• çinli gibi gelirin yarısının tasarruf edilmesi gereken kriz. tabi vücudun da yarısını tasarruf etmek lazım. gelirin yarısını bir yıl tasarruf etsen muhtemelen 1.50 boy 40 kilo bir şeye dönüşeceğiz. hem börtü böcek de şimdilik bedava. yiyin protein olur.

    (bkz: maduro diyeti)
  • sabah sabah bilgileneyim diye açtığım başlıktır. ne var ki kekonun biri gelip saçmalamış üstüne de utanmadan cevap vermiş.

    birikim yapmıyor diye insanları suçlamış en başta, gönül rahatlığıyla yatırım yapabileceğin kaç enstrüman var acaba? dahil olduğum bireysel emeklilik fonlarının batmamasını garanti edebilir misin? peki bu kadar çalışan var, diyelim ki hiç birikim yapamadı ama ssk vs ödüyor. emekli olduktan sonra rahat yaşayabileceğini, geçim derdi olmayacağını garanti edebilir misin?

    hadi diyelim halkımız para hesabı bilmiyor, devlet birikim için son 16 senede hangi aksiyonları almış? tüketimi mi özendirmiş yoksa birikimi mi?

    boş beleş entryler yazmayın da doğru düzgün birşeyler okuyalım be kardeşim.
  • babadan ogula nesil fanatikleri tir tir titreten krizdir.

    zira bu oyle bir sey ki ne tum devlet kaynaklari ne de satilik pacavra gazeleri ile onlarin mini joseph goebbelsleri guc yetirebilir bu gucun karsisinda.

    milleti(cogu da kendi secmeni) ecis bucus ithal sogan icin market yagmalatacak noktaya getirmisler ama pasalarimin derdi ibb, chp!

    yok oyle birimiz batarken digerimizin costugu zamanlar artik.

    hiriltili hiriltili hikaye anlatan payitaht kasti da kurtaramaz sizi.
  • tasarruf oranlarının düşüklüğü üzerinden tartışma yaratan krizdir.

    tasarrufun önemini anladığımıza göre ülkede neden yıllardır tasarruf edilemediğini de inceleyebiliriz. bir ülkede tasarruf özel kesimin tasarrufu ve devletin tasarrufu olmak üzere ikiye ayrılır.

    devletler ekonomik yapıyı sürdürme gereksinimi duyduklarından dolayı yıllardır belirli bir oranda bütçe açığı verirler ki içeride oluşan para döngüsüne net katkıda bulunabilsinler. ayrıca devletler yapı itibarıyla borcunu ödememe riski en düşük olan ekonomik aktör olduklarından dolayı borç bulmaları da kolaydır, ha eğer bu borçlanma abartılır da iç borç çevirme oranı %100'ün üzerine çıkarsa piyasada borçlanma faizlerini yükseltirler bu ayrı bir konu. ama genel olarak devletlerin tasarruf etmediği sanırım anlaşılmıştır.

    özel kesime gelecek olursak, ki bunun içinde hem hane halkı hem de şirketler bulunur, bunların tasarruflarının milli gelire oranının hesaplanması son derece kolaydır. tüketim yöntemiyle milli gelir hesabını tekrar hatırlayacak olursak,

    gdp=c+i+g+ex-im

    burada

    gdp: gayrisafi yurt içi hasıla
    c: toplam nihai tüketim harcamaları
    i: sabit sermaye yatırımları
    g: devletin harcamaları
    ex: ihracat
    im: ithalat
    t: vergi gelirleri

    olarak sıralanır.

    özel kesimin tasarruf oranı ise,

    s = gdp-t-c olarak hesaplanır.

    devletin toplam gelirlerinin %80-90'ı vergi gelirlerinden oluşur, bunun dışında kalan kısım ise harçlar ile birlikte kamuya ait şirketlerin temettü gelirleridir. bu kısmı hesabı kolaylaştırmak için ihmal eder ve devletin toplam gelirini vergi gelirine eşit alırsak şöyle bir tablo ortaya çıkar.

    s= c+i+ex-im+g-t-c, tüketim harcamaları birbirini götürdüğünde ise

    s=i+ex-im+g-t olacaktır.

    bütçe açığı ise, bd=g-t-nt olabilir

    bd: bütçe açığı
    nt: vergi dışı gelirler

    g-t kısmının bir yerden tanıdık gelmesi gerekiyor. eğer devletin vergi dışı gelirlerini ihmal edersek, devletin harcamaları -vergi gelirleri açık bir şekilde bütçe açığına eşit çıkacaktır. bu durumda tasarruf,

    s = i+ex-im+bd+nt olarak hesaplanır.

