• askerliğimi* bünyesinde geçirdiğim şanlıurfa'da ki komutanlık. 12 aralık 2010 günü yağmurlu bir urfa akşamında girdim kapısından içeri. gün boyu balıklı göl ve çevresinde dolaşarak, kendimi tsk'ya emanet etmeden önce hayatımın belli bir süre içerisinde sivil olarak son günlerinde dolaştım çarşısında. amcamın ''gel yeğenim şurada bir dürüm yiyelim, bi acı kahve içeriz sonra da'' demesi bile kulaklarımda hala. bir yandan rahatlamaya çalışıyor bir yandan acıkan karnımı doyurmaya çalışıyordum. ömrümde unutamayacağım bir yemekti diyebilirim. urfa'nın tarihi eski çarşısının içerisinde eski ve küçük bir dükkanda özgürce etrafı seyrederek dürümümü ayranımı içip, közlü acı biberleri serpiştirdim içine. biraz sonra sivil hayata, tanıdıklara elveda diyip teslim edecektim kendimi. boğazımda düğümlenmişti birşeyler. karnım iyice doymuşmuydu acaba. saat 16.00 ı geçmiş urfa'da hava iyiden iyiye kararmıştı. daha önceden iletişime geçtiğim aynı yere düştüğüm bir dostumla irtibatlaşıp nizamiyenin önünde buluştuk. artık içeri girme zamanı gelmişti. eller öpüldü, helallikler alındı ve arkama bakmadan demir kapıdan içeri girmemle kendimi hengamenin içinde bulmam bir oldu. bir kağıt tutuşturdular elime. 3.hd. alayı, 2.hd. tb. 6.hd. bl. kısaltmalı. alay, tabur ve bölük kısaltmalarını bir şekilde kafamda o an çözmüştüm ama aklım hd kısaltmasına takılmıştı. bavulların ve üst başın aranacağı, bir takım formların ve kağıtların doldurulucağı kantine benzer bir yere alındık. ''2.hudut taburu bu tarafaa'' diye bağırdı uzun dönem yüzü kavruk bir asker. kapıdan beraber girdiğim badim tuttu kolumdan ''biz buradan gidiyoruz alican'' dedi. o an kim? nereye? neden? ne zaman? gibi soruların anlamsızlaşması akabinde hd kısaltmasının hudut olduğunu kavramam uzun sürmedi. hangar gibi bir yere götürdüler apar topar. kamuflaj, bot, ve birkaç askeri kişisel temizlik ürünlerimizi aldık ve acaba bunlar üstüma tam olur mu, bu bot ayağımı sıkarmı gibi soruları cevaplandırma şansımız olmadan bindirildik bir tansite ve yola çıktık iyice kararmış hava eşliğinde. minibüsde sessizlik hakim kimseden çıt çıkmıyordu. o yaşanan telaş, hengame, heyecan ve yaşanan istemsiz korkudan sıyrılamamıştı kimse. araç komutanının sesi bozdu uzun süren sessizliği. ''suruç'a gidiyoruz'' dedi. ''yeni yeriniz orası hepinize hayırlı olsun'' az çok biliyordum suruç'un nasıl bir yer olduğunu. kurak, yazın akşam haberlerinde duyduğumuz damda yatan insanları akrep ve yılanların soktuğu ve askerin çarşısında çarşı iznine çıkamayabileceği bir yer olduğunu az çok biliyordum sivilden. 45 dakikalık bir yolculuğun ardından bu sefer 2. hudut taburu kapısından girdik içeri. nizamiye girişinde 335. kısa dönemler karşıladı bizleri gözleri yollarda kalmış bir şekilde. hem hoşgeldiniz diyorlar hem de bizim gelmemizin onların kısa bir süre içerisinde gidecek demek olmasından dolayı yüzlerinde tebessüm hakimdi. 2 transit ve 1 askeri otobüsünde gelmesiyle beraber yaklaşık 70-80 asker avlusunda toplandık taburun. uzun kavakların altında bekletmeye başladılar herkesi. 1 asteğmen ve 1 astsubay sıraya girmemizi sağlıyor ve düzeni sağlamaya çalışıyorlardı. birisinin geleceği belliydi. yarbay geldi ve herkesi olduğu yere çökertti. ''hoşgeldiniz hepiniz'' dedi önce ''soolll'' diye karşılık verdik hemen. şöyle devam etti: '' hepiniz artık bizlere emanetsiniz. 6 ayınızı buralarda geçireceksiniz. askeri birliklerin oldukları yerlere neden peygamber ocağı denir biliyormunuz? çünkü analarınız, babalarınız her gece dua ederler sizler için ve onlardan askerde olduklarınız öğrenen akraba, komşu ve mahalleli de sizin için dua eder ve bir an önce sağ salim yuvalarınıza dönmenizi isterler. işte bu hayır duaları ve temenniler o kadar büyür ki adeta bir peygamber ocağına dönüşür buralar '' dedi. ''zaman zaman burada sıkıntılı günleriniz olabilir, yemekleri beğenmeyebilirsiniz. evinizin, ailenizin yanındaki rahatlığı arayacağınız günler olacak ama bu vatan borcunu hepinizin en iyi şekilde yerine getireceğinden hiç şüphem olmadığını bilmenizi isterim'' diye noktaladı. bu sefer kırdığımız heyecan ve kendimize gelen güven ile öyle bir ''soolll'' diye haykırdık ki altlarında çömeldiğimiz kavak ağaçlarının tepesinde tüneyen kuşlar öyle bir havalandı ki semaya doğru herkes eminim içinden geçirmiştir o an bulunduğumuz vaziyetin tıpkı bir film sahnesinde gibi olduğunu. çiseleyen yağmurun konuşmanın bitmesiyle artmasıda bunu doğrular nitelikteydi. konuşma bitti ve ilk yemekleri yemek için nöbetçi çavuşlar yemekhaneye götürdü hepimizi. en acemi olunan ilk gecede sigara bile yakamadan isim isim okunarak hudut karakollarına gidecek olanların isimleri okundu. içlerinde bende vardım ve atladım üstü brandali mercedes kamyonun arkasına bir çırpıda. artık ilk girdiğim şehir merkezinde ki tugay'dan sırasıyla alay, tabur ve bölük şeklinde ait olduğum, 6 ayımı geçireceğim mürşitpınar 6.'ncı hudut bölüğü kapı karakoluna gelmiştim. 28 günlük zorlu geçen acemi eğitimin ardından aldığım mg3 ve termal kamera operatörü eğitimi ile tam anlamıyla askerliğim başlamıştı. 2 uzman çavuş ve 1 kısa dönem ile beraber zorlu gecelerimiz başlamış bekliyorduk suriye sınırında gözümüzü dahi kırpmadan. son haftalarda nöbet çizelgesinde ki duruma istinaden nikon teleskopa da kuleye de nöbete gittiğimiz oldu. ve o hem hüznü, hem kıvancı hem de mutluluğu yaşadığımız çıkış gününe geldik. 5 ay aralıksız her gün tutulan 12 saatlik hudut nöbetleri bitmiş, yerimizi sırada bekleyen diğer vatan evlatlarına bırakmış olmanın onurunu yaşıyorduk. tatbikatlar, silah eğitimleri, zaman zaman skıkıştıran uzun gece nöbetleri. hepsi artık mazide yaşanmış unutulmaz birer anı olarak kalacaktı. herşeye rağmen güzeldi be!
    tanrımıza hamd olsun, milletimiz var olsun!

