• bundan 1-1,5 sene evvel diyabet hastası olan bi akrabamızın ayağı dizine kadar aniden şişip, morarmıştı. hastaneye yatırmışlar tabii. bikaç gün müşahade altında tutuldu. sonra ziyaretine gittik. gittiğimizde mekâna çok kesif bi hava hâkimdi. lâf arasında bacağın kesilme ihtimâli geçmiş.
    neyse biz oradayken bikaç doktor geldi. aralarında konuştular, sonra bacağın kesilmesine karar verdiler. sonra biri dedi hoca da görsün bi. profesörden bahsediyorlar. neyse adamı çağırdılar. ulan adam odadan içeri girdi, bacağa baktı ve "kesilir mi olm bu bacak? manyak mısınız? bu şu şu şu nedenle olmuştur. şöyle şöyle tedavi edeceksiniz." dedi ve odadan ayrıldı. bütün bunlar toplamda 30-37 saniye falan sürdü. ulan o an adamdaki karizmaya house bile erişemezdi yeminle... adam bi bakışta bi garibanın bacağını kurtardı. yoksa gidiyordu valla. hâlâ saygıyla anarız kendisini. ne ismini, ne cismini bile sormaya fırsat bulamamıştık. adam belki gayet otomatik bi biçimde işini yapıyordu fakat bizim için çok muazzam bi şeydi...
  • - doktor bey şurama sanki bıçak saplanıyor böyle..
    - orana bıçak saplanmış, sıradaki..
    - aaa..
  • bu karizma ileride yanlış tehşis koyulduğu öğrenilince yerle bir olur. ben de mutlu mutlu çıktığım doktor için bir ay sonra ilginç cümleler kurarken bulmuştum kendimi.
  • birçok doktorun ilk 30 saniyede koyduğu tek bir tanı olur genelde:

    (bkz: lupus)
  • otuz saniyede teşhisi koyuyorsa aynısı kaynında da vardır bence. şüphesiz tıbbi ve bilimsel açıklaması budur.
  • ilaç mümessillerinin en sevdiği doktor çeşididir.
  • (bkz: kolsuz agop)
    koyuyo aga adam.
  • çoğu doktor seni gördükten sonra 30 saniye içinde tanısını koyar zaten. senin tanıyı öğrenene kadar olan süre formalitedir.
  • 30 saniyede teşhis koyup bir de üstüne tedavi eden doktor kadar değil bence.

    küçüklüğümdeki bayramlarda trakya'nın bir kasabasında oturan dedeme giderdik. bir sene yine böyle oraya gitmiştik, bu esnada ağzımda 4 tane süt dişim salım salım sallanmaktadır. edirne'de oturan dişçi kuzenimin de oraya geleceği, gelmişken benim dişlere de bakabileceği küçük kulaklarıma çalınmakta, bu da beni korkutmaktadır... zaman geçmekte, istanbul'a dönüş saati yaklaşmakta, kuzenimin edirne'deki bayramlaşmaları bitirip hala gelememiş olması beni umutlandırmaktadır...

    en sonunda dönüşe geçtik, ben derin bir oh çektim ancak o da ne, yola çıktıktan az sonra karşı yönden kuzenimin arabası belirdi. yolda duruldu, bayramlaşıldı, ben ise arka koltukta gittikçe küçüldüm. annem kahretsin ki benim ağzımı kuzenime hatırlattı. biraz sonra ağzımın içinde bir el dolanıyordu. çat çat çat çat dört tane ses duydum, çok acıdı. kuzenim avucunu aç dedi ve dört tane dişimi elime verdi. küçümsenmiş, aşağılanmıştım. canımın acısından değil, bunlardan dolayı ağlıyordum bence. rahatlamış bir halde uykuya daldım.
hesabın var mı? giriş yap