şükela:  tümü | bugün sorunsallar (4)
6583 entry daha
  • 7 yılda dolmayan kapıçam mezarlığını, 7 günde dolduran bir deprem. bu ise sadece kahramanmaraş'ta hayatını kaybedenlerden oluşuyorken, diğer illeri hesaba kattığınızda ortaya çıkan tablo artık hayal gücümüzün dahi ötesine geçmiş bulunacaktır. yakınlarımın büyük bölümünü kaybettiğim, havsalamın halen almakta zorlandığı depremin etkilerini uzun süre yaşayacak olsam dahi, avazım çıktığı kadar bağırmaya devam etmeye ve ilk kez saf bir nefretin kalbimden fışkırarak dilime, eylemlerime vurduğunu hissederek gözbebeklerimin irileştiğini, her an saldırmaya hazır halde durduğumu fark ederek bu hayatta ayakta kalma adına tek motivasyon kaynağımın nefret olduğunu öğrenmiş bulunuyorum.

    depremi özetleyen en iyi videolardan birisi. sözlük yazarı arkadaşımızın babasının okuduğu kendi şiiri.

    (bkz: 300 bin gsm abonesinin sinyal almaması)

    erdoğan: kullanılamaz bina sayısı 298 bin

    hatay milletvekili suzan şahin'in konuşması

    tülay hatimoğulları: hiçbiriniz yoktunuz

    depremzedeler: bizi kaderimizie terk ettiniz lan!

    sayısız video bulabilir, rezaletleri burada tek tek sıralayabilirsiniz. izleyiniz ki, o acıyı tekrar hissedip öfkeleniniz. paylaşın ki unutulmasın! susmayınız ki artık ölmeyelim! donarak ölen bebeklerin sesleri olunuz en azından!

    siyasi rant ve liyakatsizliğin değişmiş rejimle birlikte kurumların işleyişini bozmasının tezahürü ufunet ve küçük bir zümrenin çıkarlarını gözetmek oldu. daha gönençli yaşamak ve öykünmeci bir ülke olmaktan çıkma adına gösterilmesi elzem olan dirayetin istikrarla harmonisi hem toplum olarak zenginleşmemize neden olurdu; hem de başkalarının fakirliği adına zenginleşmenin önünde işleyen kurumları ve bilinçlenen toplumuyla bir set oluştururdu. maalesef bunların gerçekleşeceğine dair zerre ümidim yok.

    babam da fakirlik içerisinde büyümüştü, dedem de. daha fazlasını görmemiş ve mütemadiyen şükretmek zorunda bırakılmış bu insanlar başını sokacak ev bulduklarında kendilerini şanslı hissedecek duruma düşmüşken, kendilerine akması gereken gelir kalemlerini sorgulayacak demokratik bilince sahip olmayışlarından da dolayı eylemlerini meşrulaştırmaları toplu felaketler karşısında ağır bedel ödemelerine/ödememize yol açtı.

    ben yatağımda uyurken ertesi gün şehrimin ve sevdiklerimin yok oluşuna mukabil iki gün boyunca kaderine terk edilmiş şehrin kurbanlarına bu durumda yüklenmenin acımasızca olduğu kanaatindeyim. siyasi rantın ve bunun farkında olarak veya olmayarak, gönüllü veya gönülsüz parçası olmuş herkesin bunda payı olduğunu da asla yadsımıyorum.

    milyonlarca çocuğun aç yatağa girmek zorunda kaldığı bir ülkede, yaşanan son felaketler sıkıntıların daha da ağırlaşmasıyla vuku buldu. para kazanılır, mal edinilir; ama hayatın tekrarı, ölümün telafisi yoktur. insanlar daha müreffeh yaşamak isteyebilirler; ama bunu çalışarak ve üreterek yapmakla, kestirme yollarla, daha kaba tabirle hırsızlıkla iktisap etmek bambaşka şeylerdir. küçük bir azınlığın zenginliğine kurban olmak pek hazmedilebilir şeyler değildir.

    bu yaşananlar kiminde tssb'ye kiminde travma sonrası büyümeye (post-traumatic growth) neden olacaktır; ama türkiye'nin geleceği her zamanki gibi hep parlak olacak ve hep parlak kalacaktır. o parlak gelecek hiç gelmeyecektir. sorumluluk almakla suçu üstlenmek farklı şeyler olsa dahi, kimsenin sorumluluk almadığı ülkede olabilecek en basit/minimal yaşam sürdüren insanların ne kabahati var bilmiyorum. coğrafyanın kader olması mı, dış koşullar üzerinde sandığımızdan çok daha az kontrole sahip oluşumuz mu, yoksa önlenebilir hastalıklardan farksız bu beklenen felaketlere yönelik konuşan her dili kesenler mi, yahut konuşmaya korkanlar mı yaşadıklarımızın mümessili bilmiyorum. bildiğim tek şey, aldığım nefesten gerisinin önemsiz olduğu, insan hayatının söz konusu olduğu yerde geri kalan her şeyin önemini kaybettiği ve bu ülkede insan hayatından ucuz bir şeyin olmadığıdır.

    bu ülkede çocuklar ve gençler için bir gelecek yok. gönül bağımın dahi kalmadığı ülkemden(!) kaçan nitelikli kişilerin veya imkanı olanların kervanına katılmak mı yoksa ses geçirmez bir hücrede yanmaya değmez ülke için anlamsız bir istatistikten ibaret olmak mı gerekir bilmiyorum. protesto etsem kaç kişi yanımda durur? edenlerin kaç kişi yanında durdu? bu kez bir şeyler değişir mi? değişmesi için sen neden bağırmıyorsun? ne zaman konuşacaksınız?

    sağlıklıyken hastalıktan, tokken açlıktan konuşmanın kolaylığı sanırım çoğu kişi için artık bitti. ben bunları yaşadım diye bunlarla aptalca övünerek tecrübe olarak bunları tavsif ve telakki etmek yerine, bizlere bunlar neden yaşatıldı diye hesap sorma taraftarı olmaya devam edeceğim. kısa yaşantım boyunca nefretin yıkıcılığını, affetmenin zihni gereksiz yükten azade edeceğini öğrenmişken; şu anda tek motivasyonumun ve hissimin katıksız nefret oluşunu nasıl açıklayabilirim bilmiyorum. hem de ölesiye katıksız bir nefret hissediyorum!..

    hepimize yetecek kadar ne kolluk gücü ne kelepçe ne hapishane var. susarsan ölürsün! sustun ve öldün! ismini hatırlamadığım bir kitapta kendileri için mücadele eden adamı kurşunlayanlara karşı haykıran ses şunları söylüyordu: ''sizin için ölüyorum ahmaklar!''

    sustun öldün, susturdun hem öldün hem öldürdün! mütevazi yaşamı dahi çok gördün! aferin türkiyem.

    çocukluk arkadaşlarım, lise arkadaşlarım, akrabalarım, hocalarım, selamlaştıklarım, doğup büyüdüğüm şehrimdeki insanlar öldü. diskur çekmek ne işe yarar bilmem; ama bu durumu protesto ederim ve ediyorum.

    hislerimi daha nazik şekilde nasıl ifade edebilirdim bilmiyorum. scent of a woman filminin sonlarında, ''ama dünyadaki en kötü görüntü ampüte edilmiş ruhtur. onun için protez yoktur'' diyen al pacino aklıma geliyor sadece. adaleti tesis etmenin yolu, yaşanması muhtemel şeyleri önleyerek mümkünken, olan olduktan sonra tek yürek türkiye demenin pek anlamı yok. ''tek yürek türkiye'' demek ampüte edilmiş ruha protez takmaktan farksızdı... üzgünüm, olan olduktan sonra üzgün olmanın beş paralık değeri olmasa dahi...

    edit: halen açıkta ve aç insanlar var ve sayıları az değil. lütfen hassasiyet gösterelim. gıda, ilaç ve temel hijyen ürünleri şimdilik iktifa eder kanaatindeyim. neticesinde kimi yardımlar suistimal edilebilir. yardım etmeye devam edelim.
  • depremin 2. günü hatay antakya'ya ulaştık. orda yaşanılanları gördükten sonra hayata farklı bakmaya başladım, her şey daha basit görünür hale geldi.

    ben gördüklerim, yaşadıklarım dolayısıyla o kadar şey yazmak isterken, o afeti yaşayanların hissettiklerini, anlatacaklarını düşünemiyorum bile.

