• ağustos ayında olmaktır.

    bildiğiniz dünyanın yok olmaya başladığını görmektir.

    etraftaki acayip tavırlı insanların nereden çıktığını anlamaya çalışmak, söylemesenizde, "bizim zamanımızda böyle tipler yoktu" diye düşünmektir.

    bilinçaltınızda ölümsüz sandığınız insanların tek tek öldüğünü görmektir.

    amca / teyze diye hitapların çoğalmaya başladığı yaştır.

    çocukluğunuzdan beri duyduğunuz, okuduğunuz, "x e çare bulundu, insanlar 150 yaşına kadar yaşayacak, 2015 te uçan arabalar" vs. nin bullshit olduğunu anlamak istemesenizde iyice anlamaktır.

    en kötüsü, insanların hatta akrabalarınızın sandığınız gibi olmadığını anlamak olacaktır. göründüğü gibi olmayan sevgililer, içten pazarlıklı dostlar ı fark ettiğiniz ya da daha erken uyandıysanız, o anıların sızısının arttığı yaştır.

    bir zamanlar "ölümden korkmuyorum" dediğinizi hatırlayarak acı acı tebessüm ettiğiniz yaştır aynı zamanda.

    en olumlu yönü şudur; artık iyi-kötü insan farkını daha iyi anlayabilirsiniz. bu özelliğiniz gittikçe gelişecektir. az sayıdaki iyi insanlarla, uzun bir ömür sürmeye çalışma zamanıdır.
  • 40 tam tamına 40, nasıl, ne kadar çabuk geçti seneler. halbuki her şey, tüm yaşadıklarım daha dünmüş gibi aklımda. annemin 3. doğumgünümde aldığı suluboya kutusundaki renkler gibi canlı. ilkokulda ilk günüm, ağlayan çocukları sıralarına bağlamakla tehdit eden öğretmene duyduğum nefret, yıllar geçtikçe o öğretmeni nefretle değil acımayla hatırlamam, ortaokulda ilk günüm, bütün öğrencilerin sözleşmiş gibi öğretmenlere "hocam" diye hitap etmeye başlamasıyla bocalamam, şaşkınlığım, adını kimseye söylemediğim o ilk yürek çarpıntım, lise, "resmen" genç olmanın verdiği sevinç, üniversite, deli gibi kaynak kitap aramak, o'nu ilk görüşüm... giyemediğim o gelinlik, ilk evimiz, bomboş kocaman salondaki ufacık siyah-beyaz televizyondan seyrettiğimiz savaş, çalışmaya başlamam, 30 yaşımdan sonra tüm benliğimi kaplayan anne olma isteği, o ekranda gördüğüm minicik kalp atışı, oğlumun doğumu, bebekliği...
    kaybettiklerim, kazandıklarım, bana öğretilenler, öğrendiklerim, öğrettiklerim.
    delice bir koşuşturmayla geçen seneler, her yeni yılın bir öncekinden hızlı akması.
    küçük mutluluklar, büyük hüzünler, zamanın acısını tatlılaştırdığı geçmişim.
  • ekşi sözlük standartlarına göre pinpon ihtiyarlıkla eşittir.

    40 yaşındayım. bana sorarsanız kendini yaşlı veya yaşlanmış hissetmiyorum. 20 veya 30 yaşındakilerden farklı değilim. tek değişiklik eskisi gibi herşeyi bildiğimi zannedip, ukelalık yapmamam, herşeye atlamamam.
  • derler ki, erkek adam 40 yasina kadar bedenindeki tek organin “penis” oldugu sanisi ile yasar; 40 yas ve sonrasinda ise, yaslanma emarelerinin bas gostermesi ile birlikte, yakalanmaya basladigi hastaliklarin sonucunda vucudunda baska organlarin da oldugunu farkeder. dur bakalim hele, once bir varalim menzile.
  • her ne kadar tam olarak 40 olmasam da dolu dolu 39 olup gün almaya başladığım için kendimi alıştırıyorum artık 40 yaşında olmaya.

    bugün bir an kafama dank etti de düşündüm, epi topu 30 yıllık ömrüm kalmış. otuz yıl, sadece otuz. ha allah bilir elbette belki bu cümleleri tamamlayamadan da ölürüm ya da 90'lara kadar yaşarım ama ortalama kaliteli bir hayata bakınca en çok 70; hadi ite kaka 80'e kadar gidiyor ama neticede ortalama konforlu yaşanacak yaş 70 yaş dolayları şu an için.

    büyük bir kısmını travmalarımı atlatmakla geçirdiğim, bir birey olarak ayakta kalma mücadelesi verdiğim, geçmiş hesaplarımı ancak ve ancak kapayabildiğim(ki hâlâ hepsi kapanmadı); çok büyük bir oranı bomboş geçmiş hayatımın değerlendirebileceğim tek kısmından sadece otuz yıl kalmış.

    delirmeden, yalnızlığı katmerlemeden, mümkün olduğunca sağlıklı geçirmek zorunda olduğum otuz yıl.

    daha dün nöbet yerinden nizamiye kapısını gözetleyip "bu askerlik bitecek mi?*diye düşünmemin üzerinden 11 yıl geçmiş. 20'lerde "ohoo 40'a daha çok var yea" diye coşarken hangi ara geçti bu kadar zaman? ne yaptım elle tutulur?

    geçen yaz, krediyle almak üzere dere tepe ev aradığım zaman geldi aklıma. otuz yıllık ömürden bir on yılı da krediye harcayıp "harcamalara dikkat ederek" geçirilecek zamanları düşündüm. neden?ne için? kimin için? cevap yok...

    güzel bir şey kırk yaşında olmak. ailemi yavaş yavaş affetmeye başladığım, onlarla ilişkilerimi düzelttiğim, bugün olup yarın olmayacağımızı daha bir kavradığım, insanları değiştirmeye çalışmanın ne boş bir gayret olduğunu anladığım, kalp kırmanın, hırsların esiri olmanın ne salakça bir şey olduğunu öğrendiğim yaş oldu.

    inançlı biriyim, kaderciyimdir de. bu nedenle kalan ömüre takılmıyorum, sadece boş geçmiş ve belki de geçecek günlere takılıyorum. hayat akıyor ve bazen öylece bakakalıyoruz.

    keşke yaptığımız hataları temize çekebileceğimiz ikinci bir hayatımız olsaydı...
  • gelmesi çok uzak ihtimal bir yaşken, şimdi içinde yaşıyorum...çok güzel bir yaş...heyecan da var, mutluluk ta...öfke de var, dinginlikte...akıl da var, duygusallık ta...hırs da var, akışına bırakmak ta...aklı başında, cool bir yaş...gelmeye çekinmeyin, güzel şeyler biriktire biriktire gelin, hazine bulacaksınız, sandığınızda epey bir yer bırakın...
  • gençliğin ihtiyarlığı, ihtiyarlığın gençliğidir. genç bir ihtiyar olmayı mı tercih etsek, ihtiyar bir genç olmayı mı?
  • gençliğin sonu, yaşlılığın gençliği. akşam bitik durumda yatıp, sabah küllerimden yeniden doğuyorum.

    güzel bir yaş. zaman bize yetişsin. 90’ları da yaşadık, daha ne olsun.
  • 30 lu yaşlara adım atmaktan daha kolaydır 40 yaşında olmak. gençliğin enerjisi ve şiddeti hala korunduğundan otuza adım atarken, etkileri sarsıcı, sarsılmanın şiddeti ölçüsünde de yıkıcı oluyor. oysa 40 öyle değil sanki; yaşla ve yaşlanmayla ilgilenmiyor insan fazlaca, kendinden, nasıl göründüğünden ve ne olduğundan daha emin, daha huzurlu oluyor sanki.
    biraz hüzünlü ama güleryüzlü ve huzurlu kırk yaşında olmak!
    çoğu kavgayı, gelgitleri, çalkantıları arkasında bırakmış olmak.
    sağlık için biraz daha fazla endişelenmek aynı zamanda.
    ilginç biçimde içim ısındı bu yaşa. oysa yaşlanmaktan çok korktum hep.
    kaçınılmaz olduğunu anlamak belki o değişen 4 olan rakamla birlikte yaşlanmanın.
    belki de anlamak, yaşlanmak diye birşeyin olmadığını!
  • hiç de güzel bir şey değildir, gittikçe götüme benziyorum.
hesabın var mı? giriş yap