• o çocuk halimle (bkz: sevgiyi tok istiyorum) pankartı ile baya önlerde yerimi aldığım grevdi.
  • bu ve bu tür eylemleri önlemek için ishak alaton, o zamanlar son derece radikal bir öneri ileri sürmüştü: "madenleri kapatalım!" ee maden yoksa, işçiler nerede çalışacaktı peki? cevap geliyor: (bkz: #20585538)
  • "adım adım geliyorlar..." burjuva basının 'amiral gemisi' hürriyet aslında bu tarihi manşetiyle temsil ettiği sınıfın o dönemki tedirginliğini kusursuz bir şekilde yansıtmıştır... manşetin çok düşük kaliteli bir hali : http://img43.imageshack.us/i/admadmgeliyorlar.jpg/

    konuyla ilgili fi tarihinden bir dosya : http://www.evrensel.net/00/07/26/dosya.html
  • bugün 20.yıldönümüdür.

    --- spoiler ---

    bir kez daha 100 binlerle birlikte olacağımızın inancıyla, yürüyen işçi sınıfını selamlıyoruz…

    --- spoiler ---

    ivme dergisi bir yazı yayınlamıştır günle ilgili.
  • evrensel'den erkan aydoğanoğlu da bugün konuyla ilgili bir yazı yazmış ve hürriyet'in "adım adım geliyorlar..." manşetini merkezine almış. http://www.evrensel.net/haber.php?haber_id=80780

    "hürriyet gazetesinin o günkü manşeti sadece madenci yürüyüşü açısından değil, dönemin işçi hareketi ve siyasal atmosferi açısından da büyük önem taşıyor. özellikle cümlenin sonundaki üç noktanın dönemin koşulları içinde büyük bir anlamı var.
    1990’lı yılların başı, bütün dünyada sovyetler birliği’nin resmen dağılmasıyla birlikte işçi sınıfının bittiği, “tarihin sonu” tezlerinin ilan edildiği, yeni toplumsal hareketlerin ön planda olduğu bir dönem. işçi sınıfı odaklı sınıf siyasetinin küçümsendiği (20 yıldır bu tür vızıltıları sıkça duyuyoruz), sendikaların o dönemki yapısıyla bile düşman ilan edildiği bir dönemden bahsediyoruz. kapitalist emperyalist sistemin bütün dünyada zaferini ilan ettiği bir dönemde, türkiye işçi sınıfının önce bahar eylemleri, hemen ardından zonguldak madenci yürüyüşüyle bütün bu iddialara meydan okurcasına sahneye çıkması hiç de yabana atılacak bir şey değil.
    hürriyet gazetesinin 5 ocak 1991 tarihli manşeti, sadece manşet olmaktan çok daha öte anlamlar taşıyor. manşet; “adım adım geliyorlar…” kim geliyor? kim bu kışın soğuğunda erkek, kadın, genç, çocuk demeden yollara düşenler… hangi talepler, hangi güç, hangi inanç, hangi hedefler 100 bini aşkın kişiyi adım adım ankara’ya yaklaştırdı. adım adım gelen kuşkusuz bittiği, devrimci özelliklerini yitirdiği iddia edilen işçi sınıfıydı."
  • (bkz: #23137757)
  • gerçekleştiğinde 8 yaşında olmam nedeniyle katılamadığım eylem. hala görüntülerini izleyip gurur duyarım halkımla.
  • o yürüyen insanların arkasında ister inanın ister inanmayın en az 100000 kişi vardı. onları ayakta tutan emeklerine saygı duyan aileleri ve halkıydı.
  • ordunun, siyaset üzerindeki baskısı ile halk üzerindeki baskısını kaldırmada en büyük etkiye sebep olmuş büyük yürüyüş. el ele verildiğinde neler yapıldığını dışarıdakilere de göstermiş ve zannımca gözlerini korkuttuğundan benzer bir oraganizasyona bir daha izin verilmemiştir. izin verilmedi derken, olay neyle ilgili olursa olsun baştan bir şekilde bastırılmıştır. eğer türk milleti solcu olsaymış, dünyanın düzenini bile değiştirirmiş. bu yürüyüşle ilgili biraz araştırma yapan insanlar ne demek istediğimi daha iyi anlarlar.
  • bir zonguldaklı ve 68 kuşağı, memur, bir babanın oğlu olarak gurur duyamadığım hatta işçiler adına üzüldüğüm eylemdir. zonguldak maden işçilerinin ne şartlarda çalıştıklarını, ne riskler aldıklarını, hatta bir çoğunun 40 yaşına gelmeden emekli olmak zorunda olduğunu bilirim. gerek babamın gerek benim o madenlere girmişliği de vardır. bu bağlamda memleketimin işçisi saygı duyulacak bir işçidir. ancak o gün yapılan grev tamamen ajitatif eylemden fazlası değildir. o dönemde aç olduğunu söyleyen işçi, memurdan fazla almaktadır. zaten yapılan grevin de açlıkla bir alakası yoktur. aksi takdirde kürkler, kollarında bileziklerle kadınların ne işi var o grevde? tepki tamamen turgut özal'a verilen bir tepkidir, ancak gösterilme şekli "açlık"tır.
    zaten sonrasında da işçi ile memurun arasındaki maaş farkı artmış, bir uçurum olmuş 3 kat fark olmuştur.
    ve bu olaydan sonra da tansu çiller hükümeti de gelir gelmez bu greve katılanları re'sen emekli etmiştir. işçilere üzüldüğüm nokta ise, sendika'nın kendi siyasi çıkarları için açık açık kullandığı, ki şemsi denizer'i zonguldaklılar iyi bilir, işçiler de bu yüzden işlerinden olmuştur.
hesabın var mı? giriş yap