• sene geçen sene değil arka sokak dizisinin oynamadığı yıllar.
    valide yine bana kız bulmuş.
    kız ilkokul 4 terk. sonrasında ortaokulu dışarıdan bitirmiş.
    neyse her görücüde olduğu gibi kızı et lokantasına götürdüm.
    atalarımızın bir sözü var.
    " et giren yere dert girmez " gerçi toplum bunu başka yerlere çekiyor ama neyse.
    kız serengetide ki erkek aslanların avlarının payına oturur gibi etin başına oturdu ve bana bakarak; ( bir yandan da etleri mideye löp löp indiriyor)

    - sen şimdi dümdüz memursun. ( söyleme tarzı/ s.kt.g.min düz memurusun/ tarzında)
    biz hani olur da evlensek balayı falan yaparız
    o da senin maaş ile değil takılardan artan para ile.
    sonrasında yazları tatile gitsek kesin akraba evlerinde kalırız. sende otellerde kalacak parayı ödeyecek göt yok.
    oysa ben 5. yıldızlı otellerde kalmak istiyorum. muza binmek istiyorum. açık büfeden sınırsız yemek alıp revaninin üzerine steak et koyup öyle yemek istiyorum.
    at istiyorum. ona binip yozgat sahillerinde özgürce koşturmak istiyorum. dip boyası gelmiş çakma sarışın saçlarım ve
    gri eşofman ile jeepe binip oğlum efe can ı kolejden almak istiyorum. bana bunların resmini çizebilir misin abidin? dedi.

    kadın öyle salvolar ile yüklendi ki karşısında ağanın karşısında duran maraba gibi kaldık.
    zaten bu kadınlar ile en çok maraba maraba. başkada diyalog kurulmaz ama işte hatır için gittik.

    sonrasında kadın, elektrikçinin yanında çalışan bir eleman ile evlendi.
    oğlu da devlet okuluna gidiyor. adı da muzaffer kamil.
    erkeğin dedesinin ismini vermişler.

    bu da böyle gereksiz bir anımdır.
  • "ayda 10 bin giderim var, 4 bin ne ki, zengin erkek arayan kızlar eqlesin" şeklinde şekil yapmaya çalışanları göstermiş başlıktır.

    4000 iyi paradır, istanbul'da yaşamıyorsanız.

    anadolu'nun herhangi bir kentinde 4 sen, 2-3 de eşin alsa 6-7 yapar ki;
    kötü diyeni uçan spagetti canavarı çarpar.
  • ben 4 bin tl maaş alayım da isterseniz arkadaş bile olmayın benle.
  • bugün de ekşi sözlüğe hoşgeldiniz. işbu başlıkta hicbir siki beğenmeyen açgözlü ve paragöz insanların sicmigini okuyacaksınız. iyi günler dileriz.
  • kesinlikle evlenmeyeceğim kişidir. zaten adam adama niye evlenelim. en fazla bira iceriz, playstation falan.
  • para konusunun son derece göreceli bir kavram olduğunu anlamamakta ısrarcıyız. 4000 liraya "servet" muamelesi yapan da var (bu normal), "cebimin harçlığı bile daha fazla" diyen de (bu da normal).

    1000 lirayı günde 10 saatlik mesai ile kazanıyorsanız bir ayda, bunun değeri ile dedenizden kalan bir dükkanın kirasından size her ay verilen 1000 liranın değeri aynı mıdır?

    cebindeki parayı her gün dışarıda yiyerek-içerek harcayan, en güzel yerlerde tatile giderek tüketen de var, aynı gelirin sahibi olup "ev/araba alacağım" motivasyonuyla zaruri ihtiyaçlar dışında tek kuruş harcamayan, yıllarca tatile gitmeyen de var. bu iki insanın geliri aynı olsa bile yaşam kalite ve konforları farklı; herkesin kişisel tercihi ayrı sonuçta. kimsenin "neden tüm paranı harcıyorsun?" diye eleştirme hakkı olmadığı gibi, "niye tüm paranı biriktiriyorsun mezara mı götüreceksin?" deme hakkı da yok.

    ama şu konuda tercih hakkınız var: eğer karşınızdaki insanın sizin yaşam alışkanlıklarınıza uymayacağını düşünüyorsanız (parası az/çok olduğu için değil, o parayı harcama yöntem ve tercihleri için), onunla evlenmezsiniz, olur-biter.
  • abicim nasıl adamlarla evleniyorsunuz siz? ayda 4000 ne zamandan beri züğürt maaşı oldu? 30 yaşında neden 4000 almak trajedi? iki kişi de çalışıyorsa türkiye standardlarında hiç eziklenecek bir maaş değildir 4000. iyi bir üniversite mezunları için 30 yaşında gayet rastlanabilir bir maaştır hatta...
  • son zamanlarda düşünüyorum. eğer bir erkek çalışan bir kadınla evlenmek istiyorsa, bir kadın da çalışan bir erkekle evlenmek isteyebilir. en doğal hakkı. bu konuya açıklık getirdiğimize göre asıl konuya geçebilirim.

    son zamanlarda kadın erkek ilişkileri üzerine düşünüyorum. ataerkil toplumda erkeğin de mağdur olduğunu anlayabilmem biraz zamanımı aldı; ama fark ettikten sonra erkeklerin toplumda nasıl ezildiklerini daha çok fark eder oldum. bu başlık, troll de olabilir ama, bunun en güzel örneği. kadınların çoğu hala iş gücüne erkekler kadar katılım sağlamıyor. bunun nedenlerine girmeyeceğim; ama iş gücüne katılımı en çok sağlaması beklenen erkeklerin sırtına bu beklenti yüzünden çok büyük bir yük biniyor. yalnızca iş gücüne katılması da yetmiyor. aynı zamanda iyi bir işte, iyi bir statüde, iyi bir maaşla çalışması bekleniyor. böyle bir şey kadınlardan beklenmiyor. kadınlardan çalışmaları bile beklenmiyor. ben bir kadın olarak doğdum. kadınlığımı kazanmadım. o bana doğuştan verilmişti; ama durum erkekler için aynı değil. erkekler erkekliklerini kazanıyorlar. kazanmak zorundalar. kadınlık çoğunlukla doğurganlıkla ve annelikle ilişkilendirildiği için yitirilmesi daha zor. oysa erkeklik için aynı şeyi söyleyemiyorum. erkeklik "kazanılması gereken" bir statü. erkek cinsel organlarıyla doğmuş olmak yetmiyor. güçlü ve rekabetçi olmak, gerektiğinde kavgaya girebilmek, statü sahibi olmak, özgüvenli olmak, çok para kazanmak gerekiyor. erkek istediğini giyemiyor, istediği gibi konuşamıyor, duygularını belli edemiyor, bırakıp gidemiyor. kadın cinsel organları kadın olmaya yeterken, erkek cinsel organları erkek olmaya yetmiyor. kültürel beklentileri de karşılamak gerekiyor. söz gelimi, bir çocuk doğurmak kadın olmanın tamamlanması için yeterliyken erkek olmanın tamamlanması bitmiyor. hatta bir ömür sürüyor. oku; askere git; iş bul; evlen; çocuk sahibi ol; ailene bak ve tüm ömrünü onlara ada diye giden bir zincir var. kadın içinse evlen; çocuk sahibi ol; ailene bak şeklinde ilerliyor bu zincir. toplum kadından hiçbir şey beklemiyor; erkekten de çok şey bekliyor. büyük bir dengesizlik söz konusu. e böylesi bir dengesizlik içinde de iki taraf da mağdur oluyor. ataerkil bir toplumda erkekler de kadınlar gibi, hatta kadınlar kadar mağdur oluyorlar.

    tüm bunları fark ettikten sonra kendimle şunun tartışmasını yaptım: ben çalışan bir kadın olarak çalışan bir erkekle evlenmeyi elbette isterim. ben çalışan, üreten ve yaşama karışan insanlara büyük saygı duyuyorum ve mümkünse her insanın çalışmasından yanayım; ama olur da koşullar evleneceğim erkeğin evde kalması, çalışamaması yönünde gelişirse ona ben neden bakmayayım? yine belirtmeliyim ki ben herhangi bir insanın çalışacak koşulları varsa evde oturmasına anlam veremiyorum. benim için bunun kadını erkeği yok; ama olur da koşullar erkeğin evde kalması, kadının çıkıp çalışmasını gerektiriyorsa bu da gayet olağan bir durum. öyle algılamalıyız. kendi adıma, içselleştirdiğim o kalıpyargıların ve cinsiyetçiliğin tamamından kurtulduğumu söyleyemem. hala düşünüp taşınma evresindeyim. kafamda bir şeyleri oturtmaya çalışıyorum.
  • abicim asgari ücretle aile geçindirenler var ama 4-5 bin tl parayı çok görmeyi bırakın. 10 yılda ev 3 yılda araba aldığın sürece düşüktür o para.
  • 5 senedir aynı firmada mühendis olarak çalışıyorum ve buna yakın bir maaş alıyorum. daha iyi üniversite mezunu arkadaşlarımın bir kısmının işi yok, bir kısmı 4000 altı maaşla çalışıyor. siz hangi dünyada yaşıyorsunuz merak ediyorum.

    çalıştığım firmanın 2 mühendisinden biriyim. onun dışında kadrolu çalışan 15 kişiden maaşı en yüksek olan 2400 tl alıyor. asgari ücretten başlayıp 2400'e kadar geliyor maaşlar.

    şimdi sizin buraya yazdıklarınızı bu insanlar da okuyorlar. bu arkadaşlardan üçünün sözlük yazarı olduğunu biliyorum. yani bizim şirketten katılım böyle. peki bu başlıklara 10 bin alıyorum, masrafım 5000 diye yardıranlar kimler? benim etrafımda firma sahipleri ve senelerini mühendisliğe vermiş abilerimiz dışında pek böyle insanlar yok. bu rakamları alanlar azınlık, 4000 alabilen de azınlık sayılır.

    normali anormal diye millete kaktırmayın olum, 1400'e köle gibi haftada 60 saat çalışanları düşünün. şunları yazarken üç kuruşa göçük altında kalan madencileri düşünün. yazdıklarınızı okuyan fakir çocukları düşünün. düşün ki günlük 60 liraya amelelik yapan birinin kızı da okuyor bunları.
hesabın var mı? giriş yap