• 2150 yılındaki halimizi, insanın geçirdiği zihinsel evrimi anlatarak kurgulayan makro felsefe romanı. romanda, bulunduğumuz zamandaki tüm olumsuz yaşam koşulları insanın –romandaki ifadesiyle “mikro insanın”- korkularından ve “neyin ne olduğunun farkında olmamasından” kaynaklanıyor. bu mikro insanın, doğanın düzenine ilişkin takındığı umursamaz ve bencilce tutum sonucunda yeryüzü şekilleri ve koşulları bayağı bir değişiyor, sonuç olarak 2150 yılında dünyada sadece 300 milyon makro ve 3 milyonu mikro olmak üzere 303 milyon insan kalıyor. romanın ana kahramanının asıl bulunduğu zaman olan 1976’dan, olayların diğer kısmının geçtiği 2150’ye kadar olan sürede ise, insan tüm korkuları, bencillikleri, empati yoksunluğu, hırçınlığı ve kendini bilmezliği ile yüzleşip, karma felsefesini içselleştirip, dünyaya dair yepyeni bir “birlik duygusu” ve farkındalık kazanıyor ve sonuç: herkesin düşüncelerinin okunabildiği, fiziken ve ruhen hazır olmayan kadınların çocuk sahibi olamadığı, herkesin genç ve güzel olduğu, yaşam koşullarının optimize edildiği ve en enteresanı da, kişinin hangi algı düzeyinde olduğunu ve haliyle kişiliğinin ana yapısını belli eden renklerde tunikler giydiği bir dünya. bu tunikler aslında renksiz, fakat giyenin “aurasını” yansıtarak renkleniyor.

    geleceğe yönelik bir kurgu/ütopya olması ve “ötekilerin” izole tutulmaları bağlamında, aklınıza cesur yeni dünya gelmesin. bu tam onun gibi bişey değil.

    öncelikle, bu bir “makro felsefe” romanı. o tür literatürün/düşüncenin nasıl isimlendiğini bilmiyorum, fakat astral seyahat, psikokinezi, evrenlerin ve zamanların birliği falan diyeyim boşlukları doldurun siz. “parapsikoloji” mi oluyor bu, bilmiyorum. ama bir tür “there’s no spoon” dünyasındayız. (nitekim kitapta işaretlediğim bir yer de oldu, tam bu “aslında kaşık yok” hadisesiyle örtüşen. ama şimdi adana’nın sıcağında, klimalı odadan çıkıp da kitap aramaya kalkmayacağım…) *

    diğer farkı, yücelttiği fikirle ilgili. okurken aklıma bunun bir komünizm propagandası olduğu gelmemişti, sözlük’te entry’leri okurken “aa evet lan” filan dedim. dikkatimi daha çok, kardeşlik-sevgi-hoşgörü vs bağlamında gözümüze sokulan hristiyanlık vurgusu çekmişti. belki de siyasi vurgu beni dini vurgu kadar rahatsız etmiyor ve o yüzden buna taktım, ya da koca kitabı tamamen sarsakça okudum. bilmiyorum. ama isa’yı ve hristiyanlığı yüceltme o kadar bariz ki, insan bir yerde “eeeeh” diyor, “sen o kadar sevgi hoşgörü filan diye anlat, sonra al bir dini ötekilerin üstüne koy.” yazarın samimiyetini sorgulatan bir üslup bu. burada aslında söylemek istediğim şey çok açık fakat ben yine de tekrar edeyim: sorunum "herhangi" bir dinin yüceltilmesiyle. bunun hristiyanlık olmasının önemi yok. kurtuluşun bir dine atfedilmesi beni son derece rahatsız eden bir şey; nitekim bence insanlığın önündeki en büyük engel bir şeylere körü körüne bağlanıp kendini sömürtmeye her zaman uygun olmasıdır.

    kitabın kendi içindeki çelişkisi olarak gördüğüm bu hadiseyi düşünmezseniz, verilmeye çalışılan fikrin esası çok kuvvetli. bunların doğru olup olamayacağını sınırlı (mikro) bilinçlerimizle keşfedemeyiz. fakat ben, kitaptaki jon’la da karl’la da çok rahat empati kurduğumdan mıdır, kitabı çok sevdim. ki bu benim zaten aşina olduğum bir perspektifti, zira kendimi bildim bileli tasavvufun içinde yaşamış bir insanım. her zaman jon kadar “inanasım” vardı ve fakat her zaman karl kadar da sorguladım. hatta son 2 senedir bu zihniyeti çok boşladığım için kendime kızdım. “biraz daha sakin olmalısın, tepkilerini yumuşatmalısın, köşelerini törpülemelisin, her şey insan için…” diyerek, titreyip kendime gelmeye karar verdim.

    ben bu romanı mesnevi’yi okur gibi okudum fakat incil okuyor gibi de okunabilirdi. çünkü aslında “inanç” tek temelden beslenen bişey.

    entry’mizi, koca kitabın özeti olarak verebileceğim bir özdeyiş ile bitrelim: "âdemoğlu evvelâ kendi kendisiyle sulh ettikten sonra, cümle âlemle barış hâline geçmekle huzur ve sükûna kavuşur ki, işte hürriyet budur" – ken’an rıfai
  • filmi ve hatta dizisi çekilesi bir kitaptır.
    özellikle dizi olabilecek formatta yazılmıştır neredeyse...
    keşke bu kitapta anlatılanlar gerçek olsaydı...
  • --- spoiler ---
    rana "bir zihnin gelişkinliği, kabul edilemez görüneni kabul edebilmesiyle ölçülür" diyor.
    --- spoiler ---
  • sömürü ve insan hakları ihlallerinin çobanı olan amerika, bilinçlenmenin ve isyanların başladıgı yer diyordu kitap, bu yüzden de makro toplum 21. yy'ın başlarında burada dogmustu ve dili ingilizceydi.
    son 1 yılda karmaşa önlenemez boyutlara vardı, bir taraftan düzen efendileri açgözlülükle toplumları köleleştirme eylemlerine hız verirken diğer tarafta büyüyen ve sayısı 2-3 milyonlara ulaşan bir hümanist kitle var. bu da üstü kapalı bir öngörüydü
    ms 2150 kitabının ve öncesinde bunu işaret eden jiddu krishnamurti gibi adamların aydınlanmaya giden yolun haritasını çıkardıklarını ve iyi bir matematikle bu öngörüyü yaptıklarını düşünüyorum.

    (bkz: zeitgeist hareketi)
    (bkz: venüs projesi)
  • hayatımda okuduğum en güzel kitaplardan biri... sürükleyiciliği ile bir roman gibi okunurken, etkileyiciliği ile ilahi bir yön taşıdığını düşünüyorum. okumamın üzerinden yıllar geçmesine rağmen, bazı detayları bile unutamadığım, beni etkilemiş kitaptır. ayrıca kitabın yazarı kitabın roman olduğunu kabul etmiyor, bunun kitapta ki kişinn günlüğünden uyarlandığını söylüyor -ki bu adam aynen kitapta bahsedildiği şekilde ölmüştür- açıkçası ben de neden olmasın diyorum, belki de olmasını istediğimden..
    sonuç olarak okuduğu zaman "tövbe tövbe ne saçmalamış bu gavurlar" şeklinde düşünmeyecek, esnek zihniyete sahip insanların mutlaka okumasını tavsiye ettiğim bir kitap.

    edit: imla
  • bazı bilinçlerde ışık yakacak bir kitaptır. herkesin anlayabileceği bir kitap değildir. bilim kurgu yada metafizik bi kitap oldugunu düşünmüyorum tam tersi yaşanmış bi olay oldugunu düşünüyorum!!! başucu kitabıdır. umarım daha çok kişinin eline geçer ,okur ve uyanır. ışığı yanmış bilinçlerede buradan "bilgi kitabı'yla" buluşmalarını nacizane tavsiye ediyorum! sevgiler.
  • "bora öztoprak - ne olur" şarkısının klibinde 90'larin güzel ablası yatakta yüz üstü uzanarak bu kitabı okumaktadir.
  • insanı o ya da bu şekilde kendi gerçeği ile karşılaştıran kitap. çok az kitabın bunu başarabildiğini düşündüm okuduktan sonra. simyacı, yüzüklerin efendisi, bu kitapların merkezine "arayış macerası" nı aldıklarını düşünürsek (bkz: slavoj zizek), 2150ad için de "buluş macerası" deriz ancak.
  • kısmen komunizmin makro toplum, kapitalizmin mikro toplum olarak anlatıldığı kitap
    adı makro toplum olunca beğeni ve imrenme ile bakılan
    adı komunizm olunca öcü olan anlayış
    (not:denmek istenen şey için lütfen öcünün anlamına bakınız)
  • hosgoru ile okundugunda kendinizden , hayatınızda uygulayabileceginiz bir seyler bulabileceginiz iyimser bir roman .

    kitaba onyargıyla yaklasıp , okudugunuzu yanlış anladıgınız , yanlış yorumladıgınız gibi bir de kitaba bok atmaya kalkıyorsanız , o zaman soylediklerinizle kitabı okuyanlar* onunde gulunc duruma dusersiniz . bu yonden #5484347 yazdıgı gibi biraz tehlikeli bir romandır .
hesabın var mı? giriş yap