• bu başlık altına yazılanları okuduğumda şaşırdığım belediyeyi suçlamayın diyen insanlar. kardeşim herkes gecikmiş, evine geceyarısı hala ulaşamayanlar mı dersin, otelde kalanlar mı.. kar tipi altında binlerce insan saatlerce yol yürümüş. olacağını bile bile bu olan biten karşısında özür dilemesi gereken, yetecek ölçüde hazırlık yapması, yolları vakitlice tuzlaması gereken belediyeden başka hangi kurum olabilir? imkanlarımız kısıtlıydı der, bütçemiz elvermedi, aracımız yoktu, tuzumuz azdı der, yapamadık der, birşey der, fakiriz işte ne yapalım der, özür diler, şunları yapıyoruz der, şunları düzelteceğiz, yapacağız, edeceğiz der, tamam dersin. günü zehir olmuş adam tepki veriyor, sus belediyeyi suçlama diyorsun. bu nasıl bir propaganda, nasıl bir hırs ki belediyeyi değil azap çekmiş insanları suçlayacak kadar burnun büyük, duruşun böyle kibirli. tabii ki tepki verecek, neden bu oldu diyecek, ne yapılacağını öğrenmek isteyecek insan gibi yaşamak isteyen. insan gibi hesap sorana sus dersen köpek gibi yaşar gideriz hepimiz. bu duruş, bu kibir, hergün yüzüne baktığın bu insanlara duyduğun bu kin, öfke de topluca hepimizin geleceğinin içine eder.

    edit: belediyenin web sitesinden alıntı: büyükşehir belediyesi kar yağışına karşı her türlü önlemi aldı. büyükşehir belediye yetkilileri : “başkentte kar yağışı nedeniyle ana arter ve caddelerde kapalı yolumuz yok”. en güncel duyuru da şu: "başkent’te romantizm rüzgarı…". oy dereler oy, gören istanbullunun ankara'ya taşınası gelir.

    edit: kabak lastiklerle karlı yola çıkan insanlar, çok acil bir durum sözkonusu değilse, aptaldır; buna kimse itiraz etmez. ama belediyenin siz de kabak lastiklerle yola çıkmayın demeye hakkı yok, çünkü arabası olmayan, toplu taşıma araçlarını kullanan insanların ulaşımını sağlamak, yetersiz özel araçlarıyla yola çıkmış insanlara rağmen, belediyenin görevidir. bu aptallar yüzünden siz de yolda kaldınız işte diyemez belediye, o ulaşımı sağlamak üzere hizmet verir; sağlayamazsa bu hizmeti yerine getirememiş olur. ha bu hizmet de belediyenin değil deniyorsa biz ona katmerli aptallık diyoruz, ona yapacak birşey yok.
  • ben merak etmekteyim o tuzlar nereye dökülmüş. tandoğan meydanından ankara garına yarım saatte inebilmiş ben merak ediyorum. tabi bunun yanında sadece belediye laf saymak istemiyorum, sayın ankaralılar kabak lastiklerle yola çıkıp trafiğin ağzına etmişlerdir. bu vatandaşların aklı nerdedir onu da merak ediyorum. kısacası 8 mart ankara'da trafiğin felç olması olayı beni meraklar içinde bırakmıştır.
  • ankara'daki otobüslerin normal havalarda yokuşlardan çıkmakta zorlandıkları düşünülürse, toplu taşıma kullanmayı düşünen ankara insanının beklentilerine karşılık vermemesi normaldir. normal olan otobüsün yokuş çıkamayacak kadar eski olmasıdır, o otobüslerin halen kullanılmaya çalışılıyor olması normal değildir, tıpkı ankarada meydana gelen karmaşadan insanları sorumlu olarak göstermenin normal olmaması gibi...

    pek saygıdeğer (!) başkanımız i.m.g'in ulaşım indirimlerinden sonra yaptığı bir açıklamayı anımsıyorum kilit haldeki trafiğe bakarken,
    - bu fiyatlar olursa belediye kar edemez...
    belediyenin görevi kar etmek mi, yollara tuz dökmekten ziyade ?
  • her gün yarım saatte geldiğim yolu 4 saatte gelebilmemi sağlamıştır. aslında hedefim atakuleydi fakat imkansızlığı farkedince eve gelmeye karar verdim. bir de ısrarla atakuleye gitmeye çalışsaymışım heralde yarına anca ulaşıcakmışım.
  • toplanın gençler anlatıyorum. nikaltına entry girerseniz devamını getireceğim heheh.

    biraz yoğun çalıştığım için dışarıdaki vaziyetten bihaberdim. 18:30 gibi işleri toparladığımda, işyerimin hemen önünden geçen eskişehir yolunun cehennem gibi olduğunu fark ettim. vaziyete erkenden uyanan çoğunluk çoktan arazi olmuştu, yönetici kadro ve biz saftirik ekip (çekirdek kadro diyorlar gönlümüzü alabilmek için) mahsur kalabilme ihtimalimiz üzerine espriler yapmaya ve melih gökçek'in kulaklarını çınlatmaya başladık. küçük bir koordinasyonla aracına ve sürücülüğüne güvenenlerin güzergahlarına göre diğer mağdurlarla carpooling yapması kararlaştırıldı ve barça - arsenal maçını izlemek için telvin muhtereminin d-smartına güvenmemden ötürü ümitköy cenahının kaptanı ben oldum. yoldaki arkadaşlardan aldığımız "bilmem nerenin önündeyiz" gibi bilgilere istinaden 20:00'a kadar işyerinde geyik yaptık, 20:15 gibi işyerimin 16. katına çıkıp manzaranın elverdiği kadar eskişehir yolu üzerinde çıplak gözle keşif yaptım, sol şerit ağır da olsa ilerleyebiliyordu, yolcularımın yanına dönüp "kaptanınıza güvenin" temalı bir konuşma gerçekleştirdikten sonra yola koyulduk.

    işyerinin resepsiyonunda onlarca kişi çaresizce bekliyordu. aralarından patronunu bekleyen bir genel müdür şoförü "gidemezsin çıkma" dedi, "ben kafamda planımı kurdum" deyip çok cool bir edayla yoluma devam ettim. mevsime uygun lastiklerimin kondisyonları çok iyi durumdaydı ve övünmek gibi olmasın sürüş tekniklerime de çok güvenirim. küçük bir rampada aracı deneyip memnun kaldıktan sonra tereddütlerim de tipinin arasında kayboldu ancak, yolcular gergindi, milli piyango idaresi'nin önünden eskişehir yoluna çıkmaya çalışırken arap saçına dönmüş trafikte (takribi 400 metre) 20 dk. heba edince yolcularımızı üzmemek adına istikameti balgat'ta bir restorana çevirip işyerinde mahsur kalan ekibin de katılımıyla yoğunluğun geçmesini akşam yemeği işini hallederek beklemeye karar verdik. yemek esnasında yolcularımdan birinin eşi arayıp "ben geliyorum oraya sizi almaya" dedi, "abi gerenk yok" lafımız itibar görmedi ben de ısrar etmedim. adam bmw x1'ine güveniyordu ses çıkarmadım. 15 dakika sonra aynı abimiz "ya ben sitenin önünden çıkamadım siz gelin bari dedi "sen merak etme abi" dedim. yemek güzeldi, ancak tipi de coşturmaya başlamıştı. 21:50'de harekete geçtik, araca ulaşmak için katettiğimiz 2 dk.lık mesafede kardan adam olmuştuk. kontağı çevirdim, eskişehir yoluna çıktık, ihtiyaten yakıt ihmali yaptık, akaryakıt istasyonuna sığınan çok sayıda sürücü vardı. yolda onlarca terk edilmiş araç vardı. kayan, gidemeyen, saçmalayanınsa haddi hesabı yoktu. tespit edebildiğim toplu taşıma araçlarının sayısı üçü geçmedi. bir tane de kar küreme ve tuzlama aracı gördüm. yoğunluk azaldığı için rahatça ilerleyebildim, zemin altı buza çalmış, 5-6 cm. yükseklikte karla kaplı haldeydi. ümitköy köprüsünden ümitköye girdik köprü üzeri ve giriş terk edilmiş araçlarla doluydu, kayan saçmalayan çok araç vardı ama 8. cadde shell önünde bir adet merso cls ve bmw m5 buzda dansın kralını yaparken yolcuları da itme gayretindeydi, bin lira tutmazdı kışlık lastik beyin de bedavaydı. yolcularımı sağ salim evlerine bırakırken ısrarlı misafir etme önerilerini reddedip maçın da yalan olduğunu hatırlayarak, evime, eryaman'a gitme kararı aldım.

    zırhlı birlikler yolunun baharda bile saçma sapan olabileceği gerçeği anadolu bulvarını kullanarak istanbul yoluna çıkmam gerektiğini hatırlattı ve eskişehir yolunu değil aşti bulvarını kullanarak anadolu bulvarına geldim, aşti bulvarında köprü üzerinden görünen manzara anadolu bulvarının gireni yutan bir kırmızı-sarı* delik olduğunu gösterince aşti bulvarından devam edip söğütözünden tekrar eskişehir yolu gidiş istikametine çıktım, zırhlı birlikleri kullacaktım. zırhlı birlikler yoluna girdim, ilk ışıklarda trafik kilitlenince karşıdan gelen aracın sürücüsünden ileride durumun fena olduğu, hava hastanesi önünde kaza olduğu ve yolun takındığı bilgisini alınca tekrar ümitköy köprüsü istikametine döndüm. iki alternatif vardı ya ümitköye girip telvin'de yatacaktım ya da cesaretimi toplayıp yaşamkent tarafına dönerek çevre yolundan eryamana girecektim. çevre yolu gerçekten riskliydi; takriben 25 km'ye yakın bir mesafe tipi ve ıssız. üstelik eskişehir yolundan çevre yoluna katılım yolu oldukça dik bir rampaydı. ama "eve varamadı dedirtmem lan kendime" deyip o cihete gitme kararı aldım. mesa plaza'dan sonra yoldaki kar yüksekliği 15 cm'yi geçti, konut 2 kavşağından sonraysa karın direnci direksiyondan çok şiddetli şekilde hissedilmeye başlandı.

    işte en heyecanlı yeri;
    çevre yoluna çıkan rampa, lunaparktan farksızdı. sağlı sollu terkedilmiş çok sayıda araç vardı. cipler, otomobiller, kamyonetler, midibüsler sahipleri neredeydi kim bilir. yolun ortasında ise sağa sola kayan, öylece bekleyen bir sürü araç vardı. manzarayı anlatacak kadar takatim yok ama felaket temalı amerikan filmi gibiydi desem abartı olmaz. tereddüt edersem çıkamayacağımdan emindim, yola barikat kuran araçların arasından sağlı sollu yardırdım. 2000 model, 1500 cc'lik önden çekişli bir kompakt hb olan ak güvercinim yardırıyordu, tıkanmadan tırmandık. rampanın bitiminde uygun bir yere parkettim ve rampada mahsur kalan ilk araca yürüdüm, bir adam audi q5'ini bırakıp benle gelmek istemedi, at hırsızına benzemememe rağmen ailesini de benimle göndermekten imtina etti, içimden ne haliniz varsa görün dedim. daha aşağıya inemezdim, ak güvercinimin yanına geldiğimde tipiden alnım yanıyordu, tekrar yola koyuldum. oraya kadar erişebilen araçların doğru lastik ve ekipmana sahip olacağını düşünüyordum ancak çevre yoluna daha geriden katılmış, dolayısıyla lunapark rampa testini geçmemiş bir çok sürücü zor anlar yaşıyordu. biraz ileride, beyaz bir tipodan inmiş angaralı gençlerin ortaya dizdikleri bira şişelerinin etrafında angara oyun havaları eşliğinde oynadıklarını gördüm, fotograflarını çektim, durup gelin bırakayım demedim ama onlara, sebebini bilemiyorum, çok rahat görünüyorlardı. yine o esnada boş bir özel halk otobüsü midibüsün, yol kenarından adam topladığını görüp çok takdir ettim. kar yüksekliği ciddi dereceydi ve zemin buzdu. flaşörleri yanan bir aracın yanında durdum, sincan ayrımında inmek üzere üç kişiyi ak güvercinime aldım. artık yol kenarıyla ilgilenmemin de manasız olacağını düşünerek yolun ortasından kaptırdım. bir ara 90 km/s hıza kadar çıktım, sincana yaklaştıkça zemin de hava da görece düzelmeye başlamıştı. yol eşşek kadar geniş olduğu için limitler ölçüsünde hızlı gitmeye çalışıyordum zira çok bunalmıştım, bir mitsubishi l200 pick up'ı sollamamın ardından sürücü abi gaz yaptı ve beni geçmek için asıldı, salaklığın alemi olmadığı için, yarışmadım kendisiyle, beni geçtikten hemen sonra fren lambası bir saniyeliğine kadar yandı ve abimiz spinin kralını atmaya başladı, güvenli bir şekilde kendisini geride bırakıp dikiz aynamdan 5-6 spinin ardından yolun tam ortasında durabildiğini gördüm. sincan ayrımında yolcuları indirdim, eryaman'a girdiğimde ana arterlerdeki karın eridiğini görmek beni şaşırttı. 23:30 gibi evime geldim, ak güvercinime ve lastiklerine teşekkür edip sıcak bir duş aldım.