    - 120 gün aralıksız her gün çıkılan 12 saatlik hudut nöbetleri toplamda 1500 saate yaklaşan nöbet.
    - paylaşılan ekmekler, hücum yeleğinde ki mataralardan içilen sular.
    - silah kardeşliği ve can dostlukları.
    - koğuşda uyurken aniden yediğimiz akınlar.
    - hücum yeleklerini giyinip, cephaneliğe koşmalarımız.
    - açık arazide yakalandığımız kum fırtınaları, çamur gibi yağan yağmur ve niceleri...

    hepsi, hepsi bir şekilde geride kaldı.
    o günleri yaşamış olmaktan ve hatırlamaktan asla ama asla pişman, şanssız ve üzgün hissetmedim hiçbir zaman kendimi.
  • askerlik görevimi asteğmen olarak yaptığım tugay. babam annem ve amcamla gelmiştim ilk. onlar benimle birlikte urfa'ya kadar geldiler bense salak gibi hemen birliğime gitmek istedim. keşke biraz daha kalıp onlarla zaman geçirebilseydim. bi ciğer dürüm bi künefe yeseydim, en azından anı olurdu hatıra olurdu. ama panik bir aptalın tekiydim, ne olur ne olmaz deyip hemen yerleşmek istedim. sevgili fedakar babam misafirhanede sadece 3 gün kaldığım o küçücük odaya kadar gelmişti. askerlik olarak çok rahattım özel evde yumuşacık yatakta yatıyordum ancak yine de şanlıurfa'daki bu zırhlı tugay bana çok zor geçen günlerimi hatırlatıyor. hayatım berbat bir hal almaya orada başladı. babamı çok özlüyorum.
  • (bkz: hindi)
  • 323kd. olarak gittiğim yer.

    kısa dönemleri genellikle sınır karakollarına yönlendirmektedirler hani oğlum/sevgilim/kocam/kardeşim/abim nereye düşmüş nasil bi yermiş diye bakan olursa söyleyim içiniz sadece ölüm tehlikesine karşı rahat olsun. suriye ile bi sıkıntı olmamasından mütvellit sınırlarda kaçakçılık dışında sorun yok ama taburları bölükleri öyle rahat filan degil gayert askerlik yaptirirlar.. ben kd olmama rağmen 1000 saat nöbet tuttum sınırda.

