminsizliği ve rahatsızlığı yaşamaktaydı. gençler, ana-babanın, devletin ve tüm bağlayıcı kurumların karşısında kendini uyuşturucu kullanımıyla (bkz: esrar) ve özgürce yaşanan cinsellikle özgür kılmakta; böylece özgürlüğünü ilan etmekteydi. bu gençliğin şaşırtıcı enternasyonalizmi, vietnam’da ve cezayir’de olanlara büyük tepki duymasını sağlıyordu. mayıs 1968’i ortaya koyan ve yeni bir dönemi açan da güçlenen bu gençlik kültürü ve altmışlarda gençliğin bir toplumsal aktör olarak ortaya çıkışı oldu.
öğrencileri radikalleştiren dış olaylardan biri cezayir’e bağımsızlığın (bkz: cezayir kurtulus savasi) verilmemesiydi. fransız solunun bağımsızlığın tanınması konusundaki yetersiz girişimleri ve ayrıca vietnam'ın işgaline (bkz: vietnam savasi) karşı bir duruş göstermemesi, öğrencilerin tepkisini arttırdı. hatta cezayir’e gidip, fransız ordusuna karşı bağımsızlık için çarpışan fransız gençleri bile oldu. vietnam’daki abd işgali, dünyanın diğer ülkelerinde olduğundan çok daha fazla muhalefeti fransa’da doğurdu ve vietnam işgaline karşı öğrenciler arasında yürütülen kampanya, mayıs 68 için bir örgütlenme hazırlığı teşkil etti.
mayıs 68 olaylarının nedenlerini saptayıp ortaya koyarken, aslında iç boyutun daha fazla ön plana çıktığını görebiliriz. ikinci dunya savasi sonrasında nüfus artışı ve kentleşmeyle birlikte okullara olan talep artmaya başladı ve bu talep fazlalığı yükselmeye devam etti. işte öğrenci sayısındaki bu artışa üniversiteler cevap verememiş ve sistem tıkanmaya başlamıştır. bu duruma bir de mezuniyet sonrası iş bulamama durumu eklenince gençler arasındaki gerilimin dozu iyice artmıştır. yeni açılan üniversiteler ile seçkinlere yönelik üniversiteler arasındaki eşitsizlik de tepkiyi arttıran bir öğedir. yani hemen tüm halk hareketleri gibi mayıs 1968 de özünde bir idealizmi taşımıyordu, idealizmden beslenmemişti ve temelde ekonomik ve sosyal anlamda rahatsız olma durumundan besleniyordu, böylece ortaya çıkan tepki, idealizmi doğuruyordu. bu çarpıklık diğer öğelerle de birleşince böylesi bir patlama görülebilmişti. bu öğelerden biri özgürleşme ve meta çeşitliliğinde artış atmosferini solumaya başlamış yeni neslin, ahlakçı yetişkinlerin ve elitlerin müdahalelerinden duyduğu rahatsızlıktı. 1967 yılında nanterre üniversitesi’nde kızların erkek yurtlarına, erkeklerin de kız yurtlarına girişini yasaklayan yönetmelik öğrencilerden büyük tepki görmüş; her iki cinsten öğrenciler kız yurdunu işgal edip, yetişkin muamelesi görmek istemişlerdir.
olaylar, iki aşamada gerçekleşti: ilk aşama öğrenci ayaklanması, ikinci aşama ilk aşamayla ateşlenen toplu bir işçi hareketi. ilk aşama, 3 mayıs’ta polisin öğrencileri sorbonne’dan çıkararak, üniversite’yi kapatmasıyla ateşlendi. polisin öğrencilere sert müdahalesi, halkta öğrencilere yönelik sempatiye yol açtı. polisin ve hükümetin sergilediği vahşet, azınlık olarak var olan bir hareketin, yalnız öğrencilerin değil toplumun da önemli bir bölümünün desteğinin kazanmasını sağladı. diğer yandan öğrencilerin tepkisi de sert oldu. 10 mayıs gecesi quartier latin’de barikatlar kurdular ve fransa tarihinde bile ender görülen çatışmalar başladı (eh, kanlı devrimlerin ülkesi) (bu polis-öğrenci çatışmaları haziran ortasına kadar sürdü). 13 mayıs’ta paris’te yaklaşık bir milyon kişi gösteri yaptı. artık başkaldırı bir kitle hareketine dönüşmüştü. işçiler greve gitmişlerdi ve mayıs ayının ikinci yarısında grev dalgası tüm ülkeyi sarmıştı. ilginç olan başkaldırının çok farklı kesimlere yayılmış olmasıydı. medya başkaldırıdan yana tavır almıştı (25 mayıs’ta fransız radyo ve televizyon kurumu çalışanları, haberlerin halka aktarımı sırasında hükümetten gelen baskılar yüzünden greve gittiler) ve şubat’ta henry langlois’nın cinémateque’inin kapatılması ve langlois’nın tutuklanması üzerine protesto gösterisinde bulunmuş olan sinemacılar (hatta bu gösteride godard, truffaut ve tavernier yaralanmıştır); mayıs 68 ile birleşmişlerdir ve 18 mayıs’ta cannés film festivali’nin açılışını durdurmuşlardır (jean-luc godard ve françois truffaut sinema perdelerine asılıp gösterimin başlamasını engellemiş, diğerleri de ses kablolarını kesmiştir) (yaramaz herifler). böylece mayıs olayları ile tüm ülke felç olmuştur. de gaulle ve hükümet iktidarsızlaşmış ve fransa’nın kamu düzeni haziran başlarına kadar ortadan kalkmıştır.
dönüm noktası 30 mayıs’ta de gaulle’ün almanya’dan dönmesi, parlamento’yu feshedip, genel seçimleri yenilemesi oldu. haziran 1968’de yapılan bu seçimlerde, taşradakilerin paris’teki radikallere bir tepkisinin desteğiyle de gaulle başarısını yineledi. anlaşılan oydu ki fransızlar, mayıs’taki düzensizlikten dolayı şoka uğramış ve bu şokun karşılığında yine gaulle’ün partisine yönelmişlerdi.
haziran 1968 parlamento seçimlerinden de gaulle başarıyla çıkmış olabilirdi ama yönetimde bir yıllık ömrü kalmıştı ve artık hiçbir zaman mayıs 1968’den önceki siyasi saygınlığına ulaşamayacaktı. mayıs 1968 olayları, de gaulle’ün otoritesini ciddi anlamda sarstı ve buna onun 1969’da iktidardan ayrılışı eşlik etti. olanlar göstermişti ki charles de gaulle’ün olduğunu iddia ettiği sosyal oydaşma, yapay kalmıştı. ekonomik kalkınma açıkça görülüyor olsa da bu gelişmenin meyveleri adaletsiz bir biçimde dağıtılmıştı.
mayıs 1968, yeni bir neslin, hakim elitler tarafından kendilerine dayatılan sosyal ve siyasi değerlere karşı bir patlamasıydı. kısa sürdü ama etkisi gelecek yılları dikkate değer biçimde etkiledi. örneğin, 68 olaylarının yarattığı özgürlük atmosferi, filmlerin içeriğinde önemli değişime yol açtı. militan ve radikal filmlerin yapılması bu etkilenmenin bir parçasıydı. mayıs 1968’in toplumsal ilişkileri nasıl etkilediğini en iyi biçimde anlatabilen iki film, auteur kuramına bağlı iki yönetmenden geldi: her ikisi de kişisel ilişkileri yoğun bir biçimde ele alan jean eustache’ın "le maman et la putain" (1972) ve jacques doillon’nun "les doigts dans la tete" (1974) filmleri.
bu entry'de nakledilen dönemi ve olayları görsel bir perspektiften, sinemanın dilinden edinmek için, dokümanter yapıt "grand soirs et petit matins" ile fiktif yapıt "les amants reguliers" izlenebilir.
kaynak:
- ertan yılmaz, 1968 ve sinema, kitle yayınları
- alistair cole, french politics and society, pearson education limited
- robert gildea, france since 1945, oxford university press
(bkz: 68 kusagi) -
abazalık kaynaklı öğrenci olayları, bir yere varmamıştır; abazalık konusu hariç* (olaylar "kız yurtlarına niye giremiyoruz?" protestosu ile başlamıştır). 8. yurt yapsa* tarihte nasıl yer alırdı kim bilir.
edit: arkadaşlar nolur bakın bi tarihine vallahi paris'teki ilk protestoları bu konuyla ilgili bi gerginlik (kız yurtlarına erkeklerin girememesi gibi) üzerine başlamış, yaşasın cinsel devrim, abazalığın da prodaktif bir pavır olduğunu olumlayan bir tespit. saygılar. -
özellikle paris'te onlarca sanat şaheseri posterin de sokakları süslediği olaylardır.
http://santiyedefteri.blogspot.com/…/label/mayıs 68 -
birçok yerde bu tahlil yer alır, althusser'in benzer belirlemesine yer verelim kısa açıklaması dolayısı ile;
"mayıs olaylarında mutlak belirleyici olan rolü, son tahlilde, dokuz milyon işçinin genel grevi oynamıştır. üniversite öğrencilerinin, lise öğrencilerinin ve kafa emekçilerinin mayıs olaylarına kitlesel katılışları çok önemli bir olaydı; ama bu, dokuz milyon işçinin iktisadi sınıf mücadelesine tâbi idi.
bu bizi birinci olguya getiriyor: kapitalist ülkelerimizde her gün piyasaya sürülen yorumlar ve açıklamalarda bu iki olayın (genel grev ve "öğrenci" eylemleri) görece önem sırası tamamen tersine çevrilmiştir."
kişisel olarak revizyonist ve pasifist fkp'den ayrı tutulan althusser'in kısa belirlemesinin yanında belirtmek gerekir; öğrencilerin gelişen olayların içinde özel bir yere sahip olmuş olmasının altının elbette çizilmesinin yanında, mayıs 68 olaylarına damgasını vuran fransız işçi sınıfıdır.
konfederasyonlar ve kp olaylar sırasında safdışı kalmış olduğu olaylar olarak da belirleniverirler. -
louis althusser tarafından şöyle tahlil edilmiştir.
" 1968 mayıs olayları üzerine bir mektup
15 mart 1969
sevgili m. a.,
geçen yaz sıcak bir ağustos günü sizinle karşılaştığımda mayıs olayları ve öğrenci hareketi üzerine bir şeyler yazmaya söz vermiştim. şimdi, böyle bir sözün birçok bakımdan saçma olduğunu görüyorum. asgâri ölçüde nesnel belgelere sahip olmadan insan nasıl bu tür „olaylar” konusunda yazmaya yeltenir? mayıs olaylarını doğuran "somut durum”un "somut analizi”ni tam olmasa da anahatlar halinde yapabilmeyi mümkün kılacak asgâri nesnel bilgiler olmadan, önemli bir tarihi olay konusunda konuşmaya, insan nasıl kalkışır?
hastalığım yüzünden zorunlu olarak dışında kaldığım olaylar konusunda geçen yaz bu gerekli bilgileri edinememiştim. bugün, "öğrenci hareketi” üzerine elimde hâlâ pek az şey var. asıl gerekli olan materyel eksik: olağanüstü mayıs genel grevi'ni yapan işçi sınıfı ve (proleter olmayan) geniş emekçi kitle arasında kesinlikle neler olup bitti?
l'humanité'de çıkan makaleler ve şuradan buradan topladığım raporlar bir analiz için gerekli ögelerin yalnızca en genel olanlarını sağlıyor.
bu koşullar altında söyleyeceklerim çok kaba, şematik ve belki temelde eksik olabilir. aslında, analizimi tezler halinde yollamayı umuyordum. oysa elimde en fazla birtakım hipotezler var.
ama durumun bu niteliği belirsiz bir süre, yani gerçekten marksist tarihî bir inceleme yapmanın ya da (ki o da aynı şeydir) gerçek bir marksist siyasî analiz yapmanın (somut bir durumun somut bir analizi) mümkün olacağı günü beklemek anlamına gelmemelidir. söyleyebileceğimiz kadarını söylememiz gerekiyor. elbette çok dikkatli olmalıyız, ama bir şey de söylemeliyiz. bu zorunluk, hipotezlerimizi yoldaşlarımızın eleştirisine açmak, dolayısıyla onları hipotezden daha fazla bir şey haline getirmek, hepsinden önemlisi, mayıs-sonrası durumda olup bitenleri daha iyi görebilme ihtiyacından doğuyor. çünkü mayısta çok önemli bir şey oldu, „batının kapitalist ülkelerinde” devrimci umutlar bakımından son derece önemli bir şey oldu. bunun titreşimleri mutlaka politikamızda duyulmalıdır, yoksa politikamızın olayların ardında sürüklenmesi tehlikesiyle karşı karşıya geliriz. artık geçmişte kalan mayıs olayları ardından değil, mayısta olanların çok ötesine geçecek şimdiki ve gelecekteki olayların ardından sürüklenebilir demek istiyorum.
öyleyse nasıl yazacağım belirlendi. iki olgu, bir tez, ve aynı zamanda bir hipotez öne süreceğim.
olgularla tartışma götürmez, kelimenin tam anlamıyla tarihi olguları, yani ulusal ve uluslararası konjonktürü oluşturan olguları kasdediyorum.
tezle, kanıtlanabilir bir politik ya da teorik önerme kasdediyorum.
hipotez'le, ya yer darlığından (çünkü ne de olsa insan mektuba bir yerde son vermek zorunda) ya da „alanda” yapılması gereken sosyolojik araştırmaların sağlayabileceği bilgilerin yokluğundan, kesin olarak kanıtlayamayacağım politik, teorik önermeleri kasdediyorum.
yazacaklarımda izleyeceğim sıra bir ölçüde keyfi olacak. bu, politikanın önceliğine tâbî olmakla birlikte, daha çok pedagojik bir sıradır. demek ki ortaya koyduğum olgular (1. ve 2. olgu), tez (1. tez) ve hipotez (1. hipotez) karışık bir sırayla sunulacak.
tartışmanın pedagojik sırası, mayıs olaylarının şimdiki güncel yorumları arasında egemen olanla başlamamı zorunlu kılıyor. öyleyse:
1. olgu
mayıs olaylarında mutlak belirleyici rolü, son analizde, dokuz milyon işçinin genel grevi oynamıştır. üniversite öğrencilerinin, lise öğrencilerinin ve kafa emekçilerinin mayıs olaylarına kitlesel katılışları çok önemli bir olaydı, ama bu, dokuz milyon işçinin iktisadî sınıf mücadelesine tâbi idi.
bu bizi birinci olguya getiriyor: kapitalist ülkelerimizde her gün piyasaya sürülen yorumlar ve açıklamalarda bu iki olayın (genel grev ve „öğrenci” eylemleri) görece önem sırası tamamen tersine çevrilmiştir.
komünist partilerimiz, ozellikle fransız komünist partisi durumu böyle görmüyor. f.k.p. olanları gerçekteki sıralarıyla sunmuştur: öğrenci eylemlerine karşı genel grevin önceliği. bu yalnızca mayısta güçler arasındaki gerçek ilişkiyi yansıttığı için değil, aynı zamanda işçi sınıfının, ve yalnızca onun, devrimci niteliği konusundaki marksist-leninist teze uyduğu için de doğrudur. „devrimci” derken: öznel olarak devrimci ( = küçük burjuva devrimci beyanlar) değil, nesnel olarak devrimci (proleter devriminde sonuçlanan devrimci eylemler) demek istiyoruz.[1]
oysa, öğrenci hareketleri yayınlarının büyük çoğunluğu da içinde olmak üzere burjuva, küçük burjuva tüm yayınlarda bu ters çevirmeyle karşılaşıyoruz. de gaulle'ün „totaliter” dediği işçi sınıfına doğrudan doğruya saldıran lânetlemeleri ve birkaç hareket grubunun bildirileri dışında bütün bu yayınlar genel grevi arka plâna itiyorlar; artık kimse bundan söz etmiyor. düpedüz, tarihin en büyük işçi grevini dünya tarihinden siliyorlar. bunun yerine, öğrenci hareketi, kartiye latin barikatları ve benzeri şeyler ön plâna getiriliyor, sanki bu olayların önemi kabul edilince, „işçi sınıfına devrim için kılavuzluk eden” küçük burjuva öğrenciler tarihî yapabilirmiş gibi.
bazı öğrencilerin bu burjuva tuzağına düşmediklerini biliyorum. hiç değilse, yazılarında düşmüyorlar, çünkü orada mayıs öğrenci eylemlerine karşı mayıs genel grevinin önceliğini açıkça kabul ediyorlar. ama doğru bir tez yazmak kendi başına yeterli değildir; aynı zamanda bu tezin, sınırlı sayıda „bilinçli” öğrencinin beyninden dışarı çıkıp (a) kendi eylemlerine ve sonra (b) bir bütün olarak öğrenci hareketinin somut eylem çizgisine girmesi gerekir.
öğrenci hareketinin şimdiki somut eylem cizgisinin, birkaç dikkate değer istisna dışında, pratikte bu doğru tezle celiştiğini öne süreceğim. öğrenci hareketinin eylem çizgisi öğrenci hareketinin „düşünceleri”ni, yani, başka türlü söylersek, geniş öğrenci çoğunluğunun düşüncelerini yansıtır. ve geniş öğrenci coğunluğu, hâlâ, mayıs olaylarında belirleyici rolü öğrenci eylemlerinin oynadığına inanıyor.
öğrenci kitlesinin çoğunluğu, bir yanlış anlamadan dolayı hayal içinde yaşıyor. öğrenci kitlesi, „barikatlar”ının vahşice bastırılmasının genel grevi „ateşleyen fitil” görevini yerine getirmesine dayanarak (oysa bu kronolojik-tarihî bir olgudur) mayısta, kendilerinin öncü olup işçi eylemlerine önderlik ettiklerini sanıyorlar. bu besbelli bir yanılsamadır. kronolojik sırayı; (barikatlar 13 mayıs gösterisinden önce yani genel grevden önce kurulmuştur) „fitili ateşleyen”in ya da „ormanı tutuşturan tek bir kıvılcım”ın (lenin) rolünü, son analizde belirleyici olan tarihî (kronolojik değil) rolle karıştırmaktır. ve son analizde mayısta belirleyici rolü öğrenciler değil işçiler oynadılar.
fransız, alman. japon, amerikan, italyan, hangisi olursa olsun, öğrenci hareketi, teoride (yazılarında) ve hepsinden önemlisi pratikte („çizgisinde”, örgütlenme ve eylem biçiminde) bu olguyu kabul etmediği sürece, mayıs olaylarıyla ilgili yaptığı yorumlar burjuva ve küçük buriuvaların bu konudaki yorumlarıyla aynı noktada birleşecektir. öğrencilerin yorumları öğrenci „örgütler”inin gösterdikleri ideolojik değişkenliğe (özgürlükçü, neo-luxemburgist, guevarist) lengüistik biçim bakımından da uygun olmak üzere - burjuva yorumlarının tastamam kıyısındadır.
öğrenciler su olguya dikkat etmelidirler: burjuvazinin olayların gerçek sırasını ters çevirmelerine, yani son analizde, mayısta belirleyici rolü oynayan dokuz milyon işçinin genel grevini sessizce geçiştirmelerine nesnel olarak yardımcı olmaktadırlar - şüphesiz öznel açıdan en devrimci niyetlerle...
öğrencileri kabul etmedikleri bu gerçeğe inandırmak için, onların yararına iki gözlemimi aktaracağım. bunların ikisi de sorbonne'un işgaliyle ilgili.
öğrenciler sorbonne'u 13 mayıs gösterileri sırasında yeniden işgal edip kızıl bayrağı çektiler. sorbonne'u yeniden işgal edebilmeleri ve sonra böylesine uzun süre „ellerinde tutabilmeleri” 13 mayıs gösterilerinde yüz binlerce işçinin yer alması ve ikinci olarak da bundan sonra patlayan kitlesel genel grev sayesindedir. bu genel grev devletin baskıcı güçlerinin çoğunluğunu, buriuvazi için „öğrenci cephesi”nden cok daha tehlikeli olan bir cepheye seferber etti. bu grev ve bu seferberlik olmadan sorbonne işgali birkaç günden fazla dayanamazdı.
aynı işgal öğnciler için nesnel bir „sorun” çıkardı ortaya. ama yalnızca kendilerine ait olduğuna pek fazla güvendikleri bir güçlülük duygusu yüzünden -ki tersine bu güç aslında genel grevin gücünden kaynaklanıyordu- bu soruna hemen hemen hiç eğilmediler. bir işgal, bu yalnızca sorbonne'un işgali de olsa, irticalen yapılamaz. öğrencilerin fabrika işgalleri konusunda hiç deneyleri olmasa da (ki bu onların „ateş altında” ilk sınanmaları olduğu için anlaşılır bir şeydir) işgal pratiğinde çoktan uzmanlaşmış adamlar vardır. tabiî, bu tür mücadeleyi 1936'da „başlatan” ve o zamandan bu yana birçok fırsatta bunu geliştirip inceliklerini keşfeden, ve öğrendiklerini unutmamış olan işçileri kasdediyorum. bunun kanıtı, 1968 mayıs - haziran fabrika işgallerinin örnek başarılarında görülebilir.
fabrika kapılarına gidip hemen işçilere „yardımlarını sunmak” yerine, sorbonne öğrencileri aynı zamanda, bu fabrikaların militan işçilerinden sorbonne'a gelip etkili bir işgalin nasıl yürütüleceğini kendilerine öğretmelerini istemeliydiler; istenmeyen kişiler ve polis ajanlarının -herkesçe bilindiği şekilde- istedikleri gibi sorbonne'a girip çıkmalarını nasıl önleyeceklerini; gerekirse baskıcı güçlerin saldırısına karşı sorbonne'u nasıl savunacaklarını onlardan öğrenmeliydiler. o zaman işgal edilmiş sorbonne, mayıs sınıf mücadelesinde öğrenci eylemleriyle işçi mücadelesinin kaynaşmasının belki de biçimlenmeye başladığı en önemli bölge olabilirdi. bu noktada da sorunu çok açık koymak gerekiyor: öğrenciler işçilerin kendilerine ihtiyacı olduğunu sandılar, oysa gerçekte, işçilerin öğütleri ve desteği biçiminde bir „yardım”a, en çok bu tür mücadelede yeni olan öğrenciler muhtaçtı.
bu örnekten de, bir „karşılaşma” da rol oynayan güçlerin görece öneminin tahminini doğru ya da yanlış yapmanın pratik sonuçlarının ne olabileceğini -ve tabiî hep öyle olduğunu- görebiliriz. 13 mayıs karşılaşmasından gerçekten bir sonuç alınamadıysa ve mayıstan sonra -bir gün gelecek olan- böyle bir sonuç şimdilik daha da uzakta görünüyorsa; bu biraz da, hiç değilse bizim burada tartıştığımız konu açısından, rol oynayan güçlerin gerçek önem sırasının yanlış değerlendirilmesi yüzündendir.
bu nedenle, her şey doğru perspektife oturtulmalıdır. aşağıdaki tez de bu nedenle önemlidir.
tez i
genellikle „mayıs olayları” dediğimiz şey iki tip eylemin nesnel karşılaşmasının sonucuydu.
1. fransız işçi ve çalışanlar kitlesinin iktisadî ve siyasî sınıf mücadelesinin eylemi; yani, dokuz milyon erkekle kadının bir ay süren genel grevi. kitlelerin bu eylemi, son analizde, „mayıs olaylarını” tarihî olarak belirleyen ögeydi.
2. hükümetle polisin baskıcı davranışlarının fitili ateşlemesiyle müthiş bir şekilde patlayan, üniversite, lise öğrencilerinin ve genç kafa emekçilerinin eylemleri. (burjuva bakış açısından bu baskıcı davranışlar nesnel olarak „kaba”ydı. mayıstan bu yana politikacılarla, burjuva devlet aygıtının temsilcileri „yetiştiler” ve şimdi ona göre, yani, burjuva terbiyesine daha uygun bir biçimde davranıyorlar.) patlama, 11 mayıs gecesi barikatlarda, sonra da sorbonne, odeon ve başka kültür merkezlerinde en yüksek noktasına ulaştı.
olup biten, bir tarihî karşılaşmaydı, bir kaynaşma değildi. bir karşılaşma olabilir ya da olmayabilir. ya da görece raslansal bir karşılaşma olabilir, bu durumda güçlerin kaynaşmasına yol açmaz. bir yandan işçilerle / çalışanların öte yandan öğrencilerle genç kafa işçilerinin mayısta bir araya gelmesi, çok genel ve kısaca değineceğim uzun bir nedenler dizisi yüzünden, hiçbir çeşit kaynaşmaya yol açmayan kısa bir karşılaşmaydı.
uzun bir karşılaşma ya da uzayan bir karşılaşma kaçınılmaz olarak bir kaynaşma biçimi alır. böyle bir şey mayısta olmadı. mayıstan sonraki gelişmeler bu tezi doğruluyor: işçi hareketiyle öğrenci eylemlerinin kaynaşması hâlâ nesnel olarak gündemde değil. bunun gündeme gelebilmesi için, proleter olmayan gençliğin şu anda bulunduğu noktadan kalkarak çok uzun bir mesafe alması gerekmektedir. işçi hareketi de (evet o da) bir miktar mesafe almak zorundadır. bu mesafe, her ikisince (her taraf kendi başına, kendi önündekini) katedilmedikçe, kaynaşma gündeme gelemeyecektir. ve arada geçen süre içinde işçi hareketi kendi yolunu, proleter olmayan gençlik de kendi tereddütlü rotasını izleyecektir.
bu 1. tez'den başlayarak, olayların kronolojisini tarihe tâbî tutarak bir düzene koyabiliriz. kelimenin gerçek anlamında karşılaşma, büyük 13 mayıs gösterilerinde oldu; de gaulle'ün darbesinden 10 yıl sonra „on yıl yeter” diye haykırıldı. bu elbette. de gaulle'ü hedef adlığı için siyasî bir slogandı ama aynı zamanda savunma niteliğinde (de gaulle'e karşı), olumsuz bir slogandı. büyük yürüyüş kollarında, özellikle cdft'nin anarko-sendikalist sesi de tek tük duyuluyordu. „işci iktidarı!” sonra grupçuklardan gelen ses: „halka hizmet!” „işçileri destekle!” savunma niteliğindeki siyasi „on yıl yeter!” sloganına ek olarak proleter enternasyonalizmi de güçlü bir şekilde dile getirilmişti: „kahrolsun amerikan emperyalizmi!” „nlf kazanacak! vietnam'da zafer!” ama kitlesel siyasî sloganların („kahrolsun emperyalizm”, „on yıl yeter” gibi) altında neler gizlendiğini araştırırsak, 13 mayıs gösterilerinde ekonomik sınıf mücadelesinin sloganlarını buluruz: „ücretlere zam! kısıtlı üretime hayır! iş garantisi! sendikalardaki çatlamaları durdurun! saatlı üretime paydos!”, v.b.
yüz binlerce işçi, üniversite, lise öğrencileri ve genç kafa işçilerinin yürüttükleri bu olağanüstü karşılaşmanın en olağanüstü yanı, isçiler arasında yaygınlaşan sloganlarla öğrenci ve aydınlar arasında yayılanlar arasındaki nesnel uyuşmazlıktı. öğrencilerle aydınlar (başta sauvegeot ve geismar) yalnızca bir hükümet değişikliği („on yıl yeter”, „kahrolsun de gaulle”) değil, düpedüz devrim istiyorlardı. dolayısıyla bu devrimci çağrı zaman zaman anarko-sendikalist sloganlar biçimini aldı: bunlar o noktada öğrenciler arasında ve snes-sup i1e unef „doktrinciler”inin devrimciliğinde egemen olan bir anarşizm sentezini yansıtıyorlardı). „işçi iktidarı! öğrenci iktidarı! köylü iktidarı!” ama koca işçi sınıfı yığınlarının kafasında bambaşka amaçlar vardı ve bunlar savunma niteliğinde siyasî sloganlar biçiminde dile geliyordu: „on yıl yeter” ve sonra, daha çok ekonomik sınıf mücadelesinin sloganları.
bu aykırılık üzerinde durup düşünen oldu mu? oysa mayıs olaylarını (hem kronolojik, hem tarihî anlamda) izleyen her şeyin tonunu dikte eden de buydu. bunu izleyen işçi eylemleri ile (genel erev) öğrencilerle genç kafa işçileri arasındaki -pek ender olarak başarıya ulaşan ya da açıkçası gerçekleşemeyen- karşılaşmaları her şeyden fazla bu belirledi.
kendi paylarına öğrenciler, sorbonne'u, odeon'u vb. işgal ederek buraları ideolojik (kendilerince aynı zamanda siyasî) ajitasyon üslerine dönüştürdüler. çoğunluğu genç olmakla birlikte aralarına bazı bazı yaşlıların da karıştığı işçiler sorbonne'a, odeon'a serbestçe gelip gittiler. tabiî bu gelenler arasında karınlarını doyuracak ve yatacak yer arayan, ve hattâ kendi kişisel trajedilerini yüceltme fırsatı arayan („katanga”dan gelme[2]) lumpen-proletarya ve topluma uyamayan tipler de vardı.
öğrenciler, kendi paylarına, „halka hizmet”, "işcilere yardım etmek” istekleri ile yanıp tutuşarak birbirleriyle yarışıyorlardı; bu heyecanla fabrika kapılarına, hizmetlerini sunmaya gittiler. başlangıçta hemen her yerde kapılar onlara açıktı ama sonraları (örneğin kapısı olmayan flins gibi birtakım istisnalar dışında) kapılar kapanınca öğrenci militanlar büyük bir hayal kırıklığına uğradılar. öğrenciler bazı durumlarda (flins, cléon, nantes, sochaux) crs'nin fabrikalara müdahalesiyle kışkırtılan şiddetli çarpışmalara doğrudan doğruya katılabildiler. hattâ bir öğrenci flins'de boğularak öldü, sochaux'da iki işçi mavzer ateşiyle öldürüldü (burada crs de adamlarından birkaçını yerde ölü bırakmak zorunda kaldı).
ama genel kural işçi yığınlarının öğrencilerin heyecanlı çağırılarına cevap vermemesiydi. öğrencilerin ütopik (ideolojik – "siyasî”) tutumları ile işçilerin acil talepleri arasında çok göze batan bir mesafe ve dolayısıyla bir anlayış eksikliği vardı.
bazı öğrenciler işi iyice basitleştirerek durumun nedenlerini cgt ve fkp'nin liderlerinin "ihanetinde” aramaya başladılar. bu bir basitleştirmedir, çünkü bu boyutlara ulaşmış bir kitle hareketinde liderlerin belirleyici rolüne inanmak marksist-leninist bir açıklama olamaz. oysa işin aslı, yalnız liderlerin değil işçi sınıfının tümünün, genel olarak öğrencilerin ileri sürdükleri düşünceleri „izlemeye” gönüllü olmadıklarıdır. çünkü bü düşünceler gerçeği anlamaktan değil bir düş yaşantısından kaynaklanıyordu.
işçi sınıfı -öğrencilerin sınıf mücadelesindeki tecrübesizlikleri apaçık ortadayken- daha iyi bir kelime bulunmadığı için belirsiz bir serüven demek zorunda olduğumuz bir şeye doğru sürüklenme tehlikesiyle karşı karşıya geldiğini duydu.
işçi sınıfının kendi başına, kendi deneylerinin bilgisi ışığında, kendi yolunu izlemeye devam etmesi işte bu nedenden ötürüdür. bu elbette, öğrenci liderleri geismar, sauvageot ve sonra herzberg'in yazdıkları bir dolu bildiride gösterdikleri yol olamazdı -burjuva radyo ve basınında da keyifle okunan, yansıtılan bildiriler. (buriuvazi öğrenci „liderlerinin” sandığı kadar aptal değildir.) (yeri gelmişken hatırlatalım. geismar ve herzberg öğrenci bile değildiler. öğretmenlik ve araştırıcılık görevindeydiler: geismer psu'nun, hemen o sırada kovulan herzberg ise fkp'nin üyesiydi.) işçi sınıfının charlety'de psu'nun (birleşik sosyalist parti ki o sıralar üniversite sosyalist partisi dense daha doğru olurdu) düzenlediği büyük mitinge öfkelenmesinin bir nedeni de budur. böylelikle işçi sınıfı pratikte kendi sorunlarını kendi çözmüştür: ilkin talepler sorununu; sonra da bazı durumlarda ortaya çıkan (varolan durum açısından tamamen ikincil bir sorun) kendi liderleriyle ilişkisi sorununu. bu ikinci sorun, durum ne olursa olsun isçi sınıfının kendi meselesidir, öğrencilerle bir ilgisi yoktur. bunu anlamak öğrencilere güç de gelse; bu basit olguyu kafalarına yerleştirmelidirler.
işçi sınıfı işinin başına döndü. bunu genellikle bir zafer havası içinde, bayrakları havada, yaptı. ama bazı durumlarda birtakım sendika liderleriyle ciddî sorunlar ortaya çıktı. sonra her şey normal düzenine döndü. ama bazı şeyler değişmişti. ücretler geçici olarak daha fazla satın alma gücüne kavuştu. sendikalar fabrikalarda temel medeni haklar elde etti (citroen tesislerinde bu gerçek bir zaferdi). ve hepsinden önemlisi fransa'nın işçi sınıfının hafızasına su bilgi (bu kesin bir yazıttır) kazıldı: yığınların eylemi karşısında, patronlar, hükûmet ve devlet aygıtı bir gece içinde korkuya düşmüştü, demek ki eylem mümkündü ve işçi sınıfının -paris komünü'nden bu yana, 1917 rusya'sından bu yana. 1949 çin'inden bu yana- sözünün edildiğini işittiği bir şeye: proleter devrimine yol açabilirdi.
işci sınıfı işbaşı yaptıktan sonra öğrenciler "bu yalnızca bir başlangıçtır, mücadeleye devam!” diyen ünlü sloganlarıyla "mücadeleye devam ettiler” . neyin baslangıcı? hangi mücadele?
bu soruları sormak, bir an için bile olsun, hiçbir şeyin başlamadığı anlamına gelmez. tersine, üniversite öğrencileri, liseliler, teknik okullular ve genç kafa işçileri için temelde bir şey başlamıştı; ama bu gerçekten bir baslangıçtı. neyin başlangıcı? öğrenciler devrimin başlangıcı olduğunu düşünüyorlar. uzun-vadeli anlamda bu elbette doğrudur ama bu başlangıç onların başardığı bir şey değildi; bu, mücadeleye „baslamak üzere” mayıs'ı beklemeyen, mücadeleyi bir vüzyılı aşkın bir zamandan beri sürdüren işçi sınıfının başarısıydı. bu böyle ise, öğrenciler için başlayan nedir? „mücadeleve devam!” eh, mücadele devam etti, ya da gerçekte daha çok cözüldü ve önümüzdeki aylarda fransa'da, hiç değilse öğrenci çevresinde öğrencilerin fazla iddialı bir şekilde "öğrenci hareketi” adını verdikleri şey tam bir çözülmeye gidecektir.
fransa'da çok önce başlayan bu çözülme önce grupçukların çoğalması sonucunu verdi; şimdi ise hareket guruplarının ideolojisinde, grupçuluğa-karşı (neo-luxemburgist çeşitten) bir biçim almıştır. bu çözülme devam edip daha da belirginleşecek. e. faure'ın[3] (burjuva) zekâsını da hesaba katarak, buna üniversiteler içinde bütün gücüyle katkıda bulunacağına güvenebiliriz.
"bu yalnızca bir başlangıçtır. mücadeleye devam!” neyin başlangıcı?
hangi mücadele? bu bir başka soruya yol açıyor: "öğrenci hareketi" sözünün anlamı nedir?
hipotez i
başlarken şu gözlemimi belirtmek istiyorum; „öğrenci hareketi” en azından fransa ve italya'da, ama aynı zamanda almanya. ispanva ve amerika'da da gerçekte kendisinin ne olduğunu tam anlamıyla yansıtmayan bir isim taşıyor.
bu bakımdan, fransa'da 1968 mayısı bir çesit bilimsel deney, şimdiye kadar gizli kalmış birtakım olguların gün ısığına çıktığı bir doğrulama sınavı oldu. hepsinden önemlisi şu olgu: kelimenin gerçek anlamında birincil rol ve üstünlüğü, hiç değilse hareketin başında, öğrencilerde olduğunu varsayalım: öğrenciler, kendilerinden daha önemli olan öteki tabatiaların aktif varlığını görmezlikten gelme eğilimindeydiler. bir kere okullular: liseliler, teknik okullar ve hâttâ orta dereceli okulların son sınıflarından gelen öğrenciler. sonra, okul öğencilerinin üstünde ve ötesinde, çok geniş ve farklılaşmış genç „kafa işçileri”: genç doktorlar, avukatlar, ressamlar, mimarlar, mühendisler, gazeteciler, aşağı ve orta seviyede beyaz-yakalı işçiler, teknisyenler, öğretmenler, araştırmacılar, vb.
işin özüne bakılırsa, fazla-belirsiz, tekyönlü ve dolavısıyla yanlış olan "öğrenci hareketi” sözü, çeşitli tabakalardan genç öğrencilerin ve çeşitli tabakalardan genç kafa işçilerinin başlattığı ve mayıs ayında bir doruğa ulaşan bir koca dizi etkinliği içerir. bu büyük çeşitlilik mayısta alan birçok şeyi açıklığa kavuşturuyor, hem eylemlerin çakışmasını (örneğin genç ressamların ve mimarların büyük afişleri) hem de çatışma ve hâtta karşıtlıkları. böylesine büyük bir çeşitlilik arasında bir tek ortak nokta hükmünü sürdürdü. küçük burjuva kökenli, ortak bir ideoloji kaynağı bu kitleye egemen oldu: küçük burjuva ideolojisi egemendi. ama bu aynı çeşitlilik, mayısta dile getirilen küçük burjuva ideolojisinin değişik türlerini açıklamaya yarıyor: egemen olan özgürlükçü anarşizm, hemen bunun yanında troçkizm. anarko-sendikalizm, guevarizm ve çin kültür devriminin ideolojisi. şunu da belirtelim ki, almanya ve italya gençliği arasında çok önemli olan marcuse'nin fransa'da etkisi hemen hiç yoktu.
bir gözlem daha: yukarıda söylediklerimin ışığında "öğrenci hareketi” başlığı birçok karışıklığa yol açıyor. şüphesiz öğrencilerin eylemlerine "hareket” demek eğilim var; bu da onların niyetleri ve işçi hareketine duydukları hayranlık açısından bakıldığında anlaşılır bir şey. ama bu adı tam hak ettiklerini söyleyemeyiz. çünkü benim düşünceme göre, bir hareket, örneğin işçi hareketi, bu ada hak kazanmışsa, bu, toplumsal bir sınıfın (proleterya) ve üstelik nesnel olarak tek devrimci sınıfın hareketi olduğu için böyledir. üniversite öğrencileri, lise öğrencileri ve genç kafa işçileri bir sınıf oluşturmazlar, onlarınki daha çok, ideolojisi küçük burjuva olan bir "ara tabakadır.” her ne kadar içlerinden bazıları gerçek devrimci militanlar olsa da (marx ve lenin de toplumsal kökenleri bakımından küçük burjuva aydınlarıydı.) nesnel olarak devrimci değildirler. „öğrenci hareket”inin gerçek bir hareket olmadığı, yani birleşmiş bir hareket olmadığı mayısta, hem insiyatifler hem de eylemlerde ortaya çıkan çelişki ve ciddî ayrılıklarda, bir de şu önemli olguda kendini belli etti: bazı durumlarda (örneğin charlety'de) öğrenci hareketi, psu gibi temel kökeni öğrenci olmayan bir siyasi partinin ideologlarına kendini teslim etmiştir.
bunu belirttikten sonra ve öğrenci yoldaşlarımızdan, eylemlerine „hareket” deme hakkını esirgememek için -çünkü bu onların profesyonel ve skolastik kurumlardaki deneylerinin dışına çıkıp kapitalist devletin tüm yapısına yönelebilecek birleşik eylem ve birleşmiş bir örgüte duydukları özlemi dile getiriyor- hareketi doğru perspektife oturtmak zorunludur. şu temel olguya dikkat edilmelidir: bu birkaç ülkeyi değil, hemen hemen her kapitalist ülkeyi ve hattâ bazı sosyalist ülkeleri de ilgilendiren bir harekettir. 1968 mayısında fransa'da doruğuna ulaşmadan on beş yıl önce başlamış, bazı dikkate değer ilerlemeler sağlamış ve sonra bazı ülkelerde önemli başarısızlıklara uğramıştır, (faşist diktatorya tarafından bastırılan büyük türk öğrenci hareketi bugün kimin hatırındadır!)
