• ortodoks ve slavların türkler ve müslümanlar üzerinde, yıllar içinde mükemmelleştirecekleri katliam stratejisini ilk kez geniş çapta hayata geçirdikleri savaştır.
    bu stratejiye göre, düzenli ordu (rus), ele geçirdiği bölgedeki müslüman/türk köylerine girer, artık biz düzeni sağlayacağız, silahlarınızdan arınacaksınız der. tehdit olarak silah bırakmayan halka karşı ağır silahlar (top) kullanacakları tehdidini savururlar ve çaresiz halk silahları teslim eder.
    sonrasında düzenli rus ordusu yerleşimden çekilir ve sahneyi hemen yakınlarda beklemekte olan burgar çetecilere bırakır. elinde kendini savunacak silahı kalmayan sivil halk, bulgar çetecilerin yağma, tecavüz ve öldürmelerine karşı koyamaz tabi ki.
    93 harbi sırasında bugünkü bulgaristan'ın yüzlerce yerleşiminde aynı senaryo uygulanmıştır. sadece rodopların yükseklerinde yerleşik pomak köyleri silahlarını bırakmamış ev uzun yıllar direnişlerini sürdürmüştür.
    93 harbi sırasında bugünkü bulgaristan topraklarında o gün nüfusun çoğunluğunu oluşturan türk ve müslüman nüfus, hem bu katliamlar, hem de bu katliamların duyulması sonucu gerçekleşen göç ile bulgaristan coğrafyasından büyük ölçüde silinmiş, planlandığı gibi azınlıktaki bulgar nüfusu çoğunluk olmuş, ekonomi de bulgarların eline geçmiştir.
    bu katliam stratejisi, 1912 yılında, balkan savaşlarında yine balkanlar'ın türk ve müslüman halkları üzerinde uygulanmış, sırp, bulgar ve yunan orduları, her zaman arkalarında bir çapulcu takımı ile dolaşmılardır. düzenli ordular silahları toplamış, çapulcular katliamları yapmışlardır. ki çapulcular arasında bazen ermeni gönüllüler, andranik ozanyan gibi ermeni kahramanlar (!) dahi vardır ve yıl 1915'ten öncedir. (bkz: edeköy katliamı)

    bugün türkiye'de 93 harbinde olsun, 1912 balkan savaşlarında olsun uygulanan bu sistematik devlet terörü kimsenin umurunda değildir. ermeni soykırımının tanınması için ücadele eden liberal (!) sayısı bile daha fazladır türkiye'de. çünkü reklam o kadar etkilidir ki dünyada, bir ermeninin hayatı, bir müslümanın, bir türk'ün, pomak'ın hayatından çok daha değerlidir bugün. ne yaşamda ne ölümde insanların değeri aynı değildir. bu dünyanın adaleti de bu kadardır maalesef. oysa insanlar taraf tutar gibi tarih uydurmaktansa empati yapabilseler, birbirlerinin yaşadığı acıları daha iyi anlayacaklar. ama işte bunun için bir ırk ya da din mensubu değil, insan olmak lazım önce.

    * bu arada bu katliam uygulamalarını en son örneği, 1993'te, srebrenica'da hayata geçirilmiş, bu kez hollanda askerlerinin silahsızlandırdığı müslüman halk, sırp çetecilerin eline bırakılmış ve yine binlerce insan katledilmiştir.
  • mithat paşa ve arkadaşlarının bir zafere olan ihtiyacından patlak vermiştir. rusların talepleri kabul edilmeyecek şeyler değildi, fakat yirmi yıl önceki kırım zaferi ve ordunun modern durumu sebebiyle osmanlı yönetim kadrosu özgüvenli davranmıştır.

    harbin felaketle sonuçlanacağını düşünen yeni padişah abdülhamit elinden geldiğince balkanlara telgraf hattı döşetmektedir o sıralar. bazılarına bu absürd görünebilir ancak yaptığı icraat çok değerliydi. bu sayede savaş sırasında istanbul ile cephe arasında iletişim beklenenden çok hızlı ilerlemiştir.

    harp ilanından kısa bir süre sonra ruslar kalabalık bir orduyla tuna nehrini geçer. osmanlı ordusunun ağzı açık kalır zira bu kadar hızlı şekilde saldırı geleceğini kimse tahmin etmemişti. niğbolu'yu tırnova'yı alan ruslar bulgaristan'ın tam ortasına ulaşır birkaç hafta içerisinde.

    osmanlı açısından durum felaket tabi. dört kuvvet var adam akıllı; bulgaristan'ın kuzeybatısında kalan osman nuri paşa kuvvetleri (takriben 20.000 asker), bulgaristan'ın kuzeydoğusunda kalan ahmet eyüp paşa kuvvetleri, sofya'daki süleyman hüsnü paşa'nın kuvvetleri ve abdülkerim nadir paşa komutasındaki tuna kuvvetleri. abdülkerim nadir paşa'nın ordusu harp başlar başlamaz yalan oldu, çünkü kendisinin görevi tuna kıyısına gidip rus saldırısını durdurmaktı. paşamız daha kuvvetlerini oluşturamadan ruslar tuna'yı geçti, haliyle görevden alındı ve savaş mahkemesine verildi...

    ahmet eyüp paşa kendi kuvvetlerini koruma derdine düşer, rusların kalabalık olmasından dolayı saldırması mümkün değildir ancak tuna'ya yakın bir yerde bulunan razgrad kentinde amansız savunma verir. batıdaki osman nuri paşa ise hala emir beklemektedir.

    bu arada aylar geçiyor tabi, süleyman hüsnü paşa ordusuyla ahmet eyüp paşa'ya katılmak ister ama o da ne; ruslar yolu tutmuş. bulgaristan'ın güneyi ile kuzeyini birbirine bağlayan şıpka tepelerinde amansız bir çarpışma başlar. süleyman paşa geri çekilir.

    rus taarruzu dördüncü ayına girmek üzereyken osman nuri paşa insiyatifi eline alır; ordusuyla vidin'den çıkar ve rus isgalindeki bölgenin tam kalbine girer korkusuzca. gece vakti gönderdiği becerikli istihbaratçılar sayesinde zayiat vermeksizin güvenli yollardan ilerler, ve rusların şıpka tepelerine giden ikmal yolunun üzerindeki plevne kasabasını işgal eder. tüm dünya şaşkına döner.

    rus ana ordusu bütün gücünü plevne üzerine götürür. çünkü istanbul'a gidecek iki yol var; biri plevne'den geçen şıpka hattı, diğeri de varna kıyı hattı. kıyı hattından uzak durmak zorundalar çünkü osmanlı donanması o dönemde çok güçlü, karadeniz'de hasan paşa komutasındaki donanma "hele gelin de ağzınıza sıçayım" mottosuyla dolaşmaktadır.*

    neyse efendim, velhasıl rusların gidebileceği tek yol osman paşa tarafından tıkanmıştır. osman paşa vakit kaybetmeksizin siper kazdırdı kasabaya. bütün cephaneyi erzağı güvenli yerlere koydu, soba borularından sahte top tabyaları yaptırdı. gerçek topları da stratejik noktalara koydu. ruslar başta özgüvenliydi, aradaki 5'e 1 sayı farkına güvenerek kasabaya tek yönden taarruz ettiler.

    ilk rus taarruzu osmanlı hatlarında çözülmeye yol açtı. osmanlı askerlerinin daha önce harp görmemiş olması, rusların aşırı kalabalık birlikleri buna sebep olmuş olabilir. bazı subayların geri çekilme teklifini osman paşa "toplarımı size çeviririm" diyerek reddetti. nihayetinde ruslar durakladı ve geri çekildi. bundan sonrası ise ruslar için kabustu...

    istanbul'da plevne zaferi sevinçle karşılandı. derhal yedekteki birlikler gönderildi, ahmet eyüp paşa'nın da gönderdiği birlikler sayesinde osman paşa'nın kuvvetleri iki katına çıktı. osman paşa doğru bir seçim yaparak ön siperleri askerle doldurmadı, bu düşman topçusunun ateş etmesi halinde ağır kayıp verilmesine yol açabilirdi, gelen takviyeleri arkadaki ikmal yoluna yerleştirdi. böylece plevne'ye erzak ve cephane yardımı bir süre daha devam edebildi. rusların saldırıları ağırlaşınca bu birlikleri plevne'ye çeken osman paşa dört cepheli savunma savaşına başladı.

    osman paşa gelen rus taarruzlarını art arda püskürttü. temmuz'da girmişti kasabaya, ağustos eylül ekim derken bütün dünyanın gözü bu kasaba üzerine dikildi. neredeyse bütün batılı gazeteciler buraya yığılmış haber yazıyordu. bu sırada rus çarı da cepheyi ziyaret etmiş, romanya kralı'na hristiyanlık adına yardım göndermesi ricasında bulunmuştu. artık osman paşanın 40.000 dolayındaki kuvvetinin karşısında 200.000 kişilik dev bir rus-romen ordusu bulunuyordu.

    son rus taarruzunun başarıya ulaşması kesindi; üç gün boyunca tüm kasaba topa tutuldu. ardından kalabalık piyadeler ve kazak süvariler dalga dalga kasabaya girdi. sonuç; 10 bin ölü ve kesin osmanlı zaferi.

    bu olaydan sonra rusya sarsıldı. avrupa'da acaba harbi osmanlılar mı kazanacak sorusu konuşulmaya başladı. fakat plevne içerisinde durum hiç iç açıcı değildi, erzak ve yakacak bitmiş kış bastırmıştı. çok sayıda osmanlı askeri soğuktan açlıktan şehit olmaya başladı. osman paşa elindeki son çareyi değerlendirdi; ani saldırı. 10 aralık gecesi tüm gücüyle saldırıya geçen osmanlı kuvvetleri üç rus hattını yarmayı başardı. fakat zayiat çoktu, ve osman paşa vurulmuştu. karanlık çökmeden ruslar galip geldi, kasabadaki müslümanlar katledildi.

