• eğer amaçsız ve boş yaşıyorsan 25 veya 27 yaşında olmaktan farklı olmayan, hele hele bir de oksijen israfı olmanla birlikte buna durup durup methiyeler sıralıyorsan hiç bir anlam ifade etmeyen hede. biyolojik olarak bir yıl daha yaş almış oluyorsun o kadar, fazlası değil, ne değiştirdi amk sende 1 yıl, hiç.
  • ölüm ve zaman anksiyeteleriyle baş etmeye başladığım yaş.
    geçmişe olan öfke biraz daha azalıyor sanki bide, hayatına anlam katacak şeylerin peşine düşüyorsun.
    sıkıcı bir yaş bu 26, sevmedim.
  • karar alma mekanizmamı çökerten yaş. kafamda aldığım bir takım kararlar var fakat ya pişman olursam, 26 pişman olmak için çok geç bir yaş diye uygulayamıyorum. şuan sevmediğim bir işim var, bunu değiştirmem lazım, 24 senedir yaşadığım, çocukluğumun geçtiği, gidicem diye ölüp bittiğim şehirden bir iş teklifi var. sorun şu ki gidersem istanbuldaki tüm hayatımı dağıtmış olacağım. sevgili, arkadaşlar vs.. gidersem orda yeniden bir hayat kurabilecek miyim, çok az arkadaşım kaldı ve kalanlar da evlendi, eskisi gibi olur mu bilmiyorum. sanki geç kaldım her şey için. millet patır patır evlenirken içimde zerre aile kurma isteğinin olmaması da ayrı bir depresyon sebebi. hadi il değiştirmedim aynı şehirde iş değiştirdim diyelim. isteğim kendi evimi ve arabamı alıp aileden ayrı yaşamak. bunları yapmam 27 - 28i bulacak ve ben yeni bir işe alışacağım. comfort zone'dan çıkmak ya da çıkmamak arasında kalınan yaştır 26.
  • hala iş bulmadıysanız panik yapmaya başladığınız yaştır.
    ben iki senedir yapıyorum mesela. olduğum yerde panikliyorum ama bi' çabam yok.
  • iş verenlerin allah belasını vermesi gerektiğini düşündüğünüz yaştır. çok güzeldir bu yaş. yaşanması gerekir. hatta 27 olmamak için diretmektir.
  • 25 potansiyel dolu bir yaştı, son iki üç yılın mal mal kararlarını, strateji hatalarını silebilirdi. 26'nın ise 30'a 20'den daha yakın olmak dışında bir kimliği yok. ne 27 anksiyetesi, ne 28'nin solidliği, ne 29'un kabullenilmişliği (olsa gerek).
  • yeni bir yaşa giren birinin yazabileceği bir başlığı bulamadığım için girdiğim yaş olan 26'nın altına bir şeyler karalamanın uygun olabileceğini düşündüm. izninizle:

    çeyrek asrı geride bıraktım, 27 yaşında ölen starlara 1 senecik daha yaklaştım. bu bir seneye 2 single, 1 uzun metrajlı film, 3 anadolu turnesi sıkıştırmayı düşünüyorum. hehhh, güldürme çocuk. 1 senelik ömrün kaldı, gez dolaş eğlen, seni bekliyorum öptüğüm yerde dese azrail; ''önümüzdeki 1 sene o kadar yoğunuz ki başımı kaşıyacak vaktim yok, çok çalışmam lazım, bilgilerinize'' deyip cc'ye allah'ı, bcc'ye de müdürü eklersin.

    sigaram, kokom, otum yok. alkol desen, kim yataklara düşmüş şuncacıktan. kumar hiç bilmem, ki iddaa hiç oynamadım, hatta elime geçen tek kupon babamın oynadığı sayısal lotolar, onu da teleteks'ten sonuçlara bakarken elime alıyorum. yemekleri tuzlu yemem. sadece sabahın ilk çayını ağzım tatlansın diye şekerli içerim, diğer sıcak içeceklerime şeker atmam. bununla beraber biraz böbrek taşım, mütemadiyen burun akıntım ve tatlı bi baş ağrım var. gözlüksüz göremediğim, gözlüğümü bulamadığımda da emekleyerek gözlük aradığım bir gerçek.

    bana çok konuşmuyorsun, çok sessizsin, dinlemiyorsun diyorlar. 26. yaşımda da demagoji, küçüksemecilik ve samimiyetsizliğin olduğu her ortamda suskunluğumun ve somurtkanlığımın devam edeceğini cânı gönülden umuyorum. prosedür gereği ve bir iki güzel hatıranın hatırına bunlara katlanıyorum.

    26. yaşımda da sokaktaki her kedi ve köpek benim kedim, köpeğim; her bebek benim bebeğim. onları siz de sevin. başlarını okşayın, gülümseyin. kedilere pisi pisi, köpeklere moh moh, bebeklere de abiiiiiiim ablaaaaaam diye seslenin. karıncaları ezmeyin, lamalara tükürmeyin, horozları dövüştürmeyin, ayıları oynatmayın. gül dikin ellerinizin değdiği yere, atlara su verin, daha bir sevin dağları.

    seviyorsanız konuşun, hiç ayrı kalamıyorsanız evlenin. hediye olarak saksı çiçekler alın, onları birlikte besleyin, büyütün. çocuk yapın çocuk. güzel isimler verin bebeklerinize. benim oğlum olsa bir adına da münir korum mesela. kızım olursa da nihal ya da yonca, belki zarife. annesi ne der bilmem ki, vardır aklında onun da isimler. konuşuruz.

    barbunya, biber dolması, karnabahar, mantar, kapuska, bezelye, taze fasulye, yumurtalı ıspanak, havuçlu sulu patates gibi yemekleri çok seviyorum. umarım bunları son nefesime kadar yiyebilirim. etsiz yapın şunları lütfen. sebze yemekleri etsiz güzel. dışarıda yediğim hiçbir yemek annemin yaptığı yemek kadar güzel olamadı. ben razıyım dışarılarda doymamaya; annem çok yaşasın, çok eli ayağı tutsun, yapsın yine en güzel yemekleri.

    26 senede konuşacak bir şeyler birikti, anlatmak isterdim. araya bi vtr girip yaşamımdan kesitler izletmek isterdim. çay koyup sizleri de dinlemek isterdim. ama ocakta yemeğim var, gitmem lazım.

    benim adıma son sözü orhan veli yazacak, ezginin günlüğü söyleyecek. ben zaten en çok orhan veli gibi yazar, ezginin günlüğü gibi söylerim:

    ''bakakalırım giden geminin ardından;
    atamam kendimi denize, dünya güzel;
    serde erkeklik var, ağlayamam.''
  • 27'ye doğru hamle yaptıkça değeri artan durumdur, tabi bir de bomboş geçen zamanlara yanmak da işin bonusu.
  • hayat kapısında sizi bodyguard' ların karşıladığı ve damsız içeri aldığı bir yaş. iyi eğlenceler...!
  • arada olmaktir. 20'nin deli dolulugu ve 30'un durgunlugu arasinda kaybolmaktir. yasitlar patir patir evlenip dogururken, hala daha ne yapmak istediginden emin olamamaktir. is hayatindan kacip kendini yollara atmak icin belki de son firsattir; ama onu da yapamamaktir.

    yine de candir 26 yas ^^;
hesabın var mı? giriş yap