• istanbul'daki en fantastik otobüs hatlarından biri olduğuna bahse girerim. sebebi de elbette ki yolcu profili.

    bir kere yarım saatte bir kalktığı için önünde daimi bir sıra oluyor. hatta bazen seferlerden biri geciktiği için sıradakilerde sabırsızlık had safhaya ulaştığından sırada birbirinin yerini kapıp kavga eden, sırada sigara içtiği için diğer yolcular tarafından uyarılan ve bu yüzden etrafa saldıran tipler de olabiliyor. eminönü'ndeki ilk durağı yol üstünde bir cep şeklinde ve bu cebin girişine çıkışına park eden araçlar hasebiyle rahat bir 15-20 dakika kaybı da sözkonusu daima. sıradaki yolcular yanlış park eden araçlarla ''hooop şişman çek arabanı!'', ''sen kime şişman diyorsun lan dümbük!''lü diyaloglar geliştirebiliyorlar.

    otobüsün içi ayrı bi cümbüş. cep telefonuyla bağıra bağıra kurmanci konuşan amcalardan kibirli ressam kılıklı tiplere; başörtüsünü 'anadolu'daki annelerimiz modeli' bağlamış ve 'şoför bey otobos ne zaman kalkoor acaba?' şeklinde konuşan ermeni teyzelerden evlere temizliğe giden bitap kadınlara; kısa fönlü saçları, semra özalvari altın çerçeveli gözlükleri ve semiha berksoy makyajıyla tam bir cumhuriyet projesi olan teyzeyle onun almanca eğitim veren bir kolejde okuyan 10 yaşındaki* torununa kadar her tip var.

    geçen gün yine bu otobüste giderken bu kolejli torun her sabah servisle okula gidip gelmeye alıştığından olsa gerek ''1 saat boyunca bu kadar konforsuz yolculuk edemem, zaten tuvaletim de geldi!!!'' diyerek ortalığı ayağa kaldırmıştı ki onu sakinleştirmeye çalışan babaannesinin imdadına yetişip veledi almanca muhabbetiyle oyalamak gibi bir vazife edindim kendime kurtlular gibi. bir iki kelam almanca muhabbeti yaptık, velet babasının görev yaptığı doğubeyazıt'taki bir sarayı ziyarete gelen japon turistlerle nasıl almanca konuştuğunu anlattı. (sarayın adını hatırlayamayınca kibirli ressam kılıklı adam ishak paşa sarayı deyü atladı hemen.) ordan konu bir anda einstein'a atladı, sonra muhabbetimizi duyan bastonlu, dökülen kaşlarını mor göz kalemiyle boyamış 80'lik kaçık bir teyze de muhabbetimize ortak oldu, ortalık cümbüşe döndü. işbu teyze dam dö siyon'dan mezun olduğunu, bir zamanlar okulunun 3 üniversiteye bedel eğitim verdiğini falan anlattı. arada akp'ye iki laf soktu, bu sırada velet biz ''chp'liyiz amaeaa...'' diye bağırmaya başlayınca önde ayakta bekleyen adamın biri huzursuzlandı, teyze bastonuna tehditkarane sarılınca geri pıstı. sonra muhabbet yine anlamadığım bir biçimde askerliğe atladı, velet ''allah'a bazen inanıyorum, bazen inanmıyorum ama askerde ölürsem otomatikman cennete giderim zaten, o yüzden askerlik güzel bişidir'' diye iki dakikada militarizme meşruiyet kazandırınca dam dö siyon'lu teyze ''ne demek allah yok, şu gördüğün her şeyi, gökleri, yeri allah yarattı. sonra maymunu maymundan da bizi yarattı.'' diyerek oracıkta darwin'e iki selam çaktı.

    ben o tam sırada zeytinburnu durağında indim, muhabbetin ilerisini bilemeyeceğim. bundan sonra benim kuzene her gidişte mutlaka bu hattı kullanıcam ama, o belli oldu.
  • (bkz: sex and beer)
  • kobe bryant ın kariyer rekoru olarak attıgı sayıdır.bir macta atmıştır.inanılamamıştır.
  • yeşilköy eminönü arasında çalışan iett otobüslerinin hat numarası
  • almanlarin en sevdigi sayi... bence bizimde "mubarek sayi" ilan etmemiz gerekir.
    (bkz: sex and beer)
  • dokuzun karesi. (bkz: 100)
  • durusu itibariyla bana her ne hikmetse asal sayiyimis gibi geliyor.
    sanki kendisi ve 1 sayisi disinda boleni yokmus gibi duruyor ama 3'e de bolunur, 9'a da, 27'yi de.
    bu kadar cok bolunebilmesi kabul edilir gibi degil ama oyle.
    boyle bi guven vermiyor! anlatabiliyor muyum?
    sanki bolundugunde bir problem yasanacakmis gibi fakat hic bir problem yok.
    bolundugunde ortalikta fazlalik kalacakmis gibi
    ama kalmiyor, tam bolunuyor.
    enteresan!

    ayrica, bu saatte internette dolasan ve sacma sapan seyler hakkinda yorum yapan kafami sikeyim.
    ne yapayim uykum yok.
  • the marquis de tren and bonny billy'nin get on jolly'sinde yer alan ölüm gibi bir parça.

    bitik bir ülkede mutsuz gecelerde yatıp umutsuz sabahlara uyanmaya yoruldum/yorulduk. günümü esir alan eser, sizlere de ferahlık, dinginlik getirir umarım; rabindranath tagore'un gitanjali'sinden esinle.

    “on many an idle day i've grieved over lost time
    moaned and groaned and rolled my bones but there is no lost time!
    you've taken every moment of mine and put it into yours

    hidden in the heart of things you make seeds into sprouts
    hidden in the heart of things you make buds into flowers
    and hidden in the heart of things you make flowers into edible things

    i was tired and sleeping on my idle bed one night
    and i imagined all the work had ended for the night
    but in the morning i woke up and found my house was bright

    what majestic treats do you still have in store for me?
    a breath of death, a day of rest and o make me wealthy
    and in the arms of your old charms
    let me forever bask
    is that too much to ask?”
  • (bkz: 1881)
hesabın var mı? giriş yap