• bu maddeye bağlı olarak çalışan insanlar bir şekilde hep bir şeyler talep eden kimseler olarak görülürler. kısmen doğrudur da. ama bu durumu ortaya çıkaran nedenler nelerdir diye düşünmek kimsenin işine gelmez.

    (yazının bundan sonraki kısmında bazı sınıflandırılmış (evet bir veri setinin her bir elemanının bir sınıfa dahil edilmesi gibi) insan gruplarından 'bunlar' diye bahsetmem dikkatinizi mutlaka çekecektir. bunun cevabını da en son paragrafta vermek ümidiyle başlayalım bakalım neler olcak.)

    şimdi efendim üniversitelerde 3 adet araştırma görevlisi tipi vardır ve bü üç tipinde maaş ve özlük hakları işten çıkarılma dışında tamamen aynıdır. ilk tip araştırma görevlisi kadrosu yök yasasının 33. maddesince görevlendirilirler. bunlar bağlı oldukları birimin (fakülte, yüksek okul vs.) kadrolu personelleridir ve yasa gereği emekli olana kadar yükselmek gibi bir zorunlulukları yoktur. doktorasını bellirli şartlar altında bitirdikten sonra ölene kadar araştırma görevlisi olarak kalabilirler (ama doktoralarını bitirmek koşulu ile).

    ikinci tip araştırma görevlileri uzman olarak bilinirler ve üzerlerine fazladan her hangi bir sorumluluk yüklenmez. hatta öyle ki üniversitelerdeki en sağlam kadro olarak bilinirler. rektör gider bunlara birşey olmaz denir. bu kadro tipinde yüksek lisans doktora yapmak gibi bir zorunluluk da yoktur. bu arkadaşlarda ölene kadar sahip olabilecekleri bir kadroya kapak atmışlardır. (bu asla onları ilgilendiren bir durum ya da onlar tarafından işlenmiş bir suç değildir, yasa böyledir)

    üçüncü tip araştırma görevliliği ise başlığımızın da konusu olan maddeye göre atanması yapılan 50 d'li enstitü personelliğidir. kişi yüksek lisans ya da doktora yaptığı enstitünün ilgili ana bilim dalına bu madde gereğince atanır. sorumlulukları, diğer kadro tiplerine ilave olarak bir de bağlı oldukları enstitülerine karşıdır (enstitü de bunlara istediği işi verebilir, zinhar itiraz edemezler). görevli oldukları ana bilim dalında diğer araştırma görevlileri ne yapıyorsa bunlardan da onu yapmaları istenir. maaşları aynıdır. mesai saatleri aynıdır. özlük hakları bir tanesi dışında aynıdır. şöyle ki; yüksek lisansları bitince takip eden dönemde doktoraya başvuramıyorlar ve başvuramamaları durumunda rektörlüğün yasadaki bir açığı usulsüzce kullanımı sonucunda kadroları maksimum 1 sene uzatılmıyorsa ya da doktoraları bitmiş ve diğer iki kadro tipinden birine atanmaları yapılmamış ise okul ile ilişkileri kesilir. kariyerlerine okulda devam edebilmek için yapabilecekleri tek şey ise yardımcı doçentlik ya da doçentlik kadrolarından birine atanmaktır. bunlardan ilki insanların para kazanmaları için açılmış bir ara kadro olup atanma kriterleri okul tarafından belirlenir. ikincisi ise kriterleri yök tarafından belirlenen bir sınavdır ve jürileri merkezden atanır. bu durumda 50 d li personelin bu iki kadrodan birine atanabilmek için çeşitli kriterleri yerine getirmek için de çalışmak gibi bir zorunluluğu vardır (yayın, dil, süre gibi kriterler. - yrd doç kadrosu için dil ve yayından bağımsız olmak koşulu ile dayı,amca gerek ve yeter koşuluna da şahit olunmuştur).

    50 d personeline işten atılma dışında diğer araştırma görevlisi tipleri ile aynı hakların tanındığına daha önce de değinmiştik. ancak çoğu zaman bu arkadaşlara "nasılsa gidecekler biz diğer kadrodakilerle başbaşa kalacağız" gözü ile bakıldığı için birimin normal personeline yaptırı-la-mayan pek çok iş bu arkadaşların üzerine yıkılır. kurgu gereği sesini çıkartamayan bu arkadaşlar da ss kuralına göre tüm bu işleri yapmakla mükelleftirler. yine kurgu gereği hiç bir şeye sesini çıkaramayan bu arkadaşlardan tepesinin tası atıp bir şeyler talep edenleri ise kadrolarının uzatılmaması tehdidi ile karşılaşırlar. bu da yetmezmiş gibi insanlar işsiz dolaşırken ellerindeki imkanın kıymetini bilmeyen nankörler olarak şuçlanırlar. "ne yani bu okulun kapısından girdiniz diye tüm kadro haklarını almanız mı gerekiyor, rekabet diye bir şey var, her araştırma görevlisini tutmaya kalkarsak ohooo " gibi söylemlerde cabası.

    fazla uzatmadan toparlamaya çalışırsak;

    araştırma görevlisi tipleri için bunlar şeklindeki bir söylemin bu kadar çok dile getiriliyor olması bu konu hakkında beni en çok rahatsız eden husus.ama bu konuda kendimi sorumlu ya da suçlu hissetmiyorum çünkü böylesi bir uygulamanın başka bir yolla açıklanması pek mümkün değil. evet aynı insanlar, aynı haklar ama birileri daha şanslı. sen insanları çeşitli sınıflara ayır, hepsinden aynı işi yapmasını bekle ve tıpkı orwell gibi "hayvanlar eşittir ama bazıları daha eşittir" gibi bir temel üzerine saçma sapan bir şeyler inşa et, sonra da bu sınıflandırdığın insanlardan bir kısmını hak talep etmekle suçla. senin o üniversitelerindeki kerameti kendilerinden menkul hocaların da kendi çıkarları için bu sisteme ses çıkarmasınlar. ama 50 d li araştırma görevlileri bir şey talep ettiklerinde tu kaka olsunlar. vay anasını sayın seyirciler...

    sonuç olarak ;

    talepkar kölelerinizin talebi gayet açıktır: araştırma görevliliği kadroları standart bir çatı altında toplanmadığı ( yani bazıları bunlar şeklinde ötekileştirilmeye devam ettiği) ve aynı şartlar altında çalışmaları sağlanmadığı sürece bu sorun bir çözüme kavuşmayacaktır ve o narin kulaklarınız bu talepleri sık sık duyacaktır. sizin o kokuşmuş üniversitelerinizde, size ait olan bir düzeni sürdürmek gibi bir niyetimiz zaten yok. acelemiz siz siktir olup gittikten sonra o kokuşmuş düzeninizin de sizinle beraber bir an önce gidebilmesi içindir. o pisliğin içinde geçirmek zorunda olduğumuz her saniye bile midemizi bu kadar bulandırırken diğerlerinden (sizin ötekileştirdiğiniz ve bunda her hangi bir suçu olmayan diğer kadro tiplerinden) çok daha fazla şeyle mücadele etmek zorunda bırakılmak pek çoğumuzu zor durumda bırakıyor olabilir ama inanın dayanabilenler günün birinde kıçınıza tekmeyi basacaklar. pek çoğumuz o mücadelenin içinde yer alamasak da, bir şekilde pes ettirilip saf dışı edilsek de buna olan inancımız sonsuzdur.

    edit: 50 d lilerin karşısına 'ee olum başlarken bilmiyomuydunuz birgün kapının önüne koyulacağınızı, şimdi niye artislik yapıyosunuz labunyalar' şeklinde bir savunmayla çıkan insanların kulaklarını isırmak istiyorum sevgili suserlar.
  • 33 a kadrosuna sahipken gözünü bile kırpmadan istifa edenlerin desteklediği kanunmuş, götüne güvenen bu tip hesaplar yapmazmış... aferin evladım devam et böyle, bu kafayla gidersek her şey müstahak bize.