    şimdi bizim ülkemiz senelerdir dış ticaret açığı veriyor. devletin bütçe açığı ise senelerdir çok düşük seviyelerdeydi. yapılan özelleştirmeler nedeniyle de, devletin vergi dışı gelirlerinin harçlardan ziyade büyük kısmını oluşturan devlete ait şirketlerin de çoğu özelleştirildi, dolayısıyla nt kalemi de çok düşük kaldı. bu durumda da, geriye kala kala sadece yatırım kalemi kaldı.

    ama maalesef yapılan yatırım harcamalarımızın içinde verimsiz ekonomik yapımızdan dolayı ithalat artışı beraberinde geliyor. yani yatırım harcamasının verimi çok düşük. 10 liralık yatırım yapmaya kalktığında 7-8 liralık ithalat yapmak zorunda kalındığından dolayı da bunun da toplam tasarrufları artırıcı etkisi oldukça sınırlıdır.

    o halde sorun nerede?

    aslında sorun tam olarak bütçe açığımızın çok düşük olmasındadır. bunu ilk başta dediğim an size çok garip gelecek ama aslında değil.

    normal bir ekonomide devletin toplam vergi gelirlerinin içinde tüketim harcamalarından aldığı verginin payı 1/3, direkt vergilerden aldığı verginin payı ise 2/3 olmalıdır. ama türkiye'de durum tam tersidir. harcamalardan alınan verginin payı yaklaşık 3/4, direkt vergilerden alınan verginin payı ise ancak 1/4'tür.

    bizi krize sokan şey de, tasarruf oranımızı aşağıya çeken şey de tam olarak budur. bütçe açığı düşüktür çünkü bütçe dengesi harcamalar üzerinden alınan vergilerle sağlanmıştır. türkiye'de insanlar bir ay sigara içmeyip araba kullanmasa, tahvil faizleri %40'ları patlatır. bu durum tüketim harcamalarının toplam milli gelir içindeki ağırlığını artırmıştır ama mal ölçeğinde artıramamıştır.

    şöyle ki, 200 bin liralık bir otomobil aldınız. bu rakam direkt olarak milli gelirin tüketim hesabına eklenir. ama bu arabanın ithalat fiyatı 90 bin liraydı. bu rakam da direkt olarak ithalat kalemine yazılır. siz bu arabayı alarak milli geliri 110 bin lira artırmış olursunuz. diyelim ki size satan bayinin kar payı da 10 bin liraydı. bu durumda bu alışverişten devlet tam olarak 100 bin lira vergi geliri elde etmiş olur.

    ama burada bir yanlışlık var çünkü devlet her sene bütçe açığı verdiği için tasarruf falan etmez. siz ise cebinizden devlete 100 bin lira verdiğiniz için siz de daha az tasarruf edeceksiniz. bu durumda ekonomideki genel tasarruf oranı hızla geriler. dolayısıyla tüketim harcamaları hesabında direkt olarak göremesek de, bütçe açığı tüketimden alınan vergiler sayesinde düşük çıkarıldığından dolayı tasarruf oranımızı aşağıya çeker.

    düşen tasarruf oranını yükseltmek ise ekonomide daralmaya yol açmadan ancak ve ancak yatırım harcamalarının ithalata yol açmayacağı bir şekilde yapılmasıyla mümkün olabilir-di. yani bir başka deyişle, milyar dolara japonlar'a köprü yaptırmak yerine o parayla ara malı ithalatını önleyecek arge merkezleri kuracak bir yatırım politikasıyla mümkün olabilir-di.

    şu an ekonomideki daralmayı önleyebilecek bir mekanizma yok. yapılacak olan şey ise açık bir şekilde tüketimden alınan vergileri düşürmek ve aynı zamanda da devletin harcamalarının azaltılmasıdır. bu harcamalar ise üçe ayrılır.

    1) personel giderleri
    2) cari transferler
    3) yatırım harcamaları

    yeni memur alımı durdurulsa bile devletin maaş ödememesi düşünülemez. geriye yatırım ve cari transferler kalıyor. cari transferler ana şekliyle devletin fakir fukaraya yaptığı, kömür erzak vs. yardımı ile çeşitli vakıflara yaptığı yardımları içerir. yatırım harcamaları ise son derece verimsiz harcamalar olup, garantili köprü yol havaalanı vs karşılanmayan miktar için yapılan ödemelerdir.

    devletin iktidarları iki amaç gütmüştür, bunların ilki cari transferler ile oy tabanını beslemek, diğeri ise yatırım harcamaları üzerinden kendi sermaye sınıfını yaratmaktır. tasarruf oranını artıramayan yatırım harcamaları yüzünden, sermayenin niteliği aşağıya çekiliyor. niteliği aşağıya çekilen sermaye ise nitelikli emeğe daha az ihtiyaç duyuyor. bu durumda da katma değer üretimi ortadan kalkıyor ve ekonomi ancak tüketim ile büyüyebilir bir hale geliyor.

    eğer yatırım harcamalarının ithalat yükümlülükleri karşılandıysa devletin direkt olarak bu harcamaları iptal ederek sözleşme revizyonlarına gitmesi gerekiyor. çünkü nitelikli emek talebini aşağıya çekerek niteliksizliği teşvik ettiği için cari transferlerden kesinti yapması imkansızdır. bu durumda gerçekten iç savaş yaşanabilir. çünkü aç insan her şeyi yapabilir.

    bu yatırım harcamalarının iptaliyle sağlanacak tasarruf ise ya devletin bütçe fazlası vermesiyle ilerleyecektir ya da dolaylı vergilerde indirime gidilerek hem orta sınıfın üzerindeki baskı azaltılacak hem de enflasyona maliyet kalemi üzerinden darbe indirilecektir.

    halkı tasarrufa teşvik etmek devletin yükümlülüğüdür. enflasyonun %20 olduğu ve düşeceğine kimsenin inanmadığı bir ortamda zorla mevduat faizi baskılanırsa hiç kimse tasarruf etmez. sabit gelirli zaten edemez. ister 20 bin lira maaşlı müdür olsun ister 2 bin liralı asgari ücretli, maaşının her ay enflasyon nedeniyle eriyeceğini gören çalışan kredi çekip harcamak ister çünkü harcamasını ertelerse zaten fakirleşecektir. böyle bir durumda da türk lirası çocuklukta oynadığımız yakar top gibi herkesin birbirine attığı bir sorun haline dönüşür.

    dolayısıyla tasarruf oranımızın düşük olmasının nedeni absürt vergi politikamız ve verimsiz yatırım tercihlerimizdir. tekrar yatırım hamlelerine girişecek bir global ortam olmadığı için ekonomimiz küçülmek zorundadır. devlet harcamalarını azaltmadan bu krizi sadece derinleştirebiliriz ki bu da gelecekte ödenecek bedeli yükseltir. şimdi elimizi kesmezsek, yarın kolumuzu kaybedeceğiz.
  • ak troll degilim ama suc sizde gardasim. 10 liraya patatiz yediniz. yemeyeydiniz eyiydi. hem madem yiyeceginiz gidin ekin de yetistirin, her seyi devletten beklemeyin. huloggggg

    hem caponlar da minicik evde yasiyor. sizde yasayin nedir amk?? hatta gidin tabut evde yasayin. (bkz: tabut tipi japon evleri).

    hem asrin liderimiz hic hata yapmaz bi' kere. burasi da cok cokomelli bir yer. hatta (bkz: işsizlik yok iş beğenmiyorlar).

    14 milyona da dandik bir web sitesi yapiliversin lan nedir?? hem itibardan da tasarruf olmaz laaagnnnnn

    ehonomi de çoh eyiii bi' kere taam mı? superkulade hadise...
  • kriz yerine milli bir kelime bulmak lazım.
  • bu troll bozuntusu akp'nin tüketime karşı olduğunu falan sanıyor herhalde, konut, tüketici ve otomobil kredi faizlerini düşüren, inşaat projelerine destek veren, yüzlerce avm açılmasına destek veren, alın verin ekonomiye can verin diye reklam yaptıran hükümete değil alışveriş yapanlara kızıyor.
  • abd, iran konusunda türkiye dahil 8 ülkeye tanıdığı yaptırım muafiyetine son vermeye karar vermiş, bu da petrol fiyatlarını fena yükseltecek. brent petrolün varili haftanın ilk iş gününde uluslararası piyasalarda 73,70 dolardan işlem görüyor.türkiye, ham petrolün yaklaşık yüzde 27'sini iran'dan ithal ediyor yani yakın zamanda akaryakıta bir zam gelebilir. zaten enflasyonla mücadelede artık sıkıntılı süreçler daha da yaklaşırken bu da enflasyonu körükleyecek başka bir gelişme.

    kutuplaştırıcı, küçük işler peşinde koşan devlet politikasi yerine artık önümüze bakıp, yılın ikinci yarısında olasi gelişen ülkelere para akışından payımızı almamız lazım. bu kafayla gidersek en fakir ülkelerden biri olup, piyonu olacagız onun bunun. s400 meselesi nedeniyle yaptırımlara maruz kalmamızı saymıyorum daha. putincim kusura bakma!
  • öğretmenler siksin sizi. mala bak gelmiş çevremdeki öğretmenler krizden etkilenmedi demiş. aynen kardeşim çocukların beslenme çantasındakileri falan alıyorum yiyorum öğlenleri. zorla patates, soğan aldırıyorum velilere. okula kağıt havlu alacaksınız deyip eve götürüyorum. kriz benim neyime haklısın.
  • asıl irdelenmesi gereken konu pompeo'nun açıklamasıdır. bugünden tam 10 gün sonra iran doğalgazı almamız yasaklanacak abd tarafından. bu duruma türkiye'nin vereceği tepki çok önemli. eyy abd diye yüksek tondan bir çıkış ve doğalgaz alımına devam edilmesi s-400 olayıyla birleşirse şapa oturduk demektir.
    edit: dışişleri bakanı mevlüt çavuşoğlu kimse bize nereden ne alacağımızı söyleyemez manasına gelen bir açıklama yapmış. şapa değil yağsız kazığa oturacağız yakında.
hesabın var mı? giriş yap