3189 entry daha
  • korkunç bir ekonomik sonla karşılaşacağımız bir yıl 2017.

    döviz artışı dizginlenemezse, - ki elinizde sadece reeskont, faiz koridoru regülasyonu, piyasaya döviz satışı ( merkez bankasının rezervi çok düşük ) gibi opsiyonlar kalmış durumda- ülke ekonomisi 1995 ve 2001 krizlerini mumla arayacak noktaya gelecektir.

    yarı mamül ve mamüllerin tamamını ithal ediyorsunuz, ihraç ettiğiniz ürünlerin içinde ithal mal girdisi yüzde 60-70 civar

    ihracatçı dövizin yükselmesini rekabet avantajına da çeviremez üst paragrafta yazdığım gibi her girdisi ithal.

    turizm deseniz, ab ile nato ile, batılı değerlerle kavgalı, kronik terör problemi yaşayan, sınırları eleğe dönmüş ülkeye kaç kişi getirebilirsiniz ?

    ne yazık ki batıyoruz, yunanistan battığında onları kurtaracak ab vardı. helen kültürü onlar için değerlidir, öncelleri olarak kabul ederler, dahası aynı dine mensuplar, bir şekilde kemer sıkma falan filan kurtardılar da.

    bizi kim kurtaracak pardon ?8
  • aslında en büyük yanlış, yaşadığımız duruma kriz demek. bu kriz değil daha çok bunalım hali ve krizden çok daha kötü. krizler kısa süreli olup yıkıcı etkiye sahiptir. örneğin bir iğneyi elinize hızlıca batırıp çıkarırsanız canınız anlık olarak yanar ama etkisinden kurtulmanız daha kolaydır.

    ama aynı iğneyi yavaş yavaş batırıp yavaş yavaş çıkarırsanız eliniz çok daha fazla yanar ve tahriş olur. türkiye'nin yaşadığı da aslında budur. 2009'dan bu yana gelen, 2012'de ivme kazanan ve 2015'de şiddetlenen bir durumun içerisindeyiz.

    2016 en kötü yıl denirken 2017 daha da kötü oldu. 2018 ve 2019 da ise seçim yatırımları ile ekonomik alanda günü kurtaran ama gelecekten çalan politikalar sürecektir. zaten bu politikalar yüzünden bu duruma geldiğimiz düşünülürse, önümüzde daha karanlık günler maalesef bizleri beklemektedir.

    yapılacak en iyi şey ayağınızı yorganınıza göre uzatmak, gereksiz borçlanmalara girmemek ve durumun düzelmesini beklemek. her ne kadar uzun sürecek olsa da, böyle bir durumda açıkta kalmanız çok can yakabilir.
  • bazı arkadaşlar merkez bankası şak diye %20 faiz verse şak diye dolar düşer sanıyor amma velakin öyle değil.

    amerika'da devam eden iran ambargosunu delmekle tırnak içinde kara para anlamakla suçlanan banka ya da bankalar var. dava kişiler üstünden yürütülüp, bankalara gelecek çok ciddi yaptırımlar olabilir.

    düşünsene bir sabah ansızın x bankası 10 milyar dolar ceza yedi. hangi zengin faize aldanıp parasını yatırır. üstelik döviz stabil değil.

    üstelik faiz artarsa para bankalara çekilir, çekilen para sıkılaşır, sıkılaşan para kemer sıkar, sıkılan kemer adamı iki büklüm yapar.

    ne kadar çok faiz o kadar az kredi. ne kadar az kredi o kadar az harcama. ne kadar az harcama o kadar donan piyasa.
  • ne kadar yanlis yonetildigimizi ve ekonomi politikamizin isi bilmeyen ellerde oldugunu, cok basit dinamikleri bile saglayamadigini gordugumuz yillardayiz. ozellikle son 5 yildaki cokusle sendelemekte olan, gardi dusen ekonomimize hukumetimiz 2017 senesiyle birlikte kombo yapti. nakavt kacinilmaz.

    vergiyi arttirinca harcamayi, piyasada donen parayi durduruyorsunuz. vergiyi arttiracaginiza butce kalemlerinden kismaniz sart.

    hukumete sozum su diyaneti kucultun, sehir hastanelerinden vazgecin, audi'ye degil tofas'a binin, veya ise akbille gidin. danisman sayinizi azaltin, belediye butcelerini kisin ama vergiye zam yapmayin. vergi zamlariyla bizim gibi uretemeyen ekonomilerin canina okursunuz. istihdam biter. girisimcileri biktirirsiniz. girisimciler pes ederse cokersiniz.

    kisacasi bu vergi oranlariyla ulke ekonomisini bitirmek uzeresiniz. ımf'ye el acmak zorunda kalacaksiniz. zira insanlar vergi verecek parayi da bulamayacak.
  • evet, ortada 2001 ekonomik krizi gibi bir durum henüz yok çok şükür.

    ama işsizlik yüksek. ekonomide genişleme dönemi sona ereli de çok oluyor. daha da kötüsü, hükümetin ekonomide yapısal reformlara gidecek motivasyonu iyice azaldı. yabancı yatırımcıyı çekecek bir siyasi ortam yok.

    enflasyon canavarı hortladı. tüik'i falan boş verin. markete, manava, pazara bakın. geçen seneden bu seneye bile çok fark var. enflasyon dediğin, fakire konulan ekstra vergidir. küçük esnafa ve işletmeciye vurulan darbedir. zenginlerde durum nasıldır bilmiyorum ama fakir fukaranın çekeceği var daha.

    yerli sanayicinin beli bükük. hükümetin adam kayırma politikaları piyasada girişimciliği ve yatırımcılığı törpülüyor. maalesef hükümet bunu siyasi bir tercih olarak gördü. ana bu şekilde giderse, kriz patlayıncaya kadar bu ülkenin potansiyel girişimcileri başka seçeneklere yönelecektir.

    döviz aşırı çalkantılı. yarın dolar 3,50ye düşse ne yazar? bugün dolar borcunu ödemek zorunda kalan adam zarara girdi mi? girdi. döviz bu kadar dalgalanırken işlerin bir anda süt liman olmasını beklemek mantıklı değil.

    vergiler çok yüksek. bu da piyasayı daraltıyor. ama daha da kötüsü, o alınan vergiler de çok yanlış kullanılıyor.

    abd'de zarraf dosyası görülüyor. piyasa gergin. sonucun ne olacağını göreceğiz ama resim çok parlak değil.

    velhasıl işler günden güne kötüye gidiyor.
  • yıllardır yazılan 2009-2010-2011... bilmem ne krizi başlıkları sonrasında, bu sefer gerçekten gelmiş olan krizdir. bankacılık ve inşaat krizi olarak patlak vereceğini düşünmekteyim. bilenler bilir, 2001 krizi mali disiplin ve bankacılık kriziydi. yapısal reformlarla, regülasyonlarla, neo-liberal politiklalarla düzeltildi, edildi. lakin kazın ayağı bu sefer öyle değil. bu zamanının krizini çözen, neo-liberalizmin krizidir. bu sefer özelleştirecek ne kurum kaldı, ne de küçülse bile işe yarayacak kamu.

    yükselen kurlar, akp iktidarının büyümenin dinağimi adlettiği inşaat sektörü girdilerini vurup; maliyet enflasyonu ve maliyet kaynaklı arz fazlası yaratacak. satış imkanı bulamayan inşaatçıların kimi iflas bayrağını çekecek, kimi maliyetleri düşürmek için çalışanlarını çıkaracak. al sana ilk dalga işsizlik.

    yüksek kura dayalı ihracata dayalı büyüme politikası desen o da çalışmayacak. çünkü tarım dışında kayda değer bir ihraç kalemin yok. nereye ne kadar ihracat yapacaksın? rusların domates aşkı fışkırıp bir anda menemen, salça kaynatmaya mı karar verecek? ki var olan tarımın da litresi bilmem kaç devasa liradan aldığın benzinle dönüyor. yemler, samanlar, gübreler... al sana bir de oradan işsizlik. turizm desen bu imajla düzelecek gibi değil. tekstil mi ihraç edeceksin, madenlerle mi sürdüreceksin? borçlarını ödeyemeyen inşaatçıların, esnafın, sanayicin bankasına ne diyecek peki?

    eğer ki eğitim reformları yapılıp, kalifiye eleman yetiştirmeyi becerseydik 15 yılın sonunda ilk yeni nesil elemanlarınla sanayi sektöründe, ar-gede, know-howda atılım yapıp belki teknoloji satacaktık ama o da olmadı. her şehire bir üniversite de olsun ki benim inşaatçım kazansın... bırakın üniversitelerim 4 işlemden bihaber öğrencilerle dolsun.
  • bitmeyecek olan krizdir
  • dolarin 5 lirayi hizla asacagi gunler geliyor.. giderek arjantin gibi batmis bir ekonomi olacagiz. epey zor gunler turkiye'yi bekliyor.. su an ucuk geliyor olabilir ama kitliklara varan bir felaket kapimizda..
  • kendi adıma piyasanın adam gibi işlemesine fırsat verirseniz bundan iyi sonuçlar çıkacağına inanan bir insanım. insanlar da genelde piyasaya inandıklarını, ama bazen yanlış yerlere gittiğinde de müdahale edilmesi gerektiğini söylerler. sonra da ederler. şimdi bu krizden ciddi şekilde etkileneceğimiz açık. ama bir yandan da bir deneyin sonucunu görmüş olacağız. o yüzden de mutluyum bir yandan. çünkü yanlış ve müdahaleci bir ekonomi politikasını laboratuar ortamında deniyorlar, denediler ve sonucu göreceğiz.

    çoğu ekonomik kriz batması gereken firmaları batırmama çabasından çıkar. çünkü demokrasilerde en önemli konu oy almaktır, oy veren kesim için en önemli veri ekonomi ve daha da spesifik olursak da işsizliktir. batan firmalar, işsizlik anlamına da geldiği için siyasiler oy beklentisiyle (ki tamamen meşru bir beklenti) batma raddesine gelmiş firmaların batmasına engel olurlar. bunun için de kötü yönetilmelerine rağmen onlara kredi açmaya, ya da verimsiz olmasına rağmen sırf istihdam artsın diye bazı sektörlere teşvikler vermeye çalışırlar. bu süreçleri de milyon tane açılan teşvik paketleriyle ve kgf ile yaşadık. faiz üzerindeki baskı da bunun bir sonucuydu, çünkü faizler inince gerçekten özellikle ev satışları artıyor ve konut sektörü ciddi istihdam yarattığı için bir canlanma oluyor. yani gene işsizlik konusu.

    oysa batması gereken firma batmalı, yatırım yapılmaması gereken verimsiz sektörlere de yatırım yapılmamalıdır. krediler, teşvikler ve faiz politikalarıyla kimseye suni teneffüs yapılmamalıdır. serbest piyasa ekonomisinin dinamizmi başarısız firmaların batmasının mümkün olmasındadır. komünist ülkelerde devlet asla batmaz, fazla müdahaleci ülkelerde de devletin yanıbaşına çöreklenmiş ihaleci ve korunan firmalar vardır, bunlar hep kollanır, kötü yönetilmelerine rağmen kaynaklar bunlara aktarılır. doğru dürüst bir piyasa ekonomisinde ise herifin batması gerekiyorsa batar, onu kimse kurtarmaz. elindeki kaynaklar da biter gider, başkalarına dağılır. çöldeki yaralı hasta bir adam ölecek ki o ölünce akbabalar onu yiyecek ve tekrar döngü başlayacak, siz sağlamlardan kan alıp o adama enjekte eder ve adamı suni olarak hayatta tutmaya çalışırsanız sağlamlar da ölür bir süre sonra, sorun da yayılır.

    o yüzden kısa vadede işleri toparlamak için milletten aldığınız vergileri batmasınlar diye kötü yönetilen firmalara kgf ile yedirirseniz sorun küçülmez, büyür. batacak olan batsın. iyi yönetilen ve sağlam kalanlar onlardan boşalan alanlara yayılsın. olması gereken buydu, ve şu an da bu. buradan sonra da hükümet batma sinyali veren firmaları kurtarmaya kalkarsa bu iş daha da büyür. keşke bu kgf işine hiç girilmese ve bazı firmalara kendi başının çaresine bak denseydi. eğer kriz olursa kgf olayı 3-5 sene sonra bugün alınmış en saçma karar olarak anlatılacak.

    konut sektöründen örnek vereyim. istanbulda pek çok boş plaza ve rezidans binası var. bunların çoğu da artık satılmıyor. normal bir piyasa ekonomisinde bunların sahiplerinin yaklaşan kötü durumu görüp hızlı biçimde fiyat indirmeleri ve ellerinde bekleyen yığınla daireyi biraz zarar pahasına nakite çevirmeleri ve kısa vadede kendilerini kurtarıp bir bekle gör noktasına çekilmeleri gerekirdi. yapabilenler bunu yapar, evlerin fiyatlarında genel bir ucuzlama yaşanır, ayak uyduramayan bazı firmalar batar, ama devasa stoklar erir, üretilmiş mallar sahiplerini bulurdu. sonra kalınan yerden devam edilirdi. peki bu mu oluyor? hayır. ve tüm kalbimle söylüyorum, e-5’ten fikirtepeden filan geçerken boş plazalara bakıp, keşke şöyle bir kriz olsa, biraz zorlansalar da ucuz ucuz şunların hepsi satılsa, gene benim alım gücümün çok üstünde olacak, ama piyasa bir rahatlasa, stoklar bir erise, daha aşağıda bir yerde de olsa piyasa dengesini bulsa diyorum. hani hava bazen çok dolar, kararır, bulutlar elektriklenir de yağmur bir türlü yağmaz, insanlar der ya, "bir yağsa hava rahatlayacak." işte aynı o hissi yaşıyorum.

    ama türkiyede bu olmaz. bu ülkede o müteahhitler burunlarından kıl aldırmaz ve fiyatları tl bazında gram aşağı çekmemek için uğraşırlar. satmaktansa boş kalsa da bu fiyatın altında satmam diye düşünürler. çünkü inşaat devletçe kollanan bir sektördür ve zora düştüklerinde onların batmaması için mücadeleyi devlet verecektir, hepsini kurtaracaktır, en azından deneyecektir, onlar da bunu bilirler ve sırtlarını buna dayamışlardır zaten. o yüzden de bu adamlar barajın yıkılacağını bilseler baraj kapağını azıcık açıp alttan su salıvermezler. ama işte o zaman o baraj zorlanır, zorlanır ve bir gün devlet de daha fazla destek olamadığında o baraj olduğu gibi yıkılır.

    şimdi işte o sürece gidiyoruz. birilerinin batmasına müsaade etmemenin, kuyruğu dik tutmak için ekonomi bilimine aykırı teşviklerle verimsizlik üretmenin ve sorunu erteleyip durmanın daha da büyüyen sonuçlarıyla yüzleşeceğiz. hükümet birilerini kurtarma derdinde. kurtaramayacak ve kangren ayağı kesemediğimiz için bu süreç sadece bizim de onlarla batmamıza yolaçacak.

    inanın, hükümetin batacak firmaları, sektörleri kollamasının hiç bir mantığı yok.
141 entry daha
hesabın var mı? giriş yap