• adamlar katliamla yüzleşti yargılamayı yaptı sorumluları cezalandırdı şimdi filmini çekip unutulmaması için uğraşıyorlar. bugün 10 ekim ankara garı katliamının yıl dönümü. değil belgesel-film çekmek anmasını yapmak bile yasak polis müdahalesi var şu sıralarda anmalara. işte gelişmişlik/ gelişmemişlik ancak bu kadar iyi anlatılabilir.

    tanım: netflixten izlenebilecek 22 temmuz 2011'de norveç gençlik kampına yapılan terör saldırısını konu alan film.
  • türkiye'de yaşayıp da bu filmi bir belgesel gibi değerlendirmeden, mukayeselere girmeden izlemek mümkün değil.

    ne kadar tedbir alınsa da her zaman kazalar olur. işte, okulda, şirkette, memlekette olur. yemekten sinek çıkar, otelin jeneratörü bozulur, uçak 5 saat rötar yapar, bankanın döviz fiyatlayan algoritması sapıtır, grizu patlar, tren devrilir, uzay mekiği infilak eder, hac kafileleri birbirine girer, ya da filmdeki gibi istihbarat kazası olur.

    mühim olan elbet bunları olmadan engelleyecek tedbirleri almak. ancak olduktan sonra verilen reaksiyonlar, atılan adımlar ister bir restoran olsun ister koca bir memleket, o organizasyonun ne kadar medeni ve ilerlemiş olduğunu gösteriyor.

    siyasiler kompleks yapmadan, yayın yasağını bırak soruşturmayı halka açık yaptırarak sorumluluklarıyla yüzleşiyor.

    anders breivik , çoğumuzun hıncını alamadığı bir insan, hakkına hukuğuna en ufak halel gelmeden yargılanıyor. gerçekte de öyle muamele gördüğüne eminim. bir toplumu rayından çıkarmaya çalışan birine, o toplumun değerleriyle muamele etmek gayet iyi bir ceza.

    biz linç ülkesinde yaşıyoruz, toplumun lanetlediği bir katil cezaevinde silahla öldürülüyor ve 70 milyon iyi oldu deyip kafasını çevirebiliyor. ama böyle yaparak katili değil kendi medeniyetimizi öldürüyoruz.

    bu arada anders breivik , filmde anlatıldığı ve internette dolaşan manifestosunda göreceğiniz gibi gibi islama, göçmenlere, çok kültürlülüğe, marksizme (default düşman), liberalliğe ve tabi feminizme karşı klasik bir alt right cahil sığır. internette okuduğu 3 şeyle alim olduğunu sanan bu sığır ciddiye alınmayan binlercesinden farklı olarak 31 çekip call of duty oynadığı odasından dışarı çıkıp adını hepimize ezberletti. sözlükte ve aramızda kendisiyle aynı kafada binlercesi var, bu da bizim şanssızlığımız.
  • şöyle bir düşününce bu kadar terör saldırısı yaşadık ve çok garip siyasi süreçlerden geçtik. darbeler atlaktık. -post truth darbesini dışarıda bırakıyorum- ama bir tane böyle yapım çıkaramadık, çıkaramayız da. biz yapmaya çalışsak elimize-yüzümüze bulaştırırız. filmde sürekli ağlayan analar, ciğeri paralanan babalara odaklanır, problemin temeline inemeyiz. hedef noktamız izleyen insanları daha fazla duygulandırmak, hatta ağlatmak olur. he işte bu film bunun tam tersi...

    böylesine acı bir katliamı ele alırken gereksiz dramalara girilmemiş, konu ekstradan ajite edilmeye çalışılmamış. bu hikayeyi ele alırken bu kavramlardan nasıl uzak durdular şaşıyorum gerçekten. filmde ağlayan, bağıran insan göremiyorsunuz, her şey o kuzeyli gerçekçiliği tamamen yalın bir şekilde olup bitiyor. bu gerçeklik o kadar yalın ki film sizi aslında daha çok etkiliyor, 'gerçeklik' yüzünüze pat diye vuruyor.

    bu yüzden de son dönemlerde izlediğim en iyi filmlerden birisi olduğunu söyleyebilirim. evet kabul gerçek bir hikayeye dayanıyor ve hikayenin gerçekliği filme ekstra bir güç katıyor. ama bu düşüncem filmin o yönünden tamamen bağımsız. çünkü hikayenin işlenişi muazzam. seçilen dar evren çok yerinde ve o ufak hikayeden olayın bütününe bağlanış gayet iyi planlanmış.

    söz konusu toplum özelinde en son knut hamsun'dan açlık okurken bu kadar kötü olmuştum. o kitap da o kadar yalındı ki okurken sinirden çalışma masamı kemiriyordum az kalsın. bu film de hemen hemen bana aynı duyguları hissettirdi. bu açıdan bakınca sağlıklı bir toplum mühendisliği ve bir ekole sahip olmanın ne kadar önemli olduğunu hatırlıyor insan.
  • mutlaka izlenmesi gereken bir filmdir.

    oyunculuklar, konunun aktarımı, hikayenin gelişimi gerçekten çok başarılı ilerliyordu. bir de norveç'in o puslu, karlı havasından mı bilmiyorum izlerken iyice melankolik oluyorsun ve viljar hanssen'ın yerine koyuyorsun kendini, çocuğun depresyonu için tüm şartlar doğa tarafından sağlanmıştı resmen.

    bir de filmin başında viljar'ın sınıf önünde konuşması, arkadaşlarıyla ilişkileri, ilgilendiği konular falan çok ideal bir genç adam imajı çizmişti bu yüzden yaşadığı iyileşme sancıları daha yoğun olmuştur. kardeşini bile iyi hissettirmeye çalışması, o göçmen kızla ilişkisi çok güzel işlenmişti.

    karakterin olay sonrasındaki hayatıyla ilgili bilgilendirme gülümsetti. umarım insanlığa umudunu yitirmemiştir viljar.

    diğer yandan anders behring breivik'in bakış açısı ise -fazla hastalıklı ve radikal olmasının dışında- içerisinde bulunduğumuz dönemde çok uç gelmiyor artık. elbette haklı değil ama yakın gelecekte benzer olayları duyabiliriz diye düşünüyorum. özellikle ciddi manada dengelerin değiştiği ve tanınan haklar konusunda diğer tarafa sağlanan imtiyazlar konusunda dikkatli olmak gerekir.

    çok daha uzun sürüp dehşete ve ajitasyona sürükleyebilme potansiyeli varken her duyguyu kararında işlediği için tebrik ediyorum yönetmeni.

    kesinlikle zaman kaybı değildir.
  • farklı bir bakış açısıyla filmin norveç işçi partisini ve antifascist kültürü yansıtmadaki başarısı açısından hayranlık uyandıran bir filmdir.
    zira turkiye'de çekilen bir sürü sansasyon yaratmış zırva dönem (60 lar ve ya 80 ler) dizileri ya da filmleri, ne dediği bilinmeyen, fanatik siyasi kültürümüzü bire bir yansıtıyor olsa da ana fikir açısından sıradan bir aşk dizisinden ya da alalade bir amatör kisa film konusundan farkı olmuyor.
    bu bakımdan ülkemiz yönetmen ve senaristleri icin 22 july filminden alınacak çok dersler olduğuna inanıyorum.
  • katliam sahnesi dehşet verici, çarpıcı, tüyler ürpertici,bu kez kamerası daha durgun olsa da yine de her paul greengrass filmi gibi adeta belgesel gerçekliğinde. zaten based on a true story ve bu kabus çok başarılı bir şekilde canlandırılmış.genel olarak da iyi bir film.

    oyuncu anders danielsen lie, terörist breivik rolünde iyi bir iş çıkarıyor. ki oslo august 31st filminde de unutulmazdı kendisi.

    süresi biraz haddinden uzun olsa da görülmeye değer bir netflix filmi.
  • yönetmenliğini paul greengrass'ın yaptığı, başrollerinde anders danielsen lie, jonas strand gravli, jon øigarden ve seda witt'in yer aldığı 2018 yapımı netflix filmi.

    film, dünya prömiyerini bu sene gerçekleştirilen 75. venedik film festivali'nde yapmıştır

    22 temmuz 2011 norveç'te gençlik kampı baskını'ndan uyarlanan film, terör saldırılarının ardından olayı bizzat yaşayan bir genç, yaslı aileler ve bir ulusun adalet ve toparlanma için birlik olmasını anlatmaktadır.

    film, olay anı ile sonrasında yaşanan bireysel ve toplumsal travmayı başarılı bir şekilde anlatmayı başarıyor. olayın gerçekleştiği ilk yarım saatin içinde gerek patlama ve sonrası durum, gerekse kamptaki gençlerin korku ve gerilimi olayın vehametini anlamada oldukça yardımcı oluyor fakat filmin süresi biraz uzun gibi. saldırı sonrasındaki süreçte hikayesine odaklanılan genç ve ailesinin hikayesi biraz fazla ayrıntılı anlatılmış durumda. bu süreçte belki de katliamı gerçekleştirilen caninin içinde bulunduğu radikal sağcı grubun yapısı, hikayesi ve orada bulunanlar aktarılsa olayın arka planı daha dolu bir şekilde aktarılabilirdi. toplumsal travmada derin yaralar açan bu tür elim olayları unutmak yerine daha çok ön planda tutmak ve hikayesini bir sonraki kuşaklara aktarmak benim başarılı bulduğum işlerden biri sinema tarihinde. o yönden ülkemizde de aynı acıları yaşayan bireyler olarak bu tür bir filmde yaşananları anlamak bizler için hiç de zor olmuyor. hikayenin uyarlanması, oyunculukları ile başarılı bir yapıt olarak ortaya çıkan film, son zamanlarda izlenilmesi gereken filmler listesinde kendine yer bulmalı kesinlikle.

    filme puanım: 7.5
  • yeğenlerle izlenebilecek sexsiz ve güzel bir film daha.2011 yılında norveçte aşırı sağcı breivik adlı psikopat birinin yaptığı saldırıyı anlatıyor,ben de izledikten sonra öğrendim.dedigim gibi gayet iyi film. ımdb puanı nasil 6,8/10 anlamadım.
  • atmosfer açısından kusursuz bir film olmuş..

    gerçek bir hikayeden alınmış oluşu senaristin elini zayıflatıyor olsa ve beklenti açısından hikaye anlatımındaki tercihler % 80'e %20 gibi bir paylaşımla karakterlere paylaştırılmış olsa ve de bu durum filmin cazibesini belli bir süre sonra yok etse de; ortaya ''izlenir bir film'' çıkmış.

    bu tip yapımlardan beklentim, ana karakteri bu eyleme/sona hazırlayan süreç oluyor haliyle. filmin başlarında yazılan birkaç satır, bu süreci merak edenler ve bekleyenler için tatmin edici olmadığı gibi 77 kişiyi katleden bir adamı bu eyleme zorlayan nedenler bakımından da basit kalıyor.

    örnek olması açısından; gus van sant, elephant da; neredeyse eylem açısından birebir örtüşen hikayesini, faili sona hazırlayan süreci çok iyi işlemiş ve o psikolojiye biraz da olsa tanık olmamızı sağlamıştı. bu filmde bu süreç, büyük bir eylemin perde arkası işlenmemiş ya da tercih edilmemiş.

    gençlik kampındaki saldırıda hayatta kalmayı başaran kişinin yaşam mücadelesi, ilk paragrafta sözünü ettiğim %80'lik tercihi oluşturmuş. bu kısmı senaryo açısından pek başarılı bulduğumu söyleyemiyorum. sürecin anlatımı oldukça basit, alelacele ele alınmış. belki de yönetmenin konuya ''duygusal'' bir açıdan yaklaşması, bir an evvel faili mahkeme sürecine taşıyıp, onu yargılatmak üzerine temellenmiş; bilemiyorum. ancak başarılı bir anlatım çıkmamış ortaya.

    anders danielsen lie... işte bu adamın oyunculuğunu, küçük oynayışını sevdim filmde. ''yorumlayacağım'' diye tuhaf şeyler eklememiş, kendini gösterme çabası içerisine girmemiş, ''küçük'' nüanslar keşfederek net bir şekilde yansıtabilmiş karakteri. takip etmeye değer bulduğum bir oyuncu oldu benim için..

    özetle, atmosfer açısından başarılı, olayın çapı ve etkileri açısından izlenmesi gereken bir film.
    ama bu kadar..

    7/10
  • 22 temmuz 2011'de norveç'te yaşanan saldırıları konu alan film.
    (bkz: 22 temmuz 2011 norveç'te meydana gelen patlama)
    (bkz: 22 temmuz 2011 norveç'te gençlik kampı baskını)

    filmi politik açıdan inceleyemem veya filmin kitleleri nasıl etkileyebileceğini kestiremem. fakat filmin medeniyet dersi verdiğini düşünüyorum. öncelikle ailelerin olaya soğukkanlı yaklaşımları çok etkileyiciydi. keza çocuklarına yaklaşımları da. hükümetin nerede yanlış yaptıklarını sorgulaması, bu olayı acaba önleyebilir miydik diye araştırmaları kesinlikle çok değerli. saldırganın yakalandıktan sonra herhangi bir işkenceye uğramamış olması eğer gerçekse norveç'in insan haklarına ne kadar fazla değer verdiğini gösterir. ayrıca saldırganın da toplumlarından çıkmış olduğunun farkındalar. çünkü adamın böyle bir saldırıyı gerçekleştirebilecek noktaya nasıl gelmiş olduğunu da irdeliyorlar.

    bence olayı gereksiz dram, ajitasyon olmadan olabildiğince gerçekçi bir şekilde aktarmışlar.
hesabın var mı? giriş yap