    selleri dizginleyen rüzgarlara yol soran diye başlayan bir marşı vardır ama değil sel ben 1 damla yağmur görmedim o da ayrı konu..
  • buraya gönderilen sevgili sözlük arkadaşlarıma duyuru yapayım.
    büyük ihtimalle çok kalabalık olarak geleceğiniz için çok azınız tugayda kalacaksınız. teslim olduğunuz gün bölüklere veya tabura gönderilme olasılığınız yüksek.
    %60-70 ihtimalle askerliğinizi karakollarda yapacaksınız. suriye sınırında olduğu için fazla bir sorun yoktur.
    yağmur yağdı mı bayağı sular seller gibi de yağar.
    tugayda askerlik zordur. özellikle acemi eğitiminde kalan arkadaşlarımla konuştuğumuzda bayağı işi sıkı tuttuklarını öğreniyorduk. hatta tugayda ve ona bağlı alayda kısa dönemler sabah sporlarını da yaparlardı. yani spordan kaçış yoktur.
    bölüklerde ve taburda askerlik biraz daha rahattır. ama en rahatı karakolda yapmaktır. bu satırları yazan bendeniz karakolda askerliğini rahat bir biçimde tamamladım. görevinizi aksatmadığınız sürece rahat askerlik yaparsınız.

    323kd olarak tüm arkadaşlara hayırlı teskereler diliyorum. 5.5 ay göz açıp kapayana kadar geçiyor gerçekten.

    edit: imla
  • 1 yıl boyunca gazinosunda gitar çalarak subay assubay eğlendirdiğim tugay... her yıl gazinodaki havuz yıkılır yeniden yapılırdı. son seferki havuz tam bir zevksizlik örneğiydi. bir de alt tarafta futbol sahasının oraya bir yüzme havuzu yapılıyordu ama ne oldu bilinmez
  • 'oooh $ehir merkezinde askerlik yapacagim' diye giden insanlari uzen yer. 30 gunde 2 defa gordum, biri ilk girdigim 12 nisan tarihi idi, oburu de yemin ettigim bugun, yani 7 mayis tarihi oldu. buraya gelen askerlerin buyuk cogunlugu a$agi taraflara tabur ve boluklere yonlendiriliyor, oralardan da sinir karakollarina gidiyorsunuz. ozellikle 333. kisa donem olarak bizim sayimiz az oldugundan, karakola du$en sayisi inanilmaz yuksek.(resmen kadro dolduruluyor). bir defa a$agi indiniz mi tekrar tugaya gelmek icin tek $ansiniz bando veya moral ekipleri.
  • kendisine ait bir marşı bulunan tugaydır. burada askerliğini piyade olarak yapan askerler eğitimleri sırasında bu marşı ezberlemek zorundadır. özellikle yemin töreni için tugay bu marşa özel bir önem verir. kısacası burada askerliğini yapacak arkadaşlarımız için marşın sözlerini yazayım da yabancılık çekmesinler eğitimleri sırasında.

    selleri dizginleyen, rüzgarlara yol soran
    ay-yıldızlı mühürü asi dağlara vuran
    gökler gibi gürleyen, sur deviren saf yaran
    her subayı bir kılıç erleri gerilmiş yay
    türklüğün çelik göğsü 20. zırhlı tugay

    bir gazi sancak kalkar, damarlara kan yürür
    dokuzbin bahadırla sanki oğuzhan yürür
    iskenderun urfa van tekmil bir vatan yürür
    tanklar yırtar geceyi namlularda parlar ay
    türklüğün çelik göğsü 20. zırhlı tugay
  • yarı açık cezaevi ile tatilköyü arasında değişik fasiliteleri bulunan yaşam alanı.
  • 2006 nisan - eylül ayları arası acemi ve usta birliğinde ( as. iz. ) cehennem sıcaklarına maruz kalarak vatani görevimi yerine getirdiğim mekanize zırhlı tugay. 2 adet tuğgeneral görmüş denetlemelere hiç rast gelmemiş olmam ( 309 uncu kısa dönem ) benim açımdan ilginçtir.

    tugay yenişehir 'de urfanın çıkışı mardin yolu üstünde yer alır.karşısında koskocaman istanbuldaki gökkafes gibi hilkat garibesi mavi beyaz renkleri ile yimpaş plaza bulunur.urfanın her yerinden görünür bu yapı.rivayetlere göre daha da uzun yapılacakken görevdeki tuğgeneral tarafından tugayın içi rahatlıkla görüleceğinden güvenlik gerekçesi ile şimdiki halinde bıraktırılmıştır.kısa dönemler daha önceleri 1 mknz piyade tbr da acemilik görürken daha sonra 2 mknz ye geçmişlerdir.yukarda girilmiş entry de bahsi edilen havuz yapılmıştır efenimm..komuta kademesi ve ailelerine hizmet vermektedir.ekmek fırınından başka askerin yararlanabildiği lahmacun pide yapılan bir fırını da mevcut .tugay bayaa bir büyük alanı kaplamakta.. gidenler görecektir içinde de her türlü canlı mahlukat görülebilir.. çıyan ,şahin , kediden büyük tavşanlar vb... ustabirliğinde düşülen bölüğe ya da tabura göre rahat ya da zor bir askerlik bekliyo olabilir asker adaylarını ..
hesabın var mı? giriş yap