    osman paşa saygıyla karşılandı. kılıcı iade edildi ve rusya'da bir süre saygıyla ağırlandı. ülkesinde de "gazi" unvanı almış bir kahramandı, koordinasyon eksikliğine rağmen bir avuç askeriyle direnmişti.

    plevne'den sonra osmanlı cephesi çöktü. önce ahmet eyüp paşa'nın kuvvetleri çözüldü, sonra da şıpka tepelerindeki osmanlı kuvvetleri yenildi. ruslar sayıca üstünlüğü kullanarak tüm cepheleri kazandı, plevne'nin düşmesinden sadece üç ay sonra 450 km ilerleyerek istanbul'a girdiler.

    ancak rus ordusunda zafer havası olduğunu söyleyemeyiz. plevne'deki yenilgiler, tifüs salgını vs. derken ordunun yarısı buharlaşmıştı. bu arada osmanlı padişahı abdülhamit, birleşik krallık kraliçesi victoria'ya telgraf çekerek istanbul'u rus gazabından korumasını rica etti. allah'tan o sırada birleşik krallık başbakanı benjamin disraeli idi, türk aleyhtarı gladstone olsaydı işimiz yaştı.* ingiliz donanması istanbul önlerine gelerek ruslara göz dağı verdi, ordusunun yarısını kaptırmış olan ruslar çaresiz ateşkes imzaladı.

    osmanlılar zafer ümidiyle girdiği savaştan ellerinde kalan acı yenilgilerle çıkmıştı. katliamdan kaçan yüzbinlerce türk istanbul'a yığıldı ve istanbul'da çirkin yapılaşma sorunu ortaya çıktı. toprak kaybı ise faciadır; kars, ardahan, doğubeyazıt, bulgaristan ve kıbrıs. tazminat olarak da donanmadan birkaç gemi ruslara verildi...

    bu savaşın balkan cephesi kadar önemli bir de kafkas cephesi vardır, o da başka bir entry konusu olsun. buraya kadar okuyan tarih meraklısı yazarlara teşekkür ederim.
  • tarihimizin korkunç savaşlarından biridir. osmanlı'nın en aciz duruma düştüğü tarihlerden biri.
    ruslar, yeşilköy'e kadar sivil halkı kılıçtan geçirerek ve türklere "padişahım çok yaşa" cümlesini zorla söyleterek, şarkılar söyleyerek ilerlemişlerdir. bugün türkiye'de bir çok göçmen bu tarihten sonra ükeye yerleşmiştir. adeta bir "iç kavimler göçü" yaşanmasına sebep olmuştur. korkunç yıllardır.
  • "rusya bu savaşı çıkarırken, hangi sınırlara kadar vardıracağını da çok iyi biliyordu. güttüğü amaçlardan, ilki, doğrudan doğruya kendine toprak kazanmaktan çok, ileride uydusu haline gelecek bir dizi islav devletini kurmaktı. bunlar arasından akdeniz'e inebilecekti. denize ulaşabilmesi için böyle bir yol tutması, yani ingiltere'nin karşı çıkması yüzünden aşılamaz hale gelen boğazlar engelinin etrafından dolanması gerekiyordu.

    daha önce kurulan prenslikler konusunda mesele daha basitti: bunların bab-ı âli karşısında tam bağımsızlıkları ve bazı toprak ilhakları, (özellikle karadağ için antivari limanı; ayaklanma savaşından yenik çıkan ve 1 mayıs 1877 tarihinde, eski statükonun korunmasını temel alan ayrı bir barış yapmakla yetinen sırbistan "büyük sırbistan" hayallerinden vazgeçmek zorundaydı). geriye bulgaristan kalıyordu. karadeniz'den ege'ye kadar uzaan büyük bir bulgaristan, rus tasarılarının gerçekleşmesi için gerekliydi ve savaş asıl bu ülke üzerinde yoğunlaştırılacaktı. ama bağımsız ve milli bir bulgaristan devletinin kurulmasına iki önemli engel vardı: bulgar halkının böyle bir duruma henüz tam hazır olmaması ve bu ülkede sayısı hayli kabarık bir müslüman azınlığın bulunması.

    rusya'nın propaganda siyaseti bir kuşağın yetişmesini içine alacak bir süre boyunca yoktan bir halk varetmek için çalışmıştı. bulgar dili geçmişin karanlıklarından çıkarılıp yeniden "inşa" edilmişti; dogmasıın özdeşliği yüzünden yunan ruhban sınıfının egemenlii altında bulunan bulgar dini, bir mezhep ayrılığı sayesinde özerkliğini kazanmıştı. ne var ki bulgar sosyal yapıları ayrılıkçı bir harekete hazır gözükmüyordu: bu, köylüler ve büyük arazi sahipleri ülkesinde, sırbistan'ın, karadağ'ın ve yunanistan'ın "dağlıları" da yoktu. bu ülkelerde ulusal hareketin iç mücadelesini işte bu dağlık bölgeler halkı yapmıştı. ama her halükârda bulgaristan'a ayaklanmayı "ihraç etmek" gerekmişti. ne var ki bosnalı, hersekli ayaklanmacılar düzenli osmanlı ordusuna karşı bir yıl boyunca savaş vererek ülkenin büyük bir kısmını denetimleri altında tutmayı başarırken, bulgar hareketi türk çeteleri tarafından 15 gün içinde kırılmıştı. öyleyse rusya için şimdi yapılacak iş, mümkün mertebe kısa bir askeri işgal süresi içinde, bir bulgar prensliğini yönetmek için gerekli ve rus orduları çekip gittikten sonra da kendi başına işleyebilecek güçte br idari cihazı yerine oturtabilmekti.

