• gecenin saat 3 ü gibidir. ya bir şeyler icin cok erken ya da cok gectir.
  • ulan millet 27sinde çoktan efsane olmuş bi de üzerine ölüp oyunu tamamlıyor, biz 27de nalları diksek şu hayatta neyi başarmış olacağız, cenazemize kaç kişi gelcek diye sorgulatır.
  • gerçekte insan hayatının en güzel yaşı olması gerekirken, en büyük sıkıntıların ve bocalamaların yaşandığı ikinci bir ergenlik dönemi yaşı.beklentiler çok fazladır, diğer yandan çevredeki insanların da beklentileri çok fazladır,ya da size öyle gelir. ama ne sizin ne de diğerlerinin tam olarak ne beklediğini bir türlü anlayamazsınız ve hayatınızdaki belirsizlik ve düşlerinizle gerçek arasındaki devasa uçurum her saniye bunalmanıza yol açar. arkadaşlarınızın evlenmeye, çocuk sahibi olmaya başlaması ne kadar büyüdüğünüzü ve hatta yaşlanmaya başladığınızı size tekrar tekrar hatırlatır. oysa hala yapmak istediğiniz o kadar çok şey vardır ki... zamanın bu kadar hızlı akması, onları asla yapamayacağınız hissini de beraberinde getirir - her ne kadar gereksiz bir histeri olsa da. her iş yemeğine gidişinizde, her fatura kesişinizde, 'ben neredeyim, bunlar kim, ben çizgi film seyretmek istiyorum hala' dersiniz, ama sadece dersiniz. ve her nefes daralmasında aklınıza jim morrison gelir, jimi hendrix gelir, kurt cobain gelir. küçük bir tebessümle geçiştirirsiniz. yapabileceğiniz bir şey yoktur, öylece 28'i beklemek dışında.
  • biyolojik olarak 27 yaşında olmaktır. 2.5 ay sonra olacağım yaştır.

    insanlar hayata devam edip etmeyeceğine bu yaşta karar verir denmiş; ben devam etme kararı aldığım için başımdan geçenlerin beni nasıl değiştirdiğini anlatacağım.

    -öncelikle bu yaşta artık yol yordam öğrenmiş oluyorsunuz. eş-dost-akraba ilişkileri, üstler ve astlarla iletişim, hepsini kavrıyorsunuz. bütün formalite saçmalıkları kafanıza kazınıyor. öyle demeyelim ayıp olur, şöyle yapmayalım böyle izlenim yaratır falan bütün toplumsal normları öğreniyorsunuz.

    -dünya nasıl işliyor, ülkeyi kimler yönetiyor, siyasi dinamikleri neler belirliyor, memleket nereye gidiyor, savaşlar neden yapılıyor hep anlıyorsunuz. çocukluğun saflığı ile genç yetişkinliğin protest havası gidiyor, hayatta her şeyin siyah ve beyazdan ibaret olmadığını görüyorsunuz.

    -hayat tarzınız, arkadaşlarınız, çevreniz oturuyor. ilişkilerinizi doğru seçmeye başlıyorsunuz. düzgün kadın-erkek ilişkisinin, iyi arkadaşların, aranızı iyi tuttuğunuz anne-babanın hayatınıza ne kadar değer katacağını
    idrak ediyorsunuz.

    -çevrenizdeki kişiler için idare edilecek insan olmaktan çıkıp idare eden konumuna geliyorsunuz. başta anne babanız olmak üzere tüm ilişkilerinizi daha efektif yönetebilmeye başlıyorsunuz.

    -şanslıysanız maddi durumunuz iyileşiyor. şanslı değilseniz de nasıl, nereden ve ne yaparak para kazanacağınızı biliyorsunuz.

    -bundan sonraki 30-40 yılı nasıl geçirmek istediğiniz aklınızda şekilleniyor. kim olduğunuzu, neleri sevdiğinizi, nelerden rahatsız olduğunuzu anlamış oluyorsunuz.

    -giyim tarzınız, saç şekliniz oturuyor. ev artık toplanıyor, saçlar hep aynı boyda kestiriliyor, kıyafet alışverişi kısa sürede hallediliyor.

    -fiziksel güç olarak maksimum seviyeye geliyorsunuz (mehmet öz'e refere ediniz). artık bundan sonra vücudunuzu sizi daha uzun süre götürebilmesi için koruyabilecek önlemler alıyorsunuz. fitness'a, yogaya falan merak sarıyorsunuz. (bu kısımda biraz yarrak gibi adama benzedim, neyse)

    -okulu bitirdikten sonra deli danalar gibi iş hayatına atılmama lüksünüz varsa yurtdışında yaşamı tecrübe etmiş ve ek kalifikasyonlar kazanmış oluyorsunuz. hiçbir şey öğrenmediyseniz en azından türkiye'deki hayatın ve birçok insanın içinden geçtiği depresyonun tek seçenek olmadığını / başka hayatların, başka bakış açılarının olabileceğini kavramış oluyorsunuz. (benim örneğin 20 yaşında bir arkadaşıma önereceğim en önemli şey budur, okul bittikten sonra dünyanın en prestijli işine de kabul alsan yurtdışında bir süre yaşa arkadaşım, nasıl ve ne şekilde olursa olsun)

    -(eğer daha önce öyleyse) kariyer sizin için bir saplantı olmaktan çıkıyor. olaylar sizin kontrolünüzde gelişmeye başlıyor.

    -duygusal zekanız ilerlemiş oluyor. çevrenizdeki insanları daha iyi tanıyorsunuz. bu bana bunu niye dedi, aklında ne var, şunu yaparsam ne hisseder hep bunlara kafa yormaya başlıyorsunuz. insanları hataları için affedebiliyor, ya da yapılmaması gereken hatalar için kırmızı çizgiler koyabiliyorsunuz.

    -artık çok az şeyden korkuyor ve şaşırıyorsunuz. birkaç büyük ve birçok küçük hayal kırıklığı geçirmişseniz ve yara almadan / etrafınıza kabuk sarmadan devam edebilmişseniz kendinizi hayatınızın sonraki aşaması için vereceğinizi büyük kararlara muktedir hissediyorsunuz. iş ya da aile kurmak gibi büyük kararları daha rahat verebilmeye başlıyorsunuz.

    ---

    yani kısacası yetişkinlerin dünyasına adım atıyorsunuz. elinizdekileri kabullenip tüm hayatınızı bunlar üzerine inşa etmeye başlıyorsunuz.
  • 27 yaş ile birlikte sona erer mi diye merak edilen enteresan bir süreçtir..

    bunu bunalım diye adlandırmak çok mümkün değildir.. herşey olabildiğince gerçektir.. artık boheme çok fazla yer yoktur.. bohem diye adlandırdığınız pek çok şey artık yaşamınızın içindedir ama bu tadda değildir..
    çevrenizin " ciddi mi.. hiç göstermiyosun.." tepkilerine sevinemiyosunuzdur.. çünkü bunun yaşam tarzınıza bir gönderme olduğunun farkındasınızdır.. umrunuzda mıdır?? tabiiki hayır.. daha milyonlarca şeyin umrunuzda olmadığı gibi..
    bu umursamazlık ufaktan korkutur aslında insanı.. öylesine salıverilmiş bir hayat.. mutsuzluk değildir ama bir rahatsızlık hissi vardır.. bunun adı tatminsizlik de olabilir.. iş yolunda olsa da .. aşka dair bir sorun olmasa da.. belki de beklentisizliktir sorun.. artık hayat denilen şeyin öyle altın tepsiler içinde sunulan bir hediye olmadığının farkındalığıdır..
    siyah ya da beyazın yanısıra grilere de kapı açıktır.. zaten siyahmış griymiş çok da fark etmez.. olgunluk denen şeyin ne olduğu üzerine pek kafa yorulmaz.. insanlar üzerine de..
    arada çok sevilen eski dostlarla toplanılıp bu ruh hali üzerine bir iki laf edilir belki.. sonra amaaan denilip akşam napsak diye kafa yormaya karar verilir..
    silkinme ihtiyacı duyulur zaman zaman.. ama bunun için yeterli isteğe sahip olmak gerekir..
    "takılmak" kelimesi 27 yıldır ilkkez bu kadar anlamlı olmuştur.. "napıyosun??".. "takılıyorum".. evde.. işte.. arkadaşınla.. sevgilinle.. yaptığın hep budur.. "takılmak".. 27 yaşında olmak belki de "hayata takılmaktan" ibaret bişeydir
  • 29 yaşında olmaktan daha iyi olan durumdur.
  • ne yaptım, ne yapıyorum, ne yapıcam sorularının kafayı karıştırmayı başardığı yaştır. lan 3 sene sonra 30 olucaz daha adam gibi iş tecrübemiz yok, birikmiş paramız yok, sevgilimiz yok, kariyer yok, düzenli bi hayat yok. o yok bu yok ne var lan it? oysa ben hiç gelmeyecek, zaman bu kadar hızlı geçmeyecek sandıydım.

    dolayısıyla benim az biraz zorlandığım yaştır.

    ne yaptım? ne yapıyorum? ne yapıcam?
  • benden 13 yaş küçük olmak demektir. seneye 28 olduklarında bu fark 12'ye düşecektir ama. sonraki sene 11. ben bir süre 40'ta takılmaya kararlıyım çünkü.
  • ..demek istiyorum.

    gereksinimlerimiz üzerine konuşuyoruz aslında. yaşamak, aşık olmak, evlenmek gibi. yalan söylemekte var bunun içinde. elbette hoş bir şey değil, elbette insanları soğutuyor sizden; ama söylüyorsunuz işte. ara vermeden hemde, sıklıkla, aksaklıkla. iyi olduğunuzu söylüyorsunuz, mutlu, meshud olduğunuzu. bütün hayallerinizi gerçekleştirdiğinizi söylüyorsunuz. fezaya çıkmadığınız halde çıktım ben güzeldi diyorsunuz. inat ediyorsunuz bir de, bu sürreal gerçeklikler üzerine. dest- izdivacınıza talibim diyorsunuz; inanmadan, inandırmadan sevdiğinize...

    ne büyük ahmaklık ediyorsunuz halbu ki; hala her sabah bambaşka bir ülkenin sınırları içinde uyanmadığınız için ağlamıyorsunuz. en büyük hayaliniz; taşlı, ucsuz bucaksız bir kumsalda bağdaş kurup denize taş atmakmış gibi davranıyorsunuz. inat ediyorsunuz ahvalinize, bertaraf oluyorsunuz!

    kimi kandırıyorsunuz?

    sevdiğinizden ilk ayrıldığınız zamanı ne çabuk unutuyorsunuz!

    tesadüf eseri cam kenarına düşmüş uçak koltuğunuzdan dışarı bakarken ki mahsunluğunuz var bi' de. hani şu kafanızı koltuğa yaslayıp sağa doğru çevirdiğiniz. yanınızda oturan adamın size baktığını farkederek, umursamayarak, kendini mavi bir gökyüzünün sahibi sayarak. hostesin; "ne alırdınız?" sorusuna ayılıp kendinize gelene kadar ki hani...

    alkış!

    bu zamana kadar yaşadıklarınız için değil, yaşayamadıklarınız için alkış. her sakal traşı sonrası; "acaba gençlentim mi lan?" sorusunu sorduran bu yaşınıza alkış.

    alkış ulan!

    yine bu sabah uyanamadığınız bir yeni zelanda sabahına alkış...

    kısaca; yeni bir yaşa sahip olmaktır 27 yaşında olmak.
  • 20'den oncesi milyarlarca isik yili uzaklikta olan yas...
    halbuki yapilacak ne cok sey olmaliydi o vakte kadar... mesela orta okulu bitirip tatillere gitseydik, bir ugrasimiz olsaydi herkesi bize hayran birakan, karsimizdakinin ne marka ayakkabi giydigine degil, neler bildigine sasirsaydik mesela...
    olmadi olamadi.
    orta okulu bitirip tatile kamp yapmaya gidecegimiz yerde dershanelere yollandik, iyi bir lise kazanalim diye. lisede haftanin 5 gunu okula, 2 gunu de dershaneye gittik, iyi bir universite kazanalim diye. kitap, muzik konusacagimiza test cozduk. konserlere gidemedik cunku ya cok pahaliydi ya da istanbul gece cok guvensiz bir yerdi, yine olmadi yine yapamadik.
    okul bitti, aklin calisiyor, bir sene de erasmus yapmissin, yine git yurtdisinda master yap az daha akillan dendi, onu da yaptik.
    master bitti, ulke bombok bi yer oldu, avrupa'da sana kimse is vermez, is olmadan para yok, para yoksa bombok ulkeye donmek var diyerekten doktora yap bari dendi, o da oldu.
    bugun yas olmus 27, geriye dondum baktim, 10'dan 20'ye hatirladigim, icinde genclik aktivitesi iceren hicbir anim yok...
    20'den 27'ye saclarim beyazlayana kadar dirsek curutmek, yine hicbir seye vakti olmamak var.
    hayat baslamadi iste. yok oyle bir sey.
    30'a 3 kala elde var sifir. yasanmislik var ama ici bos.
    umutlarim emeklilige...
hesabın var mı? giriş yap