1955'de doğan ve günümüze kadar uzanan, birbirini izleyen zaferlerle yenilgiler dizisi, geri çekilmeler ve sonra gene büyük başarılarla, uzun ömürlü bir uluslararası hareket. öyleyse, tarihte daha önce benzeri görülmemiş, kaçınılmaz yenilgilerine karşın, kesinlikle geri döndürülemeyecek bu olay, nedir? bir kez başlamış olduğu için daha birçok başarısızlıklarla karşılaşması muhtemel, hattâ kesin olan, ama bir daha durması mümkün olmayan bu olay nedir?
bunu sınırlı bilgilerime dayanarak açıklayabilmek için aşağıdaki ana hipotezi sunuyorum: bu uluslararası hareket, küçük burjuva bir çevrede yürütülen ve son analizde emperyalizmin şimdiki evresinin yani can çekişme evresinin buhranının kışkırttığı sınıf mücadelesinin spontane biçimlerinden -genellikle ütopyacı-sol bıçimlere bürünen- biridir.
bu hareketin doğmasında ve gelişmesinde uluslararası anti-emperyalist sınıf mücadelesinin zorlayıcı etkilerini görmek pek güç değildir. aralarından en önemlilerini sayarak bunların genç aydınlar ve öğrenciler üzerindeki etkilerini hatırlayalım: cezayir savaşı, küba devrimi, latin amerika'da gerilla savaşları -che'nin kahramanca ama siyasi bakımdan pahalıya mal olan ölümü- dünyanın en büyük askerî gücüne karşı vietnamlıların yürüttüğü olağanüstü başarılı nıücadele, çin kültür devrimi, amerika'nın büyük şehirlerinde zenci afro-amerikalıların şiddetli isyanları ve filistin direnme hareketi... bu anti-emperyalist mücadeleler ülkelerimizdeki çağdaş gençlik ve genç işçiler arasında olağanüstü bir biçimde benimsendi. (şunu da unutmayalım ki, fransa'da cezayir savaşı için seferber edilenler proleter ve köylü gençliği idi, salan'ın „darbesini” felce uğratan, subaylarını duraklatanlar onlardı ve bu dersi unutmadılar.)
pek tabiîdir ki, 1930-1960 yıllarını noktalayan olaylar dizisi burjuva ideolojisini kopacak derecede zayıflatıp, kırılacak hale getirmeseydi, sözünü ettiğimiz benimseme böylesine derinden olmazdı. mussolini'nin faşizmi; hitler'in nazizmi; lspanyol iç savaşı ve uluslararası faşizmin cumhuriyetçileri yenmesi, ikinci dünya savaşı; bunun sonucunda orta avrupa'da meydana gelen devrimler ve özellikle çin devrimi; üçüncü dünya ülkelerinin siyasî (bazen de toplumsal) kurtuluşu; "zaferler” ve yenilgiler (kore, vietnam); müttefiklerinin zayıflığı ve aralarındaki çelişkiler yüzünden emperyalizmin uluslararası jandarmalığı görevini tek başına yürütmek zonında kalan amerika birleşik devletleri'nin doğrudan doğruya yaptığı siyasî ve askerî müdahaleler; kısacası burjuvazinin dev iktisadî ve askeri güçlerinin sıyasî ve ideolojik yetersizliğinin kamu önünde sergilenmesi; bütün bu olaylar, tam olarak yok etmediyse bile geleneksel burjuva ideolojisinin gücünü etkisiz kıldı.
bu birincil derecede önemli bir tarihi olgudur; bunun önemini azımsamak çok ciddî hata olur; bu, egemen sınıfların egemen ideolojisinin pek az sözü edilen ama açıkça ortada olan yenilgisidir. bu yenilgi bütün dünyaya yayılmıştır. bu yenilgiden bir boşluk doğmuştur, bir kapı ardına kadar açılmıştır ve gerçekte bunu dolduran marksist - leninist ideolojinin hegemonyasıdır. başkaldıran küçük burjuva tabakaların marksizm-leninizm yolunu "çocuksu”, ütopyacı, ideolojik biçimler içinde aradığını biliyoruz. eninde sonunda utopyacılığın (anarşik, anarko-sendikal, neo-luxemburgist ve genellikle "goşist”) yalnızca bir çocukluk hastalığı olduğunu ve lenin'in dediği gibi, "iyi bakılırsa” tedavi olacağını da biliyoruz.
öyleyse, bir yandan emperyalizme karşı yürütülen zafer dolu mücadele örneklerinin prestijinin, öte yandan burjuva ideolojisinin yenilgisiyle açılan gediğin, öğrenci ve genç aydınlar için geniş bir ideolojik başkaldırma savaş alanı sağladığına çok da şaşmamak gerekir. -
buna ek olarak, emperyalizmin içine düştüğü iktisadî buhranın yönsemli gelişmesinin yalnızca, gittikçe artan bir sömürü altındaki işçi sınıfını değil belki ilk kez küçük burjuvazinin maddî varlığını tehdit ettiğini de düşünmeliyiz. küçük burjuvazi içinde hali vakti oldukça yerinde olan bir tabaka (ara kadrolar, mühendisler, öğretmenler, araştırıcılar vb.) doğrudan doğruya bu etkiyi duymuş, çocuklarını bekleyen işsizlik tehlikesi karşısında savaş meydanına atılmıştır. emperyalizmin siyasî, iktisadî, ideolojik alanlarda can çekişmesi, küçük burjuva gençliğinin, kapitalist devletin bazı aygıtlarına saldırmasına kadar varan koşulları yarattı. bu aygıtların en başında, burjuva ideolojisinin artık onulmaz bir zayıflığa düştüğü ideolojik bilgilenmenin yürütüldüğü aygıt gelir: eğitim sistemi.
öyleyse, benim hipotezim şu: genç öğrenci ve aydınların "hareketi“ hem ulusal hem uluslararası düzeyde ideolojik bir başkaldırı olarak düşünülmelidir. (not: ideolojik bir başkaldırı, kendi başına, siyasî bir devrim değildir - öğrenciler bunu öyle kabul etmeye ne kadar heves ederlerse etsinler.) bu ilkin, kapitalist devletlerin eğitim sistemi aygıtına saldıran bir ideolojik başkaldırıdır.
şimdilik durum bu aşamadadır. ama bence, insan olayların nereden geldiğini, köklerinin hangi tarilıî derinliklerde olduğunu bilirse, bunların nereye varacağını, ya da nereye yöneldiğini ve birçok ciddî olaydan sonra, en sonunda, nasıl sonuçlanacağını önceden kestirebilir.
gerçi bu, kapitalist ülkelerin genç öğrenci ve aydınların ideolojik başkaldırılarına ilk sahne oluşu değil. 1920 başkaldırıları, batı avrupa'da surrealizm, rusya'da proletkult, ideolojik başkaldırılardır. ama dünyanın o günkü durumuna bağlı nedenler yüzünden, emperyalizmin ve burjuva ideolojisinin gücü yüzünden, ya da başka nedenlerle (rusya'da) bu hareketler sonuçlarına varamamışlardı. çocukluk hastalığı aşamasının ötesine bir türlü geçilemedi - bu en azından batı avrupa'da böyledir.
acaba, son savaş'tan önce bütün avrupa ve japonya'da öğrenci yığınlarının büyük bir coşkuyla faşist hareketin "ideolojik başkaldırısı“na katıldıklarını kendimize hatırlatmamız gerekir mi? ama büyük burjuvazinin işçi sınıfına karşı dövüşmek üzere seçtiği siyasî faşist liderlerin alçakça kötüye kullandıkları o başkaldırı çarpıtılmış, faşistlerin korkunç yöntemleriyle çürütülmüş, ve sonra mihver güçlerinin aralarındaki savaşlarda katledilmişti.
bugün bütün bunlar değişmiştir. egemen sınıfın neo-faşist bir tepkisi günümüzde gerçek, nesnel ve hattâ yakın görünen bir tehlike olmakla birlikte faşist hareketin öğrenci gençliği içinden lejyonlar toplama şansı sıfırdır. burjuvazi için en iyisi, kendi gençleri arasında en seçkin olanlarin ideolojik desteğini kesinlikle kaybetmiş olduğunu kabul etmektir. işte bu olgu yüzündendir ki, öğrenci hareketinin kaçınılmaz kusurlarına karşın (ki bu bazan nesnel olarak anti-komünist ögelerin karışması yüzünden tehlikeli olabilir) öğrencilerin dünya çapındaki ideolojik başkaldırılarının ilerici olduğunu ve daha şimdiden, tabiî kendi düzeyinde ve kendi sınırları içinde, emperyalizme karşı uluslararası sınıf nıücadelesinde yabana atılmayacak, olumlu bir rol oynadığını söyleyebiliriz.
öğrenci hareketinin şimdiye kadar belki ancak mitik bir terminoloji içinde karşılaştığı, ama artık gerçekten yüzleşmesi gereken mesele şudur: hangi koşullar altında, hangi süre içinde, hangi sınanmalardan sonra, öğrenci hareketi işçi hareketiyle kalıcı bir bağ kurmayı başaracak ve nihayet onunla birleşecektir?
bu noktada ikinci olguyu getirmek gerekiyor.
olgu ii
bu ciddî olguyu açıkça kabul etmek biraz cesaret isteyen bir iş. salt bu kadar ciddî olduğu için bugüne kadar açıkça kabul edilmedi. uluslararası sınıf mücadelesi açısından üzücü ama gerçekliği tartışma götürmez bir olgu bu. komünist partilerimiz, geçici olarak -umarız- ama tam anlamıyla, öğrenciler ve genç aydınlarla ideolojik ve siyasî temasını kaybetti.
mayıs ayında fransa'da bu temas yokluğunun en kesin kanıtı mayıstan bu yana bunun yeniden kurulması için gösterilen çabalardır. sanırım aynı şey başka ülkelerde de oluyor. „longo“nun da, italyan öğrenci hareketi "lider“lerinden birkaçıyla şahsen görüşmeyi zorunlu bulması da komünist öğrenci örgütlerinin, kaybettikleri teması kendi başlarına normal bir biçimde yeniden kuramadıklarının bir kanıtıdır.
mesele şu, mayısta, komünist öğrenci birliği (uec) olayların karşısında yıkılıp gitti. genç kitleler -öğrenciler, kafa emekçileri ve hattâ bazı işçiler- uec liderlerinin değil, başka liderlerin ardından gittiler; komünist olmayan, başka sloganlar altında çarpıştılar. cohn-bendit'in ve onun bir örgüt bile denemeyecek "22 mart" grubunun ardına takıldılar; ulusal fransız öğrenci birliğini (unef) temsil eden sauvageot'nun ardından gittiler oysa bu hayalet-örgütün, eskisi istifa ettiğinden beri bir başkanı bile yoktu; üniversite sonrası öğrenim kurumuna (snes-sup) bağlı ulusal öğretmenler birliği sekreterlerinden geismar ve herzberg'in ardından gittiler; hattâ bazıları psu'nun yöneticiliğini yaptığı charléty mitinginde, psu orada olmasına rağmen mendées-france'ı konuşmaya razı edemeyince, barjonet'yi dinlediler. uec'nin ardından gitmediler, fkp'nin ya da cgt'nin emirlerini -büyük 13 mayıs gösterileri dışında, ki bunun da bir sonucu olmadı- dinlemediler. evet, o noktada coşkuyla katıldıkları doğrudur, ama fkp ya da cgt'den çok işçi sınıfının ardından gidiyorlardı. kitle haline gelince, kendi eski grupçuk'larını bile izlemediler; mayıs öğrenci hareketi kelimenin tam anlamıyla bu grupçukları ezip geçmişti.
bu çok ciddî ve etkili bir olgudur, öyle ki üzerinde düşünmek yeterli olmuyor, kesin belgeler ve daha derin analiz gerektiriyor. (zaten olgular ve bir analiz olmadan nasıl düşünülür?)
öğrenciler arasında, kendi örgütleriyle belli ölçüde temsil edilen komünist partiler, neden öğrenci gençliğiyle onların mayıstaki spontane eylemleri ve ideolojilerinin gerisinde kalacak derecede temaslarını kaybetmişlerdi?
burada yalnızca soruyu getiriyorum, çünkü bir hipotez kurma riskini göze alacak ölçüde gerekli bilgilerim yok. elbette fransa için, cezayir savaşının öğrenciler üzerindeki etkisini araştıracak kadar geri gitmek zorunludur; çünkü uec'nin çok ciddî ve zararlı iki bölünme geçirmesi bu olay ve sonuçları yüzündendir; her iki bölünme, uec'yi hem üye hem sempatizan bakımından zayıflatmıştır. tabii çin kültür devriminin etkilerini ve çkp'nin çin dışındaki hareketlere yönelttiği ayrılıkçı sloganları da hatırlamalıyız. ama bütün bunlar, genel bir nedenler sistemi içinde, kısmî ögelerdir. işte, hem ayrıntılarıyla hem de mutlaka bir bütün olarak, bu sistemin analizini yapmak gerekir, çünkü bu yalnızca tek bir ulusun değil, kapitalist ülkelerin çoğunluğunun ve hattâ bazı sosyalist ülkelerin de gençliğini ilgilendiren bir sorundur.
bu temas kaybının nihaî nedenleri ne olursa olsun, kesin olan bir şey vardır; gençliğin başkaldırısını, kaba bir terimle, solculuk (goşizm) denen noktaya itmiştir. bu terim tam bir karşılık değil çünkü bu solculuğun da alacağı çeşitli biçimler belirtilmelidir - örneğin, bazıları, bugünkü grupçukların ve bunların eski yandaşlarının ispat ettiği üzre birbirlerine düşmandır. şunu belirtmek gerekir ki, burada söz konusu olan küçük burjuva solculuğudur, lenin'in sık sık ve gerekli dikkat gösterilmeden iktibas edilen sol kanat komünizmi'nde anlattığı proleter solculuğu değildir. ayrıca şunu da belirtmek gerekir ki, lenin proleter solculuğunun devrim için "sağ doktrincilikten bin kat daha az tehlikeli” olduğunu ve işçi hareketinin bir çocukluk hastalığı olduğu için tedavisinin daha kolay olduğunu söylemiş olsa da, lenin'in formülü, küçük-burjuva öğrencilerin solculuğuna doğrudan doğruya uygulanamaz.
