• valla kriz demesek de bir ekonomik durgunluk azmış enflasyon ve artan işsizlik sarmalında sıkışıyoruz.paranın alım değeri her gün azalıyor. o gelişazalıyorlerde 1.60larda enflasyon var refah her kesime yayılmış endüstriyel gıda devrimi yapılmış devlet var gücüyle halkın mutluluğu için çalışıyor ama bize gel orta kesim bir alt lige demir atıyor fakirle zengin arasındaki uçurum artıyor.halbuki nişantaşında etilerde de şok bim var liberal ekonominin gözünü seveyim herkes her şeye az çok ulaşarak standart hayat şartlarına ulaşmıştı artık bu çok zor.
  • bu başlıkta sıklıkla gördüğüm için daha önce yazdığımı gene yazıyorum;
    'yollar porsche,ferrari kaynıyor, herkes audi, bmw, manda kasa mercededes'e biniyor' iddiası tamamiyle zırvadan ibaret.
    ülkemizde 2018'de satılan tüm otomobillerin yaklaşık % 97'si 1600 cc altı ve sadece %3'ü 1600 cc üstü;
    https://www.arabam.com/…ik-ayinda-yuzde-39-kuculdu/
    2015, 2016 ve 2017 yılında da bu durum farklı değildi.
    sokaklarda gördüğünüz bmw 5.20'ler, audi 5-6-7'ler, porscheler, ford mustangler maseratiler... sadece tepedeki yüzde 2-3'lük mutlu azınlığa hitap ediyor. mamafih, yandaş gazeteler bile bu durumu yazıyor.
    https://www.ntv.com.tr/…atti,cu-piejqf0sz3hlicxuq9w
    yani;
    satılan 1600cc üstü otomobillerin tümünü lüks kabul etsek bile, bunların sadece %3'ü zenginlere hitap eden lüks segment.
    peki neden buraya yazan kardeşler hep lüks arabalardan bahsediyorlar?
    a) hepsi en zengin semtlerde, muhitlerde oturuyorlar.
    b) sosyal medya (özellikle instagram) hepsinin haleti ruhiyesini bozmuş
    c) (bkz: algıda seçicilik)

    gelelim, 'herkeste para var.' safsatasına;
    devletin resmi istatistik kurumu tuik'in yaptığı açıklamaya göre nüfusun % 70'i borçlu.
    geçen yılın sonuçlarına göre, nüfusun yüzde 40,8'i konutunda 'izolasyondan dolayı ısınma' sorunu yaşarken, yüzde 36,6'sı 'sızdıran çatı, nemli duvarlar, çürümüş pencere çerçevesi' ve yüzde 22,9'u 'trafik veya endüstrinin neden olduğu hava kirliliği, çevre kirliliği veya diğer çevresel sorunlar'la karşı karşıya.
    keza; nüfusun, yüzde 69,2'si konut alımı ve konut masrafları dışında taksit ödemeleri veya borçları olduğunu, yüzde 60,8'i evden uzakta bir haftalık tatil masrafını karşılayamadığını beyan etmiş.
    tüm nüfusun %30'una yakını ise ciddi anlamda , yani sürekli açlık çeken en yoksul kesim;
    https://www.olay.com.tr/…zde-70i-borclu-166737h.htm

    halihazırda 18 yaş üstü 55 milyon vatandaşımızın %90'ının yani yaklaşık 50 milyonun, 97 milyon banka hesabında 400 milyar dolara yakın mevduatı var.
    bu paranın % 90'ı nüfusun en zengin % 10'unun elinde.
    https://www.sozcu.com.tr/…serveti-katlandi-2612995/

    hesabında 1 milyon lira veya üzeri parası olan mudi sayısı, 2018 itibariyle bir önceki yıla göre 27 bin 45 kişi artarak 166 bin 25’e yükseldi. yani 166 bin milyonerimiz var.
    milyonerlerin toplam mevduatı 1 trilyon 78 milyar 734 milyon liraya çıkmış durumda. 2017 sonunda milyonerlerin toplam mevduatı 909 milyar 979 milyon lira seviyesinde bulunuyordu. milyoner başına düşen ortalama mevduat da 6 milyon 497 bin lira olarak hesaplandı.
    http://www.diken.com.tr/…-bir-yilda-yuzde-20-artti/

    harcı, borcu olmayıp bankaya 250.000 lira para atabilmiş , yani ev araba borcu olmayıp yaklaşık 50.000 dolar ve üstü meblağı boşa çıkarabilmiş tüccar, borsacı, müteahhit, emlakcı, galerici, işadamı, zengin çocuğu, mirasyedi...vs sayımız ise 1 milyon kişi bile değil.
    işte o sokaklarda gördüğünüz lüks arabalara binenler, yatı, katı, kotrası olanlar, instagram'da şov yapıp işçi& memur çocuklarının psikolojisinin anuna koyanlar bu bir veya birkaç milyon civarında zatı muhteremin bizzat kendisi, ailesi ve yakın çevresi...
    doksanlarda rusya'da millet açlıktan yamyamlığa başlamış, fuhuş patlamıştı ama moskova'da en pahalı restoranlar ve avm'ler doluydu. halen ekonomik krizle boğuşan ukraynada, arjantinde veya iç savaşla boğuşan sikko afrika ülkelerinde de lüks arabalar yollarda, starbuckslar ve muadilleri dolu. çünkü orada da krizden savaştan etkilenmeyen bir güruh var.

    kişi başı milli gelirimiz 2008'den bu yana, yani 10 yıldır, 11 bin dolar civarında. (4 kişilik ortalama bir ailenin eline yılda 44.000 dolar, yani 245.000 lira, yani ayda 20 bin lira geçtiğini düşününüz! düşündünüz mü? o zaman sakın sesi açmayın ve bu linke hiç tıklamadan okumaya devam ediniz;
    https://youtu.be/aa3_9zw4btq
    nüfusun sadece %8'i 11 bin dolar ve üstü gelire sahip, nüfusun %92'si ise bu mevzubahis 11 bin doları ancak rüyalarında görüyor.
    nüfusun %15'i o kadar yoksul ki, ancak devlet yardımıyla hayatta kalabiliyor.
    http://www.iyigunler.net/…ardim-aliyor-h315655.html

    peki 10 milyondan fazla vatandaşımız ancak devlet yardımıyla hayata tutunabiliyorken ve nüfusun % 92'si 11.000 doların altında kazanırken ortalamamız nasıl 11.000 dolar oluyor?
    evet bildiniz;
    dolar milyarderi sayısinda dünya liderliğine oynuyoruz;
    tam 40 adet dolar 'milyarderi'miz var.
    https://www.sabah.com.tr/…ilyarder-sayisi-40a-cikti
    bu durum sadece bizde değil, finlandiya, danimarka gibi birkaç istisna ülke hariç tüm dünyada buna yakın değerlerde.
    misal dünyanın en zengin 26 kişisi en fukara 3 milyardan daha fazlasına sahip.
    1000 yıl öncede böyleydi, 1000 yıl sonra da muhtemelen böyle olacak.
    https://www.sosyalinsan.com/…ar-kisiye-karsi-18785/
    benim hakeden müteşebbislere sonsuz saygım var,
    ama halihazırda ülkemizde görülen gelir adaletsiziliği ve vergilendirme dengesizliği konusunda devletin vergi yükünü sırtlayan beyaz ve mavi yakalı kesim lehine müdahil olmasını arzuluyorum!

    ülkenin en garip gureba, en fakir fukara kesimi de en okumuş, en aydın entellektüel birikimi yüksek kesimi de mütemadiyen herşeyin en iyisini istiyor.
    ülke olarak el arabasını bile üretemezken, herkes dünyanın en çok satan b ve c segment araba modellerine burun kıvırıp premium araçlara binmek istiyor.
    ayfonun, samsungun en pahalı modelleriyle fotoğraf çekip, en güzel manzaralı otellerde kalıp, en güzel yemekleri yemek istiyor.
    ayağına spor ayakkabının, götüne kotun en pahalısını, en kalitelisini giymek istiyor.
    yetmiyor almanın ve japonun ürettiği arabalar yüzünden birbirine ana avrat küfretmek kendini üretmediğimiz arabalarla özdeşleştirmek istiyor,

    peki elimizde ne var?
    ankastre mutfağını götüne sokacağımız, 10 yıl krediyle aldığımız 180 derece beton manzaralı otuzküsürüncü kattaki yarım milyonluk apartman daireleri,
    gecekonduların önünde 5 yıl krediyle alınmış kendi kendine park edebilen yeni kasa alman arabaları,
    anasının babasının boğazından arttırıp kıt kanaat okuttuğu talebelerin elinde 48 ay krediyle alınmış yüz tanıyan, parmak iziyle açılan bilmem kaç bin liralık telefonlar, tabletler...
    çalışmadan üretmeden, alnı bile terlemeden kredi çekip bitkoine, dövize parayı gömüp zengin olma sevdalısı, emlaktan voliyi vurma aşkıyla yanıp tutuşan ben, sen, o, biz, siz, hepimiz...
    zengin olunca da en büyük hayalimiz ülkeyi kalkındırmak filan değil ha... bizim üretmediğimiz en pahalı arabalardan birine binip, gene bizim üretmediğimiz telefonla, tabletle instagrama fotoğraf/video yüklemek, gavur ellerini gezmek.
    ne kadar sağda solda 'heryere beton diktiler' filan desek de paranın bi kısmını o da havuzlu, güvenlikli bir betona gömeceğiz tabi...

    burada yazan bazı suser'ların siyasetçileri suçlayarak kendisini ve halkı konunun dışında tuttuğunu esefle görüyorum,
    siyasetçi dediğimiz kişiler halkın, milletin, seçmenin ta kendisidir değerli kardeşlerim.
    bir milletin çoğunluğunu oluşturan güruhun yansımasını sosyal ve siyasal anlamda siyasetçilerin bizzat kendisinde görürüz.
    bir ülkede siyasetçi eğer son model makam aracına biniyorsa, bilin ki siyasi görüşü farketmeksizin seçmenin çoğunluğu oraya geldiğinde aynı araca ve hatta daha iyisine bineceğin içindir.
    siyasetçi kendi gibi düşünmeyenleri adam yerine koymayıp dalga geçiyorsa, bilin ki seçmenin çoğu o makama geldiğinde kendine zıt görüşlüleri adam yerine koymayıp dalga geçeceği içindir.

    istisnasız bütün ülkelerde seçmen kendisine en çok benzettiği, yerinde olmak istediği, kendisiyle özdeşleştirebildiği tip adaylara oy verir.
    herhangi bir ülkenin tepesindeki siyasetçilerinin yaşayış tarzına ve hitabetine bakarak o ülkede çoğunluğun fikrini, zikrini, eğitim durumunu, hayata bakışını ve dahi hayallerini öğrenebilirsiniz.
    seçmen siyasetçiler istediği için öyle davranmaz, bilakis seçmen öyle istediği için siyasetçiler böyle davranır.
    dolayısıyla bir veya birkaç kişiyi suçlayarak gelişen olaylar karşısında çıkarım yapmak pek de mantıklı değildir.

    yaşı 30'un altındaki kardeşlere şunu da söylemek istiyorum,
    doksanlarda enflasyon yıllık % 100'dü, 22 şubat 2001'de gecelik faiz % 7.500'dü. hatta bizim patronun bir arkadaşının sadece bir gecelik faizle o zamanki tüm otel personelinin maaşının üç katını kazandığının bizzat şahidiyim.
    yani, ekonomik krizlere öteden beri idmanlı bir milletiz, 'ülke batacak, hepimiz açlıktan öleceğiz' filan diyenlere kulak asmayın.
    bu arada suç oranları yükselebilir, güvenliğinize çok dikkat edin!

    abd 10 yıldır bizi suriye ve iran'la kapıştırmak ve rusya ile papaz etmek için uğraşıyor. bundan şimdiye kadar bir şekilde yırttık, umarım sam amca ve maşaları ileride de bu arzularında muvaffak olamaz.
    bu yapımızla ve eğitim zihniyetimizle nano teknolojiden yada 4. endüstri devrimine intıbak olmaktan bahsetmek abesle iştigal olur. ama en azından halihazırda devam eden göçmen sorununu çözebilirsek suç oranını yükseltmeden, işsizliği zapturap altına alma şansımız hala var
    hayalci değil akılcı bir dış politika ile liranın değersizleşmesinden faydalanarak doksanlardaki gibi tekstilde ve özellikle turizm sektöründe avrupa'da ilk üçü (fransa, italya ve ispanya) geçemesek de zorlayabiliriz.

    elalemin evladı 4. sanayi devrimi'ne hazırlanırken 2018'de kafayı kuma gömüp soğuk savaş dönemi totaliter rejimleri gibi hareket edemezsiniz. madem her konuşmanızda 'fatih sultan mehmet' vurgusu yapıyorsunuz, doğmatik değil akılcı; dışlayıcı değil kapsayıcı olmalısınız. kanunları ve kuralları herkes için eşit olarak uygulamalısınız. mülki ve fikri hakları korumalısınız. çoğulcu ve katılımcı kurumlar kurmalısınız. genç girişimcileri destekleyip önünü açmalısınız. liyakata önem vermelisiniz.

    tanım: akıllı davranmazsak kafamıza yumruğu indirecek kriz.
  • tiktok'a bakıyorum, gördüğüm profillerin %90'ı halay çekiyor. çoğu düşük gelirli. madem çok büyük kriz var, herkes niye mutlu mesut bir şekilde halay çekiyor?
  • 4 domates 4 lira, 4 portakal 6 lira ödeyerek şahit olduğum krizdir.sabah fırında adamın biri kilosu 20 tl’ye biber aldığını söylüyordu.

    bir arkadaşın söylediği gibi; doblo’ları bi satın da, o zaman görelim götünüzü.
  • doğduğumdan beri aynı evde yaşıyorum. sokakta pazar kuruluyor haftanın bir günü. 5-6 haftadır pazarcıların büyük kısmı tezgah dahi açmıyor. açanların malı elinde kalıyor ve satmayacağını biliyor ki akşamı beklemeden toplayıp gidiyor. ilk kez böyle bi şey görüyorum.
  • sayın maduro’nun ihaleler,özelleştirmeler ve örtülü ödenekten tırtıkladığı 200 milyar $ ı qatar,malezya ve singapur’daki bankalarda istiflediğini söylüyorlar.

    venezuelladaki kriz işte bu yüzden patlak vermiştir.halk vergi,faiz ve malların yüksek ücreti ile boğuşurken yönetim ve yandaşları halkı bankalara borçlandırmış,faizi birlikte hortumlamışlar ve vergi yüküyle halkı soymuşlardır.

    faiz lobisi ve dış güçlerin bu oyununu bozmak için seçimlerde hile yapması gerekmiştir.firmaların bankalara olan faiz borçları ve vergi yükleri yüzünden iflas etmeleri kaçınılmazdır.zaten rüşvet almış başını gitmiştir.

    1789 fransız ihtilalinde olduğu gibi bir halk hareketi başlasa da gıda ithal etme yetkisi ordu yönetimdeki generallerde olduğundan,ordu da maduro’dan yana taraf olduğu için bir türlü bu doymayan yiyiciler düzeni yıkılamamaktadır.

    hitler’in de dediği gibi “halk tabi ki ölecektir,çünkü bizi onlar seçti.”

    şimdi bize düşen kardeş venezuella halkından ve hazineden tırtıklanmış 200 milyar $ parayı başkan reisimizin de maduro ile olan dostluğundan faydalanarak bir şekilde ele geçirmek ve parayı ülkemize getirmektir.

    sayın maduro’yu tank ve palet fabrikasına ortak etme gibi yaratıcı fikirlere kim hayır diyebilir ki diye düşünürken ilham geldi.

    türk telekoma da ortak edebiliriz aslında.

    2019 krizinden çıkış yolumuz venezuelladaki faiz,vergi ve ücretlerin düşmesi,hortumlanan 200 milyar $ ın ülkemize yatırım olarak getirilmesidir.
  • ekonomik krizler farklı biçimlerde meydana gelebilir. örneğin dalgalı kur rejimine geçmemiş ülkenin aniden içine girdiği finansal kriz, devalüasyon ile kendini tanıtabilir ve "evet krizdeyiz" diyebilirsin.
    daha önceki krizlerden ders alarak finansal piyasaları ve bankaları düzenleyen bir kanun yapmamış olsaydı ülke, "evet bankalar battı kriz var" diye kolayca yargıya varabilirdin.
    ama kapitalist sistemin krizleri, grip mikrobu gibi; sürekli farklı biçimlere evrilmiş olarak ülkelerin karşısına çıkıyor.
    mesela çarşı pazar fiyatlarını kriz tanımına sokmuyorsun ama 1 hafta sonra tarım ürünleri üretim ve ticaretinin durma noktasına gelip, üstesinden gelebilmek adına cari dengeden hızla uzaklaştığı bir durumda "ahan da tam da bu nokta kriz" diyenileceğin mokta neresi olur?
    döviz kurlarında sürekli dalgalanmanın reel sektör maliyetlerini olumsuz etkilediği bir ortamda, bugün değil ama 3 gün sonra toplu iflaslar ve işçi çıkarmaların yaşanması ile krizin adını koymak için kaç hane saymak gerekir?

    bu nedenlerle bırakın şu "eskiler bilir krizin ne olduğunu" goygoyunu. ortada büyük bir problem var ve bunun üstesinden gelmek, öncelikle problemi kabullenmekten geçer.
  • kodumun ülkesinde bugün yine sinir oldum. bebek maması aptamil 2 aydır her gidişimde zam yedi. bebek doğduğunda 400 gr. versiyonu a1001 de 24.90 tl idi. 16 ayda 69 tl oldu. böyle zammı olur. eczaneden 1200 gramlık alıyordum en son 130 idi şimdi sonunda 150 oldu. o da 65 lerden ta nereye geldi. kardeşim valla ayıptır yapmayın ya !
  • 2019 değilde bizzat takip ettiğim 2018 den bir şahitliğimi belirteyim. her mahallede olan renkli bir zincir market, ariel7 kg , 10 eylül 2018 de 36,90 idi ulan bunada zam gelir diye aldım, vallahi 14 eylülde yine girdim o markete baktım fiyata 44,90 ohaa dedim ertesi gün millete anlatım aynı seper aynı ürün lakin fiyat uçtu bitti mi bitmedi ekim in ilk haftası 53,90 oldu o gün bügündür aynı fiyat..bu halk için enflasyon ya bizim dev şirketten iştenn çıkarılan 60 kişi?? ya iptal edilen milyonluk bütçeler.şimdi yıllar sonra ilk defa şubatta maaşı verip siktir ederler mi diye tırsıyorum. kriz dediğimiz bu korku değil midir?
  • ugur civelek' in cumhuriyetin en agir krizi olarak tanimladigi krizdir. esasen zaman zaman soklarini hissettigimiz uzun yillardir suren bir krizdir diyor kendisi. daha onceki krizler de kotuydu diyor ama ozetle bu krizde:

    1. halk borclu
    2.bankalar inanilmaz bir risk altinda
    3. kamu verimsiz ve borçlu
    4. özel sektör daha da borçlu
    5. kuresel olarak borc bulmak zor

    diyor ki daha once hic bir zaman bu kadar kotu sey bu denli denk gelmemisti.

    hakkimizda hayirlisi.
hesabın var mı? giriş yap