*

  • birileri ruh sahibi olmamakla, bir şeyleri derinden hissedememekle suçlamak amacıyla kullanılan bir sözdür.

    ve lakin, ruhun olup olmadığı söz konusudur; bu söz için ruhlu olanların açıklaması gerekir evvela.
  • duygusuz, hiç bi güzellikten anlamayan, insan dışı yaratıklara yakıştırılan sıfat..
  • canlılık yoksunu
  • kendine ait fikri olmayan, kopyalama yöntemiyle yaşayan insanın hayvanı.
  • hayatın küçük oyunlarını anlamsız, geleneksel ritüelleri gereksiz, olumlu duyguları abartılı, mutluluğu tahriş edici ve umudu samimiyetsiz bulduktan sonra geriye kalan kas ve kemk yığını ile yaşayan kişilere verilen genel isim, yerine göre sıfat. bu durum bazan kişilik özelliklerinin bir sonucudur, bazansa hayatınız öyle bir yöne ve öyle bir şekilde akmıştır ki hayatınızın sonucudur, sizsinizdir, ama farkında bile değilsinizdir. farkında değilken katlanmak daha kolaydır o ayrı.
  • dokuzuncu nesil çaylak.
  • 2006 yilinda bir ismi açıklanmayan çin'linin internetten şişe içinde ruhunu satmasıyla oluşan durum. kendisi artık ruhsuz bir adamdır.
  • zoofil olmadığı için bazı yazarların kendileri ya da çoluk çocukları hakkında endişelenmemeleri gereken yazar.

    edit: bir zamanlar bu entry'nin üstünde, bir entry'sine verdiğim mantıklı cevabı hazmedemeyip benim hakkımda ağzından tükürükler saça saça höyküren bir yazarın "erkek yazarlara özel mesajla eşcinsel ilişki teklif ediyor, allah çoluğumuzu çocuğumuzu korusun," diyen bir entry'si vardı ama cevabımın altında ezilince dayanamayıp sildi.
  • tanıştım ben böyle biriyle. güzel bir yaz akşamıydı aslında. sıcaktı. bir restoranın terasında oturuyorduk ve etrafımıza serçeler konuyordu. yanımda en sevgili arkadaşım ve onun kardeşi vardı. ruhsuz olan oydu işte. kardeş yani.

    kardeşle o gün tanıştık. arkadaşım o kadar sevgiliydi ki kardeşin de kardeşim gibi olacağını sanmıştım. buluşacağımız yere çırılçıplak gitmiştim. meğer o zırhlarını kuşanmış. niyeyse.

    durduk yere hayatımın gidişatıyla ilgili bir sürü ahkam kesti. ben de elimde olmadan surat astım.

    "n'oldu?" dedi çok sevgili arkadaş. "bok gibi hissettim" dedim. "ben bilmiyorum sanki ne olduğumu..." sonra kardeş toparlamaya falan çalıştı ama olmadı. sanırım hayatımda ilk kez birini daha ilk görüşte "sevmedim" bayağı bildiğin sevmedim yani. dua etsin çok sevgili arkadaşın kardeşiydi. yoksa ona derdim ki:

    annem öleli sanırım daha 10 gün falan olmuştu. ona rağmen, sırf seninle tanışacağım diye gülüyordum ben. ayıp olmasın diye. gereksizmiş. çünkü sen, konuşurken ya da sözcüklerini seçerken düşünmüyorsun. ve sanırım bunu da kendine haklı çıkarırken, bunun senin sağlam ve başkalarının karşısında eğilip bükülmeyen kişiliğinin bir göstergesi olduğunu söylüyorsundur. oysa bu nezaketsizlikten başka bir şey değil. madem sen benimle konuşurken nezaket göstermiyorsun o zaman benim de göstermeme gerek yok.

    üstelik bana söylediklerini söylerken beni ya da geleceğimi falan düşündüğünü de sanmıyorum. sen sadece insanlara ders vermeyi seviyosun. insanlara doğrunun ne olduğunu gösterebilecek kapasitede biri olduğuna inanıyorsun. ama uyanmalısın sultanım. deveden büyük fil var. tavsiyene ihtiyacım olursa söylerim.

    oturup neden kendini ispat etmeye böylesine ihtiyacın olduğunu, "uyumsuz" ya da "farklı" görünmenin neden senin için bu kadar önemli olduğunu falan tartışabiliriz belki. ama bence senin kendine söylediğin yalanlar çok sağlam. öyle sağlam ki gözümün önüne bile getirebiliyorum... senin kendine söylediğin yalanlar, asıl kişiliğinin üzerinde çıkmış mantarlar gibi. ihtiyaç duydukça bir yenisini eklemişsin. ve sonunda özünde kim olduğunu bile unutmuşsun. herkesle bir zırhın arkasından iletişim kuruyorsun. çok zor olmalı. ama işte insanlar aptal değil. onlarla "asıl sen"i paylaşmadığını farkederler. o zaman da söylediklerin samimiyetsiz görünür. istediğin kadar ahkam kesip ders vermeye çalış, insanlar sadece samimiyetsiz, düşüncesiz üstelik de ukala bir adam görürler. ruhunu kimseye göstermezsen ne kadar iyi niyetli olursa olsun verdiğin her tavsiye de ruhsuz olur. sen de zamanla ruhsuz olursun. olmuşsun da sanırım. çünkü kendi ruhun olmadığı için başkalarınınkiyle besleniyorsun.

    tabi bu durumda da senin savunman çok basit: "sevmeyen iletişmesin aga. ben herkese kendimi sevdirmek zorunda değilim." ama sana da yazık be güzel kardeşim. kirpi gibisin işte. "her tarafın diken, kim elini uzatsa delik deşik, üstelik sen de kan içindesin." bu kadar katı olmak bir meziyet değil bir arıza olabilir ancak. ama sanırım bunu sen de biliyorsun. yoksa neden terapiye gidesin ki dimi?
hesabın var mı? giriş yap