şimdi rahatlıkla şunu kabul edebiliriz ki, küçük burjuva solculuğu "sağcı doktrinerlikten kat kat daha az tehlikeli” olsa, hattâ proleter solculuğundan da az tehlikeli olsa, bunu tedavi etmek proleter solculuğunu tedavi etmekten kat kat daha güç olacaktır. çünkü açıkça görüleceği gibi küçük burjuvazi, „proleter sınıf güdüsü” gibi doğal bir tedavi çaresinden yoksundur, tersine onda „küçük burjuva sınıf güdüsü” vardır, hele bunu „proleter sınıf tavrı”na dönüştürmek gerçekten çok güç bir iştir.
bütün bu özgül koşullar aydın ve öğrenci solculuğuna çok özel bir tür "tedavi”yi zorunlu kılmaktadır. 1916 gençlik hareketleri için lenin'in dediği gibi bunlara „her türlü yardım yapılmalıdır. hataları karşısında sabırlı olmalı, yavaş yavaş ve özellikle kavga değil, ikna yoluyla düzetmeye çalışmalıyız.”
ama, tarihte daha önce benzeri görülmemiş ideolojik bir başkaldırının bilinmezliğine birdenbire dalıvermemek için önce bazı kesinlikle zorunlu (onsuz edilemeyen) koşullar yerine getirilmeden, gençliğin karmaşık solcu ideolojisinden çıkan çizginin bile tam doğru tanımını yapamayız. bu ideolojik başkaldırı, bütün hatalarına, küstahlığına, ve kusurlarına karşın hiç şüphesiz bir kitle olayı olarak ilericidir. hem yanlışlık yapmayalım, bu sahici ve tam anlamıyla bir kitle hareketidir; küçük burjuva olmasına küçük burjuvadır, ama kitle hareketidir.
kanımca zorunlu (onsuz edilemeyen) koşullar şunlardır:
1. ilkin, heyecanlı mayıs genel grevinde olup bitenlerin özgüllüklerini anlamak için gerekli olan her türlü sosyolojik (iktisadî, siyasî ve ideolojik) analizi kullanarak olayların tarihî sırasını yeniden kurmak: yani, dokuz milyon işçinin genel grevinin, öğrenci ve aydın gençliğin eylemlerine karşı (marcuse ve takımının ideolojisini siliveren) tarihi önceliğini belirtmek zorunludur. bu analiz gerçekten ayrıntılı bir biçimde yapılırsa çok önemli iki yarar sağlayacaktır; işçi sınıfını, kendi gücü ve kaynakları -dolayısıyla devrimci müdahale için dehşetli gücü- konusunda aydınlattığı gibi, genç öğrenci ve aydınlara da, bazı genç işçilerle temas etmelerine karşın (bazı genç işçiler işçi sınıfı değildir) şimdiye kadar zorunlu olarak çarpık düşüncelere sahip oldukları işçi hareketinin gerçekliği konusunda eğitecektir. bu analiz aynı zamanda, talepleri ve öfkeleri çok iyi bilinen tarım proletaryasının, yoksul köylülerin ve küçük mülkiyet sahiplerinin, mayısta hemen hemen topyekûn çekimser kalmalarının nedenini de açıklığa kavuşturmalıdır. neden çekimser kaldılar? buna cevap vermek için, ulusal çerçevenin dışına çıkıp uluslararası bağlama başvurmalıyız; emperyalizme, emperyalizme-karşı yürütülen uluslararası nıücadeleye, ve uluslararası komünist hareketin bönmesinin doğurduğu çok güç şartlara, gerçekliğe ve onu oluşturan yabanaı atılmayacak yapıcı ögelere başvurmalıyız.
2. aynı zamanda öğrenci ve genç aydınların ideolojik başkaldırısının temelinde yatan ulusal ve uluslararası nedenlerin derinlemesine bir incelemesini yapmak da zorunludur. bu analizin, gençliği, kendilerini harekete geçiren nedenler konusunda: „özgürlük” olarak yaşadıkları olayların zorunlu olduğu konusunda; içinde sürüklendikleri ve sürüklenmeye devam edecekleri kör yolların (çıkmaz) güçlüğü konusunda aydınlatmak gibi çok büyük yararları olacaktır. onların mıayıstaki tarihî eylemlerini yöneten küçük burjuva ideolojisinin spontane biçimlerinin sınırları ve hatalarını anlamalarına yardımcı olacaktır; ve onları işçi sınıfıyla birleşmeye, devrimci mücadelede işçi sınıfının liderliği (lenin'in açık seçik doğruladığı) ilkesini tanımaya hazırlayacak, kelimenin tam anlamıyla şu anda onlara azap veren bir sorunu ele almalarına yardım edecektir: örgütlenme zorunluğu sorunu (çünkü örgüt olmadan hiçbir siyasî eylemin mümkün olmadığını onlar da seziyorlar, hattâ bazıları biliyor bile). üstelik böyle bir analiz işçilere, öğrenci ve genç aydınların ideolojik başkaldırısının nedenlerini ve anlamını, hem de işçilerin çok haklı nedenlerle şaşırmalarına, ihtiyatlı davranmalarına -hattâ belki güvensizliklerine- yol açan utopik tepkilerinin nedenlerini anlatabilmemizi mümkün kılacaktır. tabiî ki bu nitelikteki bir analiz, daha önce de belirttiğim gibi, hem ulusal hem uluslararası bir düzeyde yürütülmelidir.
3. son olarak, komünist partilerin çoğu ile gençlik arasındaki anormal temas kaybına (pratik, ideolojik ve siyasî) yol açan nedenlerin sıkı bir anazini yapmak zorunludur. bu noktada da -olay bir ulusun çerçevesini aştığı için uluslararası nitelikte nedenlerle karşılaşmamız anlamına da gelse- derine inmeliyiz ve bunu yaparken olayın özgül ulusal nedenlerini de tespit etmeliyiz. bu olmadan, partilerimizin şu anda öğrenciler ve genç aydınlarla yeniden kurmaya çalıştıkları bağ, mayısta ölüm kalım meselesi olan bir boşluğu au jaugé (tahminî) yöntemlerle doldurma tehlikesiyle karşı karşıya kalır, yani bu, boşluğu mümkün olduğu kadar iyi bir biçimde doldurmak anlamına gelir; bu da yapılabilecek olanın en iyisi değildir. tabiî bu son analizin sonuçlarının yeri -belki sınırlı ama inkâr edilemeyecek yeri- uygun ve sabırlı bir tedavi görmedikçe önümüzde daha uzun bir süre yukarıda anlatılan gençliği yönetecek olan çeşitli solcu ideolojilerin hepsinin kitlesel ayaklanışının nedenlerinin analizi arasındadır.
size çok uzun ve çok gecikmiş bir mektup yolladığım için özür dilerim. ama mayıs'la ilgili olarak basit değer yargıları ya da olguların basit betimlemelerini biraz aşan bir şey formule edebilmek için bütün bu süre gerekliydi. zaten, onun için, mayıstan 10 ay; sizin seçim kampanyanızdan sekiz ay sonra da olsa bu mektubu gönderiyorum. önerilerimin bir çoğunun çok tehlikeli olduğunu biliyorum ve bazı durumlarda yanlışlık yapmamış olmam imkânsız. bütün isteğim yanlışlarımın bana gösterilmesi. yayımlanacağını bilerek yazdığım bu ilk mektup, mayıs olaylarına ışık tutabilecek bir incelemeye yol açarsa çok sevineceğim. çünkü, eşi görülmemiş kalabalıkların genel grevini gören 1968 mayısı, direnme ve nazilerin yenilişinden bu yana batı tarihinin en önemli olayıdır. "
http://www.birikimdergisi.com/…� �zerine bir mektup -
paris hakkında fransa hakkında olayların fotarağları bilgi verici.fotoğraflar baktığımda dikkatimi en çok çeken öğrencilerin tarzları.nerdeyse hepsinin kendine özel bir tarzı var hepsi cool.
-
gençler farkında mı, toplum nereye gidiyor, geleceğimizi kime emanet ediyoruz sorularına verilmiş en güzel cevaptır.
-
"1968 dünya devrimi" olarak anılan olayların başlangıcıdır. "iktidarsız devrim" olarak anılabilir.
paris'te öğrenci aykalanmalarıyla başlamış ve tüm dünyaya yayılmıştır.
1968 devrimi'nin belirleyici özelliği, hem kapitalist iktidar sahiplerini hem de merkezini sovyetler birliği'nin oluşturduğu "sosyalist" adlı bürokratik rejimleri ve bu rejimlerin uydusu konumundaki bürokratik komünist partilerin hegemonyasını hedef almasıdır.
iktidarı hedef alır ama herhangi bir iktidar talebinde bulunmaz.
"hemen şimdi" sloganıyla büyük bir kültürel değişimi gündeme getirir.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap