14 entry daha
  • siyasal islamcıların, siyasi tarihimizdeki her mevzuyu ayak keseri gibi kendilerine yontma çabaları ve bu mevzuları lehlerine çevirmek için "demokrasi havarileri"ne bürünmeleri kadar komik ve mide bulandırıcı başka bir şey var mıdır, şu an hatrıma gelmiyor.

    27 mayıs darbedir, ihtilaldir, devrimdir vs bu benim çok ilgilendiğim bir kavram teşhisi değil. şu bir gerçek ki 26 mayıs 1960'te başta olan hükümetin demokrasiden, hukuktan çoktan uzaklaştığı ortada. askeri müdahalenin her durumda vahşetle ilişkilendirilmesi ise kanımca hissi bir yaklaşım ve gerçekçilikten uzak. zira zaten bu tip müdahaleler olağan değildir, olağanüstü dönemlerin eseridir. olağan dönemler ile olağanüstü dönemleri aynı kural, değer ve yargılarla mukayese ederseniz yalnızca kendinizi kandırırsınız. gerçeklerden uzak bir şekilde...

    malumdur, tekrar etmeye gerek yok fakat çok kısa belirteyim: demokrasi, aslında özü itibariyle halkın her kesiminin siyasi iktidarı tayin edebilmesini sağlaması için ortaya çıkmamıştır. elbette tarihsel süreçte gelişti, değişti, çeşitlendi. fakat demokrasinin bir kültür haline gelmesi öyle bir kararname ile kanun ile olacak iş değil. mesela türkiye'nin hali hazırda tam anlamıyla demokratik bir topluma sahip olduğunu veya tam anlamıyla demokratik bir devlet olduğunu kim iddia edebilir? maalesef değil. demokrasinin açmazı da burada aslında. toplum eğer manipüle edilen bir kalabalığa dönüşmüşse, tepki koyamıyorsa ve devletin erkleri de yine sözde demokrasi adına pasifize edilmişse artık demokrasinin bir işlerliği kalmaz, kalamaz. insanlar kelam etmeye korkar, korkuyor.

    somut konuya dönecek olursak: madanoğlu'nun dediği gibi o vakit körlemesine gitmiş menderes ve avaneleri. yani zorlamak ancak bu kadar olur. tahkikat komisyonunu kim, nasıl izah edebilir? müdahaleden sonraki yargılama süreci vs menderes'ten zerre hazzetmeyen biri olarak benim de "keşke olmasaydı" dediğim saçmalıklar silsilesi. birincisi hukuka uygun olmaması, ikincisi mağdur edebiyatına sebep olması. birand'ın belgeselinden gördüğümüz üzere yassıada yargılamaları da birkaç anayasa profesörünün fikri. "yargılamazsanız sizi yargılarlar" diyorlar. doğrusu, yanlışı bir kenera kendi içinde mantıklı. madanoğlu ve mbk'nin başta böyle bir fikri yok hatta madanoğlu ilk tutuklamalardan sonra salıveriyor bu kişileri.

    neyse, bunları yazmamın sebebi bir üst entryde madanoğlu için kullanılan ifadelerin aslında hissi yaklaşımlardan kaynaklı bir tepki olduğunu belirtme isteğimdir. madanoğlu sert bir karakter. fakat ikiyüzlü değil, açıksözlü ve gayet cesur birisi. anılarını okuduğunuzda da bunu anlamamak mümkün değil...
  • siyasal islamcı şucu bucu diyerek basit etiketleme işlerine girmek sizi ayağın yere basıldığı yerlere götürmüyor. birisinin anılarındaki özbetimlesinden yola çıkarak onun hakkında hüküm verme garabeti ise sadece mızrağın çuvala sığmadığı noktadaki çaresizliği gösterir. soğukkanlı görünmeye çalışırken, en büyük bir duygusal sapma budur tabii. ortadaki koskoca ad homineme girmiyorum bile. lakin bu kafa işte böyle riyakarliklara başvurur. tipik.

    yukarıdaki bağlantılarda darbecilerin ve dönem üzerinde uzmanlaşmış kişilerin ifadeleri var. sizin ağzınızdan konuşuyoruz. başka bir söze gerek var mı bilmiyorum. lafın gelişi tabii.
  • https://marksist.org/…ti-kanli-bir-darbeyle-devirdi

    marksist ler bile solculardan daha mantıklı

    27 mayıs sabahı radyolarda, o zamanlar bir albay olan azılı faşist türkeş'in okuduğu meşum bir bildiri, türkiye halklarına ordunun iktidara el koyduğunu haber veriyordu. darbeciler yüzlerce kişiyi hapse attılar, onlarcasını idamla yargıladılar, başbakan adnan menderes ve iki bakanı idam ettiler. darbeciler, temsil ettikleri sınıfların iktidarı için insan haklarını ve demokrasiyi tanklarının altında çiğnediler.

    türkiye cumhuriyeti'nin asli kurucu unsurlarından olan sivil-askeri bürokrasinin yıllar boyu süren tek partili dikta rejimine karşı biriken öfke, çok partili rejime geçildiği 1946 yılında kendisini göstermiş, 1950 yılında ise gerçek bir oy patlamasıyla aslen ticaret burjuvazisinin ve toprak sahiplerinin temsilciliğini yapan demokrat parti'yi iktidara taşımıştı. chp'nin baskılarından ve büyük ekonomik durgunluktan bunalan halk, dp'den çok şeyler bekliyordu. nitekim dp kısa sürede aldığı serbest piyasa önlemleriyle ithalat ve ihracatı artırdı, tarım sektörüne önemli destekler verdi. halkın yaşam seviyesinde gözle görülür bir düzelme oldu. (bkz: tek parti iktidarı, chp ve ekonomi)

    demokrat parti, serbest piyasa ekonomisini tam olarak uygulayabilmek için sivilleşmek, yani mevcut askeri-sivil bürokrasi vesayetine son vermek istiyordu. bunun için devlet memurlarına yönelik reformlar yaptı, genelkurmay başkanlığı'nı milli savunma bakanlığı'na bağladı. askeri-sivil bürokrasi ve temsilcisi chp, bu yeni durumdan hiç hoşlanmadı. yıllardır ellerinde tuttukları iktidarın avuçlarının arasından kayıp gittiğini seziyorlardı.

    1950'li yılların ortalarından itibaren, dp'nin önlemleri ve destekleri sayesinde hatırı sayılır bir sermaye birikimi sağlamış olan toprak ve ticaret burjuvazisinin bir kısmı, bu birikimini sanayi alanına kanalize etmek istedi. ancak dp sanayi alanına yatırıma ilgi göstermediği gibi, ticaret ve tarımı desteklemeye devam etti. bu yeni durum karşısında sanayi burjuvazisi, bir zamanlar can düşmanı olduğu chp'ye meyletmeye başladı. 1958 yılında yaşanan ciddi ekonomik kriz sonucunda, büyük şehirlerde dp aleyhtarlığı kitleselleşmeye başladı.

    sivil-askeri bürokrasi ve devletçi aydınlar, iktidarı tekrar ele geçirmek için hazırlıklar yapmaya başlamışlardı. hükümetin aslında gerici olduğu, ülkeye şeriat getirmek istediği söylentileri alıp yürümüştü. menderes hükümetinin ezanı yeniden arapçalaştırma icraatı, buna delil olarak gösteriliyordu. oysa türkçe ezan baskıcı kemalist rejimin bir sembolü olarak halk tarafından nefretle karşılanıyordu; tekrar orijinal arapça hâliyle okunması genel bir memnuniyetle karşılanmıştı.

    öğrenciler arasında her türlü provokasyon yapılıyor, suni çatışmalar yaratılıyor, ülkede kaos ve karmaşanın hüküm sürdüğü izlenimini uyandırmak için elden ne geliyorsa yapılıyordu.

    darbeciler 27 mayıs sabahı yönetime el koydular. kendisini sol olarak lanse eden bazı çevreler tarafından ilerici olduğu söylenen darbe, aslında bütün darbeler gibi, halkın seçimle işbaşına getirdiği hükümeti ortadan kaldırdığı için, gerici bir karaktere sahipti. halkın iradesi ayaklar altına alınarak çiğnendi, kendi seçtiği temsilciler hapse atıldı.

    30 mayıs sabahı, dp hükümetinin içişleri bakanı namık gedik'in, tutuklu bulunduğu harp okulu'nun penceresinden atlayarak intihar ettiği söylendi. oysa yaygın kanaat, gedik'in ağır işkencelere maruz bırakıldıktan sonra pencereden atlayarak öldürülmüş olduğuydu.

    dp yöneticileri için inanılmaz bir iftira, aşağılama ve gözden düşürme kampanyası başlatıldı. halk için önemli olan ne kadar değer varsa, demokrat parti onları çiğnemiş gibi gösterildi. insan hakları ayaklar altına alındı. başbakan adnan menderes, maliye bakanı hasan polatkan ve dışişleri bakanı fatin rüştü zorlu idam edildiler. onlarca kişi hapislerde çürütüldü. üstelik yine kendisini sol zanneden çevrelerin ilerici olduğunu söyledikleri anayasaya "milli güvenlik kurulu"nu sokarak, halk iradesi üzerindeki güç kurumsallaştırıldı.

    sosyalistler bir önkoşul olarak özgürlüklerden yanadır. istisnasız bütün darbelere karşı çıkarlar, "favori" darbeleri yoktur. seçilmiş yönetimleri, onları devirmeye çalışanlara karşı savunurlar. sosyalistler, demokrasinin zerresi için bile mücadele eden, sözde değil özde demokratlardır. işçilerle birlikte gelecek gerçek demokrasiye, darbesiz, silahsız, sınırsız ve sınıfsız bir dünyaya kadar da mücadelelerini sürdürecekler.
  • islamcıların acıtasyon malzemesi haline gelmiş 1960 yılında yapılmış darbe.
    bir de bu konu hakkındaki başlığa gelip "islam bu yüzden var, islam çok güzel" yazan tipler var ki 15 temmuz olaylarını başlatanların islamcılar olduğu gerçeğini bu tür olaylardan acıtasyon hikayeler çıkartmak için up uzun ve bomboş entryler girerek dahi silemeyecekler tarihten.
  • türkiye'deki "gericilik" akımına karşı yapılmış "son eylem"dir.

    devrimi yapanların iktidardan çekilmesinin ardından, bu gericilik, içten içe ve günden güne artmış ve maalesef türkiye cumhuriyeti, kuruluş ilkelerinin çok çok uzağına çekilmiştir.

    eğer ki bu darbe olmasaydı, bu çekilme süreci çok daha önce başlayacak ve muhtemelen kıbrıs harekatı, ecevit dönemleri, solculuk filan söz konusu bile olmayacaktı.

    ayrıca, şunu da belirtmek gerekir ki, demokrasi ve ilericilik, sadece bunu isteyen ve savunan kişilerin hakkıdır.

    bir toplum, çağın binlerce yıl gerisinde kalmayı da seçebilir çağdaşlığın ilerisinde yer almayı da.

    türkiye cumhuriyeti'ni kuran kadro, bu seçeneklerden, seçmeleri gerekeni seçmişler ve bunu korumak için de ellerinden geleni yapmışlardır.

    ancak, sonraki dönemlerde, oldukça riyakar bir şekilde, demokrat görünüp de gericiliği teşvik ve hatta ondan nemalananlar sayesinde, ülke günden güne çağdışı bir düzene doğru götürülmek istenmiştir.

    işte bunun önüne geçmek için yapılan, bence, son büyük eylemdir; 27 mayıs devrimi.

    keşke, cumhuriyeti ve kurucu felsefeyi iyice oturtmak için gerekli ve yeterli işleri yaptıktan sonra, devredilseydi, yönetim.

    eğer böyle yapılmış olsaydı, şimdi bambaşka bir ülkede yaşıyor olabilirdik.

    daha özgür bir ülkeyi hep birlikte inşa edebilmek dileğimle...
  • ankara'da tek bir asker ve tek bir adam olmayacak saygılar.
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap