90ların ilk yarısındaki bunalımlı film çekme ekolü
-
89 yili ile bunlara katilabilecek bir film: buyuk yalnizlik
-
her ne kadar 86 gibi 90'ların ilk yarısına göre erken bir tarihte çekilmiş olsa da kanımca anayurt otelinin ekol müdürlüğünü yaptığı filmlerdir bunlar. 80'li yıllardan 90'ların aldığı en önemli mirastır belki de anayurt oteli.
-
-
netekim bizi türk sinemasindan sogutan bir ekoldür. entel dedigin sikilir, bunalir imaji halkin sanat filmlerinden uzaklasmasina neden olmustur. bir de o sari tebessüm denen ve seyrederken sol bacagimizi kemirme istegi uyandiran, iç kanama geçirmemize sebep olan filmin afisi nedir öyle sevgili cihangirliler? bunu yapan kisi çok mu yaraticidir, akil küpü müdür fikir küpü müdür?
-
yılmaz erdoğan'ın yıllar önce katıldığı bir siyaset meydanı'nda, yönetmenlerinden, bunları izlettikleri için çıkıp tüm türkiye'den özür dilemelerini talep ettiği filmlerdir.
ilk aklıma gelen örneği: (bkz: c blok) -
zeki demirkubuz bile c blok ile bu ekolün kıyısından köşesinden geçmiş neyse ki kendini çabucak toparlamıştır.
-
fırtına sonrası yorgun sessizliğin hüküm sürdüğü doksanlı yıllarda, seksenli yıllardaki darbeci baskın yönetimin yükünü, kaotik yetmişlerin dayanılmaz hezimetlerini, işkence ve sorguların yoğun acısını, yirmi küsür yıldır içine sindiremediği bilumum hüsrânı sırtından atmaya çabalayan ve her girişiminde sansürün en âlasına maruz kalan türk sinemasının içindeki suskun ve susturulmuş melankoliği perdeye aktardığı dönemde vücut bulmuştur.
başka ülkelerdeki çağdaşları aynı dönemde hayatın siyaset içermeyen tüm güzelliklerini doyasıya yaşayıp kendilerini gerçekleştirebilirken zorla tepesine basılan türk sinemasının ne yapacağını bilemeyen meyveleridir.
senaristler, rejisörler, görüntü yönetmenleri vs. yıllardır anlatmak isteyip anlatamadıklarını bu depresif filmler ve ütopik entel figürlerle dışa vurabilmişlerdir ancak. derdi olan filmlerdir bunlar. bunalımlıdırlar. karanlıktırlar. aslında sinema perdesinden yansıyarak gözleri kör eden bu buğulu karanlık, sinemanın değil kocaman bir halkın depresyonudur.
sinemanın, açık havada çekirdek, frigo buz ve aile halkıyla beraber kahkaha krizlerine düşerek ya da elinde peçeteyle erkek erkeğe salonlara kapanarak izlenmesi gerektiği ilkesiyle büyüyen izleyiciyi tabi ki o yıllarda tatmin etmemiştir.
meyvelerini izlemekten tarifi zor hazlar duyarım.
seksen sonu, doksanların başındaki o acımasız sansürler ile yoğrulmuş entel figürlerin tiyatral ve bohem hayatlarını anlatır çoğu zaman. filmin ne anlatmaya çalıştığını anlamaya çalışmakla geçer bütün film. bu filmleri izleyip keyif duyabilmek için en geç seksenli yılların ilk yarısında doğmuş olmak gerekir.
gece yarısı izlenmelidir bu filmler. gecenin karanlığı ile kurgulanmışlardır hep. ayrıca sesi açarak izlemek icab eder. zira ses kurgusu hiç bir zaman normal düzeyde değildir. hem karanlık, hem karışık senaryolu, hem de ses sorunu çeken filmlerdir kısaca.
yönetmenlerin ise hep kendilerine has bir entel duruşu vardır. çoğu filmi habersiz izlerken, kime ait olduğunu söyleyebilirsiniz. o kadar net çizgiler vardır. o dönem filmlerinde öne çıkan rejisörler ise şöyledir;
(bkz: yavuz özkan)
(bkz: yavuz turgul)
(bkz: atıf yılmaz)
(bkz: tunç başaran)
(bkz: ömer kavur)
8o sonu 9o başı filmleri arasından izlenilmeye baya bir değer, benim arşivimde öne çıkanlar ise şöyledir;
(bkz: ada)
(bkz: anayurt oteli)
(bkz: arkadaşım şeytan)
(bkz: asılacak kadın)
(bkz: aşk filmlerinin unutulmaz yönetmeni)
(bkz: aşk ölümden soğuktur)
(bkz: at)
(bkz: beyoğlu'nun arka yakası)
(bkz: bir erkeğin anatomisi)
(bkz: bir günah gibi)
(bkz: bir kadının anatomisi)
(bkz: bir sonbahar hikayesi)
(bkz: büyük yalnızlık)
(bkz: c-blok)
(bkz: camdan kalp)
(bkz: çıplak)
(bkz: dönersen ıslık çal)
(bkz: düş gezginleri)
(bkz: gece melek ve bizim çocuklar)
(bkz: gizli yüz)
(bkz: gölge oyunu)
(bkz: hayallerim aşkım ve sen)
(bkz: iki kadın)
(bkz: ikili oyunlar)
(bkz: kadının adı yok)
(bkz: kara kentin çocukları)
(bkz: kelebekler sonsuza uçar)
(bkz: kırık bir aşk hikayesi)
(bkz: masumiyet)
(bkz: medcezir manzaraları)
(bkz: on kadın)
(bkz: ölü bir deniz)
(bkz: piano piano bacaksız)
(bkz: sarı tebessüm)
(bkz: sis)
(bkz: soğuktu ve yağmur çiseliyordu)
(bkz: tersine dünya)
(bkz: uçurtmayı vurmasınlar)
(bkz: yarın ağlayacağım)
(bkz: yaz bitti)
(bkz: yengeç sepeti) -
(bkz: berlin in berlin)
(bkz: piano piano bacaksız)
"bunalımlı" olarak değilse bile en azından "kasvetli" olarak nitelendirilebilecek bir ekoldü, sis içinde yatsın. -
göremeyince şaşırdım.
bu başlığa direk giriş yapacak bir orhan oğuz filmi daha: kara kentin çocukları
80 ler sonu kayıp gençliği, bir nevi ilk türk punk filmi. teknik açıdan yine imkansızlıkların gazabına uğramış gayet ilginç, tarlabaşı kokulu karanlık bir film. nilüfer açıkalın, peker açıkalın, toprak sergen hatta ogün sanlısoy bile var filmde...
edit: belirtmeyi unuttum, film doksanların ikinci yarısında çekilmiştir. ancak aynı atmosfer, aynı karanlık hava, aynı teknik yetersizlik, aynı beyoğlu, aynı başarılı kast seçimi, aynı boktan dublaj bu filmde de mevcuttur. -
(bkz: ışıklar sönmesin)
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap