• hala elim ayağım titriyor sözlük, şimdi kendimi eve zor attım.

    dün sabah yaşadığım rezaletin * şokunu henüz atlatamamışken bu sabah yeni bir rezalete daha uyandım.

    mahallemizdeki ekmek fırınının bu sabah da cenaze dolayısıyla kapalı olduğunu görünce ekmek alabileceğim bir yer bulmak üzere bu kez üst sokağa yöneldim. az yürüdükten sonra burnuma mis gibi bir pide ve tatlış mı tatlış bir yanık odun kokusu geldi. koku, daha önce farklı yerlerde defalarca gördüğüm, adını çokça duyduğum, herkesçe bilinen bir restoran zinciri olan kardeşler pide salonu’ndan gelmekteydi. “ımmm.. ne kadar da samimi ve sıcak bir ortam. pideleri de harika olsa gerek..” diye içimden geçirerek yürümeye devam ettim. kapıya yaklaştığımda 10-12 yaşlarında bir çocuğun kaldırıma açılan depo kapağından kafasını çıkardığını görünce şoka uğradım. isten kapkara olmuş yüzünün ortasında adeta gökyüzünden bir parça, bir çift yıldız gibi parıldayan masmavi gözleriyle gözlerimi deşiyor ve izlediğim tüm italyan yeni gerçekçilik filmleri kendi içinde yeni anlamlar kazanıyordu.

    evet arkadaşlar, o hepimizin bildiği, koskoca, ünlü restoran zinciri göz göre göre çocuk işçi çalıştırıyordu ve ben pazar günü ekmek almaya giderken zamansız, yerli yersiz ama haklı olarak delirmiş bir don kişot gibi hissediyordum.

    içeri girip selam verdim ve acilen bir yetkiliyle görüşmek istediğimi belirterek girişteki ilk masaya oturdum. masadaki tuzluk yağ içindeydi, acı biber turşusunun içinde maşa bile yoktu ama gözüm hiçbir şeyi görmüyordu. hayatımda ilk kez bir çocuk için gerçekten bir şey yapabilecek olmanın verdiği o muhteşem his beynimin her yerine hücum ediyordu ve üzerimde her ne kadar kahverengi çizgili krem pijamalarımla babaanne sütlü kahvesi yeleğim olsa da olayın ciddiyetini kavrayacaklarına inanıyordum sözlük.

    neyse.. harla yanan fırının önündeki elemanlar bir anda dönüp anlamsız anlamsız yüzüme baktılar. o sırada radyoda neşet ertaş’ın bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm türküsünün çaldığını fark edince iyice gaza geldim, yumruğumu masaya vurdum ve “kim ulan bu işletmenin müdürü?” diye yüksek sesle bağırdım. bilenler bilirdi; sikerdim, affetmezdim. zaten o andan sonra pide falan umrumda değildi açıkçası. benim o zayıf, o çelimsiz bedenim adeta bir devrim neferine dönüşmüştü artık. ve yine bilenler bilirdi ki taşradaki kızıl devrim kıvılcımları nice başkent saraylarını saran yangınlara dönüşebilirdi.

    birkaç saniye sonra mutfağa açıldığını düşündüğüm yeşil ama yağdan kararmış muşambanın arkasından kolları alabildiğine kıllı, atletinin üstüne iş önlüğü demeye bin şahit bir şey giymiş, elleri bileklerine kadar kıyma harcı lekesi olan biri çıkıp geldi ve “nöğluyooor lağn amuniyim?” diyerek önce fırının önündeki iki elemana, sonra da bana baktı. gözleri kan çanağı gibiydi. aslına bakarsanız adamın çıkıp geldiği ana kadar psikolojik üstünlük bendeydi ama onu öyle görünce içimi yumuşak bir his kapladı, biraz demokrasi ve insan haklarına, biraz da diğer iki elemanın insafına sığındım ve “beyefendi buradaki yetkili siz misiniz?” diye sordum. “benim, noolacağıdııı?” diye cevap verdi. istifimi hiç bozmadan “çocuk işçi çalıştırmaya utanmıyor musunuz? sizi hem kardeşler pide salonları a.ş.’ye hem de şu an adı aklıma gelmeyen ilgili bakanlığa şikayet edeceğim.” dedim. kelimeler seri bir şekilde ağzımdan dökülmüştü. bir ara duvardaki takvimde yazan ayete gözüm takıldı ve hemen peşine onu da ekledim; “ve ayrıca..” dedim, “kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, boş arzularına uymuş ve işi hep aşırılık olmuş kimselere boyun eğme. (kehf/28)”
    çok kısa ve anlamsız bir sessizliğin ardından adam “zabbah zabbah belağını mı arrıyoğn lanğ ammına goduğğğuu..” diyerek fırın küreğine doğru hamle yapınca koşarak dükkandan çıktım. arkama bile bakmadan koşarak eve geldim. bu rezil durumu önce sizlerle, ardından da ilgili kuruluşun şikayet hattıyla paylaşmaya karar verdim.

    aranızda hayvanat bahçesi çalışanı veya vahşi doğa uzmanı arkadaşlar varsa bu dallama pideciye karşı “yasalar çerçevesinde” neler yapabileceğim hususunda ayrıca aydınlatsınlar lütfen.

    herkese iyi linçler.
  • umarım kopyala yapıştır yapmışsındır... ben okumaya üşendim şahsen..
  • benden sonra yazan şöyle böyledir.
  • giriş gelişme güzel fakat sonuç hayal kırıklığı maalesef... en azından starbuckstan adam toplayıp pidecinin önünde oturma eylemi yapabilirdiniz..
  • ciddi ciddi sonuna kadar okudum. hikaye işte çok fazla birşey dememek lazım. daha hikayenin en başında cenazeden dolayı fırının kapalı olması, durumun farazi olduğuna dair ipucu veriyor.
  • lan saat 07:30 ve ben yataktan küfür ederek kalktım. ayrıca azmine ve yaratıcılığına şey yapayım.
  • karadeniz bölgesi bayilerinden birinin yanında çay ocağı işleten bir yazar şimdi mesaj attı. işler durma noktasına gelmiş. kimse pide yemediği için çay da söylemiyorlarmış. destek olmak isteyen arkadaşlar için iban numarasını paylaşıyorum.

    tr012345678910111213141516.

    t: yoğun gündem içinde kaybolan mühim olay.

    e: iban düzeltildi.
  • "ben şimdi ekşi ye bi başlık açayım da, hepinizi rezil edeyim" mentaliteli bi başlığı andırıyor
hesabın var mı? giriş yap