• kapitalizm dünya ölçeğinde bir sistemdir, işçi sınıfı da dünya ölçeğinde bir sınıftır. komünistler işçi sınıfının herhangi bir kesiminin, herhangi bir ulusa mensup olanlarının, herhangi bir ideolojiye bağlı olanlarının değil tümünün çıkarını temsil eder ve onun için savaşırlar.

    bu demek değildir ki işçi sınıfı hareketinin ve onun en devrimci bayrağının taşıyıcısı olması beklenen komünistlerin farklı yerellerde farklı görevleri olmasın. iskandinavyalı bir komünist olmakla anadolu'lu bir komünist olmak farklı anlamlara gelir, gelmelidir, her şeyden önce farklı "siyasi görevlere" talip olmak manasında.

    batıda, uç örnek olsun en "demokratik" kapitalizmin yerleştiği iskandinav ülkelerinde, "devlet burjuvazinin genel işlerini yürüten bir komiteden ibarettir" denebilir, aynı marx'ın 19. yüzyılda ingiliz kapitalizmini incelerken dediği gibi. ama doğuda, örneğin çarlık rusya'sında, türkiye'de, iran'da ya da kuveyt'te, devlet aygıtı sadece burjuvazinin genel işlerini yöneten bir komite değildir, özgül bağımsız bir alanı da olan ayrı bir güçtür. dönem dönem burjuvazinin kendisinden daha güçlüdür, "devletin çıkarı" ya da "hikmet-i devlet" kimi zaman meta fetişizminden, arz talep dengesinden, ekonomiden daha belirleyici olabilir. "şu kürt sorunu çözülse de sanayici orda da yatırım yapsa" diyen bir sakıp sabancı'ya haddini bildiren bir generali çıkar bu devletin. bunu söyleyince devletin sınıf niteliğini görmemiş olmazsınız, sümme haşa liberal de olmazsınız, bilakis, batı için de istisnai dönemlerde burjuvazinin seçebildiği bir hakimiyet biçimi olan bonapartizmin, yani "burjuvazinin mülkünü kaybetmemek için tacından feragat etmesinin" doğu için bir kural olduğunu söylemiş olursunuz. türkiye'de de devlet aygıtı burjuvazinin genel işlerini yürütür, ama kesinlikle bundan ibaret değildir. iskandinav devletlerinden ya da 19. yüzyıl ingiltere'sinden farklı olarak pek çok karanlık dehlize sahiptir.

    komünistler devletin her türüne karşıdırlar, çünkü her devlet bir sınıf diktasıdır, komünistler nihai olarak sınıfsız bir dünyadan yanadırlar, dolayısıyla devletsiz bir dünyayı hedeflerler. bu amaca yönelik bir araç olarak, proletarya diktatörlüğünün yani geçiş dönemindeki bir işçi devletini zorunluluk olarak görürler, bir şartla, bu devlet kendini yok eden, sönümlendiren, yokolan ve sınıfsız dünyayı kuran bir araç olacaksa. ve rosa luxemburg'un uyarısını ciddiye alarak, "zorunlulukları erdem haline getirmemelidirler".

    bırakın burjuva devletleri içinde demokratik olan olmayan ayrımı yapmayı ve demokratik olanın yanında saf tutmayı, işçilerin kendi devletine bile kategorik olarak karşıdırlar, şu manada, onun da çözümlenmesi, sönümlenmesi, yok olması ve sınıfsız sınırsız bir dünyanın kurulması için mücadele etmeye kararlıdırlar. (ya da öyle olmalıdırlar, inşallah öyle olacaklardır diyerek spekülasyonu keselim).

    bunu yazma sebebim şudur: iskandinavyalı bir komünist de anadolulu bir komünist de bütün devletlere karşı olmalı, demokratik olan olmayan ayrımı yapmamalıdır. dahası, iskandinavyalı bir komünist de anadolulu bir komünist de önce ve en çok kendi mensubu bulunduğu ulusun devletine karşı olmalı, mızrağın sivri ucunu ona yöneltmelidir.

    yine de iskandinavyalı bir komünist olmak kimi zaman daha kolaydır. ne de olsa kendi devletin "burjuvazinin genel işlerini yürüten bir komiteden ibaret" ise, sen de burjuvaziye ve onun "genel işlerine karşı" olursun olur biter. tabii, burda kendi ülkenin işçi sınıfının çıkarları ile dünya işçi sınıfının tümünün çıkarları ne ölçüde örtüşüyor, ya da kendi ülkenin işçi sınıfı sahip olduğu refah düzeyini ne ölçüde dünya işçileriyle paylaşmaya istekli, bir komünist buna bakmalı, ve her durumda "dünya işçilerinin tümünün" çıkarını savunmalı, gerekirse bırakın kendi burjuvazisini ve onun devletini, "kendi ülkesinin işçilerinin çıkarını" bile dünya proletaryasının çıkarına tercih etmemelidir, edemez, ederse komünistlikten, sosyalistlikten -zinhar- çıkar.

    ama anadolulu, dahası türkiyeli, hatta türk bir komünist olmak zordur. bir defa türk devleti öyle kimsenin genel işlerini yürütecek bir komiteden ibaret falan değildir, gayet gelişmiş bir kapitalist ülkede de yaşasak devlet bin yıllık bizans-osmanlı kalıntısı güçlü bir devlettir, kendi çıkarları vardır, "kapıkulları, tımarlı sipahileri" vardır, haraca dayalı bir ekonomiyi kapitalizm koşullarında da yürüten bir bürokrasisi, gerektiğinde burjuvaziye de haddini bildiren bir bonapartist bürokatik oligarşisi vardır.

    "bütün bu ahval ve şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere" memleketin dahilinde mülkiyete sahip olanlar, yani "mösyö burjuvazi", bu bürokratik oligarşinin himayesinde ve onun inayetiyle ortaya çıkmıştır, devlet burjuvazinin sadece aygıtı değil velinimetidir de buralarda.

    nasıl madde vardan yok yoktan var olmazsa, "ilkel sermaye birikimi" de yoktan varolmamıştır kuşkusuz. adını açıkça koyalım, türkiye'de ulusal burjuvazinin ilk sermaye birikimi, anadolulu hristiyanların tasfiyesiyle, mübadele ve ermeni soykırımı ile anadolu'nun hristiyanlardan "arındırılarak" "türk etnisitesine mensup" ya da daha sonra kendilerine türk denecek anadolulu müslüman eşraf ve bürokratların zenginleştirilmesine dayanır. "mülkiyet hırsızlıktır" ama bizim ulusal burjuvazininki sadece hırsızlığa dayanmaz, temelinde bir "cinayet şebekesinin" ilk günahı işlemesine dayanır.

    şimdi "işçilerini sömüren ermeni burjuvaları da vardı" gibi laflar edecek "sosyalistler" için önemli bir hatırlatma, türkiye cumhuriyeti'nin "azınlık statüsüne" almaya tenezzül etmediği, ismi türkçe, dini nüfusta islam yazan, her bakımdan tc'nin makbul vatandaşlarından biri olup , kendimize "sosyalist, komünist, devrimci" vs. dediysek, bırakalım da 100 yıl önce dahi siyasal bir sınıf hareketine karşılık gelmeyen, hiç bir zaman kendi sınıf diktasını kuramamış, hep osmanlı devleti içindeki "millet-i sıdıka" konumuna razı gelmek zorunda kalmış bu "ermeni burjuvazisi" ile mücadele etmek de, hesaplaşmak da, hele kendi devletimiz, türk devleti tarafından yok edilmelerinden sonra biz türk sosyalistlerine düşmesin. bir türk sosyalist "ermeni burjuvaları da vardı", ya da "türk yöneticiler o zaman alman emperyalizminin maşasıydı, asıl sorumlu alman emperyalizmidir" diyorsa eğer, son tahlilde falan da değil, doğrudan kendi devletinin bir ideolojik aygıtına dönüşmüş, devletin ideolojik kazanımı haline gelmiştir, istediği kadar "sınıf, devrim sosyalizm" desin. goethe'nin dediğini uyarlarsak, "herkes kendi kapısının önünü süpürmeli, her komünist kendi devletini yıkmalıdır".

    öncelikle bütün bu nedenlerle, 24 nisan 1915, sadece "halkların kardeşliği", "ermenilerin acısını paylaşmak", "milliyetçiliğe dur demek" için değil, tam da türkiye kapitalizminin temelindeki ilk sermaye birikimin oluşumu bağlamında, hem de bu sürekli-bonapartist rejimin yönetici aygıtını oluşturan asker-sivil kadroları "ilk günah" etrafında toplayan, devlet ideolojisini bu "ilk günahın reddi ve inkarı" üzerine kurulması bağlamında önemlidir, hatırlanması, kurbanlarının anılması, sorumlularının mahkum edilmesi sosyalist hareketin boynunun borcudur.

    ikincisi, 24 nisan 1915'te göz altına alınıp sonra katledilen ermeni entelektüellerinden önemli bir kısmı da aynı zamanda sosyalisttir. örneğin ölüm yolculuğuna beraber çıkan zohrab ve serengülyan... osmanlı meclisinin bu iki sosyalist milletvekilini öldüren güç ile deniz'i, mahir'i, ibo'yu, mustafa suphi'yi öldüren güç aynıdır, aynı süregiden devlet iktidarıdır, aynı devlet geleneğidir.

    24 nisan 2015 o lanetli tarihin 100. yılı. muhtemelen o tarihte ermeni sorunu daha da gündemde olacak, o zaman da solcuların bazıları "burjuva ülkelerin parlamentoları çözemez, işçi sınıfı çözer" diye bilgiçlik yapacak ama pek çok devlet soykırımı tanıyacak. türkiye sosyalistleri de o gün orda "halkların kardeşliği" diye slogan atıp sonra "halkların ağabeyliğine" devam edecek. bir ihtimal de bu yılki 24 nisan'ı, o beğenmediğimiz "burjuva ülkelerinin parlamentolarından önce" biz türkiye sosyalistleri olarak soykırım kurbanlarını -en az deniz'i mahir'i ulaş'ı andığımız ciddiyet ve samimiyetle analım, bu kanlı tarihi mahkum edelim, soykırım sonrası oluşmuş bir burjuvaziye ve onun devletine karşı mücadeleyi "olan olmuş biten bitmiş, biz işçileri örgütleyeceğiz" kolaycılığında boğmayalım.

    24 nisan 1915 kurbanları onurumuzdur!

    anahid, vartkes, krikor, garabet! kurtuluşa kadar mücadele et!
  • ilkokul zamanlarimda bugunun* dogum gunum oldugu icin tatil edildigini sanirdim. o zamanlar hep gotum tavanda gezerdim. sonra gercegi ogrendim bigun. gotum deniz seviyesine indi.

    (bkz: cocukluk donemi sanrilari)
  • cumhurbaskani denktas'in görevi talat'a devrettigi gün.. tarihe geçecek gün.. kanimca, kara gün..
  • kibrisli rumlar tarafindan, annan plani'nin reddinin yil donumu olarak, her sene etkinlikler yapilarak kutlanan gun. bu sene ledra palas'ta toplanacaklar.
  • 12 eylul 1984 tarihinde abd temsilciler meclisi, ermenilerin tehcir kararinin alindigi ‘24 nisan’ tarihini ‘insanın insana zulum gunu' olarak ilan etmistir. bu kararlar uzerine turkiye-abd iliskileri gerginlesmistir, taa gunumuze kadar.
  • 23 nisan tatili ertesine denk gelmesi bakimindan her daim pazartesiymi$cesine algilanan gun.
  • ayni zamanda erzurum’un ermenilerden kurtarılmasının yıldönümü olarak bayramlarla, torenlerle kutlanilan gun...
  • uğursuz olduğunu düşündüğüm bir tarih*
  • vladimir komarov, soyuz 1 uzay mekiği ile dünya'ya çakıldı (1967)
hesabın var mı? giriş yap