    neden bu kadar detaylı anlattım?

    iki sebebi var;

    birincisi güzel maceraydı, ileride okurum.

    ikincisi ise, belediyenin ve başındakilerin allah belasını versin o kısma katılıyorum, büyük bir rezalet ancak, bu gibi durumlarda trafiği olumsuz etkileyen unsurlardan biri de tedbirsiz sürücüler bunun da altını çizmek istiyorum. bu gece demir bükey de uygun lastiği olmasaydı çevre yolunda kurtarılmayı bekliyor olabilirdi. yani aracınıza ve kendinize güvenmiyorsanız çıkmayın yola bu kadar basit. keşke adam gibi bir şehir idaremiz olsaydı da yollar o hale gelmeseydi, ama bunu bile bile yazlık lastiklerle, kar deneyimi olmadan yola çıkan sürücüleri de anlamak güç.
  • beytepe'de mahsur kalmama yol açmış olaydır. ulan hadi fakültede kalıyoruz sıcak rahat falan da yarın da devam edecek diyorlar, evime gidecem lan ne bu?!
  • kestirmeden gitme amacıyla zincirsiz lastikleriyle karlı-buzlu yokuşlardan çıkmaya çalışan şoförlerle daha da felç verir.
  • ucubik demirden ne olduğu belli olmayan bir şey imal eden zihniyetin çayyolu metrosunu ısrarla yapmamasının eserdir bu felç. yok efendim belediyenin en suçu varmış. ulan ankaray'a binmek zorunda kaldım tamı tamına 22 dakika geçen 4 vagona binemedim . özel halk otobüsünden farkı yok o derece dolu. eee hani belediyeniz önlem almıştı. ne oldu toplu taşıma da kullandık gene göte geldik di mi?
    ne söylesem göte girer. he babam sizin hükümetiniz de, belediyeniz de , akınız da ...... da hepsi bir numara. biz zaten salağız hep kulp takıyoruz.

    genel olarak gündemi takip edince haksızlık ettiğim kanısına vardım. efendim çok fazla araç istihdam edilmesi yük getirirmiş belediyenin bunda suçu neymiş. hizmet alımı diye bir şey var yiğidim. kar ve afet durumları için sen bir ihale açarsın bu gibi afetlerde hizmet alımı yaparak trafiğin durumunu halledecek ekipler oluşturursun. efendim kaza yapmış araçlara müdahale etmek zormuş yahu elin adamı her şeyi yapabiliyorken sen bana bilmem hangi ülkenin videosunu gösterip bak onlarda durum bu deme yüzsüzlüğünü gösteriyorsan bu da senin ne kadar vizyonsuz olduğunu bize anlatır.