    ikinci sorun çok daha önemliydi. yeni "bulgaristan" 1876 yılında bu ülkede mevcut din ve ırk ayrımları yüzünden ulusal bir devlet bütünlüğünü sağlamaktan uzak bulunacaktı. fransa'nın rusçuk viskonsolosunun verdiği rakamlara göre tuna vilayetinde (bulgaristan) 1.130.000'i bulgar olan 1.233.500 gayri müslime karşılık 1.120 bin müslüman bulunmaktaydı. bab-ı âli'nin verdiği rakamlarda hemen hemen aynıdır. öyleyse müslümanların nüfusu neredeyse bulgar ahalinin nüfusuna eşittir ve bu ikisinin dışında bir miktar da rum ve ulah vardır. sancaklara göre yapılan incelemelerden elde edilen rakamlar da benzer sonuçlar vermekteydi ve bulgarların çoğunlukta olduğu 4 sancakta bile türkler %30 ila 40 gibi yüksek oranda bir azınlık oluşturuyorlardı. bu şartlar içinde milli bir bulgar devletinin kurulması epey güç görünüyordu.

    bütün bu sorunlar, 1876'da saint-petersburg'da ruslar tarafından kurulup, bulgaristan'daki idareyi ele geçirmek ve bu ülkein kendine has meselelerini sonuçlandırmak amacıyla, rus ordularıyla birlikte bulgar topraklarına aktarılan "bulgaristan mülki idare teşkilatı" çözecekti. bu çözüm iki temel ilke halinda belirdi: "nüfus devrimi" ve "toprak devrimi"

    iki yıllık rus işgali sırasında bu nüfus devrimi denen şeyin ne olduğu, nasıl gerçekleştirildiği çok iyi görülür. bulgaristan mülki idari teşkilatı'nın bşı prens çerkaşki, rusya harbiye bakanı milyütin'e açıkça "bu bir ırk yok etme savaşıdır" diye yazacaktır.

    bu savaş için çizilen program 4 safhada gerçekleştirildi; 1- önce işgal edilen yerlerdeki müslüman-türk halk silahtan arındırıldı; 2- buna karşılık buralardaki bulgarlar silahlandırıldı; 3- silahsız kalan türk halkının üzerine don kazakları saldırtıldı ve 4- kullanılacak araçlar hakkında çerkaşki ve panislavistlerle rus hükümeti arasındaki görüş ayrılığı yüzünden çok seyrek de olsa, bizzat rus işgal ordusu türk halk kitlelerine saldırdı.

    ingiltere'nin istanbul'daki yeni büyükelçisi layard, 1 ağustos 1877 tarihinde derby'ye şunları yazıyordu: "kazakların ve onlara katılan hristiyan bulgarların, müslüman köylerini yakıp yıktıkları; köy sakinlerini sürdükleri ve çok kere kılıçtan geçirdikleri su götürmez. bu gerçeğin delilleri gün gibi ortada. tarafsız ve güvenilir görgü tanıklarının anlattığı şeylerin doğruluğundan hiçbir şekilde şüphe edilemez."

    "rus generallerini ve rus hükümetini, bulgaristan'daki müslümanların yokedilmesi için bile bile kışkırtıcılık aptıklarını veya imha hareketini görmezden geldiklerini söyleyerek suçlamak biraz güç; ancak korkarım ki, bulgaristan'ı ruslaştırmanın ve bu eyaleti tamamen rusya'ya bağımlı kılmanın tek yolunu bütün müslüman ahaliyi yok etmek veya ülkeden sürmekte gören nüfuzlu kimseler mevcut."

    bu "nüfus devrimi" hakkında açık, rakamlara dayanan toplu bir fikir edinmemiz güç. ama 1877-1879 yılları arasında rumeli'den türk göçleriyle ilgili resmi yazışmaları, raporları ve belgeleri biraraya toplayan 1500 sayfayı aşan iki ciltlik eser (şimşir, b.n. "rumeli'den türk göçleri") kıyımın büyüklük derecesini gösterir.

    "bütün türk ahali göçmekte, türklerin boşalttıkları köylere az sonra ruslar geliyor; bulgarlar müslüman evlerini yağmalayıp ateşe veriyor, yola çıkmakta geç kalanları kılıçtan geçiriyorlar." "ziştovi'den göçüp hazargrad kazasının çayırlı köyüne sığınan ikiyüz müslüman, ruslar ve bulgarlar tarafından kılıçtan geçirildi. arnavutlu'dan göçen on araba dolusu insan karaçumak'ta kılıçtan geçirildi. arnavutlu'da onbir kadınla on çocuk aynı akıbete uğradı. uçdestin'de bütün halkın canına kıyıldı. rusçuk'a dört saat mesafede bulunan ostrica ve kostova'da, otuz beş çocuk dahil bütün halk öldürüldü. tırnova kazasının kestan ve yelkan köylerinde gözü dönmüş bulgarlar katliama giriştiler. golva'nın ve dubniça'nın müslüman ahalisi bulgarlar tarafından, balkanlar'da kayn yakınlarına götürülüp öldürüldü." " düşman birliklerinin yaklaştığını öğrenince bir camiye sığınan tırnova yakınlarındaki tems köyü ahalisi tapınakla birlikte ateşe verilip diri diri yakıldı. yolda köylerinden kaçan ailelerle dolu üç yüz arabaya rastlayan düşman, onları topa tuttu, sonra da rus birlikleri tarafından işgal edilmiş köy ve kasabalara kaçabilen, kadın olsun erkek olsun herkesi kılıçtan geçirerek bu imha işini tamamladı." "şumla, pazar akşamı: - eskicuma ve osmanpazarı'ndan buraya gelmekte olan, müslüman kadın, çocuk ve ihtiyarlarla dolu beş yüz araba yolda imha edildi." "bulbali köyünde türk kadınları ve çocukları kıyıma uğradı; eskicuma'ya sığınan beş bin muhacir bulunmakta" "yüzlerce -galiba altı ya da yedi yüz- müslüman, karıları ve çocuklarıyla birlikte tırnova'dan kaçmaktaydı. bir grup kazak, yanlarında birkaç bulgarla peşlerinden yetiştiler. kaçanlar kendilerini savunmaya çalıştılar; ileri sürüldüğüne göre birkaç kazak öldürüldü. ötekiler kafileye saldırıp kadın, erkek, çoluk çocuk kim varsa hepsini kılıçtan geçirdiler." "aralarında birçok yahudi ailesinin de bulunduğu otuz bin muhacir eskizağra'ya geldi. bunlar erkekler ve çocuklardan ibaret; kadınlarla kızları bulgarlar alıp götürmüşler, birçoğunu da öldürmüşler." edirne, pazartesi: "hiç arası kesilmeden binlerce muhacir şehre doğru akmakta; burada beş bin müslüman kadın ve çocuk sokak ortasında, aç kalmış durumda, bunlar için yardım talep ediliyor." "lennox (büyük britanya imparatorluğu askeri ateşesi) telgrafla, sayısız müslüman muhacirin doğu bulgaristan'ın çeşitli yerlerinde toplandığını bildiriyor. sadece eskicuma'da on beş bin aile var." "civar köylere sığınanları saymazsak, sadece edirne'nin içinde on binden fazla türk, tatar, hristiyan ve musevi var. (...) ingiltere'de sakat insanlarla dolu hastaneler, dünyamızın bu ilerleme çağında artık yabansımadığımız bir durum... ama kurşun, kama, kılıç yaralarıyla ıstırap çeken kadınlarla, genç kızlarla dolu bir hastane!: doğrusu böylesini şimdiye kadar hiç görmemiştim..." (daily telegraph gazetesinde gönderilen, pera 19 ağustos 1877 tarihli telgraf)
    ...
    "bütün müslüman ahali rusların önünden kaçıyor. yüzbinlerce kadın, çoluk çocuk yol ortasında açlık ve soğuktan can vermek üzeredir. bab-ı âli, majeste kraliçenin hükümetlerinden insanlık adına, rusları, müslümanların hayat ve şereflerinin korunmasında bağlayıcılığı olan bir tamim çıkarmak suretiyle teminat vermeye yöneltmesi talebinde bulunmaktadır."

    gorçakov bu talebe verdiği cevapta, "çarlık hükümetinin şimdiye kadar hiç ayrılmadıkları ve bundan sonra da çiğnemeye kesinlikle niyetli olmadıkları insanlık ilkelerini kendilerine yeni baştan duyuracak olan bir tamimin rus ordusu başkomutanlarına gönderilmesinin, teminat altına alınması sözkonusu ahali açısından yeni bir şey getirmeyeceği inancında olduğunu" belirtir. böylece büyük göç devam eder.

    ..."

    stefanos yerasimos, az gelişmişlik sürecinde türkiye ii. cilt
  • az önce babaannemin babasının kafkasya katliamından 13 yaşında türkiye'ye geldiğini, gelir gelmez de 93 harbine gönderildiğini öğrendim. 9 sene kalmış oralarda, tam askerlik bitti derken trablusgarp'ta, ı. dünya savaşı'nda bağdat'ta savaşıp, kurtuluş savaşı'nda muvazzaf olarak görev almış. yani sürgünden gelir gelmez toplam 15 yıl boyunca bu vatan için çarpışmış, türkçe'yi sonradan öğrenmiş.
    113 yaşında vefat etmiş. ruhu şad olsun.
  • 93 harbini sadece bir savaş olarak görürsek yanlışa düşeriz. bu harp bize çok şey anlatır veya anlamamız lazım. bu savaşı anlamak için araştırmalar, belgeseller, diziler, kitaplar velhasıl elimizden ne geliyorsa yapmalıyız.

    harbin akışını irdeleyecek değiliz ama yapılmayan bir şey var ne oldu da buraya geldik. buraya gelişimizin tarihi 1711 pruttur lakin o kadar derine inip konun bütünlüğünden kopmayacağız. nerden başlayacağımıza öncelikle salyaları akarak ingilizler olmasa ruslar bizi çökertirdi diyerek kraldan çok kralcıların göremediklerini anlatalım. ingilizler malumunuz rusları balkanlarda ve anadolu toprakalarında istemiyorlardı. bu yüzden yunanlıların 1830 da ve birinci dünya savaşlarında yanlarında oldu. 1838 balta limanı antlaşması ile osmanlıyı koruyup kollamanın en doğrusu olduğunu düşündüler. peki ne yaptılar.

    osmanlının en çok savaştığı ruslarla masaya oturdular.gizli bir antlaşmalar yumağıdır aslında 19.yy. işte gizli antlaşma ile 1844'te ruslara bunu kabul ettirdiler. tabi ki ruslara sırbistan konusunda taviz vererek.
    1852 de ruslar ingiliz temsilcisini çağırarak ilk defa çar'ın ağzından hasta adam ifadesi kullanılarak artık defnedilmesi gerektiği söyledi. ingilizler rusları oyalamaya çalışırken ruslar kırım savaşına girdi. ve bu savaşta ingilizler ve fransızlar osmanlının toprak bütünlüğünü korumak amacıyla osmanlıya destek verdi. tabi burada padişahın haberi olmadan ilk defa alınan dış borca ayrıntılı girmek istemiyorum. neyse efenim 1856 paris barış konferansı ile yapılan antlaşmanın maddelerine bakarak osmanlı mı savaşı kazandı yoksa ruslar mı insan kararsız kalıyor. lakin asıl önemli olan ingilizlerin artık anladıkları şuydu evet artık bu hasta adama destek vermek yerine yeni planlar devreye koymak daha doğru gelmişti onlara.

    21 mayıs 1864 tarihinde başlayan çerkes sürgünün 93 harbini tetiklediği doğrudur. fakat sadece bahanesidir.

    rusların baltık denizine açıldıktan sonra tek hedefi kalmıştı bu da osmanlı'yı yok etmek. her türlü oyunu oynamaya hazırdılar. planlar, projeler her şey tamamdı. 1870'lere geldiğimizde bismarktan ve yaptığı akıl dolu girişimleri anlatmak lazım ama yine konudan sapmayalım. burdaki ittifaklar, gizli antlaşmalar ve antlaşamamalar bizim için harbin başlangıcı ve yine bahanesidir.

    1876'da meşrutiyetin ilanı ile 2.abdulhamit han dönemi başlar ve abdulhamit han bombayı kucağında bulur. tersane adı verilen konferansta sonuç alınamaz.aslında bu abdulhamit han'ın diplomatik adımıdır lakin. diplomasinin altın çağından sonra gelen mithat paşa diplomasiden bir haberdir ve savaş isterükcüdür. abdulhamit han meclisteki balkan kökenli lavukların engellemeleri ile bir türlü karar alınamayınca meclisi kapatıp, bombanın patlamasını bekler.

    rus harbiye bakanında dediği gibi bu ırk yok etme savaşıdır. bu yüzden acımasızdır. soykırım dediğimiz olgunun tam hali ile ete kemiğe büründüğü savaş budur. savaş bittiğinde doğuda ermeniler de artık yeni düşmanımız olmuşlardır. rusya yeşilköye dayanmıştır.

    işte ingilizler bu nokta da devreye girip yeni planlarını devreye koyar. ayastefenos antlaşmasının şartlarını düzeltmenin karşılığında kıbrıs'ı işgal eder. yıllık yanlış hatırlamıyorsam 192 bin altın kullanım bedeli de verecektir. ayastefenos kabul edilmez ve diplomasinin yıldızı bismarck'ın daveti ile berlin antlaşması imzalanır.

    işte bu savaş artık osmanlının parçalandığının ve artık yıkılma aşamasıne geldiğinin göstergesi olarak kabul edilir. bu yüzden bu savaş bolca anlatılmalı, bilinmelidir.

    her zaman olduğu gibi bu savaşların kahramanları da vardır. gazi osman paşa plevne müdaafası ile destanlaşmıştır. o dik duruş, birinci dünya savaşına ilham olan siper savaşını plevne gibi düz ovada yaparak rus çarını hüngür hüngür ağlatmış ve şan şerefle 145 gün savunmuştur.

    diğer bir kahraman nene hatundur. ahh be nene seni nasıl anlatsam nasıl dile getirsem bilemedim şimdi. aslında yaşadıkları filme geçirildi lakin yetmez. bu yiğit kadının aziziye tabyalarına koşarkenki kahramanlığınıda evine geldiğinde üç aylık bebesinin ciğerini söken, ciğeri sökülesice ermeni çetelerin verdiği acıyı nasıl anlatayım.

    daha fazla yazamayacağım içimden gelenler elim yerine gözümden akmaya başladı. bütün aziz şehitlerimizin mekanları cennet olsun. rabbim bizi de cennetinde o kahramanlarla tanışmayı nasip etsin.
  • 93 harbinin önemli sonuçlarından birisi de türklerin balkanlardan zorunlu olarak göç ettririlmesi olduğunu herkes bilir.işte soner yalçın'in yazılarından birinde bulduğum küçük bir anektod.

    zağra müftüsü hüseyin raci efendi, "tarihçe-i vak'a-i zağra- hercümerc-i kıt'a-i rumeli" adlı eserinde balkanlar'dan istanbul'a akın akın gelen göçmenlerle ilgili şunları yazdı:

    "rumeli'den boşanan yüz binlerce ahali araba ve hayvanlarla, trenle yahut yaya, gece veya gündüz demeyip istanbul'a döküldüler. son nefesteki canlarını, payitaht-ı saltanat'a ve istanbulluların merhametine attılar.

    sirkeci mevkii, ayasofya, sultanahmet, yenicami, nuruosmaniye ve diğer camilerle birçok mektep ve binaların avluları ve bütün meydanlar mahşere döndü.

    trenler tasavvur olunmaz bir halde geliyordu. vagonların içi ve üstü, erkek kadın, kucak kucağa istif olmuş, yanları hatta ön ve arkadaki zincirlerin üstleri insanla örülmüş idi. soğuktan donarak düşenler, istasyonlarda hasta kalanlar hesapsızdı. bunların çoğu hastalıktan ve soğuktan kırıldı. allah'ın hikmeti, o günlerde şiddetli fırtınalar, kar ve yağmurlar durmayıp bu biçarelerin üstünden geçti.

    vagonlardaki sıkışıklık ve ıstırap içinde lohusalar ve nice anneler yavrularıyla telef olup gittiler."
    soracağımız tek soruşu olmalıdır hani bir avrupalı ya da dünyada ki herkes ermeni soykırımı var diyor ya.peki bunları bilirler mi,yoksa bilmemezlikten mi geliyorlar.ya da başka hespların peşinde olduklarından dolayı, güya ermeni soykırımınını gözümüzüe sokup duruyorlar.
  • 1877-1878 osmanlı-rus savaşı, rumi 1293 yılında yapıldığından bu isimle anılır,
    rus ordusu yeşilköy'e kadar ilerleyince abdülhamid barış istemek zorunda kalır ve ağır şartlar kabul ettirlir.

    ünlü plevne (bkz: gazi osman paşa) savunması gibi yer yer başarılar elde etmiş olsa da osmanlı ordusundaki koordinasyonsuzluk,savaşın yıldız*'dan yönetilmeye çalışılması, altyapı eksikliğiyle de birleşince yenilgi kaçınılmaz hale gelmiştir.
  • 1876-1877 osmanlı-rus savaşı öncesinde sırp, hersek, karabağ bölgelerinde rus tahrikiyle ayaklanmalar başgösterir. avrupa basını moskofların türklere karşı yeni bir savaş hazırlığı içinde olduklarını yazmaya başlamıştır bile. ancak bizimkiler uyumaktadır. ve kırım ineği yeniden sahne alır...

    "rus sefiri general ignatiyef gizli planlarının ortaya çıkmasından tırsmıştır. kendisi zaten istanbul'da bir truva atı gibidir. ve aklına dünyanın uyumayan bölümüne nefis bir mesaj vermek gelir. livadya'dan bir kırım ineğini ganbot'una yüklediği gibi istanbul'a getirir. der ki; avrupa basınında yapılan yorumların hepsi de yalan... savaş açacak olsak benim burda ne işim var? istanbul'da kalmayacak olsam, ineğimin burda ne işi var?"

    nam-ı diğer nedimof, sadrazam mahmud nedim paşa'nın ignatiyef'ten inek kılığında aldığı rüşvetlerle vatanın satılmasında zaten ilk adım atılmış ve kırım ineği tüm zamanların en verimli ineği olduğunu kanıtlamıştır.

    rus ordusu'nun yeşilköy'e gelerek ancak ingiliz donanmasının durdurabileceği macerası öncesinde barış teminatı olarak yediğimiz kırım ineği... üzerine oturduğumuz faizleri çatır çatır yiyen kırımlı ineklerin baş rolünü oynadığı bir savaştır bu. evet...
  • 19. yüzyılın en büyük savaşlarından bir tanesi. sayısı takriben bir milyona yakın asker bu savaşta harb etti. osmanlı ve rus orduları o tarihte dünyanın en büyük ilk beş ordusundan iki tanesiydi. donanmaları da kezâ öyleydi. işin ilginç tarafı, bu savaşı iki tarafın da hükümdarlarının istememiş olmasıdır. rus çarı ii. alexandr da bir muharebeye taraftar değildi, sultan hâmid de. fakat osmanlı meclisi ve bilhassa sadrazam mithat paşa, büyük devletlerin osmanlı imparatorluğu bir anayasa ilân ettikleri için aynı kırım savaşındaki gibi yardıma geleceklerini zannettikleri için ruslara ültimatom vermiş, rusya da bunun üzerine harb ilânında bulunmuştur. bu savaşın çıkmasında mithat paşa'nın cürmü ve kabahati çok fazladır. bunu şurada anlatmıştık (bkz: #57509156).

    bu savaşta rusların 700.000'den fazla askeri mobilize edebildiği görülürken, türk tarafının 280.000 civarında askeri mevcuttu. bu da savaşın kaybedilmesinin baş âmilidir. zannedildiği gibi, osmanlı ordusu teknik olarak hiç de geri değildi. bilakis, rus ordusundan teçhizat olarak üstündü. müşir gazi osman paşa'nın plevne'de verdiği mücadele ve destansı direnişi, bu teknik üstünlüğe bağlıdır. osmanlı ordusundaki martini marka tüfekler, rus ordusunun eski silahlarına nazaran, menzil olarak daha geniş ve etkili silahlardı. düşman ateş açamadan osmanlı kuvvetleri müstahkem mevzilerden düşmanı vurabiliyorlardı. savaştaki tek başarımız bu da değildir; doğu cephesinde gazi ahmed muhtar paşa rus kuvvetlerinin sayıca nisbî üstünlüğüne rağmen düşmanı erzurum'da durdurmaya muvaffak oldu. azizîye tabyalarından itibaren düşman ilerleyemedi. bu muvaffakiyetinin ardından, gazi ahmed muhtar paşa istanbul müdafaasını organize etmek üzerek payitahta çağrılarak batı cephesinin savunma hattının başına geçirildi. bu sırada müşir süleyman paşa kuzeydeki türk ordular grubu tarafından müdafaa edilen cepheyi ve plevne'yi kurtarmak için şıpka boğazını yedi gün yedi gece zorladı fakat aşamadı. bu sırada plevne'de savaş devam ediyordu.

    bu savaşta rus ordusu alman asıllı kurmaylar tarafından yönetiliyordu. general schilder-schuldner, general krüdner gibi... ruslar 50.000 asker ve 184 topla savaşırken gazi osman paşa 23.000 asker ve 58 topa sahipti. osmanlı orduları savunma savaşında daima çok üstün kuvvetlere karşı bile kayda değer bir mukavemet göstermişlerdir, burada da netice farklı olmadı. general krüdner yaklaşık 10.000 zayiat verdiği bir hücumdan sonra ric'at etmek mecburiyetinde kaldı. türk tarafı ise sadece 100 ölü vermişti, yaralı sayısı 400'ü geçmiyordu. gazi osman paşa'nın burada inşâ ettirdiği savunma istihkamları, modelleri, muharebe doktrinleri ve müdafaa usûlleri; avrupa'da harb akademilerinde ders olarak okutulmuştur. bahis mevzuu ettiğimiz ikinci plevne müdafaasının ardından dünyanın her tarafından gazeteciler, askerî muhabirler ve ateşe-militerler bu cepheye gelip savaşın seyrini dünyaya haber etmeye başladılar ki; paşanın ismi böyle ünlü olmuştur. rus çarı, rus çarının kardeşi grandük nicholas nikolayevich plevne'ye geldiler. petersburg'daki hassâ tugayları bu cepheye nakledildi. kazak süvari birlikleri teşkilâtlandırılıp bunlar da plevne önlerine sevk edildi. romanya prensi carol da 50.000 kişilik bir kolorduyla buraya geldi. ünlü bir komutan olan general tottleben kurmay başkanı olarak romanya birliklerinin başına geçirildi. bu iyi ikmâl edilmiş kuvvetlerle girişilen yeni bir taarruz, üçüncü plevne muharebesinin başladığını haber veriyordu. rus tarafı bu hücum neticesinde 3'ü general, 350'si subay olmak üzere 15.000'i aşkın nefer kaybettiler. osmanlı ordusunun zayiatı ise 3.500 civarındaydı. bu zafer üzerine ikinci abdülhâmid, osman paşa'ya gazi ünvanı verdi. eylüle kadar rus zayiatı yaklaşık 50.000'di, neredeyse tüm dünya oradaydı ve savaşı izliyordu, ruslar sürekli takviye almalarına rağmen plevne'yi geçememişlerdi ki; müşir süleyman paşa güneyden şıpka geçidini zorlamaya devam ediyordu. fakat general gurko, orayı da 35.000 kişilik birliğiyle kapattı. plevne dört taraftan kuşatılınca osman paşa bir yarma harekâtı yaparak plevne'den kurtulmak, geride bir hat oluşturmak istedi. fakat muvaffak olamadı. buna sebep olarak rusların bu hamleyi önceden zamanıyla birlikte casusları vasıtasıyla öğrenmesi gösterilir ki, şüpheler bir yahudinin üzerinde yoğunlaşmıştır. netice itibariyle, paşa teslim olunca 150.000 rus askeri öteki cephelere sevk edilmiş rus galibiyeti teminat altına alınmıştır.

    (faydalanılan başlıca kaynak: yılmaz öztuna, tarih ve politika ansiklopedisi, ötüken neşriyat).
hesabın var mı? giriş yap