    50/d maddesinin amacı bence şu olmalıdır; yüksek lisansta ya da doktorada alırsın asistanı bu maddeyle geçici kadroya, 1 yıl boyunca takip edersin. akademisyen olabilecek düzeyde mi, çalışkan mı, yetenekli mi değerlendirirsin ve 1 yılın sonunda ya dersin ki tamam sen daimi kadrodasın artık okulda kalacaksın; ya da dersin ki yeterli değilsin güle güle kendi yolunu çiz.

    peki bizim ülkemizde ne yapılıyor?

    adamı yüksek lisans ya da doktorada alıyorsun ve eğitim süreci bitmeye yakın diyorsun ki sana kadro bulma sorunumuz var, kadrolar şöyle sıkıntılı, kadrolar böyle sıkıntılı, kusura bakma geçmiş olsun. e birader ben çalışırken hangi kadroyu kullandım? adam doktora boyunca okulda asistan olarak eşekler gibi çalışıyor, okula hizmet ediyor, öğrencilere yardım ediyor, hocaların dediklerini yapıyor, getir götür işleri yapıyor, zaman zaman sekreterlik görevi bile yapıyor, vakit kalırsa da asıl görevi alan bilimsel araştırma ve yayım yapma görevleriyle uğraşıyor. yetmiyor acaba okulda kalacak mıyım, buradan çıkarılır mıyım, kadro durumları ne olacak korkusuyla kara kara düşünüyor ve kpss olsun başka sınavlar olsun hepsine işsiz kalma korkusuyla giriyor. e sonuç ne? elde var sıfır.

    araştırmacı dediğin kişinin, gelecek kaygısı, işsiz kalma kaygısı olmamalı ve bu kişi tüm gayretini araştırmasına, çalışmasına verebilmeli. bu madde olduğu sürece araştırma yapmasını beklediğiniz adamlar okulda kalabilmek için hocalar ne derse seslerini çıkarmadan yapmaya devam etmek zorundalar ve ancak vakit bulurlarsa araştırma yapabilirler.

    sonra neden araştırma yapılmıyor, neden ülkede bilim ilerlemiyor?

    bu kafayla giderseniz, hakkınız olan şeyleri bile hakkınız değilmiş gibi görürseniz bok ilerler ülkede bilim.
  • üniversitelerdeki akademik kadroların, araştırma görevlisine denk gelen iki kadrosundan biri. diğeri 33 a'dır efendim ama uzun zamandır 33 a yerine 50 d kadrosuyla araştırma görevlisi olunmaktadır.
    bu kadronun giriş şartlarında 30'undan gün almamış olmak, başvurduğunuz üniversitede lisansüstü eğitime devam etmek alesten en az 70 almış olmak gibi maddeler vardır. tehlikeli bir kadrodur, yüksek lisansınız bittiğinde ya da diyelim ki şanslısınız hemen doktoraya başladınız, bu sefer de doktoranız bittiğinde kadronuz düşecektir. peki 33 a kadrosunda böyle midir? kesinlikle hayır. çok yakın geçmişte 50 d kadrosunda olan genç akademisyenler doktoraları bitmek üzereyken 33 a kadrosuna atanırlardı, yani yardımcı doçent kadrosu açılana dek araştırma görevlisi olarak işlerine devam ederlerdi. ne yazık ki günümüzde bu seçenek de kaldırılmış bulunmakla beraber resmi gazetede temmuz ayında 50 d kadrosunda araştırma görevlisi olarak çalışan genç akademisyenlerin lisansüstü eğitimleri bittiği anda kadrolarının düşeceği ve belirlenmiş olan atama kriterlerine göre ales, kpds, not ortalamaları vs gibi zart zurtlarla yine yeni yeniden atanmak için başvurmaları gerektiği içeriğiyle bir kanun değişikliği yayınlandı.
    bir sürü neden geliyor insanın aklına ama araştırma görevlisini (ancak böyle akademisyen olunuyor direk profesör olmak diye bir seçenek yok sanırım henüz) yer işgal eden varlıklar olarak algılayan zihniyeti esefle kınamaktan başka bir şey gelmiyor elden.
  • diğer ülkedeki şartları öne sürerek savunulan kadro.

    öncelikle şunu belirtelim; doğru dürüst araştırma yapmayan akademisyenin sürekli atanması uygulama hatasıdır. uygulama hatası üzerinden sistem eleştirilmez.

    sonralıkla, yurt dışındaki doktora öğrencileri ile türkiye'deki araştırma görevlilerini kıyaslayalım. yurt dışındaki adam sadece doktorası ile uğraşır. çünkü orada "araştırmacı" diye bir kavram vardır. adına ister burs iste maaş deyin, araştırma yapan adam para da kazanır. türkiye'de ise gerçek anlamda bilimsel araştırmayı destekleyen ve geçim sağlanabilecek burs yok denilebilir. doktora sonrası bilimsel araştırma yapacak insan arayan 10 firma sayabilir misiniz? mesela kümeler kuramı çalışan matematikçi hangi bursu alsın, hangi firmada araştırmacı olsun türkiye'de? yok mu? hmmm..

    bu yıl gittiğim konferansta bir akademisyen türkiye'de ortalama doktora süresinin 5-6 yıl olduğunda şaşırıp "neden?" diye sormuştu. ben de dedim ki "canım biz okulda okulun işini yapar, doktorayı akşam evde yazarız." türkiye'deki araştırma görevlisinin durumu budur.

    hal böyleyken bu insanı doktorası bitirince kapıya koyarsanız ne olur?

    araştırma yapacak ortamı türkiye'de bulamaz, bunu zaten yazdık. "yurt dışına gitsin orada yapsın" diyorsun da yurt dışı dediğin her halükarda kollarını açmış seni beklemiyor. ayrıca yurt dışına muhtaç kalmış bir sistem zaten işlemiyordur. bunu diyen kişi bana post-doc politikasını sadece "yurt dışına gitsinler" deme üzerine kuran bir ülke göstersin. öncelikle post-doc adama kümeler kuramı çalışarak geçimini sağlayabileceği ortam sağlayacaksın bu ülkede, yoksa sistem işlemez.

    "doçent olsun o zaman" diyenin de yeni doçentlik şartlarından haberi yoktur. ciddi miktarda post-doc çalışma yapman lazım. o da yaş yani.

    özetle türkiye'de doktora sonrası için araştırma ortamı sağlanmadığından 50-d her anlamda bu ülkeye uymayan bir sistemdir.

    herkesin 33-a olması öcü gibi korkulacak bir şey değildir. üak araştırma görevlileri atamaları için asgari yayın şartlarını belirler; yapanlar atanır, yapamayanlar atılır. sen 50-d'yi savunduğun zaman atamaları iyileştirmiyorsun; bu sistem senin deyiminle vasıfsız olan insanların yardımcı doçent kadrolarına geçmesini zaten engellemiyor.
  • devletin özellikle akademisyen ve araştırmacı olması için yetiştirdiği, maaş verdiği, 30 yaşında doktorasını bitirince de "haydi şimdi git özel sektörde kendine iş bul" diye kapı önüne koyduğu insanları kapsayan maddedir.

    üniversiteler sosyal bilimler bölümlerinden oluşmuyor. fen ve mühendislik bölümlerinde araştırma görevlisi olmazsa o bölüm durur. öğrencilere laboratuvar verilemez, sınav yapılamaz. o kadar önemli bir kadrodur.

    son zamanlarda "doktora yapan insana niye maaş veriliyor ki" diye bu kadronun sözde gereksizliği dile getirilir oldu.

    araştırma görevlisi herhangi bir doktora öğrencisi değildir. bu insanlar derse, uygulamaya giriyor; üniversitenin idari işlerinde görev alıyorlar.

    bu kadroda çalışan insanların bazıları zamanında 33-a kadrosuna geçirilirken, bazıları da keyfi olarak (kadro doldu gerekçesiyle) geçirilmedi. yani ortada çok ciddi boyutta ve vicdanları yaralayan bir adaletsizlik durumu da var.

    bu sorunu çözmek için karar alacağını iddia eden yök de uzun toplantılar sonucunda "karar üniversitelerin" demekten başka bir şey yapmadı. daha kötüsü, bu karar adaletsizliğin artmasına sebep oldu: bazı üniversiteler 50/d mağdurlarını 33/a'ya geçirirken, bazıları eski durumu uygulamaya devam etti.

    yeni 50-d alımlarında artık "33-a'ya geçiş yapılmayacaktır" diye bilgilendirme yapılıyor. bu makul. ancak bu kriz patlak verdikten önce çalışmaya başlamış 50-d'liler için böyle bir şey söz konusu değildi.

    iki asistan, aynı bölümdeler, yakın zamanlarda başlamışlar; biri 33-a'ya geçmiş, diğeriyse alınmamış. aynı iş, aynı unvan, farklı gelecek kaygıları. eski 50-d'lileri en çok isyan ettiren de bu.

    türkiye ne maddi olarak ne de insan kalitesi açısından zengin bir ülke değil. hiç kimsenin nitelikli iş gücünü bu kadar hoyratça israf etmeye hakkı olmamalı.

    gözlemlediğim kadarıyla 50/d mağdurları da bu işe bir çözüm bulunacağından umudu kesmiş durumdalar. aylardan beri kendilerini yırttılar, başvurmadık mecra kalmadı ama hiçbir gelişme yok. öte yandan sadece 2 günde "kamu çalışanları için cuma namazı" düzenlemesi hayata geçiyor. allah kabul etsin de, bu soruna da bir el atsaydınız ya keşke?

    uluslararası hakemli dergilerde 15 yayını olan ve iyi üniversitelerden birindeki araştırma görevlisi 50-d kadrosunda olduğu için akademiden ayrılmak zorunda kalırken; anadolu'daki üniversiteler 3-4 ulusal yayınla profesör olmuş adamlarla dolu. o zaman şartlar fazlasına elvermiyordu belki, ama 80 sonrası dünyayı takip eden ve bilimsel manada bir şeyler yapmak isteyen değerli bir nesil var ve onu da küstürmek üzereyiz.

    bu sorun kabak gibi ortada dururken beyin göçünü nasıl engelleyeceğimizi, ülkenin bilimsel çıktısını nasıl yükselteceğimizi tartışıyoruz toplumca. acı acı gülüyor insan...
  • eğitim-sen'in açmış olduğu dava sonucunda danıştay yürütmeyi durdurma kararı vermiştir. yök'e kapak olsun.

    http://www.egitimsen.org.tr/index.php?yazi=1933
  • 50-d araştırma görevlisinin durumu gerçekten vahim. bu kişinin doktora öğreniminden sonra kadronun elinden alınması, belli bir konuda varını yoğunu harcayıp kendisini disiplinli bir şekilde yetiştirmiş ve doktor ünvanını almaya hak kazanmış bir insana yapılması çok uygun değil bence. bunun nedeni, doktora yapmış bir insan nasıl olsa iş bulur mesela bir yerlerde yönetici, ar-ge'de şef falan olur diyen hocalarımız var. gelişmiş ülkelerde doğru olabilir ancak ülkemizde size verecekleri iş lisans düzeyinde olan birisine eşdeğer bir iştir. o zaman ortalama 8 sene master+doktora neden yaptın. o sekiz seneyi özel sektörde harcasaydın bu zaman zarfında belki de yükselirdin. ya da 1 sene kpss çalışıp devlet memuru olsaydın kadron garanti olurdu ve belli saatlerde çalışırdın.

    akademisyenlikte hele asistanlıkta mesai saati kavramı diye bir şey yoktur. hafta sonu, resmi tatil falan dinlemeden çalışırsın. buna bir diyeceğim yok. bence bilim yolunda ilerleyen birisi devamlı çalışmalıdır. ancak bu kişiye siz yazışma işlerini, kırtasiye işlerini, teknisyen (küçümsemek amacıyla söylemiyorum) işlerini, öğrenci dersleri gibi ek işleri de yüklerseniz bu insan ne zaman bilimsel aktivitede bulunacak. bu insanın motivasyonu ne olacak? üretebilecek mi... herkese soruyorum...

    lisans öğrencisinin derdini dinleyen, hoca ile öğrenci arasındaki köprüdür asistan. öğrenci hocasına yapamıdığı sitemini, kaprisini asistana yapar. genelde asistan öğrenciye yardımcı olmaya çalışır. uygulama derslerinde genelde öğrenci asistanın uyarılarını sallamaz ancak sınav zamanı geldiğinde öğrenci sıkışır ve yine asistandan yardım ister. asistan iyi niyetli davranıp bıkmadan usanmadan işini gücünü bırakıp öğrenciye uygulama derslerini tekrar etmeye çalışır. ancak asistan yaranabilir mi? pek yaranamaz. ama asistan yardım elini her zaman uzatır. asistan hocaların kaprisini çeker. eğer asistanımız evli ve çocuklu ise bir de ailesini idare etmek zorundadır. süperkahramanımız teziyle ve ek olarak bölüm işleriyle uğraşmaktan eşine ve cocuk/larına yeterli vakit ayıramaz.

    50-d kadrosuna sahip araştırma görevlisinin kadrosu her sene yenilenir. bu insan ne kadar özverili çalışırsa çalışsın geleceği anabilim dalı başkanının ve/veya öğretim üyelerinin iki dudağı arasındadır. bu yüzden kendisine yüklenen her türlü angarya işi yapmak zorundadır. hadi bu angarya işleri de yapalım diyelim. nitekim yapıyoruz. kimi zaman hocalarımızı sevdiğimiz için kimi zaman da çok şükür işimiz var-katlan mantığı ile bu işleri yapıyoruz. ancak kadronun birden elinizden alınması sizin için bir mükafat mı yoksa ceza mıdır?

    aday memurluk süresini tamalamış 50-d araştırma görevlisi devlet kurumlarına naklen atanma yolu ile geçebiliyordu. ancak şimdi böyle atanma çok zor. ilgili kurumlarda yetkili kişiler ile görüştüğünüzde atanma kriterlerini sorduğunuzda doyurucu bir yanıt alamıyorsunuz. siz önceden devlet kurumuna başvurmuş atanmayı beklerken bir yandan bazı kişiler başvurduktan kısa bir süre sonra devlet kurumlarına atanıyorlar. bunun belli bir kriteri yok. bunun yorumunu size bırakıyorum. yani yine doktora sonrası boş gezme ihtimaliniz yüksek.

    biz burslu öğrenciler değiliz. devlet memurlarının sorumlulukları bizde de var. mesela sınavlara giriyoruz, görevlendirme alıyoruz. mesai saatlerinde fakültede olmazsak hakkımızda soruşturma açılabilir. burslu öğrencinin bu tür yükümlülükleri yoktur. burslu öğrenci fakülteye gelir, tezini çalışır ve gider.

    her 50-d asistanına mutlaka bir iş bulunsun demiyorum ama en azından bazı düzenlemeler getirilmeli diye düşünüyorum. en azından doktoradan sonra belli bir süre kadronun devam etmesi olabilir. çünkü bazı üniversiteler yardımcı doçent kadrosuna atanma için doktoradan sonra iki yıl geçme şartı arıyor. o arada akademik doktor arkadaşımız maaşsız kalmasın, bu arada yine bilimsel çalışmalarında bulunsun. bilim insanı olmak kolay değildir ama çeşitli şekillerde motivasyonu engelleyerek de bilim insanını ve/veya bilim insanı adayını zor durumda bırakmaya kimsenin hakkı yoktur.
  • devlette özel sektör lezzetinde çalıştırılan tahsilli insanların üye olduğu gurp . öyleki bu kişiler lisans üstü eğitimlerini sonlandırdıkları anda işsiz kalmaktadırlar. bunu iyi bilen dekan , müdür ,danışman , bölüm başkanları sağolsunlar bu 50 d li insanlara her türlü eziyeti angaryayı yüklemekte hiç çekinmez üstelik hırka altından sopa göstererek kendilerince motive etttiklerini sanmaktadırlar .
  • 1 temmuz 2017 tarihli resmi gazete ile yayınlanan yeni 7033 sayılı kanunda değişiklikler yapıldı ve araştırma görevlilerine dair yeni bir düzenlemeye gidildi. artık yapılacak bütün araştırma görevlisi alımları 50/d üzerinden olacak:

    "ek madde 38 – yükseköğretim kurumları araştırma görevlisi kadrolarına atamalar, 33 üncü maddede belirtilen usule uygun olarak 50 nci maddenin birinci fıkrasının (d) bendi kapsamında yapılır. bu kapsamda atananlardan doktora veya sanatta yeterlik eğitimlerini tamamlayanların en fazla %20’si doktora veya sanatta yeterlik eğitimini tamamladıkları kurumların senatolarınca belirlenen ve yükseköğretim kurulunca onaylanan performansa dayalı kriterler çerçevesinde yardımcı doçent kadrolarına atanabilir. bu kapsamda atanamayanların, doktora veya sanatta yeterlik eğitimini tamamladıkları kurumların öğretim üyesi kadrolarına atanabilmeleri için en az bir eğitim-öğretim yılı yurt içinde veya yurt dışında farklı bir yükseköğretim kurumunda çalışması gerekir. bu madde kapsamında atananlara 35 inci maddeye göre yurt içinde başka bir yükseköğretim kurumlarındaki doktora veya sanatta yeterlik eğitim süreleri için mecburi hizmet yüklenemez."

    yani şanslıysanız kadro alabileceksiniz. yok hocalarla çok anlaşamadınız, işlerini yapmadınız, sınavlarını okumadınız vs. o zaman doktora eğitimini tamamlamış biri olarak tekrar iş aramak durumunda kalacaksınız.

    örneğin; kendini alanında geliştirmiş, yeni mezun bir mühendisi ele alalım. küçük bir üniversiteden mezun oldu ve 1,400tl maaş ile işe başladı. 7 yıl sonra, alanında kendini geliştirmeye devam etti ve yaptığı tecrübe ile çok daha yüksek maaş almaya başladı ve şirketi kendisini işten çıkarsa bile başka bir yerde iş bulacağından emin.

    bir başka mühendis, ales'ten 90 üzeri puan almak için çalıştı. yds'den yine 90 almak için kurslara gitti, gitmese bile evde birkaç ay uğraştı. yüksek lisans mülakatına girdi. tezini verdi. bu sırada ilanlara başvurdu. başvurduğu ilanlara hep o okulun öğrencileri girdi. onun puanları çok yüksek olmasına rağmen, il başkanlıklarında tanıdıkları olanlar kadroları kaptı. yine de yılmadı, akademisyenliği istemeye devam etti. kendi çabalarıyla doktoraya girdi. mülakatı geçti. dersleri verdi. bu sırada 50/d ile kadro buldu. 4.200tl falan maaş almaya başladı. tezini bitirdi. dediler ki; biz diğer arkadaşınızı kadroya geçirdik. git sen kendine yeni bir üniversite bul. ilanlara başvurdu. başkanları tanıyanlar yerleşti. doktoralı mühendis, tahminen 30 yaşında, peş parasız ortada kaldı.

    şimdi bu karardan sonra, özel şirketlerde iş bulma imkanı olan hangi öğrenci akademisyen olmak istesin?
  • sanıyorum ki bu maddenin kaldırılması için yapılması gereken, sevgili başbakanımızın ya da önde gelen iktidar partisi isimlerinden birinin bir aile üyesini 50/d yapmaktan geçmektedir.

    daha sonrasında ilgili kişi takip edilmeli, kendisine kesinlikle uygulanacak özel muamele ile "hoppadanak" 33/a geçirilmesi beklenmeli, ardından bu durum manşetlere çıkartılmalıdır.
hesabın var mı? giriş yap