    senin gösterdiğin kanada ve abd nin kar alan şehirleri eyaletleri zaten kar konusunda her sene aynı şeyi yaşıyor. ama sen gibi bize idiot muamelesi yapmıyor. ve hala seni savunan idiotlar var ya işte ben ona bir şey demiyorum.

    ve son dakika haberi metro inşaatları ulaştırma bakanlığına devredilmiş.
  • bazı arkadaşlar toplu taşıma kullanmayan ankara halkı nedeniyle gerçekleştiğini idda ettikleri felç. bugün otobüs duraklarında ser sefil olan, bindikleri otobüsün "bu yokuşu çıkamam yapacak birşey yok yürüyün" emrine maruz kalan, toplu taşımadan umudu kesip taksilere yönelince oraya gitmem cevabını alan, dolayısıyla arabasıyla çıkmadığı için evine yürüyerek ulaşan ya da iş yerine geri dönen, yani evine ulaşamayan insanlar adına şu soruyu sormak durumundayım? hangi toplu taşıma? keçiören'de, çankaya'da metro vardı da biz mi binmedik? düzgün ülkelerde (gelişmiş demiyorum dikkat edersen) halk yollarda bırakılmayacağının güvencesini hissederek yani devletin, belediyenin varlığını bilerek hususi araçlarını böyle havalarda evlerinde bırakır, sonuçta arabasını evde bıraktığına pişman edilmez, bir şekilde evine ulaşması sağlanır, özetle onlarda toplu taşım var!

    kimse karlı havalarda çarpışan oto pistine dönen yollarda araba kullanmaya meraklı değil. ancak tecrübe yaşanarak ediniliyor. bu karda ne otobüsle, ne taksiyle ne de başka bir ulaşım aracıyla evine ulaşamayan "arabasını evinde bırakan vatandaş", sonraki kar yağışında düşüncesizliğinden değil çaresizliğinden ve edindiği tecrübeler nedeniyle bu defa arabasıyla işe gidecek. diğer günlerde arabasını evinde bırakıyorsa bile, mahsur kalma korkusuyla kar yağdığında arabasına binecek.

    anlayabildiniz mi? sorun toplu taşıma kullanmayan ankara halkında değil. suçu arabasız çıkarsa perişan olacağını önceki öğretilerden öğrenen bir halka atamazsınız. acizliği bu şekilde ört bas edemezsiniz. ankara'da ne toplu taşım vardır, ne kriz yönetimi. ankara'da "başının çaresine bak" vardır. ve arabası ile işe gidenler "başının çaresine bir şekilde bakabilmiştir". arabasını evde bırakanlar ise bir kez daha perişan edilmiştir.

    bugün perişan olan insanlar nedeniyle, iddia ediyorum 10 gün sonra aynı yoğunlukta kar yağsın, 2 kat fazla insan arabasıyla işe gidecek. çünkü birçoğu bugünü işyerlerinde mahsur kaldıklarıyla hatırlayacak.

    suç toplu taşıma kullanmayan ankara halkındaymış. peh. hangi toplu taşıma!!!

    edit : tedbirsizliği bir hayat biçimi şeklinde yaşamamıza sebep olan kültür algımızın suçu yok mu elbette var. zincirsiz, kabak lastikle yolları tıkayanların suçu yok mu? elbet var. ancak, aracının bakımlarını yaptırmış, kışa uygun ekipmana sahip arabasıyla işine giden insanları toplu taşım kullanmadıkları için suçlamak anlamsız. bir atasözümüz, hırsızın hiç mi suçu yok der ya, ben de şunu soruyorum gülen adamın hiç mi suçu yok?
  • suçun tamamen ankara halkında olduğunu düşündüğüm felç geçirme şenliği.
    sular kesilince "tatile gidin" diyen bir başkanı tekrar seçersen, kar yağınca "evinde otur" denmesini hak edersin.
hesabın var mı? giriş yap