    aklımın almadığı tek bir şey var, o da; deprem bölgelerindeki yıkımları, yitip giden canları gördükten sonra insanların hala nasıl kötü bireyler olduğu, kötü düşüncelere sahip olduğudur. sanırım bu kişiler insanlığını kaybetmişler ve bir daha insan olamayacaklar.
  • unutuldu gitti. yine gündelik sikik dertlerimize döndük.
  • liyakatsiz idarecilerin paranoyaları ve kifayetsizlikleri sebebiyle binlerce insanın enkaz altında günlerce can çekişerek öldüğü doğal âfet.

    temel gıda, ilaç, hijyenik ürünler ve mevsimlik kıyafet ihtiyacı halen devam ediyor.

    yüzbinlerce insan hâlâ tuvalet, duş gibi en temel ihtiyaçlarını hijyenik koşullardan yoksun.

    aynı ülke, şu an 10 milyondan fazla sığınmacı ve kaçaği yedirip içiriyor.

    akıl alır gibi değil.
  • akşam vakti kahramanmaraş'ta gezerken hiç bir evin ışığının yanmadığını farkettim. tüylerim diken diken oldu. koca bir hayalet şehirdeyiz ve insanlar hala sokaklarda yatıyor.

    buradaki insanların psikolojisi hiç iyi değil. herkesin maddi manevi çok büyük kayıpları var. herkes çok büyük acılar yaşamış ve bunları birebir bu insanlardan dinleyince acının boyutu daha iyi anlaşılıyor.
  • "unutuyoruz.", "normale döndük." diyerek kendimize haksızlık ettiğimiz etkileri asla silinemeyecek deprem. depremden doğrudan etkilenmeyenler tarafından dünyanın her yerinde normale dönülür, daha doğrusu insan doğası böyledir. dönülmek zorundadır. annen ölür mesela, ikinci gün bile ilk öğrendiğin zamanki gibi üzülmezsin. bu böyledir. insan doğası hep normale dönmek ister, insanların depremin ilk zamanları gibi 7/24 deprem konuşmasını bekleyemezsiniz. buna eyvallah.

    tamam meral teyze ittifaktan çıktı tekrar girdi, cumhurbaşkanı adayı ali'ydi, veli'ydi tartışılsın, ali koç dursun özbek'i ekranlarda karşısına çıkmaya davet etsin, ne bileyim eften püften konular yine gündemde olsun.

    ancaaak eğer insanlığımızı, vicdanımızı kaybetmemişsek o gündemde tuttuğumuz (bana göre gereksiz) konuların yanında, bir gün olsun (belki bir an olsun) "acaba depremzedeler için ne yapabilirim?", "herkesin çadırı var mı?", "yiyecek yemeği var mı?" gibi soruları kendimize sormalıyız. en azından buraya gelip bir tane giri yazmalıyız. elbette bu soruların asıl sorumluları yetkililer lakin insanlık kendine buna benzer soruları sormayı gerektirir.
  • onder ozen yapilan arastirmaya gore turk halkinin toplumsal hafizasi 3 hafta demisti cok ilgi cekici bulmustum, dikkat ettim harbiden 3. hafta biterken deprem iyice gundemden dustu, deprem haberleri yerini birbirini yiyen spor kuluplerine ve secimlere birakti.

    yok efendim normalmis hayatin akisi boyleymis bilmemneymis, ona bakarsan normal hayatin akisinda 50bin kisinin oldugu, devlet'in kendi sehrine 3. gun ulasabildigi bir ortamda toplu istifalar olur, burada tek bir kisi istifa etti su ana kadar o da insanlar istifa diye bagirdigi icin kulup uyeliginden cikti.

    ali sunal'in da anlattigi gibi bizim normalimiz anormal, o normale bu kadar cabuk donmenin hic normal bir tarafi yok.
  • bu sınırlar içersinde şansa yaşadığımızı bize gösteren afet. bunu hala aklımdan atamıyorum.
  • sevdiği insanlardan, evinden olan vatandaşın kaderine terk edildiği afet olmuştur. yeni rant alanları açıldı diye seviniyor adamlar hatta.
  • insanların gidecek bir yeri olmadığı için mecburen evlerine giriyorlar. çadır deseniz onlar da toplatılıyor. herhangi orta ölçekli depremde can kayıpları yine olacaktır.

    buna kader diyemezsiniz.
18 entry daha
hesabın var mı? giriş yap